HABER MERKEZİ
Kapitalist-İktidarcılığın Kürdistanda Gelişmesinin Sosyal Yapı Üzerindeki Etkisi
1950- 60 yıllarında Türkiye?de ticaret, finans, tarım ve montaj sanayi alanında kapitalist-tekelciliğin gelişmesi hızlanır. Bunda uluslararası tekellerin sosyalist ülkelerin genişlemesi ve ulusal kurtuluş hareketlerinin gelişmesiyle iyice daralan pazar ve hammadde ihtiyaçlarını karşılamak için eldeki pazarlarını derinliğine geliştirme politikalarının payı önemlidir. Bu durum, Kürdistanın toplum yapısını derinden etkilemeye başlamıştır. Gerek uluslararası tekellerin, gerekse Türk burjuvazisinin giderek büyüyen pazar, hammadde, ucuz işgücü, tarımsal ve hayvansal ürün ihtiyacını karşılamak için, Kürdistan gibi geniş ve zengin bir ülkenin kendi sermaye ve sömürülerinin hizmetine açılmasını, kendi açılarından zorunlu görüyorlardı. Ayrıca, Kürt aristokrat ve feodalleri de kapitalist-tekellerin işbirlikçi-kompradorluğunu yaparak sömürüdeki payını arttırmak istedikleri için, bu yeni durumu talep eder vaziyetteydiler. Bu mantıkla Kuzey-Kürdistan 1960’lardan itibaren hızlandırılmış bir şekilde kapitalist-sömürüye açılır. Daha önceleri Kuzey-Kürdistan da Türk burjuvazisinin ticari ve mali denetimi söz konusu iken, bu yıllardan itibaren Kürdistan?ın yeraltı ve yerüstü kaynakları, uluslararası tekellerin-Türk burjuvazisinin kapitalist-sömürünün malzemesi haline getirilir. Kürdistan hammaddenin ve ucuz işgücünün karşılandığı bir yer haline getirilir.
Kapitalist-sömürünün Kürdistan da geliştirilmesi Kürt toplumsal yapısını çok ciddi değişikliklere uğratmıştır. Kürt aristokratları ve toprak ağaları, işbirlikçi-komprador bir sınıf olarak, kapitalist-tekellerin Kuzey-Kürdistan’da talan ve sömürüsünü derinleştirmenin bir aracı haline gelir. Kapitalist-tekeller, bu işbirlikçi sınıfa acentecilik rolü verir. Bu bir tür ara halka rolüdür. Bu kesim Kuzey-Kürdistan’da işbirlikçi aristokrat ve toprak ağasıyken, aynı zamanda adım adım burjuvalaşarak işbirlikçi-komprador bir sınıfa dönüşür. Ve kapitalist-tekelciliğin Kürdistan’daki taşeronluğunu yapan bir sınıf konumuna gelir. Kürdistan nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturan köylülük, toprakta kapitalist-sömürünün gelişmesi sonucunda köylülüğün yapısını da farklılaştırmıştır. Eski orta ölçekli toprak sahiplerinin bir kısmı zengin köylülüğe dönüşürken, bazıları da yoksullaşmakta ve kır-küçük-burjuvazisi konumuna dönüşmektedir. Zengin köylüler genellikle kentlere yerleşerek, işlerini bir yardımcı (kâhya) ile sürdürüp serf durumundaki köylülük üzerinde sömürüsünü devam ettirir. Kır-küçük-burjuvazisi ise, kendi toprağının başında kalarak, daha çok aile emeğiyle geçinir. Yoksul köylülük (topraksız köylü) ise, köylülüğün en büyük kesimini oluşturur. Yeterli toprağa sahip olmayan, kentte iş bulma imkânları da çok kıt olan bu kesim, büyük bir yoksulluk ve sefalet içindedir.
Kapitalist sömürgeci sistemin bunlarla bağlantılı olarak Kürdistan’da yarattığı bir diğer durum ise, topraktan kopan insanlar, Kürdistan’da emeksel-yoğunlaşma alanı bulamamakta, işsiz bir kesimin oluşmasına yol açmaktadır. Bu kesim, olanaklar elverdiğinde kapitalist-sömürünün hizmetinde çalışmak üzere yoğun ve yapısal göçler eliyle Türkiye ve Avrupa?ya gitmekte, oralarda en ağır işlerde düşük bir ücretle çalıştırılmaktadır. Bu dönemlerde yoğun bir Kürt nüfusu, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin, Kocaeli (İzmit) gibi Türkiye metropollerine akın ederler. Türk montaj ve tekstil sanayisi buralarda yoğunlaştığı için, göçler de buralara doğru gerçekleşir. Köylülükten işçiliğe geçiş yaşanır. Kendi toprağında köylüyken, kente göç ettiğinde kapitalist-sömürünün vasıfsız elemanı ve ucuz işgücü nesnesi olarak işçileşir. Klan, kabile ve aşiretinden kopan bu insanlar, gittikleri yerlerde bir kimlik arayışına yönelecek ve bulundukları yerin dili, kültürü, kimliği ve yaşam şekli içinde başkalaşarak, erimeye başlayacaktır. Bu durum kapitalist Türk sisteminin stratejik asimilasyon politikasıdır. Bilerek yürütülen bu bilinçli siyaset aynı zaman da Kürt toplumu insan emeğinin sömürülmesi anlamına geldiği gibi, Kürdistan’daki yoksulluğun temel nedenlerinden biridir de. Kürt halkını açlığa mahkûm edip, zorunlu göçe tabi tutarak ucuz iş gücü haline getirme, adeta ölümü gösterip sıtmaya razı etme anlayışı, Kurgusal-Türklüğün kapitalist sömürgeci sisteminin karakteristik bir özelliğidir.
Kürdistan’da kapitalist sömürgeciliğin gelişmesinden sonra, daha çok nüfusun yoğunlaşmasından oluşan yapay büyüme sonucu kentleşme hareketi görülür. Ancak bu kentlerde yarı-emekçi konumunda olan naccar, demirci, semerci, terzi, berber, hamamcı, manifaturacı, bakkal vb. küçük esnaf kategorisinde olan kent-küçük-burjuva tabakasıyla birlikte işbirlikçi küçük-memur ve Öğretmen ile Doktor, Avukat, Mühendis, sanatçı, yazar (aydın) orta ölçekli tüccar vb. meslek erbapları mevcuttur. Bunlar kent eşrafı olarak da tanımlanırlar. Bu tabakanın temel özelliği, asal-çıkarları sistemle çelişmesine rağmen, işyerlerini ve işlerini kaybetme korkusundan kaynaklı, sömürgeci sistemle sürekli barışık yaşamaya çalışırlar. İşlerini kaybettiklerinde işçileşirler, mali olarak palazlandıklarında ise, orta sınıflaşırlar. Bu kesim önceliği bireysel, ailesel ve sınıf çıkarlarına ayırır. Siyaseten ise, sömürgeci-sistemin liberalleştirilmesini esas alan, sosyal pasifizmi ve parlamenterizmi yöntem olarak benimseyen, sistem içileşerek sistem içi yasal ve anayasal mücadeleyi esas gören, modernitenin reformist görüşlerinin temelini oluştururlar. Koşullara göre yurtsever kesilen bu kesim, esasta ise, hâkim ideolojik ve kültürel asimilasyona en açık olanlardır. Aynı zaman da egemen işbirlikçisi olup, varlıklarını koruyup, yaşatma anlamında tutucu, milliyetçi ve iktidarcıdırlar. Sosyolojik yapı ve özellikleri gereği Demokratik-sol, sosyalist devrim hareketlerine mesafeli olup, uzak dururlar. Bedel ödemekten kaçınırlar. Ülke ve halk için, insanlık ve toplumsal değerler için fedakârlık etmeye yanaşmazlar. Kimi istisnalar dışında ancak devrim arifesinin çok sesli ve ?radikal? taraftarı olurlar. Bu tarzları geleneksel olup, sınıf-katman görenekleriyle uyumludur.
Kürdistan’da Kurgusal-Türklüğün kapitalist gelişmesine paralel olarak bir Kürt işçi kesimi de oluşmaya başlar. Kapitalist-tekelcilik Kürdistan’da sömürgeci devlet eliyle üstten geliştirildi. Bu kapsamda birçok kapitalist-tekel işletmeleri kurdu. Bu tekelci-işletmelerin her birisi, birer sömürü ve asimilasyon yuvalarıydı. Kürt işçi sınıfının temelini de oluşturan bu kesim, daha çok Kürdistan’daki Türk devlet işletmelerinde doğdu. Kürdistan’da tarımda kapitalist-tekelciliğin başlaması, bu kesimin oluşumunu daha da hızlandırdı. Tarım alanında makinalaşmanın gelişmesiyle, bu kez önemli sayıda bir kesimin işsiz kalmasına yol açtı. Kapitalist sömürgeci sistem, bunların bir kısmını ucuz işgücü temelinde, çalışma ve sosyal haklardan yoksun olarak özel ve devlet işletmelerinde sömürdü. Öte yandan belirli mevsimlerde Türkiye’ye giderek, orada asgari ücret altında en ağır işlerde çalıştırıldılar. Bu vasıfsız emekçi kesimlerin bir kısmı şehirlerde sürekli iş bulamadığı için, çoğunlukla köylerine dönmektedirler. Bunlar halk arasında ?gurbetçi? olarak tabir edilen kesimlerdir.
Diğer yandan bu kesim, yabancı kapitalist metropolleri için ucuz bir işgücü (zincirsiz köle) deposu hizmeti görürken, toplumundan, ülkesinden ve değerlerinden kopuk yaban ellere savruldular. Bunlar sadece ekonomik, politik ve kültürel anlamdaki savrulmalar değildir. Aynı zamanda sosyolojik parçalanmaların ifadesidir. Asimilasyon girdabında debelenerek cevherine ve toplumsal değerlerine yabancılaşmanın, psikolojik travmaları yaşamanın, kimliksizleşmenin ve köksüzleşmenin adıdır. Kapitalist-Emperyalizmin son zamanlar ?modası? popüler-kültür labirentinde bio-birey olarak çırpınmaktır. Sonuçta işsizlik, kendisiyle beraber her türlü yozluğun, ahlaki dejenarasyonun kaynağı olmaktadır. Gerici faşist akım ve grupların, kullanma hedefleri haline de gelebiliyorlar.
Tüm bunlarla beraber Kürt toplum yapısında aydın-gençlik olarak değerlendirilen bir kesim de açığa çıkmaktadır. Bunlar Türk sömürgeci sisteminin, Kürtleri asimile etmek için geliştirdiği okul ve (Üniversiteler, Akademiler, Yüksek Okullar, Enstitüler vb.) kurumlarda okuyan ve okumuş tabakayı ifade etmektedir. TC egemenleri, bu kesimi kendi sınıf çıkarları temelinde eğitirken, aynı zamanda Kurgusal-Türklüğün Ulusal potası içinde eritmek için, yoğun bir asimilasyondan geçirmektedir. Bu tabakayı kendi içinde üç kısma ayırabiliriz. Bir kısmı, toplumsal ve ülkesel, insani ve evrensel sorunların çözümüne öncülük ederken, bir kısmı da Kurgusal-Türklük ve Kapitalist-modernite ekseninde liberalizm kulvarında reformist oportünist bir çizgiyi izlemektedir. Diğer bir kısmı ise, değişik biçimlerde sisteme entegre olmaktadır. Sisteme entegre olanların bir bölümü devlet kademelerinde bürokrat olurken, diğer bir bölümü ise, özel teşebbüsün ve işbirlikçi komprador sınıfın yanında yer almaktadır.
Yine bu yıllarda, kapitalist moderniteyi yaşayan ülkelerde birbirini tetikleyen ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel krizler mevcuttu. Her ne kadar ekonomik bir bunalım olarak nitelendirilse de, aslında kriz hayatın her alanını sarmıştı. Kapitalist-Modernitenin taşıdığı ve geliştirdiği ahlaki yozlaşma ve dejenerasyon ise başı çekmekteydi. Kapitalizmin yaşandığı yerlerde ki, derinlikte olmasa da, bu krizler reel sosyalist sistemlerde de görülmekteydi. Bu bağlaşık krize dünya ölçeğinde bir tepki ve çözüm olarak 68 kuşağı hareketi gelişir. Bu devrimsel çıkış, yansımasını Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da da bulur. Bu hareketin gelişimi, Kuzey-Kürdistan’ın sosyolojisi üzerinde ciddi bir etki yaratır. Kürt toplumunda devrimci- demokrat bir yapı ortaya çıkar. Bu hareket, Kürdistan’daki her türden sömürgeciliği red temelinde, halkların özgürlüğü, eşitliği ve kardeşliğine dayalı bir toplum modelini esas alırken, diğer yandan bu duruşa gelmeyen reformcu- ilkel milliyetçi bir kesim, geçmişin kırıntıları üzerinden kendini açığa vurur. Ağırlıkta kent küçük-burjuva sınıfının oluşturduğu bu yapı, Avrupa modernitesini kendisine ölçü alan, kısmen de reel sosyalizmden etkilenmiş bir karaktere sahiptir. Mücadeleyi sistem içi olarak gören bu kesim, sömürgeci sistemi liberalleştirmeyi, kendi çıkarlarını korumayı esas alır. Bu temelde yola koyulan bu kesimin vardığı nokta sistemiçileşme olur.
68 kuşağıyla birlikte, Kürdistan toplumunda açığa çıkan bir diğer durum ise, işbirlikçi ? komprador sınıfın realitesine karşı net bir duruşun sağlanması ve bu kesime dönük iç mücadele yürütülmesidir. Bu paralellikte özellikle bu yapının sömürgeci sistem ile olan ilişkisinin bariz ve somut bir şekilde açığa çıkarılması ve toplumda teşhirlerinin sağlanmış olması gerçekliği önem arz etmiştir. Bu biçimiyle toplum, işbirlikçi- komprador sınıfının sömürgeci sistemle olan ilişkisini daha iyi görmeye başlamıştır. Bunu sağlayan ise, 68 kuşağının devrimci demokrat kanadı olan PKK’nin mücadelesi olmuştur. Bu durum, Kürt ve Kürdistanın sosyolojik bağrına saplanmış zehirli bir hançer olan bu işbirlikçi-komprador yapının hem gün yüzüne çıkmasını hem de teşhir ve darbelenmesini getirmiştir. En azından Kürt ve Kürdistan halkları bu engerek yılanını tanımış ve kısmen de olsa bağrından söküp atmıştır.