HABER MERKEZİ
2012’de Rojava devrimiyle siyasi, askeri ve toplumsal yönden önemli kazanımlar elde eden Kürt halkı uluslarası kamoyu nezdinde de önemli bir prestij elde etti.
Özellikle Faşist Erdoğan’ın düştü düşecek dediği Kobanî’de her toplum, ırk ve enternasyonal kesimin, tüm dünya halklarının başına bela olmuş DAİŞ gibi bir barbarlığa karşı sergilediği muazzam direniş tarihte bir dönüm noktası yaratmıştır.
Kobanê savaşı sadece Kürtlerin savaşı değildi. Özünde insanlığın savaşıydı. Kobanê savaşını Stalingrat savaşına benzetirsek yerinde olacaktır. Nasıl ki Stalingratta insanlığın direnişi sergilendiyse Kobanê’de de her renkten halkın katılıdığı bir insanlık direnişi sergilendi.
Bu direnişin Kürt halkına beraberinde getirdiği kazanımlar ve ona biçtiği rol misyon Faşist şef Erdoğan’ı harekete geçirdi. Çünkü Rojava’da Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü konfedaral toplum yapısının temel taşları oturmaya başlamıştı.
Türkiye’deki halkların demokratik, ekonomik, siyasi ve toplumsal açıdan hiçbir hakkı bırakılmamıştır. İçte yaşanılan bu iç buhranın büyük patlak vereceğinin farkında olan Faşist Erdoğan kurtuluşu Kürt kazanımlarını imha ve inkarında aramaya başladı. Türkiye’deki Kürt sorununu çözmemekle kalmadı üzerini betonla kapatarak dört parça Kürdistan’da topyekün bir soykırım ve imha konseptini devreye koydu.
Bu konsepti de şu anda tüm dünya halklarının başına bela olmuş DAİŞ barbarlarının eliyle devreye soktu. TC’nin DAİŞle olan ilişkisi daha önce binlerce tescillenmiş kanıtlarla ortaya konulmuştu.
Türkiye’de çekirdek örgütlenmesi yapılmaya başlanan bu çete yapılanmasına da Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adı verildi. Türkiye sınırları tümüyle cihatçı selefi çetelere açılmaya başlandı.
MİT, AFAD ve Türk Kızılayı adı altında Suriyeliler üzerinde her türlü kirli savaş faaliyetlerini yürütmektedir. Kobanê sürecinde yaralanan DAİŞ çeteleri Kızılay ambulanslarıyla Türkiye’ye getirilerek tedavi ediliyordu. Günümüzde de AFAD, MİT’in ve kontragerillanın eğitim alanı olarak kullanılmaktadır.
Faşist Erdoğan Rojava devrimiyle büyük bir yenilgi alan DAİŞ barbarlarını yeniden canlandırmak, Rojava’da bir düzene oturmuş olan Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Konfedaral sistemi tasfiye etmek ve Kürtleri bir daha adı bile anılmayacak bir soykırımdan geçirmek için 9 Ekim 2019 tarihinde ABD ve Rusya başta olmak üzere tüm hegemon güçlerin desteğiyle işgal ve imha operasyonunu başlattı.
Faşist Erdoğan bu soykırımı gerçekleştirmek için üyesi olduğu NATO’nun silahlarını kullanmaktadır. Bunun bilincinde olan başta ABD olmak üzere tüm NATO ülkeleri ve Rusya Kürtler üzerinde yürütülmek istenilen jenoside karşı dört maymunu oynamayı seçtiler. Faşist Erdoğan nasıl ki Kürdün ana toprağı diyebileceğimiz Efrini soykırımdan geçirip hayalini kurduğu Osmanlı halifetini gerçekleştirmek için her şeyini Rusya’ya peşkeş çekip işgal ettiyse şimdi de ABD başta olmak üzere tüm NATO ülkerine yalakalık yaparak Serêkani ve Girê Spî’den başlayıp tüm sınır boyunca bir Arap kemeri kurma hayalini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. NATO genel sekreteri Stoltenberg de Türkiye’nin güvenlik kaygıları edebiyatıyla bu saldırganlığı, işgali ve etnik temizliği meşrulaştırmaya çalışıyor. Sözde milletleri temsil ettiğini söyleyen bir kurumun başındaki BM genel sekreteri Guterres de işgalci ve eli kanlı Erdoğan’ın elini sıkarak, işgal bölgelerine Suriye mültecilerini getirip yerleştirmek için meşru kılıflar uydurmaya çalışıyor. Tüm hegemon güçler, etnik temizlik, katliam, binlerce insanı öldürme, yüz binlerce insanı toprağından sürme olağanmış gibi kirli planlar ve pazarlıklar adeta kutsanmış ve bütün insanlığa da bu olağanmış gibi sunulmaya ve insanları alıştırmaya çalışıyorlar. Hatta NATO ülkeleri ve tüm hegemon güçler, Kürt halkının yok olmasını, bütün demokratik seçenek ve değerlerinin ortadan kaldırılmasını, Türkiye’de herkesin Türk yapılmasını ve soykırım politikalarının tamamlanmasını istemi gibi bir görevi üstlenmiştir desek çok uç kaçmayacaktır.
Emperyalist ve bölgesel gerici güçler klasik ulus-devlet sistemini dayatsalar da halklar Rojava devriminde olduğu gibi Demokratik Konfederal sitemde birleşmektedir. Rojava sisteminde halklar, inançlar ve kültürler kendilerini özgürce örgütlemekte ve ifade etmektedir. Rojava tüm halkların, inançların ve kültürlerin birlikte yaşadığı demokratik Ortadoğu’nun protipi mahiyetindedir. En önemlisi de Rojava sistemde kadın özgürlük bilinci yaşamın her alanında belirgin bir şekilde kendini göstermekte ve sistemin inşasında öncülük yapmaktadır. Hedef seçilmesinin temelinde bu özellikler yatmaktadır.
Rojava devrimi, Kobanê ve Rojava Onur direnişleri evrenselleşme açısından Kürt varlığı ve mücadelesinin önemli halkalarıdır. Rojava Onur direnişi bütün dünyada her kesimden insanın taraf olduğu bir demokrasi direniş cephesine dönüşmüştür. Bundan ötürü ilerici insanlık Rojava devrimini ve sistemini kendi ortak değeri olarak görmekte ve sahiplenmektedir.
Ve en önemlisi de tüm bu imha, soykırım ve işgal girişimlerine rağmen Kürt halkı ve Suriye halkları Büyük Rojava Onur direnişi ve dünya halklarının dayanışması ile komplo ve işgal planlarını etkisiz kılmaktadır. Rojava özgülünde demokratik modernite sistemine karşı NATO ordusu düzeyinde kapsamlı bir saldırı ve buna karşı tarihi bir direniş söz konusudur. İşgale karşı devrim cephesinde destansı direnişler ve kahramanlıklar tarih yazmaktadır. Rojava’ da aydınlıkla ile karanlığın, asalet ile alçaklığın, insanlık onuru ile barbarlığın savaşı yaşanmaktadır. Ve kuşkusuz ki DİRENENLER KAZANACAKTIR!
Militan RÊHAT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi