Kürtler ve Hainlik
Bu yedi bin yıllık tarihte Kürtlerin durumuna baktığımızda, yaptığımız genel değerlendirmelerin ötesinde çok özgün ve ilginç yanların olduğunu görürüz. Kuşkusuz ki genel için geçerli olan parça için de geçerlidir. Bu açıdan genel insanlık için yapılan soyutlamalar Kürtler için de geçerlidir ama aynı şeyi tersinden söylemek doğru olmaz. Yani Kürtler için söyleyeceklerimiz, tüm toplumlar için de aynı düzeyde geçerli değildir. Çünkü Kürt toplumu normal bir toplum değildir ki, onun için normal çözümlemeler geliştirelim. (7)
Evrensel-tekil denkleminde Kürtlerin nerede durduğuna, Kürtlerin temel yapıtaşlarının ne olduğuna önceki yazılarımızda baktık. Orada belirtilenleri yazımızın temeli olarak belleyerek, biz daha çok konumuz itibariyle Kürtlerin özgünlüğünden bahsetmeye çalışacağız.
Kürtleri diğer topluluklardan ayıran en temel husus, ilk ihanetin bizzat kendilerine karşı geliştirilmiş olmasıdır. Yani hainliğin çıkışı kendilerini fazlasıyla ilgilendirmektedir. Hainliğin sistemi olarak tanımladığımız hiyerarşik sistem ilkin, döneminin modernitesini (modernite bir çağda toplumun yaşam tarzı anlamında kullanılmıştır) temsil eden Verimli Hilal merkezli toplumsal yaşama karşı geliştirildi. Güçlü kurnaz adamın geliştirmek istediği hiyerarşik sistem ile ana-kadının öncülük ettiği ve Kürt ana-atalarının yaratıcıları olmaları nedeniyle çok derinlemesine yaşadıkları, Sümerlerin altın çağ, dinlerin cennet, toplumsal kurtuluşu amaçlayan hareketlerin ise ütopya olarak adlandırarak tekrar dönmek istedikleri neolitik sistem arasında çatallandı tarih. Ne var ki bu mücadelede toplumsal doğaya ihanet edenlerin gelişimi engellenemedi. Bencillik Kürtlerin diyarında değil de daha aşağılarda devletleşti. Devletleşen bencillik yerinde durmadı, büyük bir doyumsuzlukla yayılmak istedi. Yönünü bir zamanlar yoğun bir mücadeleye tutuştukları ve kendileriyle özsel ve yapısal olarak çelişik olan Kürtlerin diyarına döndü. Buraları kendisine ait kılmak istedi. Kürtlerin bu defa işi daha zordu, zira karşılarındaki güruh hiyerarşiyi aşarak devletleşmişti. Bu karşılaşma, Kürtler açısından yeni bir tarihin başlangıcı olması itibariyle önemlidir. Kürtlerin ihanetçi uygarlık güçleriyle girişeceği mücadele yeniden ama bu defa daha zorlu ve çetin olarak başlayacaktır.
Bu yeni tarihte ilk şehir devleti olan Urukun ilk yarı tanrı kralı Gılgameş merkezi uygarlığın, Humbaba direnişçi Kürt toplumsal yapısının, Enkidu da Kürt kabile-aşiret yapısından düşürülerek devşirilen, hain haline getirilen Kürtü temsil etmektedir. İlginç olan Kürtlerin devlet olmak için gerekli tüm alt yapıya sahip olmalarına karşın, devletleşmemeleri ve devletçi sistemle ilk karşılaşmalarını toplumsal doğanın özünü savunmak üzerine kurmalarıdır. Kürtlerin Kültürel yaşamı uygarlık yaşamına tercih etmeleri basit bir gericilik veya ilkellikle izah edilemez. Yaşadıkları kültür bir kent, sınıf ve devlet kültürü değildir; kendi içinde otoriterleşmeye, sınıflaşmaya yer vermeyen ve kabile demokrasisinde ısrar eden bir kültürdür. Kürtlerin kolay zapturapt altına alınamamaları bu kültürel demokrasileriyle ilgilidir. (8) Zaten tüm uygarlık tarihi boyunca hep direniş halinde olmalarının ve kendilerini her şeye rağmen koruyabilmelerinin altında bu kültürel yaşamı derinlemesine yaşamaları gerçeği yatar.
Biz tekrardan Enkiduya dönelim.
Tüm Kürt Hainlerinin Ata Babası: Enkidu
Enkidunun hikâyesi aslında tüm Kürt hainlerinin hikâyesidir. O tüm Kürt hainlerinin ata babasıdır. Onun özellikleri bir genetik kodlama biçiminde kendisinden sonraki tüm hainlerin özü olacaktır. Tüm hainlerin rehberidir o. Bu nedenle onu anlamak tüm hainleri anlamada kolaylaştırıcı olur.
Enkidu, ölümsüzlük peşindeki ilk kral olan Gılgameş kendisine el atıp onu sistemiçileştirinceye kadar da doğal bir insandır. Ya hep ya hiç felsefesinin yaşamın anası olduğu kabile toplumunun bir üyesidir. Doğayla bir bütün halindedir, kendisini doğanın dışında bir varlık olarak görmemektedir. Bu nedenle de doğanın dilinden anlamaktadır, tüm hayvanlarla ve bitkilerle konuşabilmektedir. Doğanın dostu Enkiduyu bitkiler ve hayvanlar kendilerinden sayarlar ve asla ondan korkmaz, uzaklaşmazlar. Zira o gerçekten de onlardan biridir. Öte taraftan Enkidu hayli heybetli ve gamêş kadar güçlüdür. Enkidu tablosu böylelikle belirginleşmektedir: Komünal toplumun bir üyesi, doğanın dostu ve oldukça güçlü.
Sonra uygarlık Theptillanın suretinde kendisini çekecektir. Sonraları Yunan dünyasında Pandora üzerinden Epimetheusun başına gelenler, çok önceden Theptilla üzerinden Enkidunun başına gelecektir. Enkidu uygarlığın nimetleri karşısında kendini kaybedecektir. Enkidu açısından benin devreye girdiği andır, bu an. Benin ruhsallığı, Enkidunun bedenini alıp Gılgameşte sembolize edilen uygarlığa götürecektir. Benin doyumsuzluğunda sürüklenen Enkidu belki de kendi kabile komününden kopan ilk Kürttür aynı zamanda. İnsan türü açısından var oluş koşulu olan toplumsallıktan kopuşla başa gelenlere en iyi bir örnektir. Gelinen aşamada ya hep ya hiçin yerini hep bana almıştır. Bu yönüyle başkalaşmıştır.
İlginç olan, Enkidudaki bu başkası olma halini doğanın da hissetmesi ve bu haine tavır almasıdır. Öyle ki Enkidu başkalaşıma uğradıktan sonra, kendisiyle daha önce bir ve dost olan hayvanlar ondan korkarak kaçacaklardır. Bu canlılar nezdinde Enkidu artık uygarlığa bulaşmış ve karşısında tedbir alınması gereken bir düşmandır. Ondan kaçışları bundandır. Dost gitmiş, yerine düşman gelmiştir. Şaşmaz bir duygusal zekâyla yaşayan birinci doğanın bileşenlerinin Enkiduda yaşanan ruhsal değişimi fark etmeleri ve kendilerini korumaya almaları bu açıdan son derece anlamlıdır. Öyle ya doğa dostu birinin hain olduktan sonra duygularının aynı kalmasını beklemek oluşun diyalektiğine terstir. Hainin her şeye karşı hain olduğunu ilk fark edenlerin de hayvanlar olması, birinci doğanın canlılığını göstermesi açısından önemlidir.
İlk ana doğadan ve ikinci ana toplumdan kopan Enkidu, köksüzleşerek anasını öldüren ilk Orest olarak iş görmeye koyulacaktır.
Kendi toplumsal gerçeklerini işgal etmeye, fethetmeye, bastırmaya, sömürmeye, imha ve tasfiye etmeye yönelen, düşman diye tabir edebileceğimiz güce itaat etmek üzere, kendi gerçekliğinden kopan, ona ters düşen ve ona karşı savaşan (9) olarak Enkidu, Kürt kabile şefini temsil eden Humbabada sembolize edilen kaynak topluma karşı acımasızdır. Ona hainliğini hatırlatan kaynağın kurutulması için elinden geleni yapar. Öyle ki Gılgameşin durduğu anlarda bile o durmaz, kökü tümden kurutmaya yeminlidir adeta.
Mayasını Enkidunun attığı Kürt hainliği bundan sonra bir gelenek olarak durmayacak ve var olagelecektir. Önderliğimiz bu geleneksel akışı Gılgameş Destanındaki ilk şehirli işbirlikçi Kurti olan Enkidu, belki de tüm şehirli, sınıflı ve iktidar işbirlikçisi Kurtilerin ilk atasıdır. Destandaki Humbaba, Dağ Kurtisidir. Enkidu ihanet ettiği Humbabayı öldürmesi için Gılgameşe âdeta yalvarır. Günümüzdeki işbirlikçi Kürtiyi ne de yaman çağrıştırıyor! Demek ki ikisi arasındaki fark u harfi üzerindeki noktalar kadar olabilir derken pek de haksız sayılmayız. (10) şeklinde değerlendirecektir.
Neredeyse Kürdistana hâkim olan her gücün yanı başında bir Kürt işbirlikçi takımı hemen yaratılıvermiştir. Aşiret hiyerarşisinde üst tabakada yer alan bu kesimlerin pozisyonu Harpagosta sembolize edilen kimi hainliklerin ötesinde daha çok dışsal egemenlikle işbirliği yapma temelindedir. Tümden kendi aşiretinden dolayısıyla toplumundan kopma, erime ve başkalaşma gibi bir durum söz konusu değildir. Arap egemenliğine kadar durumun böyle olduğunu söylemek mümkündür. Önderliğimiz bu durumu şöyle açıklar: Araplaşma öncesi Kürt hiyerarşik önderleri kabile kültürüyle hâlâ yakın bağ içindeydiler, aynı kabile ve aşiretin mensuplarıydı. Dolayısıyla sınıflaşma zayıftı. Çıkarları sınıflaşmadan ziyade, kabile ve aşiret içinde hiyerarşinin üst tabakası olarak kalmalarını daha yararlı ve gerekli kılıyordu. Aşiret kültürel bağlarını yitirip yalnız birey veya aile olarak yabancı hâkim hanedanlık kültürü içinde erimeleri çıkarlarına uygun değildi. Böyle bir durumda her şeylerini yitirebilirlerdi. Önlerinde bunu kanıtlayan çok sayıda tarihsel örnek vardı. Kürt kabile ve aşiret gerçekliği kendi kültürüne çok katı bir biçimde bağlı olup, dış güçlerle bütünleşmeyi ve asimilasyonu olanaksız veya istisnai kılıyordu. Bunun yanı sıra tarihsel olarak sınıflaşmanın maddi koşullarının fazla gelişmemiş olması (kent ve devlet kültürüyle az karşılaşmış olmaları) ve en önemlisi, dıştan kaynaklı işgalci, fetihçi ve sömürgen istilalara karşı sürekli mücadele içinde olmaları bunda önemli rol oynamıştı. (11)
Arapların egemenliğiyle Kürdistanın durumunda önemli bir değişim yaşanır. Dört Halife döneminden sonra başlayan Emevi Hanedanlığı, Araplardan başlayarak, başta Kürtler olmak üzere egemenlik altına alınan tüm yerlerde, klasik köle-efendi veya aşiret üyesi-aşiret reisi ilişkisi yerine Avrupadaki serf-senyör ilişkisini xulam-ağa, bende-derebey biçiminde kurar. Bu yönüyle Emevi Hanedanlığının hem Araplar hem de diğer toplumlar içinde çok yaygın bir aristokratlaştırma politikası geliştirdiğini ve bunda başarılı olduğunu söylemek mümkündür. Kürtler açısından da yaşanan bu olmuştur. Aşiret üyesi-aşiret reisi ilişkisinden xulam-ağa ikilisi doğmuştur. Aşiret bağlarından kopmakla gelişen bu sınıflaşmada, Kürt aristokrasisi kendi cephesini Arap aristokrasisinin yanı olarak belirleyecek ve geleceğini ona bağlayacaktır. Bir taraftan özellikle seyitlik üzerinden soyunu ehl-i beyte bağlamaya çalışırken, diğer yandan hâkim hanedan aristokrasisiyle evlilik bağlarıyla sistemle bir olmaya, çıkar birliği etmeye çalışacaktır. Bundan sonrası Kürt aristokrasisi açısından yaşanan başkalaşarak, kendi dilini, kültürünü hakir görme, Araplaşmaya çalışma olacaktır. Kendi kabile dil ve kültüründen hızla uzaklaşma yaşanacak ve pek çok örneğinde olduğu gibi kullanılan dil bile farklılaşacaktır. Tabi bunu total bir anlayışla ele almamak önemlidir. Bahsedilen gelişme daha çok ovalık alanlarda, kentlerde, ağalığın devşirileceği yerlerde ve daha çok da Kürt üst tabakasının içinde gerçekleşen bir gelişmedir. Topluma her yönüyle yayılmayan bu başkalaşım işi, biraz da feodalizmin gücüyle sınırlanmıştır.
Devam edecek…
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi