HABER MERKEZİ
Gerçek terörist, çıkarları adına gözlerini kırpmadan milyonları soykırımdan geçiren bu faşist düzendir
Herkes gibi, düşman da görmektedir ki mücadelenin öncüsü, sahipleneni ve geliştireni kadınlardır. Bu nedenle kadını hedef göstermeleri anlaşılırdır. PKK’yi terörize ederek ve her yerde saldırılarını vahşet düzeyine ulaştırarak bir halkın ve kadınların özgürlük mücadelesi tasfiye edilmeye çalışılıyor. Dağlarda gerillaya karşı gelişen katliamlar, “PKK zaten bir terör örgütüdür, PKK’li olan herkesin öldürülmesi de mubahtır, doğaldır” şeklinde yansıtılıyor. Oysa PKK’nin terör listesine alınmasının gerekçesi yapılan Olof Palme cinayetinin arkasında Türk devletinin olduğu ortaya çıkmıştır. Yine bu cinayetin uluslararası sistemin PKK’yi terörize etme amacıyla kullanıldığını herkes görmektedir. Bir özgürlük partisinin bu düzeyde saldırılara maruz kalmasına neden olan bu olayın peşinin bırakılmaması gerekir. Bizler zaten sistemin terörist dediğinin hangi güçler olduğunu ve terör kavramının aslında devlet ve iktidarları ifade ettiğini de çok iyi biliyoruz. Çıkarları adına gözlerini kırpmadan yüzbinleri, milyonları soykırımdan geçiren bu faşist düzen gerçek teröristtir ve asıl yargılanması gerekendir. PKK’nin ve Kürt kadınlarının terörist olarak yaftalanıp ölümlerinin, tutuklanmalarının, işkencelerden geçirilmelerinin meşrulaştırılması artık son bulmalıdır.
Kadın özgürlük mücadelesi artık engellenemeyecek ve faşizmi yıkacak düzeydedir
Sara arkadaşla başlayan devrimci kadın öncüleri katletme konsepti, katlanarak devam etmektedir. Kürt kadınları ve öncü devrimci kadınlar her yerde hedef haline getirilmiş durumdadır. Bunun bir “cadı avı” şeklinde devam ettiği görülmelidir. 15-16 yüzyıllarda Avrupa’da kapitalizmin gelişim döneminde özgür toplumun temsili olan kadının ve kadın kültürünün ortadan kaldırılması, kadın şahsında toplumun baskı ve sindirme ile yine kadın düşmanlığı temelinde sisteme entegre edilmesi nasıl sağlanmışsa şimdi de özgürlük öncüleri terörist olarak gösterilip katledilmeleri doğallaştırılıyor. Bu temelde son derece planlı bir şekilde toplumun öncü gücüne saldırılar yapılıyor. Sadece fiziki katliam değil özgürlük karşıtı bir saldırı dalgası ve tüm toplumu susturma operasyonu olarak gelişiyor. Yaratılmak istenen Kürt kadının mücadelesini terörize etmek ve katliamları doğallaştırmak, hatta herkesi buna ortak etmektir. Halbuki kadın özgürlük mücadelesi artık engellenemeyecek ve faşizmi yıkacak düzeydedir. Temel korkuları da bundandır. Bu nedenle Kürt kadınlarının mücadele ettiği, boyun eğmediği ve eylemde oldukları her yere korkunç bir saldırı vardır.
Kadın devrimcilere karşı özel bir savaş konsepti yürümektedir
Kürdistan dağlarında direnen ve bu mücadeleye öncülük yapan kadın devrimcilere karşı özel bir savaş konsepti yürümektedir. Kadın devrimcileri katletmek için gözünü hiçbir şeyden sakınmamakta, işbirlikçiliği, ajanlığı geliştirerek, tüm tekniğini ve imkanlarını seferber ederek bunu yapmaya çalışmaktadır. Son yıllarda onlarca devrimci öncü kadın, düşmanın en kirli yöntemleri ve saldırıları ile katledildiler. Her gün listeler yayınlıyor, kişi başına büyük para ödülleri koyuyorlar. Bunun adı, kelle avcılığıdır. Bunu yapan faşist iktidar da buna alet olan ve para için kendilerini satanlar da halkımızın öfkesinden ve cezalandırmasından kurtulamayacaklardır. Açıkça belirtiyoruz ki; Kadınların mücadelesi bitirilemeyecek, bu direniş engellenemeyecektir. Kürt kadınları bu saldırılara karşı mücadelede ısrarlıdır ve bu ısrarını da sonuna kadar sürdürecektir.
Kürt kadınlarının bu mücadelesine dünyadaki demokratik ve devrimci kesimlerin de destek olması, özgürlük adına savaşan bu öncü devrimci kadınlara karşı gelişen saldırılar karşısında tavır sahibi olması önemlidir. Bu temelde destek ve sahiplenme de vardır.
Dağlarda, şehirlerde katledilenler, tutuklananlar, işkencelerden geçirilenler bu toplumun öncüsü ve devrimcileridir. Özgürlük adına savaşan kadınlarıdır. Ve özgürlük savaşçısı kadınların katliamlarına, toplumsal mücadelenin öncüsü olan kadınların zindanlara konmasına kimse doğal ve sıradan yaklaşmamalıdır. Toplumda erkek cinayetine kurban giden kadınlar için eylemler yapılırken aynı sahiplenme büyük bir fedakarlıkla toplumun özgürlüğü için savaşan öncü-devrimci kadınlar için de yapılmalıdır. Bu toplumsal tüm kesimlerin demokratik güçlerin ve kadın hareketlerinin de görevidir.
Bu saldırılar asla meşru görülmemeli ve düşmanın terörist tanımlarıyla yarattığı algı operasyonuna karşı mücadele edilmelidir. Sadece toplumda değil bu mücadelenin içinde olanlarda bile bazen kendini düşmanın gösterdiği gibi görme ve bu nedenle hep savunma psikolojisi içinde olma görülüyor. Halbuki son derece meşru ve demokratik bir mücadele yürütülüyor. Terörü geliştiren devletin kendisidir. Haklı ve güçlü olan halktır, kadınlardır, üretenlerdir. O zaman meşruluğumuzdan aldığımız güçle daha aktif ve savunma halinden çıkan bir siyaset ve duruş gereklidir. Özgürlük ideolojisi temelinde kimlik ve varlık mücadelesini daha güçlü savunmak gerekir.
Bilinçlenmiş ve örgütlenmiş bir kadın gerçeği ve engellenemez bir mücadelesi vardır
Kadın öncülüğünde gelişen devrimci dalga, bu yüzyılın karakterini belirleyecek ve özgürlüğü yaratacak güçtedir. Faşizmi yıkacak, ırkçılığa, sömürgeciliğe, egemen erkek siyasetine, savaşlarına ve katliamlarına son verecek güçtedir. Faşizmin doğası özgürlüklere düşmandır. Özgür insanın, karşı koyan, bilinçli ve direngen kadının düşmanıdır. Kendi özel savaşının ve kirli propagandalarının esiri haline getiremediği, mücadelesini durduramadığı her güce katliamı dayatmaktadır. Faşist AKP-MHP rejimi bir iktidarın kullanabileceği tüm argümanları, şiddet uygulamalarını, özel savaş yöntemlerini, baskı, şiddet ve katliam uygulamalarını devreye koymuştur. Bunlarla var olmaya çalışmak aynı zamanda bir paradoks olarak kendi yok oluşunu da getirecektir. Çünkü bilinçlenmiş ve örgütlenmiş bir kadın gerçeği, bunun yükselen ve engellenemez bir mücadelesi vardır. Bu mücadelenin sınırları aşan ve tüm özgürlükçü kesimlerle buluşan, ortaklaşan yanı vardır. Yeter ki hegemonik güçlerin kendi aralarında tüm çelişkilerine rağmen özgürlük güçlerini tasfiye etmeye ve egemen sistemin sürekliliğini yaratmaya dönük ittifaklarına karşı demokratik ve özgürlükçü kesimler de kendi ortak mücadelesini geliştirebilsin. Birleşik mücadele cepheleri, faşizme karşı ortak mücadelenin her türlü örgütlenmesi ve eylemini yaratabilsinler. Egemenler gücünü parçalanmışlıktan, ortak mücadeleyi engellemekten, toplumu algı operasyonları ile ve baskı politikaları ile karşı koyamaz duruma getirmekten almaktadır. Çürümüşlüğünü, sürdürülemezliğini, krizlerini ve katliamcı gerçeğini bu şekilde gizlemeye ve ayakta kalmaya çalışmaktadır. Ancak en meşru ve doğal demokratik talebe ve söyleme bile tahammülleri olmayan bu sistemin gerçek yüzü kadınların ve Kürt halkının mücadelesi ile daha da görünür olmuştur.
AKP-MHP faşizmi toplumu büyük oranda sindirmiş durumdadır. Muhalefet zaten bu rejimin kuyrukçusu durumundan kurtulamamaktadır. Zihniyet, tekçi ulus devlet ve milliyetçilik, cinsiyetçilik temelinde olursa muhalif olmaları da beklenemez. Bu nedenle temel iktidar politikalarında ve savaş suçlarında ortak olmuşlardır. Demokratik kesimlerin mücadelesi olsa da gücü yetememektedir. Kadınların çabaları ve karşı duruşları anlamlı olmasına rağmen yeterli olmamakta ve dar, eylem düzeyde kalmaktadır.
Rejimin susturamadığı ve mücadelesini engelleyemediği, hala örgütlü bir şekilde direnen temel güç Kürtlerdir, Kürt kadınlarıdır. Kürt halkının ve kadınların mücadelesi sürdüğünden bu rejimin gerçek yüzü açığa çıkmakta, teşhir olmaktadır. Herkes sussa, hak aramasa, korksa, gerçekleri dile getirmese, katliamları teşhir etmese, devletin uygulamaları karşısında sessiz kalsa ve boyun eğse bu ülkeyi ne de güzel yönetecekler! Ne kadar rahat olacak her şey! İktidarlarını sorunsuzca sürdürmenin önünde hiçbir engel kalmayacak! Medyadan, kürsülerden, iktidar koltuklarından kimseyi tehdit etmeye gerek görmeyecekler, belki de en yumuşak hallerini takınarak dize getirdikleri, susturdukları bu toplumun tepkisizliğinde, duyarsızlığında, zorunlu da olsa her politikayı kabullenmişliğinde ülkeyi ne de rahat yönetecekler. Kendi ulus devlet sınırlarını aşarak başka ülkelere, halklara karşı katliamlarını tanıksız ve sessiz yürütecekler.
Devrimci kadınlar katledilecek, zindanlara doldurulacak ama toplum en tehlikeli beladan, teröristlerden kurtulduğu için nasıl da huzur ve güvenlik içinde olacak! Savaşlarda çocuklar, anneler bombalarla, kimyasal silahlarla katledilecek, başka ülkelerin insanları daha onlar anlamadan bir saldırı altında can verecek ama sınırlar ne güzel korunacak! Ulus devletin zindana çevirdiği o ‘kutsal sınırlar’ için milliyetçi sloganlar atılıp atını Orta Asya’dan Ortadoğu içine süren Türklüğün şanı büyüyecek! Türk devleti her yerde düşman kazanmaya devam edecek ve bu düşmanların Türk halkının düşmanı olduğunu iddia edecek, düşmanları çoğaldıkça kendini korumak için kendinden başka dostu olmayacak ve daha da gürleştirecek milliyetçilik sloganlarını. Ülkesini ‘savunma’ yarışına daha çok insan katacak. Her Türk bir kez daha asker olarak doğacak, öldüğünde ‘vatan sağolsun’ denecek. DAİŞ’lilerin sakalını bile kesmeye gerek duymadan adını değiştirip Efrîn’de, Serêkanî’de, İdlib’te, Libya’da halkın üzerine sürecek ve sömürgeciliğin adını özgürlük ve beka koyacak.
Tüm savaşlarına kendi ceplerini doldurmanın, iktidarını güçlendirmenin gözü dönmüş hesaplarını değil de teröristleri(!) gerekçe gösterecek. Böylece herkesi savaşına ortak edecek. Kimse teröristler söz konusu olunca sesini çıkarmayacak. Sesini çıkaran da en hafifinden teröristlere destek veren olacak ya da o da terörist olarak hedef olacak. Zindanlara konacak, katledilecek, mezarlara konacak. Sonra o mezarlarda kalmalarına da izin verilmeyecek, özgürlük için savaşan o insanların cansız bedenleri mezarlarından çıkarılacak ve kemikleri yol kenarlarına kutular içinde gömülecek! Kimse buna karşı durmayacak, duranlar da terörist olacak, katledilecek, haklarında fermanlar çıkarılacak… Teröristi bu kadar bol olan bir ülkede her gün sokaklarda, evlerde, meydanlarda kadınlar, çocuklar, gencecik insanlar katledilecek ama herkes terör belasından kurtulana kadar devletin bekası için bu politikalara karşı durmamayı tercih edecek. İnsanlar açlıktan ölecek, işsizlikten yalvartılacak duruma getirilecek ama ‘büyüyen ekonomi’ ve ‘milli savaş uçakları’ ile herkes gurur duyacak. Çocuklar cinsel saldırılara uğrayacak, küçük kız çocukları onlara tecavüz edenlere bir ömürlüğüne teslim edilecek, erkek şiddeti ile her gün kadınlar katledilecek ama toplumun ‘namusu’ ne de güzel savunulmuş olacak. O zaman nasıl da yürüyecek erkekliğin şanı…
Evet, birileri ses çıkarmasa, direnmese bunlara karşı, ne de rahat olacak iktidarın işi. Ne kadar rahat yürüyecek saltanat… Ama bu olmayacak, Kürt kadınlarının mücadelesi ve dünyaya yaydığı özgürlük umudu, dünyanın her yerinde faşizmin hevesini kursağında bırakacak.
Elif Ronahî
Kaynak: Serxwebûn