HABER MERKEZİ- Ateş ve yangın o topraklarda yağmur olmuş sanki ve yandıkça yeşerir olmuş Licê. Her bir ağacı bir bulut, her bir yaprağı yağmur tanesi, her günü mevsimden bahardır sanki. Har ve nar’dır Licê.
Mehmet Yıldırım’dır şimdi Licê. Günlerdir onun bakışlarındaki kesinliği izliyorum, konuşmasındaki kararlılığı dinliyorum. Tek başına bir parti, tek başına bir ordu gibi duruyordu Mehmet. Ama en çok da yüreğindeki yangını hissettim dudaklarında dökülen her kelime ile. Yüreği bir ateş nehiri gibiydi.
Şu ilkeye çok inanmak lazım; ezilenler düşmandan çok kendini sorguladığında özgürleşir. Sömürgecilik öyle bir zor size uygular ki daha kolay ve daha az bedelsiz olanı seçmenize iter. Kendiniz seçtiğinizi sanırsınız ama aslında onun istediğini seçiyorsunuzdur.
Ezda STARA DENİZ
En son karakol askerlerinin çıkardığı yangının toz dumanı ve sisi içinde görmüştüm Licê’yi. Ateş ve yangın o topraklarda yağmur olmuş sanki ve yandıkça yeşerir olmuş Licê. Her bir ağacı bir bulut, her bir yaprağı yağmur tanesi, her günü mevsimden bahardır sanki. Har ve nar’dır Licê. Belki de Anka kuşu orayı kendine ev bilmiş haberimiz yoktur, kendi külünden kendini yaratır durur Licê. Dara da gider bir Kürt şeyhin atlıları ile nara da açar 27 Kasım’da süvarileri şahlanan Rêber’i ile.
En son köylüler ile oturdum o yangın sisleri içinde ve onları dinledim; Bu ateş, bu sis, bu yangına katlanma sebebini tam olarak anladığınız vakit Licê sadece Licê değil, Kurdistan Licê olur. Licê bilir, giderse bu ateşten, bu yangından işte o zaman Kurdistan kaybedecektir, dağlar yalnız, heval dostsuz kalacaktır. Licê de o ateş ve o yangın içinde oturmak bu ülkenin nöbetini tutmaktır. Licê nöbettedir… Bir ülkeyi terk etmemektir Licê. Hüseyin’dir Şeyh Said’i beklemiştir, Eyşika din’dir isyancıların mezarlarının rehberi olmuştur, Dadé Perişan’dır silah sürmüştür dağlara, Alaattin Zoğurlu’dur Başkan Apo’yu yüreğine basmıştır, Apé Dedo’dur adı ihtiyar bir şaki diye dolanır devlet kayıtlarında, Jiyan’dır yıldız seli olmuş akmıştır gerillaya…
Mehmet Yıldırım’dır şimdi Licê
Günlerdir onun bakışlarındaki kesinliği izliyorum, konuşmasındaki kararlılığı dinliyorum. Tek başına bir parti, tek başına bir ordu gibi duruyordu Mehmet. Ama en çok da yüreğindeki yangını hissettim dudaklarında dökülen her kelime ile. Yüreği bir ateş nehiri gibiydi.
Şimdi kendini yeniden anlamak veya anlamamak gibi bir sorunumuz var. Yiğitlik nedir, yurtseverlik nedir ve mücadele nedir? Kurdistan’da yurtseverlik ve yiğitlik kavramlarını artık 90’lı yılların kimlik bilincini geliştirme ihtiyacı ile şekillenen sınırlılığından çıkarmamız gerekiyor. Kimliğine sahip çıkmak ve ülkesini özgürlüğünü talep edecek kadar sevmek bir dönem için yeterli geliyordu. Ancak Kurdistan özgürlük devrimi artık parçaların birleşik ve halk savaşı ile kurtuluş sürecine evrildi. Rojava devrimi ve Rojhilat Kurdistan’ın da yaşanan süreçler ve mevcut Ortadoğu gerçeği içinde Kuzey Kurdistan devrimi artık salt dağa dayalı savaşı yeterli gömüyor ve kent savaşları sürecini dayatıyor. Bu nedenle yurtseverlik artık sadece gerillayı sahiplenme ve ona yardım etmek ya da oy vermek değildir. Yurtseverlik artık bulunduğu yerde doğrudan ülkesinin kurtuluşu için savaşabilmek demektir. Dışarıdan kurtarıcı bekleyen değil, bizzat kendisini kurtarıcısı olduğu an bir halk kurtuluşu gerçekleştiriyor.
Yiğitlik işte bu doğru ve sağlam yurtsever kişiliğin her tür eylemini ifade ediyor. Hayatımızdan çıkardığımız büyük tecrübedir, gerçek bir yurtsever olmadan hakiki devrimci olmak zordur. Büyük devrimciler büyük yurtseverlerdir. Mehmet Yıldırım işte yeniçağımızın yurtsever ve yiğitlik habercisidir. Kurdistan’ın bütünü ya bu yurtsever ve yiğitlik ölçüsünde yeni bir tutum ve duruş tarzını geliştirecek ya da her tür sömürge manipülasyonuna açık hale gelecek.
Tabii, bu gerçeği dar ve orta sınıf yaşam algıları ile anlamak zordur. Ki orta sınıf her zaman tarihsel oluşumları demogojize ederek korkaklığını gizlemeye ve dürtülerini hakikat olarak inşa etmeye çalışır. Taktik yetmezliği stratejik konunun önüne çıkarır, göreceli yanlışları kaçkınlığın ve ihanetin gerekçesi yapar ve doğası gereği manipülasyonları ile devrimlerde sapmanın taşlarını döşer. Sözümüz onlara değildir elbet; sözümüz hakiki yurtseverlere ve yiğitlik kıvılcımları yüreğinde gezenleredir.
Kimdir ölen ve yaşamakta olan?
İşgal altında olan bir ülkede hiçbir birey eğer savaşmıyor ve mücadele etmiyorsa, yaşamak ve imkan diye bildiği hiçbir sosyal statüye konformizm bile diyemeyiz. O özgür halklar için yapılacak bir sosyolojik analiz olabilir ama biz bu duruma ancak düşürülmüşlük diyebiliriz. Bilimsel sorgulamadan çok ahlaki sorgulamaları öne çıkarmak zorundayız. Çünkü işgal edilmişlerin, kendisi dışında her şeye benzetilenlerin başına getirilenlerin bazen bilimsel bir izahı yoktur, akıl dışıdır. Bu yüzden ezilenlerin en ilkel özgürlük dürtüsünü ve feth edilmez asi ruhunu devreye sokmaktan başka bir yolu olmaz, bazen sadece doğru olan budur. Bu insanın kendi o büyük yasasına, yani ahlaki doğasına, özgürlüğe uymasıdır. Eğer büyük ahlaki sorgulamalar yapmazsak biz direnemeyiz, biz savaşamayız, biz onurlu olamayız.
Mehmet Yıldırım’ı düşünmek ve anlamak diye bir görevimiz vardır. Şimdi Licê’de bir yiğit vurulmuş. Ölür mü ’ki O yiğit!
Ölüm nedir?
Yaşamak nedir?
Özgürleşmek…
Egît gibi soralım kendimize
Başkan Apo gibi cevaplar verelim kendimize…
Onun “Biz hiç kimsenin adını anmadığı bir halkın yurtseverliğini yaptık’’ sözlerini bu gün bir daha düşünelim.
Ve kahramanların yalnızlığını ve buna sebep olan kendimizi de sorgulayalım. Şu ilkeye çok inanmak lazım; ezilenler düşmandan çok kendini sorguladığında özgürleşir. Sömürgecilik öyle bir zor size uygular ki daha kolay ve daha az bedelsiz olanı seçmenize iter. Kendiniz seçtiğinizi sanırsınız ama aslında onun istediğini seçiyorsunuzdur. Korkudan seçtiğiniz şeyi sevdiğinizi sanırsınız, korkudan kendinizi sınırladığınız şeyin nesnesi olursunuz, korkudan zamanla hakikatten korkmaya başlarsınız. Şimdi sormalıyız kendimize neden Mehmet Yıldırım için kıyamet koparmadık? Bazı an’lar vardır her şey durur, her şey susar ve tek bir şey konuşur. Nerede o tek bir şeyi konuşacağınız an? Ya Mehmet Yıldırımların etrafında çember olacağız ya da korkutulduğumuz için sıkıştırıldığımız popüler siyasetin çıkmaz sokağında izleyici olacağız.
Unutmamak gerekir, Apoculuk bütün duvarları ve tüm çıkmaz sokakları yıkma ve yol açma ruhudur.