HABER MERKEZİ – Bundan önceki yazılarımızda, daha Peker tam konuşmamışken bazı kişi ve kurumlara dikkat çekmiş, bunların da mafya çete devletinin işleyişinde ve işinde önemli bir yer tutuğunu belirtmiştik. Bunların kirli ve gizli işler yaptığını da yazmıştık. Örneğin daha Peker bahsetmeden, SADAT hakkında yazmıştık. Metin Külünk’i de. Devlet görünümlü bu mafya-çetenin uyuşturucu parasıyla zenginleştiğini, Kürtlere karşı uyuşturucu parasıyla savaştığını da. Soylu’ya dönük yaklaşımın, görevden alınmasının da Erdoğan değil Bahçeli tarafından belirleneceğini de ifade etmiştik. Daha başka ayrıntılara da önceki üç yazımızda değinmiştik. Bu gerçeklikleri bilmemizi sağlayan Türk devletine yurtsever Kürt gözüyle bakmamızdır. Şimdi bu yazıda da daha Peker’in değinmediği ancak değine bileceğini tahmin ettiğim yeni bir husustan bahsedeceğim.
Mesrur Barzani.
Türk devletiyle KDP ilişkilerini, ABD İngiltere ilişkisiymiş gibi anlatan bazı Kürtlerin ‘bu da neyin nesi’ dediklerini duyar gibiyim.
Hemen söyleyeyim. Türk devletinin mafya ve çete olduğunu on yıllardır biz Kürt yurtseverleri söylüyoruz. Yazıp çiziyoruz. Başta KDP çevresindeki bir takımın iddia ettiği gibi Kürt yurtseverlerinin TC’ye karşıtlığı sadece bu devletle savaşmasıyla sınırlı bir karşıtlık değildir. Bu devletin KDP Kürdistan’ıyla ilişkisini bozmak ve KDP’yi zorda bırakmak için hiç değildir. Kürtlerin bu devlete karşıtlığının çok net ve radikal olmasının nedeni, bu devletin Kürtleri yok etmek istemesi ve göründüğü gibi tüm pisliklerini, suçlarını Kürtleri öldürüp kanları içinde gizlemeye çalışmasındandır. Umarım yaşananlar bu mafya-çete devlet yöneticilerine aşık olan mafya çete hizmetçiliğini sevenleri biraz akıllandırır. Türklerin güney Kürdistan’a gönderdiği çöplerinden ülke kuracaklarını sanan bu aklı evveller biraz adam olurlar.
Türk devletinin mafya-çete devleti olduğunu bunun özellikle son altı yılda çok daha fazla geliştiğini bilmek gerekir. Başta AB olmak üzere son olarak da Bıden yönetiminin Erdoğan ile arasına mesafe koymasının bir nedeni de bu mafya-çete gerçeğidir. Kimse mafya ve çetelerle bir devlet gibi ilişkilenmek istemiyor. Örneğin Bıden’ın ‘biz kurumsal ilişki istiyoruz, Türkiye ile kurumsal ilişki kurulsun istiyoruz’ sözü aslında Türk devletinin içinde bulunduğu durumu çok iyi anlatıyor. Benim Mesrur adını vermemi acayip görenlerin daha iyi ikna olması için AB ve Bıden adlarını vererek konuyu izah etmeye çalışıyorum. Yoksa biz Kürt yurtseverleri daha ilk günden Erdoğan-Bahçeli devletinde ne olup bittiğini biliyoruz. Kısacası herkesin bildiği, Türklerden de geniş bir çevrenin sürekli söylediği bir şey var. Hatırlanacağı gibi Davutoğlu başbakan iken ‘komşularla sıfır sorun’ adı altında bir dış politika yürüteceğini ilan etmişti. Birkaç yıl içinde bu durum ‘sıfır komşu’ sonucunu doğurdu. Bunun anlamı kimsenin Türk devletine güvenmediğidir. Güvenmeme nedeni de sadece Türk devletinin neo Osmanlı emperyal politikasıyla ilişkili değildir. Bu devletin soykırımcı olduğunu ve mafya çete örgütüne dönüştüğünü gördükleri içindir. Erdoğan’a güvensizliğin temel nedeni mafyalaşmasıdır. Ya da iyi niyetle belirtirsek mafya tarafından teslim alındığıdır. Tıpkı Demirel’in Çiler-Güreş ve Ağar ekibince teslim alınıp partisinin çete merkezi yapılması gibi. Bu merkezin çıkardığı son elemanlardan biri de Soylu’dur. Biraz namuslu, haysiyetli, onurlu, ahlak sahibi insan ve böyle insanların yönettiği devletler, Türk devletinin bu son halinden korktukları için ilişkilerini sınırlamıştır. Bunu çok iyi bilmek gerekir.
Hemen herkesin mafya-çete, soykırımcı, emperyalist vb… nedenlerle arasına mesafe koyduğu son altı yıl içinde Erdoğan-Bahçeli devletiyle ilişkileri giderek daha da gelişen dünya da kim vardır. KDP. Pekiyi, KDP içinde son altı yılda öne çıkan kimdir? Mesrur Barzani. Mesrur’un Türk mafya ve çeteleriyle çok özel ilişkileri olmazsa böyle öne çıka bilir mi? Hewler ve Duhok sınırlarında Türklerin izni olmadan çöpçüler çöp toplayabiliyor mu? Tabi bu bir ironi. Hal buyken Türk mafya ve çetelerine rağmen Mesrur nasıl öne çıkabilir? Azıcık Kürtlük ve bundan da az namus haysiyet sahibi herkesin bileceği bir şeydir bu.
Ben Mevlut Çavuşoğlu’nun Mesrur için Güneyde ve Irak da destek aradığını biliyorum. Türk devletinin Mesrur’u bölge hükümetinin başına geçirmek için çalıştığını biliyorum. Bu bir yorum değil. Kesin bir bilgidir.
Pekiyi mafya-çete devleti kimi neden destekler? Herkesin Türk devletinden kaçtığı bir süreçte KDP neden varını yoğunu Türklerin ayaklarının altına sermiştir? KDP içinde bazıları neden MİT için çalışmayı büyük bir onur ve namus gibi görmektedir? KDP neden Türk işgalciliğini değil de PKK’yi suçlamaktadır? Türklerin Rojava, Şengal, Maxmur ve Başur saldırısı KDP içindeki bazılarını dahi ciddi rahatsız ediyorken neden ısrarla Türk seviciliğini yapıyor? KDP özellikle de Mesut Barzani ailesi mevcut politikalarının kendileri için ölüm olduğunu bilmiyor mu? Tabi ki biliyor. Peki neden mafyacı-çeteci Türk sever bunlar? Nedeni Peker’in Türk devleti içinde anlattığı ilişkilerin, kirli işlerin, suç durumlarının Kürtler içindeki ayağının da Mesrur ve adamları üzerine kurulmuş olmasıdır. Tekrar söyleyeyim elimde bilgiler olduğu için bu kadar rahat yazıyorum. Belki daha sonraki yazılarda daha ayrıntılı belirtebilirim. Ancak şimdilik birkaç bilgiyi sizinle paylaşayım.
Türk mafya-çetelerinin uyuşturucu paralarının önemli bir miktarını Mesrur’un bilgisi onayı ve şirketleri eliyle aklanıyor. Hewler’deki Halkbank’ın bu işi uzun bir süre götürdüğünü çok iyi biliyorum. Son dönemlerde durum nedir onu bilmiyorum.
Türk mafya-çeteleri kara paralarının bir miktarını da inşaat işi yoluyla güneyde aklıyorlar. Kuzeyli Kürt iş insanları sürekli bize ‘bunlar (KDP) Kürt değil, tüm önemli büyük işleri özellikle Karadenizli müteahhitlere veriyor, bizi de onlara taşeron yapıyor, insanın kendi ülkesinde Kürtlere düşman olanlara taşeron yapılması çok zor’ şeklinde çok sayıda şikayetleri geliyor. Güneyde İnşat, çok önemli bir bölümü, Mesrur Barzani ve adamlarına bağlı bir sektördür. Kürt iş insanları batıyorken Türkler milyonlarca dolar kazanıyor. Bu işte çok önemli miktarda kara para aklandığı için böyle bir tezgah kurulmuştur. Binali Yıldırım’ın AKP içinde yer alan Kürt kökenlilerden çok daha fazla güneye ve KDP’ye ilgi göstermesinin asıl nedeni güneyin bu mafya-çete devletinin paralarını aklamasıdır.
Yine somut bir bilgi olarak belirtiyorum, Mesrur Barzani’ye bağlı çoğu Türk MİT elemanı haline gelmiş Parastın adlı yapı, Türklerin güneydeki tüm kirli işlerini yapıyor. Öyle bir düzen kurulmuş ki bir Kürt olarak yazmayı Kürtlüğümüze hakaret saydığım için yazmıyorum. Bunlar Güney Kürdistanı Ortadoğu’nun kerxanesi, eroin merkezi yapmaya çalışıyorlar. Buradan da başta İran olmak üzere Ortadoğu Arap devletlerini kirletmeye çalışıyorlar. Bu iş için özellikle uyuşturucuyu kullanıyorlar. İnanmıyorsanız, İran’ın Irak ile sınırlarında son birkaç yılda ne kadar uyuşturucu yakaladığına bakabilirsiniz. Yine Arap devletlerinde güney Kürdistan’dan geçmiş ne kadar uyuşturucu ele geçirilmiş bakabilirsiniz.
Mesrur’un adamları sadece Parastın içinde değil peşmergenin özel birlikleri içinde de bu kirli işleri örgütlemiştir. Bu yolla hem genç peşmergeleri uyuşturucuya alıştırıyorlar hem de bu gençler eliyle Kürt gençlerini bulaştırıyorlar. Örneğin adresini ve tam adını bildiğim Hewlerli Abbas adlı biri bu işi yapıyor.
MİT’in KDP içinden kaç adamı Türkiye’de kadınlarla düşürüp görüntülerini çektiğini Allah biliyor. MİT’in kaç KDP istihbarat elemanını uyuşturucuya alıştırıp pis işlerde kullandığının da Mesrur Barzani biliyor. Fakat unutmayın tüm bu işler üste ortak, adeta bir şirket gibi koordine içinde ayarlanıyor.
Güneyli Kürtler başta olmak üzere tüm Kürtler Mesrur Barzani’nin kirli biri olduğunu bilmelidir. Ya da kirletildiğini. Bu adam iktidar ve güç olmayı çok seviyor. Kendini çok abartıyor. Sanki tüm dünyayı o yönetiyormuş gibi bir hava yayıyor. Kendinden habersiz kuş uçsun istemiyor. Türkler bu özelliklerini kullanarak adeta avuçlarının içine almıştır. Böylece Türkler bunu atalarının söylediği ve yapmaya çalıştığı her şeyin tersini söyler ve yapar noktaya getirmiştir. Küçük bir örnek, şeyh Ahmet ve öncesinde Barzan şeyhleri çevredeki Kürtlerin namuslarını teslim ettiği kimselerdi. Dergahları açların doyduğu mekanlardı. Fakat Mesrur kadın tüccarı birini kendine bakan yapmıştır. Hırsızlıkları nedeniyle Kürtler yoksullaşmıştır.
Demek ki Kürt egemenlerinde ‘her ot kökü üzerine’ bitmiyormuş…
Mehmet Gören/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi