HABER MERKEZİ- Sömürgeci Türk devlet geleneği, tarih boyunca uyguladığı katliam ve soykırımlarla oluşmuş bir gelenektir. “Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayacaksın” denilen “atasözleri” bile sömürgeci ve soykırımcı bir geleneğin sözleridir. Yaşanmış hikayelere dayanarak oluşmuş olan “atasözleri” veya “gotîne peşîyan” da “kötüden örnek olmaz” derler. Ama bu, Türk tarihine veya Türk devlet geleneğine hiç uymaz. Çünkü sömürgeci, soykırımcı devlet geleneğinde örnek verilecek olumlu hemen hemen hiçbir tarih kesiti yoktur. Zira onun devlet geleneği, önce kendi içinde yaşadığı saray darbeleriyle, ardından ise kendi Türkmen boylarına uyguladığı katliamlarla ve giderek de komşu halklara karşı uyguladığı soykırımlarla anılmıştır. Yani, “Balkanlardan Çin seddine, Kafkasya’dan Arap Yarım adasına kadar” denilen Osmanlı haritası aslında kanlı bir haritadır.
Zaman zaman halklarla bir arada yaşadığı zamanlarda bile, için için hain planlar kurgulamaktan, gelecekte uygulayacağı katliamların hayallerini kafasında canlandırmaktan başka bir iş yapmamıştır. Selçuklulardan Osmanlılara, Osmanlılardan Cumhuriyet dedikleri ucube oluşumlara kadar hemen hepsinin ortak özelliği katliam ve soykırım üzerine kuruludur. Saldıracağı hiçbir şey bulamazsa bile kendi saltanatının içinde taht ve iktidar kavgaları onun en belirgin tarihini oluşturur. Babanın oğula, oğulun kardeşe, kardeşin kendinden sonra geleceklere karşı kurduğu entrika, komplo ve ayak oyunları Türk devlet geleneğinin en belirgin özelliklerindendir. Bir de bu gelenekle buluşmuş ulus devlet yapılanmasının devşirme kadrolarla geliştirdiği gladyo veya en yaygın adıyla kontrgerilla yöntemleriyle buluştuktan sonra da bu gelenek kendisini daha güçlendirmiş, düzenli ve örgütlü bir gerçekliğe kavuşturmuştur. 1974 Kıbrıs savaşı, aslında bu devlet geleneğiyle kontrgerilla kültürünün sentezlenmesinin bir ölçüm alanı olmuştur. Ki, zaten o zamana kadar devletin kontrgerilla eğitimlerinin yapıldığı alan da Kıbrıs olmuştur. Kıbrıs savaşının etkileri tükenmeden 19 Aralık 1978 yılında gerçekleştirilen Maraş katliamıyla ortaya çıkmıştır.
Maraş katliamı öyle sıradan bir olay değildi
Maraş katliamı öyle sıradan bir olay değildi. Başkan APO öncülüğündeki ilk grup Ankara’dan ayrılmış, ilk örgütlenme çalışmalarında Kürdistan ile Türkiye şehirlerinin sınır hatlarını tercih etmişlerdi. Çünkü buralarda beyaz soykırım denilen kültürel asimilasyon daha yoğun yaşanmaktaydı. Dolayısıyla Ankara’dan çıkıp Kürdistan topraklarında özgürlük umudunu yeşertmek isteyen Grubun ideolojik ve manevi rüzgarı bu hatlarda mayalanabilirdi. Onun için Antep, Maraş, Adıyaman, Malatya, Elazığ ve Dersim hattı Batıdan; Kars, Ağrı hattı Kuzeyden; daha içerden ise Batman hareketimizin ilk grup dönemine kapılarını aralamış alanlardı. Onun için Grup Hareketi ağırlıklı olarak buralarda örgütlenmiş, hızla kendi toprağıyla buralarda buluşmayı başarmıştı. Yeşeren umut ışıkları üzerinden 27 Kasım 1978’de Partimiz PKK kurulmuştu. Dolayısıyla Türk devlet yapılanması içindeki Kontrgerillanın merkezi olan Özel Harp Daire Başkanlığı, PKK’nin ilanı gerçekleşmeden önünün alınmasını istiyordu. Bütün hazırlıklarını buna göre yapmıştı. MHP’li çeteleri ona göre eğitiyordu. Hiçbir yerde MHP’yi doğrudan PKK’nin karşısına çıkarmıyor, toplu katliamlar için elinde hazır tutuyordu. “Güneş Ne Zaman Doğacak” filmi de bu amaçla çekilmiş milliyetçi, ırkçı bir eğitim materyali olarak o zamanki sinemalarda gösteriliyordu. Filmin adı bile Özel Harp Dairesi tarafından düzenlenmiş olduğu her halükarda belli oluyordu. TV vb. yaygın kitle iletişim araçları o dönemde olmadığından sinema kültürü de yaygındı. Faşistlerin bulunduğu sinemaya atılan bir bombayla Maraş katliamının da fitili ateşlenmişti. 19 Aralıktan başlayıp 24 Aralığa kadar süren katliamla yüzlerce Kürt ve Alevi evleri, dükkanları yağmalanmış, yakılmış; yine yüzlerce Kürt ve Alevi katledilmiştir.
“İleri adım atarsanız, sizi katlederiz”
Fakat Partimiz PKK, var olan güç ve imkanıyla bu katliam karşısında halkın içine girerek direnmiş ve daha çok büyüyerek çıkmayı başarmıştır. PKK’nin gelişimini durduracağını sanan Özel Harp Dairesinin o dönemki sorumlularından olan İsmail Selen; “Biz 1978’de büyük bir hata yaptık” diyerek Maraş Katliamını erken gerçekleştirdiklerinin itirafını yapmıştır. Çünkü Başkan APO, sömürgeci soykırırm rejiminin tarihsel karakterini doğru çözümlemiş, nerede ne yapacağını az çok önceden kestirir olmuştur. Daha o zaman bile Başkan APO, “PKK taktiğinde, PKK gelişmesinde baştan beri hata işliyorlardı. Ancak öyle kendiliğinden değil, bizim yaşama verdiğimiz anlamı biz dayatmasak, bir kaşık suda boğarlardı.” diyerek bu tarihi süreci tanımlamıştır.
Yine Başkan APO; “1978 Maraş katliamı (23 Aralık 1978’dedir) doğrudan Kürdistan halkına yönelik bir tehdittir. Biz partiyi ilan ettik, onlar da bir ay sonra katliamı dayattılar. Şu anlama geliyor: “İleri adım atarsanız, sizi katlederiz.” Aslında bu çok ciddi bir tehdit ve uyarıdır. Sonuç olarak bu katliamlar zincirleme olarak Malatya, Adıyaman ve giderek bütün Kürdistan’a taşırılıyordu. Partinin daha ilk kuruluş yıllarında, İnönü’nün yetiştirmesi Ecevit dönemin de Maraş katliamı gerçekleştirildi. Bu katliam her ne kadar faşist Türk akıncılarına mal edildiyse de alttan alta devletin yeşil ışık yakmasıyla gerçekleşti. O katliamın esas amacı, resmen ilan edilen ve halkımızın çok sınırlı ve yavaş da olsa girdiği kurtuluş yoluna karşı bir verilen cevaptı. Düşman şunu söylüyordu: “Siz yeniden uyanış ve kurtuluş mu istiyorsunuz? Alın size bir katliam!” Yeri, zamanlaması, kendileri açısından en uygundur. Alttan faşist yapar, üstten sosyal demokratı, Ecevit’i yeşil ışık yakar. Hepsi birbirinin aynısıdır. Onlar cephe gerisinde anlaşırlar ve bu işi yaparlar. Ama halka karşı çelişkili olduklarını yansıtırlar. Böylece Kürt ve Türk halklarını biraz daha aldatmaya çalışırlar.” biçiminde bu kanlı tarihi değerlendirmişti.
PKK daha doğuş anında bir Özgürlük Güneşi olmuştur
28 Aralık 2011 tarihinde Roboski’de gerçekleşen katliam sömürgeci soykırım rejiminin bu gerçekliğinden bağımsız değildir. Maraş katliamının ardından PKK’nin resmen ilanı gerçekleşmiş, PKK daha doğuş anında bile bu katliam provasından güçlenerek çıkmayı başarmış, halklaşarak önü alınamayan bir Özgürlük Güneşi olmuştur. Dolayısıyla Kürt halkı nerede olursa olsun sömürgeci, soykırımcı, faşist Türk devletinin hedefi haline gelmiştir. Katledilen Kürt olduktan sonra, kendisini savunacağı az çok demagoji yapacağı bir fırsat bulduğunda hiçbir zaman katliam yapmaktan çekinmemiştir. Onun halklar karşısında şekillendiği tarihsel karakteri budur. Mekanın ve sınırın bir anlamı yoktur.
Bu bağlamda sömürgeci faşist Türk devletinin katliamcı geleneği AKP-MHP faşist iktidar yapılanmasıyla tarihinin en katliamcı gerçekliğiyle de buluşmuştur. Osmanlıcı gelenek ile Turancı gelenek bu ittifakla iktidarlaşmış, muhalefet olarak bilinenler de onların arka plandaki destekçileri haline gelmiştir. AKP-MHP faşist ittifakı sömürgeci, soykırım rejimin en son şansıdır. Nitekim Metina, Zap, Avaşin ve Rojava’ya dönük katliam saldırılarını da bu gerçeklik üzerinden değerlendirmek ve ele almak gerekmektedir. Gençlik Hareketi olarak mücadele tarihimizi doğru okumak ve bilince çıkararak halkımızı, tarihin bu en amansız soykırım kıskacından çıkarmak durumundayız. Tarih boyunca yaşadığımız katliamların hesabını bu son yoğunlaştırılmış katliamcı AKP-MHP faşizmi karşısında kazanacağımız zafere borçlu olacağız.
Tarihin yargıcı da infazcısı da biz olacağız
Tarih, Kürdistan Özgürlük güçlerine ve Gençliğine böyle bir onurlu zafer bahşetmektedir. Onun için Metina, Zap, Avaşin’de kahramanlık destanları yazan yoldaşlarımızla buluşmanın zaferle kucaklaşmanın zamanıdır. Başka türlü tarihle doğru buluşma gerçekleşmez. Dünyanın birleşip yerle yeksen ettikleri Irak’ta hiçbiri Saddam’ı Kürt katliamından dolayı yargılamadı. Tıpkı Maraş Katliamında olduğu gibi, hiç kimseyi cezalandırmadı. Bırakalım cezalandırmayı Maraş katliamının baş cellatlarından olan Ökkeş Kenger, göstermelik sıkıyönetim mahkemelerinde idamla yargılandı. Ardından ise aynı Maraş’tan milletvekili seçtirerek ödüllendirdi.
Onun için tarihin yargıcı da infazcısı da biz olacağız. Kutsal adaletten şaşmayacak, hakkımız olanı alacağız. Tarih şimdi bize bu zamanı sunuyor, Metina, Zap ve Avaşin şehitleri şahsında Maraş’ın ve Roboski’nin intikamına çağırıyor.
“Zaman, tam da şimdiki zamandır” diyerek bu katliamcı, soykırımcı faşist Türk devletini kendi Özgürlük Zamanımızda döktüğü kanımızda boğmanın zamanıdır. Onun için zaman; tek tek değil, hep birlikte “ZAFERE YÜRÜYENİN TÜRKÜSÜ”nü söyleme zamanıdır.
Senar VİYAN yazdı…