HABER MERKEZİ
TC devletinin bu uygulamaları, Kürdistan’da toprağa dayalı yaşamı, tarımsal ve hayvansal üretimi bitirme noktasına getirdi. Kürdistan ekonomisini ciddi anlamda darbeledi. Sömürgeci sistem tüm bu yıkıcı sonuçları bilerek, hesaplayarak, stratejik-politik amaçlar doğrultusunda planlayıp, göçertme politikalarıyla kırı boşaltma yoluna giderek bugün kü tablonun oluşmasını sağlamıştır. Bu durumdan medet ummaktadır.
Yine sömürgeci sistemin diğer bir uygulaması ise, koçerliği yasaklamasıdır. Faşist Türk devleti 90’larla beraber hayvancılıkla uğraşan göçebeliği yasaklayarak, göçerleri kentlere yerleşmek zorunda bırakmıştır. Tarih boyunca, sürüleri peşinde koşan göçebelik, Kürt sosyolojisinde çok önemli bir tabakayı teşkil etmiştir. Kürt kültürü, dili ve demokratik- komünal değerleri en canlı şekilde koçerler de yaşatılmıştır. Ve bu değerlerin günümüze taşırılmasında büyük bir rol sahibidirler. Aynı zamanda Kürdistan ekonomisinin can damarını oluşturmaktaydılar.
Geçmişte olduğu gibi bugün de Kürt toplumunun en direngen, en dinamik yapısını oluşturan kesimlerin başında gelmektedir. Asimilasyon ve soykırımcı uygulamalara karşı en çok karşı duruş sergileyen ve direnen kesimdir. Tüm bu özelliklerinden kaynaklı, tarih boyunca Kürt sosyolojik yapısının temelini oluşturan etmenlerden biridir. Koçerliğin yasaklanmasıyla birlikte, kentlerin varoşlarına savurulan bu dinamik kesimin, binlerce yıldır sürüp gelen sosyolojik ?kabile, aşiret- yapıları parçalanmıştır. Bir kesimi sömürgeciliğin asimilasyon girdabına düşerken, bir kesimi de kentlerin varoşlarında sosyo-politik bunalım içinde sömürgeciliğin mafyavari-çete yapılanmalarına dahil olmuştur. Geri kalan önemli bir kesimi ise, Özgürlük Hareketinin geliştirmiş olduğu Demokratik Ulusun sosyo-politik yapısının içerisinde yer almıştır. Kendisi ile birlikte dağılan sosyolojik yapısını, kimi insani ve toplumsal gelenek ve görenek- değerlerini Demokratik Ulusun bünyesine taşımıştır. Yukarıda sözünü ettiğimiz bu göçlerin savurulan kesimleri ise, parçalanmış sosyolojik yapıların doğurduğu bunalımla birlikte, asimilason ve ahlaki yozlaşma içinde gelenek ve göreneklerin değer ölçülerini yitirerek, bilinçten yoksun olarak, sömürgeci metropollerde toplumsal hafızasız, anlamsız bir hayatı yaşama peşine düşmüşlerdir.
Sömürgeci TC-devleti, Bakur Kürdistanda inşa ettiği baraj ve HES’lerle yüzlerce yerleşim birimini sular altında bırakarak, buralarda yaşamakta olan insanları göçler yoluyla kentlere yerleşmek zorunda bırakmıştır. Baraj ve HES’ler, sömürgeci sistemin asimilasyon politikalarının bir başka biçimi olup, bununla hem Kürdistan doğasını tahrip ederken, tarihsel ve kültürel dokuyu ortadan kaldırıp kimliksizleştirme -belleksizleştirme amacı gütmekte hem de göçertme ile kırsal alanı boşaltmayı hedeflemektedir. Bu sömürgeci politikalar sonucunda yüzbinlerce insan kentlere göç etmek zorunda kalmıştır. Bu durum, kır kent dengesini daha da bozarak, aradaki uçurumu derinleştirmiştir. Kürt sosyolojisinin daha da parçalanması ve dağılması sonucunu beraberinde getirmiştir. Kentlere göçertilen insanlar, gittikleri kentlerde ağırlıklı bölümü işsizler kesimine dahil olmuş ve bu işsizler ordusunun daha da büyümesine yol açarak yoksulluğu artırmıştır. Bu işsizler ordusu bir taraftan toplumun en ezilen kesimini ifade ederken, kent sosyolojisinde yeni bir yapıyı oluşturmuştur. Bu sosyolojik olgunun incelenmesi, araştırılması ve çözümünün yapılması gerekir. Ancak bu tahlil ve saptamaların tikelden evrensele bağı kurulmalıdır. Çünkü bu işsizler ordusu dünya genelinde çığ gibi büyümektedir. Finans-kapital?in küreselleşme istemlerinin sonucudur. TC sömürgeciliğinin tikel uygulamaları da evrensellikten kopuk ve ona aykırı değildir. Tikel ve evrensellik özgünlükler taşımasıyla birlikte bağlaşık içindedir.
Sömürgeci sistem, Kuzey Kürdistandaki özyönetim alanlarına saldırırken de, yine aynı amaçları gütmüştür. Buraların tarihi ve kültürel dokusunu otadan kaldırma ve bu şekilde toplumu belleksizleştirme, bununla birlikte insanları göçerterek yerinden- yurdundan ederek toplumsallığı dağıtmayı hedeflemiştir. Tüm soykırımcı uygulamalarını bu hedeflere ulaşmak için yapmıştır.
Faşist sömürgeci sistemin tüm bu uygulamaları sonucunda, Kuzey Kürdistan sosyolojisinde işsizler olarak bilinen, yeni bir kesimin oluşmasına yol açtı. Kapitalist sistem, ucuz iş gücü elde etme ve işçileri daha düşük bir ücrete mecbur bırakmak için yedek tutacağı bir işsizler ordusu yaratır. Bu işsizler ordusunda, onların da bir gün iş bulacağı, iş sahibi olacağı beklentisini canlı tutmaya çalışır. Zaman zaman da onlara işsizlik maaşı ve çeşitli yardımlar adı altında bazı kırıntılar vererek, onları kendine bağlayarak, hazırda tutmaya çalışır. Daha fazla kar ve sömürü üzerine kurulu kapitalist sistem, böylelikle kendisine karşı bu cepheden gelişebilecek bir toplumsal muhalefetin de önünü almaya çalışır. Sömürgeci TC sistemi, tüm bunları planlayarak Kürdistanda işsiz kesimi büyütmeye, Kürtleri açlıkla terbiye etmeye çalışmaktadır. Böylelikle de, Kürdistanda yoksullaştırmayı, ahlaki dejenerasyonu geliştirerek, Kürt toplumsallığını, kültürünü ve sosyolojisini daha da dağıtarak, parçalayarak ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Faşist- sömürgeci sistem, bu kesimi kendi gerici amaçları doğrultusunda kullanmak için, uyuşturucu, fuhuş, madde bağımlılığı gibi yoz yaşam biçimlerini en çok bu kesim içerisinde geliştirmeye çalışmaktadır.
Düşmanın Kürdistandaki yoksullaştırma poltikalarının bir sonucu olarak, günümüz Kürdistan sosyolojisinde mevsimlik işçi denilen bir kesimin oluşmasına yol açmıştır. Bu kesimi kendi içinde Mevsimlik tarım işçileri ve gurbetçi işçiler diye ikiye ayırmak mümkündür.
a- Mevsimlik (aile) işçiler: Yılın bilinen mevsimlerinde Türkiyenin tarım alanıyla öne çıkmış kentlere, ailesiyle birlikte giderek, oralarda ırgat-işçi olarak çalışan bölümünü ifade eder. Bu kesim, zor koşullar altında, ucuz iş gücü olarak Türkiye tarmında yoğun bir emek sömürüsüne tabi tutularak çalıştırılmaktadır. Çalıştıkları yerlerde de sürekli faşist- ırkçı saldırılara maruz kalmaktadırlar.
b- Gurbetçi işçiler: Halk içerisinde gurbetçi işçiler olarak nitelendirilen, yazın Türkiye metropollerine giderek en ağır ve tortu görülen -inşaat, temizlik, taşıyıcı, yükleyici vb- işlerde çalışmak zorunda kalan, kışın memleketlerine dönen kesimdir. Bu gidiş- gelişler, bu kesimin parçalı bir sosyoloji ile hareket etmesine yol açmaktadır. Çünkü kimi kabile ve aşiretinden kopmuş, kimi de köy ve kasaba yapısından uzaklaşmıştır. Bu kesim bir yandan Demokratik Ulusun sosyo- politik yapısına dahil olmaya çalışırken, öte yandan bu gidiş- gelişlerle metropol -kapitalist modernite- yaşamı onlara cazip gelmekte ve bir kısmı savrulmaya meyilli konumda durmaktadırlar. Bunların bir toplamı olarak, sözkonusu ettiğimiz parçalı sosyolojisinin aile ve bireyi olarak git ?gel durumu yaşamaktadırlar.
KÜRT ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİN KÜRT SOSYOLOJİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Kürt Özgürlük hareketi yürüttüğü mücadele ile Kürt toplumunda devrimsel nitelikte değişimler yaratmıştır. Kürt toplumunda demokratik ulus bilincini geliştirerek, Kürtlerin bir halk olarak kendi farkına ve farkındalığına varmalarını sağlamıştır. Kendisi olmaktan çıkarılmış, yok olmanın eşiğine getirilmiş Kürt’ten, direnen Kürt gerçekliğini yaratmıştır. Sömürgeci güçler tarafından dağıtılmış, parçalanmış Kürt sosyolojik yapısını toparlayıp belli bir örgütlü yapıya kavuşturarak, Kürtleri yeniden tarih sahnesine çıkartmıştır. Kürt gerçekliğini, kültürünü ve dilini yeniden dirilterek, Kürt toplumsallığına yeniden can vermiştir. Kadın özgürlük devrimini yaratarak, toplumsallığın yaratıcısı olan kadının, tekrardan öncü konuma yükselmesini sağlamıştır. Kürt Özgürlük Hareketi, mevcut Kürt sosyolojisini ciddi anlamda değiştirirken, onun yerine yeni bir sosyoloji olan, Demokratik-Ulusun sosyo-politik yapısını geliştirmiştir. Kürt özgürlük hareketinin yürüttüğü mücadele ile, bu politik-sosyolojiyi geliştirme seyrini dört dönemde incelemek mümkündür.
İlk dönem: İdeolojik grup dönemidir. Bu dönemde ağırlıklı olarak Antep, Maraş, Urfa, Batman gibi Kürt işçi kesiminin geliştiği yerlerde yurtseverlik ve sınıf bilincinin geliştirilmeye çalışıldığı, buna bağlı olarak örgütlenmelerin yapıldığı yıllardır.
İkinci dönem: 1980’lerde mücadelenin Botan’da geliştirilmeye çalışıldığı dönemi kapsar. Sömürgeci sistemin geliştirmiş olduğu soykırım yöntemleriyle parçalanmış olan kabile aşiret formu yerine yurtseverliğe dayalı demokratik Ulus bilincinin geliştirilmeye çalışıldığı ve bunun mücadelesinin yürütüldüğü dönemi kapsamaktadır. Kabile aşiret formu, zayıflamış olsa da eşitlikçi kömünal değerleri kendi bünyesinde barındırmaktadır. Demokratik ulus bilinci geliştirilirken, bu formun olumlu özellikleri, demokratik ulus bünyesine taşınıyordu. Demokratik Ulus klan, kabile, aşiret, kavim formuna göre daha üst bir formu ifade etmektedir. Geniş ve esnek yapıdadır.
Üçüncü dönem: 1990’lar sürecini kapsar. Bu dönem Kürt Özgürlük Hareketinin Bakur Kürdistan genelinde halklaştığı, ilk kitlesel serhıldanların gelişerek yayıldığı ve giderek büyüdüğü süreçlerdir. Kabile-aşiret formunun iyice zayıfladığı, silikleştiği, onun yerine yurtseverlik eksenli demokratik-ulus formunun kuzeyin her tarafında hakim olmaya başladığı dönemlerdir. Demokratik-ulus formuna gelmeyen, buna karşı direnen kimi aşiretsel yapılar ise, karşıtlaşıp koruculaştılar. Kürdistan Özgürlük Hareketinin yürüttüğü mücadele ile, Kuzey Kürdistan’da Demokratik-Ulusun sosyo-politik yapısının şekillenmeye evrildiği dönemdir. Bu Kürt toplumu açısından yeni bir sosyolojik yapıdır.
Dördüncü dönem: 2000’lerde başlayan süreçtir. Paradigma değişikliğinin yaşandığı, KCK sisteminin geliştirildiği ve yeni paradigmayı yaşamsallaştırma sürecini ifade eder. Bu dönem, yeni paradigma temelli Demokratik-Ulusu inşa etme dönemidir. Demokratik Ulus, ortak zihniyeti, ve politikayı paylaşmayı esas alan toplulukların oluşturduğu, özgünlükler ve farklılıklar temelinde birlik formunu ifade eder. Sınıf, cins, renk, etnisite, farklı ulus kökenli yapıların ortak bir zihniyet ve kültür dünyasını esas almaları temelinde kurdukları ya da kuracakları yapılanmadır. Tüm bu farklı yapılar, kendi kimlikleri ile demokratik ulus içinde yer alarak, onun bir bileşeni haline gelirler. Bundan dolayı demokratik ulus, farklılıkların reddine değil, birlikteliğine dayalıdır. Toplum, farklı sınıf, katman, ulus, cins ve renklerden oluşmaktadır. Tüm bu farklılıkların demokratik-siyaset ekseninde Demokratik-Ulus formunda örgütlenmeleri toplumsal gerçekliğe en uygun olandır.
BİTTİ…