Süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde olan HDP’li tutsak vekil Leyla Güven, Tevgera Jinên Azad’a (TJA-Özgür Kadınlar Hareketi) bir mektup gönderdi. Güven, Amed zindanındaki yükselen sesi türküye benzeterek, “Bu türkü de biz kadınların türküsüdür işte” dedi.
HABER MERKEZİ – Leyla Güven, açlık grevinin 71’inci gününde TJA’lı kadınlara bir mektup gönderdi. TJA, bu mektubu Leyla Güven’in açlık grevinin 77’inci gününde paylaştı.
Güven mektubunda, Kürt kadınlarının Öcalan’a çok şey borçlu olduğuna dikkat çekerek, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kırılmasının öncelikle kadınların görevi olduğunu kaydetti. “Ne kadar mücadele o kadar özgürlük” diyen Güven, başaracaklarına inandığını vurguladı.
İşte Leyla Güven’in TJA’lı kadınlara mektubu:
“Sizleri direnişin 71. gününden kazanmaya olan yürek büyütür bir inanç ve coşkuyla selamlıyorum. Yüreği devrim inancı ile çarpan değerli kadın yoldaşlarım.
Ezîdî bir atasözü “ Bizim topraklarda önce kadınlar uyanır, sonra güneş doğar çünkü güneşi kadınlar doğurur” der. Ne de güzel söyler öyle değil mi? Ne kadar da günümüzde karanlıklara meydan okuyan, en ön saflarda direnen kadını anlatıyor. Evet kadınlar uyandı. Geç kalmışlığın mahcubiyeti ile yola revan oldular. Elbette yolun meşakkati ve uzunluğunu biliyorlardı. Amed Zindanında yükselen ses, duvarların öte yanına ve tüm zindanlara ulaştı ve karşılık buldu. Ses melodiye dönüştü ve direnişin türküsü hep bir ağızdan söylenmeye başladı. Ne diyordu direnişin güzelleştirdiği kadınlardan biri, billur sesi ile “Her yürek kendi türküsünü söyler.” Tıpkı her dönem, her süreç ve devrim gibi bu türkü de biz kadınların türküsüdür işte. Anlaşıldı ki herkesin öncelikli isteği dileği aynıdır. Nasıl da birbirini görmeden, konuşmadan aynı dili konuşanlar olmuşuz mücadelemizde! Ne güzel işte tam da şimdi yapılacak olanlar bellidir. Akan enerji ile İmralı’daki tecrit kırılacak. Her yerde ama her yerde başarıyı mutlak kılacak ve sonuçlandıracağız.
Kürt kadınları olarak çok şey borçlu olduğumuz Sayın Abdullah Öcalan’ının üzerindeki mutlak tecridin kırılması için öncülük etmek, tarihsel olarak da ahlaki ve vicdani olarak da öncellikle bizim görevimizdir. Ataerkil zihniyetin ürünü olan işkencenin her türlüsüne karşı direnmek tek çözüm olduğu gibi hakkımızdır da.
Bizler de bu tarihi süreçte ve direniş yolunda zerreyi miskal başarıya olan inancımızda bir tereddüt yaşamadık. Çünkü biz akla, vicdana, ahlaka, hukuka aykırı olan İmralı tabutluğunu 21 yıldır asla kabul etmedik ve barışın önünde engel olarak gördük. Bu sistemi yaratanlar, tasarlayanlar, öngörünler, uygulayanlar tarihe bunun hesabını nasıl verecekler diye sorduk hep! Biliyoruz ki bunun bir insan tasarımı olduğuna kimse inanamayacak ve insanlığın yüz karası ve ayıbı olarak tarih sayfalarında lanetli olarak yer alacak. Bunu yaratan erk sistem, kadına doğaya, güçsüze, çaresize, tutukluya hükmetmeyi kendine hak görüyor ise bizler de toplumun yarısı olan kadınlar olarak bu zihniyete karşı “meşru mücadele hakkımızı sonuna kadar kullanacağız ve bertaraf edeceğiz.”
Biz biliyoruz ki; ne kadar mücadele o kadar özgürlük. Ne liberalizmin temsiliyetini, ne faşizmin dayatmalarını kabul ettik, ediyoruz. Biz kendi yol ve çizgisini yaratan üçüncü yol alternatifi olanların yoldaşları olarak “yürümek zorunda” olduğumuz değil, yürüyeceğimiz yolu belirledik ve emin adımlarla ilerliyoruz.
Bu anlamıyla “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim!” şiarıyla başlattığımız direnişe kadınlar olarak öncülük etmenin coşkusuyla dışarıda ve içerde soluk soluğa halkımızın gücüne dayanarak büyüteceğimiz mücadelemize daha büyük bir kararlıkla asılacağımıza duyduğum inançla, başaracağımıza inanıyorum-inanıyoruz.
Bu inançla hepinizi bitmeyen bir özlem ve sevgi ile kucaklıyorum, devrimci yüreklerinizden binlerce kez öpüyorum.”