HABER MERKEZİ – Sömürgeci-soykırımcı Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’de giriştiği saldırıyı Kürt-Arap-Asuri halkı ve dünya kamuoyu ezici bir çoğunlukla soykırım, etnik temizlik, demografya değişimi vb. kavramlarla tanımladı. Ancak BM genel sekreteri tam tersi bir istikamette değerlendirme ve tutumlarda bulundu ve bulunmaya devam etmektedir.
BM Genel Sekreteri António Manuel de Oliveira Guterres sömürgeci-soykırımcı Türk devletinin başı Tayyip Erdoğan’la görüştü. Bu görüşmede söz konusu soykırımcı Türk devletinin, Kuzey-Doğu Suriye’de yaşayan Kürtlere yönelik olarak yürürlüğe koyduğu soykırım planını incelemeye değer buldu. Kürt katili Tayyip Erdoğan’ı Kürt soykırım planında cesaretlendirdi. Bir anlamda onaylamış oldu.
Bu onaylamayı başında bulunduğu kurumun kuruluş esasları ve felsefesiyle çelişmektedir. Birleşmiş Milletlerin kuruluş esası, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi başta olmak üzere ve daha sonra çıkarmış olduğu kararlarda, dünyada barış, adalet, güvenlik, ekonomik kalkınma, kültürel işbirliği, sosyal eşitliği sağlamak, soykırım suçunu önleme ve uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasını engellemeye yönelik birçok beyanname çıkarmış, karar almış ve yeterli-yetersiz uygulamaya koymuştur. BM’nin kuruluş yıllarının başlangıcında ise aldığı kararların başında soykırımı büyük insanlık suçu saymak olmuş ve bu suç bilinen yargılamalara konu olmuştur.
António Guterres böyle bir kurumun başında bulunmaktadır. Bu kurumun esaslarına bağlı kalmak durumundadır. Kendisinden beklenen de budur. Hal böyle iken, Kürtlere yönelik soykırıma karşı bu denli sessiz kalması, sessiz kalmanın da ötesinde, onaylayan bir tutum içine girmesini anlamak mümkün değil.
Böyle göz göre göre geliyorum diyen bir soykırım suçu karşısında BM kuruluş esaslarına ve yaptığı sözleşme ve ilan ettiği birçok beyannameye rağmen söz konusu Kürtler olunca ve soykırımı yapan da sömürgeci-soykırımcı Türkiye devleti olunca hem kurumu, hem kendisinin çeşitli dönemlerde yaptığı açıklamaları reddeden tutumu izaha muhtaçtır.
Bu kadar açıkça bir soykırım suçuna sessiz kalma, teşvik etme, cesaretlendirme ve onaylamanın temelinde ne vardır? Öte yandan BM kuruluşunun başka bir görevlisi de 9 Kasım tarihinde yüz bin insanın hayati tehlikede olduğunu söylemektedir.
António Guterres Portekiz sosyalist partisindendir. Portekiz’de başbakanlık ve sosyalist Enternasyonalin başkanlığını yapmış birisidir. Böyle bir kişiliğin Tayyip Erdoğan gibi bir Kürt soykırımcısını desteklemesini anlamak mümkün değildir.
Hani muhafazakar, sağcı bir gelenekten gelse, ne de olsa 1933-1974 arası Portekiz’i bir faşist diktatör olarak yöneten Salazar’dan etkilenmiş, özenmiş denilerek bir tanımlanmaya kolaylıkla gidilebilirdi. Fakat Portekiz sosyalist parti genel sekreterliği ve Sosyalist Enternasyonalin başkanlığını yapması insanın kafasında farklı soruların oluşmasına neden olmaktadır.
Bildiğimiz kadarıyla Portekiz sosyalist Partisi, Salazar diktatörlüğüne karşı mücadele yürütmüş ve bu mücadele içinde şekillenmiş kesimler tarafından kurulmuş bir partidir. Fakat genel olarak Avrupa’da kurulan PS’de dahil birçok sol, sosyal demokrat, sosyalist ve komünist parti sömürgeciliği-soykırımcılığı meşrulaştırmanın ötesine geçemedi. Genel söylem olarak soldan sosyalizmden çok söz ettiler. Ancak söz konusu kendi ulus devletlerinin denetimi altındaki halkların kurtuluş mücadelesi olduğunda yüzlerindeki sosyalist maske erkenden düşmüştür. Avrupa’nın sayılı komünist partilerinden birisi olan bir dönemin Fransa Komünist Partisini hatırlamak yeterlidir. Faşizme karşı mücadele yürütmüş, ancak Cezayir bağımsızlık mücadelesinde sosyal-şoven gerçekliği açığa çıkmış bir parti olmuştur. Bunun için Aime Cezar’ın söz konusu partinin Genel Sekreterine yazdığı ve bir anti-sömürgeci manifesto olan mektubunu hatırlatmak yeterlidir.
Portekiz ulus-devleti kapitalizmin ilk dönemlerinde sömürgeciliği ve soykırımı ilk geliştiren ulus-devletlerin başında gelmektedir. Elleri özellikle Latin Amerika halklarının kanlarına batmıştır. Bir dönem Portekiz’in Afrika’daki sömürgeleri olan Gine Bissau, Mozambik ve Angola’da az insanlık suçları işlemedi Portekiz devleti. Acaba böyle bir damardan etkilenme mi vardır? Ancak aynı Portekiz tarihinde 1974 yılında yapılan Karanfil devriminde, Afrika’daki sömürgelerde işlenen insanlık suçlarına karşı çıkan bir siyasal-askeri toplumsal kesim de vardı. Öyle anlaşılıyor ki bundan hiç nasibini almamıştır António Guterres. Almışsa da, unutmuş veya inkar etmiş gözüküyor.
Eleştirilecek, reddedilecek birçok yönü olmasına rağmen, BM kurumu, soykırımı ve sömürgeciliği mahkum etmiş, en büyük insanlık suçu saymış bir kurum olma görevini de yerine getirmiştir.
Tayyip Erdogan BM Genel Kurulunda açıkça Rojava’da nasıl bir demografya değişikliğini yapacağını söylemiştir. Demografya değişikliği Rafael Lemkin ve BM’ ye göre bir soykırım suçudur, ancak kimse buna karşı çıkmamıştır. BM Genel sekreteri ve kurumu da herhangi bir tavır göstermemiştir. Dolayısıyla bir onaylama sözkonusur. BM’nin kurum olarak Türk sömürgeci devletinin soykırım planına onayı İstanbul görüşmesinde değil, BM oturumlarında ve BM binasının çatısı altında onay verdiği anlaşılmaktadır. İstanbul’da ise BM genel Sekreteri olarak onay verme, cesaretlendirme yaşanmıştır. Düzeltme ve faşist şefe geri adım attırmak için BM tarihi kararlarını ve soykırım suçunu hatırlatma yerine İstanbul’da açıkça kişisel olarak da onay vermesi sözkonusu olmuştur.
Acaba, Kürtlere karşı açıklanmayan bir gizli-kirli bir anlaşma mı vardır? Yoksa ortada henüz açığa çıkmamış bir lobi faaliyeti ve bunun karşılığında büyük bir para mı döndü? Yoksa bu kadar açıkça işlenen insanlık suçlarına karşı bu denli kendi kurumunu çiğnemeyi nasıl açıklamalı?
Acaba Kürtler söz konusu olunca insanlık adına ne varsa bir çırpıda ayaklar altına mı alınıyor? Yoksa söz konusu Kürtler olunca sosyalist olan da birden bire soykırımcılığa soyunup, ordan bir şeyler kazanmak için elini Kürtlerin kanına batırmakta bir sakınca görmeyecek kadar insanlık değerlerdinden uzaklaşmakta mıdır?
Bütün bunları, DAİŞ-TC ortaklığı bilinmesine, bu konuda her gün yeni bir kanıt ortaya çıkmasına rağmen yapmanın anlamı nedir?
Yine şu anda sömürgeci-soykırımcı Tayyip Erdoğan’ın Türk ordusunun bir parçası olarak örgütlediği “Suriye Milli Ordusu” dediği yapının DAİŞ artığı güçler olduğu bilinmesine rağmen, onaylamak BM’nin hangi kuruluş esası ve felsefesine göre yapılmaktadır?
Sömürgeci-soykırımcı Türk devleti ordusunun bir parçası olarak DAİŞ artığı çeteler şimdiye kadar 300 bin insanı yerinden-yurdundan etmiş, büyük bir emekle ürettiği-yarattığı değerler talan edilmiş, yakılıp-yıkılmış, yüzlerce sivil katledilmiş, binlerce insan yaralanmış, fosfor bombası olduğu kesinleşen silahlar kullanılarak çetelere yer açılmaya çalışılmasına rağmen BM genel sekreteri olarak bunları onaylamanın bir izahatı ne zaman yapılacak? Bunlar soykırım değil midir yoksa?
Yine DAİŞ-Nusra’nin Suriye’ye ait çetelerinin yanısıra, Orta Asyalı Türkleri yerleştirme planı açık ortada iken, bir Türk kuşağı yaratılmak istenmesine rağmen görmezden gelmenin anlamı nedir?
Kuzey-Doğu Suriye’de yaşayan halklar, Kürtler, Araplar, Suryani, Ermeni halkları BM’nin hangi kuruluş esasını bozmuştur, bölge-dünya güvenliğini mi tehdit etmişlerdir?
Bölge bir ateş yumağı durumunda iken adeta bir barış-demokrasi adası niteliğindeki Kuzey-Doğu Suriye’den faşist şefler Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli’nin rahatsız olmasını anlarız, peki António Guterres neden rahatsız olmuştur?
António Guterres’in Kürtlere karşı öfkesi, tepkisi nedir? Varsa kaynağı nedir? Haydi diyelim Kürtlere bir tepkisi vardır, peki şu anda ateş altındaki Asuri-Suryanilerle de mi bir sorunu vardır? Peki Ermenilerle sorunu nedir? Hepsi de halklarının son üyeleri olma durumundadırlar. Bu tarihi halkların katledilmesine, soykırıma tabi tutulmalarına daha ne kadar seyirci kalacaktır?
António Guterres’in bu sorulara bir açıklık getirmesi gerekir. Bunun için Kürt avukatları, barolar ve Kürtlerin hukukçu dostları bu işin peşini bırakmamalıdır. Sömürgeci-soykırımcı Türk devletinin denetiminde yerleştirilmeye çalışılan insanların kimliklerini inceleyen bir BM heyetinin alana gönderilmesi için bir çalışma yapılmalıdır.
Eğer BM Genel Sekreteri tutumunu düzeltmezse, halkımız ve dostları yaptıkları her yürüyüş ve mitingde Tramp, Putin, Erdoğan’ın fotoğrafının yanına bir de “sosyalist” António Guterresin fotografını da eklemelidir. Özellikle de fosfor yanığı Muhammed’in etrafında halkalanan Tramp, Putin ve Erdoğan’ın yanına. Kendisinin bunu çok fazla istediği anlaşılmaktadır. Hayrını görsün! Çünkü halihazırda BM en büyük insanlık suçu olan soykırımı, işgali ve sömürgeciliği meşrulaştıran, cesaretlendiren ve onay veren bir konuma düşmüş olmaktadır.
Ancak bilineki, Kürtler eski Kürtler değil, dünya da eski dünya değildir.
Bozan TEKİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi