HABER MERKEZİ
Osmanlı Dönemi
Osmanlı İmparatorluğu, 16. Yy dan itibaren Kürdistan sınırlarına dayanmıştır. Bu yüzyılda Kürdistan üzerinde savaşan üç güç vardır. Güney Kürdistanı etkisi altına alan Mısır Memlük devleti, Kürdistanın büyük bir bölümü üzerinde hâkimiyet kuran İran Safevî devleti ve Kürdistan da hâkimiyetini geliştirmek isteyen Osmanlı devleti. İpek ve baharat yollarının geçtiği Kürdistan, bu üç devlet için de stratejik bir öneme sahipti. Bundan dolayı da, bu üç devlet arasında Kürdistan üzerinde egemenlik kurma mücadelesi gelişir. Bu mücadelede Osmanlılar, Kürt beyliklerine görece özerklikler tanıyarak, onların büyük bir bölümünü yanlarına çekerler. Idris-i Bitlisinin de, Kürdistanın bu biçimde Osmanlıya bağlanmasında payı vardır. Kimi Kürt beylerini yanına alan Osmanlılar, bu egemenlik mücadelesinden galip çıkarlar. Bu güçler arasındaki savaşlar Kürdistan da gerçekleştiği için, Kürdistan ekonomisi, coğrafyası talan edilirken, diğer yandan da Osmanlılarla İranlılar, Kürdistanda Alevilik Sünnilik çelişkisini geliştirmeye ve bunu derinleştirmeye çalışmışlardır. Osmanlı ile Safevî devletinin Kürdistan üzerindeki egemenlik savaşı bundan sonraki süreçlerde de devam etmiştir. 1639 yılında yapılan Kasr-ı Şirin anlaşması ile bu iki devlet, Kürdistanı kendi aralarında paylaşmışlardır. Bu anlaşma ile Kürdistan ikiye bölünmüş, sosyolojik açıdan da Kürt toplumunun-toplumsallığının parçalanması, bu parçalanmanın giderek derinleşmesi ve bunun dil, kültür ve yaşamın diğer alanlarında da yansımasını bularak parçalı Kürt gerçekliğini açığa çıkarmasına neden olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu batı da işgal ettiği toprakları kaybetmeye başlayıp, zayıflama sürecine girince, 16. Yy’da kimi Kürt beyliklerine verdiği otonomiyi geri almaya başlar. Osmanlı, Kürdistan üzerindeki merkezi otoritesini güçlendirmeye, baskısını arttırmaya yönelir. Devasa ölçülere ulaşmış olan bürokrasi, saray ve savaş masraflarını Kürdistandan çıkarmaya çalışır. Adeta Kürdistanı yeniden sömürgeleştirir. 19. Yy’a gelindiğinde Kürt beylikleri yerel egemenlik haklarını ve çıkarlarını kaybederler. Bu dönemlerde artış gösteren Osmanlı baskısı ve zulmüne karşı isyanlar boyutlanır. 1806-1808 Baban, 1831-35 Rewanduz, 1842 Behdinan, 1842-48 Bedirhan Bey, 1856 Yezdan Şer, 1879 Bedirhanlılar, 1881 Şeyh Ubeydullah isyanları gerçekleşir. İsyanlar başarıya ulaşamaz. Osmanlı bu isyanları kanlı bir şekilde bastırmış, ardından sürgün ve göçertme politikalarını uygulamıştır.
Osmanlı, Kürt aşiretlerinden Hamidiye alayları kurarak, hem aşiretleri birbirlerine, hem de bu aşiretleri diğer halklara karşı kullanmaya çalışmıştır. Bu yolla hem Kürt toplumsallığını parçalamış, hem de diğer halklarla birlikte yaşama zeminini ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Osmanlı devleti bir yandan Kürt beyliklerini otadan kaldırmaya çalışırken, öte yandan bunların yerine şeyhlik kurumunu yerleştirmeye çalışmıştır. Şeyhlikle beraber tarikatlaşmayı da geliştirmiştir. Nakşilik gibi tarikatlar bu dönemde bölgede yaygınlaşıyor. Amaç, Kürt toplumsallığını daha da parçalayarak, Kürtleri din sömürüsü üzerinden daha fazla sisteme bağlamaktır. Osmanlı da, kendisinden önceki egemenler gibi, Kürdistan’da işbirlikçi bir kesim yaratmıştır. Kimi şeyhlerden, bazı aşiret reislerinden müteşekkil bir işbirlikçi sınıf oluşturarak kendi dayanağını ve hükmünü Kürdistan’da sürdürmeye çalışmıştır. Yine kendi dönem ideolojisi olan Osmanlıcılığı ve Sünni-İslam anlayışını Kürdistana da dayatarak, asimilasyonu geliştirmeye çalışmıştır. Bunu yaparken de işbirlikçi sınıf temel ayağı olmuştur. Özellikle Kürt kültürünün, çivisi çıkmış Osmanlı uygarlığıyla asimile edilmesi, bu sınıf üzerinden gelişmiştir.
Kuzey Kürdistan
I. Dünya savaşı sonucunda Osmanlı devletinin yıkılması ardından Anadolu?da gelişen M.Kemal önderlikli hareket zafer kazanarak T.C devleti kurulur. 1923 yılında imzalanan Lozan anlaşmasıyla Anadolu?da kurulan Türk devleti resmen tanınır. Fakat bu antlaşmayla Kürdistan bölgenin dört devleti (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) arasında paylaşılarak, dörde bölünür. Kürtlerin imha ve inkar süreci de başlatılmış olur. Lozan, Kürtler açısından tam bir yıkım ve kırımı başlatmanın anlaşmasıdır. Bu günkü Kürt trajedisini doğurmuştur. Ve günümüz Kürt sosyolojisini çözebilmek için, Lozan anlaşmasını anlamak ve çözümlemek gerekir. Evrensellikle bağını güçlü, doğru ve derinlikli kurmalıyız. Dönemin hegemonik güçlerinin emellerini, içinde bulundukları koşulları ve zamanın İdeolojik, politik, ekonomik, teknik,askeri, kültürel ve coğrafik konjonktürüyle birlikte, stratejik-politik amaçları ve hedefleriyle bağlantılı irdelemek elzemdir. Çünkü bu anlaşma Kürt sosyolojik gerçekliğini çok derinden etkileyerek, biçimlendirmiş, 20. Yüzyıldaki Kürt toplumsal gerçekliğini ortaya çıkarmıştır. Bu realite günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Lozan hem Kürtlerin ülkesini hem de toplumunu parçalamıştır. Kürt toplumsallığını parçalamakla, Kürt toplumsallığının gelişimini dumura uğratmıştır. Kürdistan ve Kürt halkının bu parçalı hali, sömürgeciliğin Kürdistanda kurumlaşmasının önünü açmıştır. Sömürgeci güçler, Kürtleri eritmek için her türden soykırımcı asimilasyonist uygallamaları devreye sokmuşlardır. Bunları yaparken de meşruluklarını Lozana dayandırmışlardır.
Lozanla birlikte Kürt Kürdistan tarihinde yeni bir sayfa açılır. Kürdün- Kürdistanın imha ve inkâr tarihi başlar. Bu uygulamalar Kürt toplumsallığının reddi demektir. Kürtlerin dili, tarihi, kültürü ve adı yasaklanır. Kürde ait ne varsa reddedilmeye başlanır. Kürtlerin en ufak hak talepleri şiddetle, kanla ve katliamla bastırılır. Soykırımcı politikalar gündelik yaşamın bir parçası haline getirilir. Kürtler kendi topraklarında parya konumuna çekilir. Sömürgecilik olabildiğince geliştirilir. Kürt toplumunun maddi ve manevi değerleri sömürüye tabi tutulur. Lozanla birlikte Kürdistan tarihinde, tahribatlı haldeki Kürt-Sosyolojisi çok yönlü darbelere tabi kılınır. Sosyolojideki olumlu gelenekler çarpıtılır. Sömürgeleştirilmiş toplum ? birey tipolojisi ve psikolojisiyle kendine yabancılaşma, kendi toplumsallığına sırt çevirme, parçalı duruş, parçacılık, parçalı kişilik gibi olgular öne çıkmaya başlar. Bunlar aslında Lozan?la başlayan sürecin, Kürt toplumunda yarattığı şekillenmedir. Yaralı Kürt yapısallığı ve kanayan anlamsallığı tasfiye edilirken, yerine sömürgeci güçlerin soykırımcı -asimilasyoncu kurum ve kuruluşlarıyla bencil-bireyci-aileci bakış açıları ikame edilir. İşbirlikçi yeni tabaka ve kuyrukçu katmanlar geliştirilir. Böylece Kürdistanın sosyolojik yapısı bozularak değiştirmeye çalışılır.
Lozan, her şeyden önce Kürtler açısından, Kürt hakikatini darbeleme projesidir. Çünkü hakikat bir bütündür ve toplumsallıkla direkt bağlantılıdır. Dolayısıyla parçalanan toplumsallık, parçalanan hakikattır. Bu yönüyle Lozan, Kürt toplumsallığını parçalarken, aynı zaman da hakikatini de param-parça etmiştir.
Devam edecek…
KOMÜNAR