ŞENGAL
Ağustos ayının sonuna doğru Gare’ye bir görev için geldim.Gare dağı eteklerinde kavurucu bir sıcaklık vardı. Doğa adeta içinde olduğumuz sürecin kavurucu sıcaklığını ruhumuzda olduğu gibi fiziğimize de hissettirmek istiyordu.
Semaları aydınlatan, hayat veren ama aynı zamanda gazabından kaçılamayan güneş mi yakıyordu canımızı, yoksa bu günlerde insanlığın başına musallat olmuş her yerde dehşet saçan, saldırılarıyla gündemimizde olan IŞİD mi daha çok diye soruyordum kendime. Her yerde tüm yoldaşların dilinde, sözünde, gündeminde olan IŞİD’in Kürt halkına yönelik saldırıları konuşuluyordu. IŞİD’e karşı cephede savaşma önerisinin yoğun yaşandığı, buna dönük hazırlıkların yapıldığı, hareketli sıcak bir süreç yaşanıyordu. Bu zalim örgütün nereden çıktığına, kimlerden destek aldığına ve amacının ne olduğuna yoğunlaşılıyordu. Bu faşist çeteler karşısında daha nasıl ve hangi yöntemlerle saldırı hamlelerini geliştirmek gerektiği üzerinden tartışılıyordu. Her yerde ve her tartışmada IŞİD vardı. IŞİD’in özellikle Şengal’de yaptığı katliam kinimizi ve öfkemizi büyütüyordu. Sadece binleri aşan kadının kaçırılıp meçhule doğru gittiklerini duymak bile tüylerimizi ürpertmeye yetiyor. Kim diyebilir ki köle alıp satımının ortaçağlarda kaldığını veya ortaçağa ait olduğunu. Yaşadıkları inanç ve kültürden dolayı tarih boyunca hep kanlı katliamlarla, göç ettirmelerle yüz yüze gelen Êzîdî Kürtlerinin yaşadıkları trajediler bitmek bilmiyor. 74. Êzîdî Fermanı olarak tarihe geçen, IŞİD’in yapmış olduğu Êzîdî katliamı, bu yüzyılın en büyük katliamlarından biri oldu. Ortadoğu halklarının başına büyük bir bela olarak getirilip korkunç katliam yapan zalim IŞİD örgütü başta Kürdistan olmak üzere Irak ve Suriye’de de ilerlemeye devam ediyordu.
10 Haziran’da Musul’u bir gecede ele geçiren IŞİD’in önünde ciddi bir engel olmayınca yönünü Şengal ve Maxmur’a verdi. 3 Ağustos’ta Şengal katliamı, ardından Maxmur’a saldırı yapıldı. IŞİD’in Kürdistan ve Ortadoğu’ya dönük gerçekleştirdiği bu vahşet karşısında duracak ne bir ordu ne de bir devlet vardı. Bunun için IŞİD rahatlıkla ilerliyor, önünde karşı koyacak her hangi bir direniş görmüyordu. HPG-YJA STAR güçleri olarak 6 Ağustos gününden itibaren Güney Kürdistan’da IŞİD’e karşı hamleyi başlatmış olmamız halklar açısından büyük umut haline geldi. Gerillanın varlığı direniş ruhuna bir çağrı olma niteliğindeydi. Kısa zamanda büyük ses getirdi, dünyanın gündemine oturdu. Bu süreçte IŞİD karşısında tek direnen, mücadeleci gücün partimiz PKK olduğu anlaşılmış oldu. PKK’nin yaratmış olduğu bu direniş, Kürdistan başta olmak üzere Ortadoğu’da ve dünya da büyük ses getirdi.
Şengal Dağları bir kere daha koruyan ve kollayan oldu
Êzîdîlerin yaşadığı büyük trajedi hala devam ediyor. Binlerce Êzîdî öldürüldü, yüz binlercesi katliamdan zar zor kurtulabildi. Şengal dağı bir kez daha sığınılan yer oldu. Tıpkı geçmiş tarih de olduğu gibi. Dağlar yine Kürtlerin en güvenilir mekanıydı. Dünyanın gözleri önünde yüz binlerce insan IŞİD’in korkunç saldırıları altında, kızgın güneşte, aç susuz Şengal dağında, çaresizlik içinde kurtarılmayı bekledi. Ancak Şengal dağında yaşanan bu katliama yine sessiz kalındı, ciddi bir çaba gösterilmedi. Sadece YPG-YPJ’nin Rojava’dan Şengal dağına açtığı güvenlik koridoru büyük bir fedakarlık ve görkemli bir direnişle yüz binlerce Êzîdî’nin hayatını kurtardı. IŞİD katliamlarının zirvede olduğu, baş kesmeleriyle korku saldığı, kadınları kaçırıldığı en zor süreçte böyle bir koridorun açılması çok büyük bir başarıdır. Kavurtucu sıcaklıkta, aç susuz, çöllerde çocuk, yaşlı, kadın, hasta demeden kilometrelerce uzayan insan kafileleri yürek yakan görüntüleriyle unutulmaz izler bıraktı. Büyük bir dram olarak tüm insanlığın hafızalarında yer aldı. Şengal dağında, günlerce, kızgın çöllerde ayakkabısız, toz içinde yürüyen insanlar susuzluktan yanıp kavruldu. Yüzlerce çocuk susuzluktan annelerinin kollarında öldü. İnsanların yüzleri çöl tozlarından görünmez oldu. Ya kadınlar, ganimet olarak kaçırılan kadınlar, binlercesi bir gece vakti ansızın IŞİD vahşetinin saldırısıyla köle pazarlarında satılmak üzere götürüldü. Ve karanlıklarda yitirildi nice isimsiz kadın… Bundan daha büyük bir katliam, vahşet olabilir mi? Artık Êzîdî topraklarında kan, gözyaşı, ağıtlar ve havar sesleri yükseliyordu gökyüzüne doğru… Koca çınarlar yaşlı kadın ve erkekler hüngür hüngür ağlıyordu Şengal’de…
Tarihte olduğu gibi günümüzde de böyle göçertildi halklar kutsal topraklarından. Binlerce insan topraklarını, kutsal yerlerini terk etmek zorunda kaldı. İşte bugün de Êzîdîler kutsal mekanlarından kopartılıyor. Êzîdî göçü tüm hızıyla devam ederken buna dur denilmemesinin anlamı nedir acaba? Kürdistan’ı boşaltmanın bir planı da böyle konuluyordu devreye. Büyük bir göç dalgası var, dünyanın birçok yerine. Tıpkı 1988 yılındaki gibi Halepçe katliamından sonra ve Saddam’ın Enfal katliamların ardından yollara dökülen yüzbinlerce insanın yaşadığı trajediye benzer görüntüler var. Yürek yakıyor bu göç manzaraları… Bir gecede köyler, şehirler boşaltılıyor… Topraklarından kaçmak ama nereye? Gidilen yerlerde kurtuluş var mı acaba? Daha nereye kadar kaçılabilinir ki… Oysa direnmek, bilinçli olmak, örgütlü olmakla ancak daha büyük felaketlerin önünü alabilir. Örgütsüz bir toplum olmanın, kendini savunacak bir toplum olamamanın bedeli katliamlara açık olmayı ifade ediyor. Yaşanan bu katliama baktığımızda Önder Apo’nun çok öncesinden yapmış olduğu uyarılar ve öngörüsü doğrulanmış oldu. Halkı koruyacak gerekli tedbirleri alabilmiş olsaydık bu katliam yaşanmayacaktı. Yaşanan büyük acılardan ders çıkarabilmemiz gerekiyor ki daha başkalarının da önünü almak için.
HELÎN MURAT
Devam Edecek…