HABER MERKEZİ – Sonsuzluğuna…
Maviden bir örtü. Adeta bizi korurcasına tüm karanlık gecelerden, yüzlerden, kötülüklerden. Dağlar da mavileşir çoğu zaman. Gün batımlarında rastlaşmıştık. Güneşi sırtlanmış bir özgürlük yolcusu gibi. Sırt çantasında bir yudum su ve düşleri, yolcuydu artık. Ölümsüzlük iksirinden , onun da alacağı vardı . Yolu uzadıkça güzelleşti, sevdanın gerçek türküleriyle hem de. Yoluna yoldaş olanları hakikati bildi. Ve bildiğiydi anlamın sırrı. Yorsa yorsa yaşamı umuda yorardı, bir çocuğun hatırı, gözlerindeki henüz sönmemiş ışık için. İşte şimdi ateşböceklerinin demi, seslerini duyuyor musun?
Kırlangıçları düşlüyorum bir bahar sabahı. Mavi kırlangıçları görüyorum penceremden , uçsuz bucaksız gökyüzünde. Dilinde ezgisiyle, dans edercesine dokunuyor pamuktan bulutlara. Düşlemek yetmiyor, görmek yetmiyordu sessiz bir gecenin çığlığında. Sevmek gerek, iliklerine kadar hissetmek gerek anlamını toprağın ve toprağa dökülen her damla yaşamın. Geceden bekleyen köz ülkemin her karış toprağında yeniden kıvılcıma dönüşecek her gün. Bahar yeniden doğuracak kendini her sözünde, bir güneş gibi sıcakca. Yeni kavuşmalara gebe, şahidi olacak mırıldanan özgürlük türküsünün. Saçlarına doladığın tufanla kopar şu kıyameti , bitir bu katranla yıkanan öfkeleri, sessizlikleri. Eksik notalar çalsa da kulaklarında , düzenle yüreğinin doruklarında sıcak ,demlenmiş bir şiir. Ve sar tel tel saçlarından ,yaşamdan örükler olsun sana. Tanıdık kuş seslerinin adadığı yaşamdan.
Yağmur, seriyor damlalarını üzerimize tüm çıplaklığıyla. Kokusunda özlemler tutuşuyor, doğum sancıları çeken bu toprakların. Güneşin değdiği avuçlarında beyaz serçeler ötüşüyor, anlamını yitirmeden huzurun. Bir yaşamın nerede başlayıp nerede bittiğini kim bilebilir ki? Onun yaşamı o anda başladı. Özgürlüğe yönünü çevirdiği ilk anda. Heyecanını gizlemeyi dahi beceremeyen bir doğallıkta çevirdi yönünü ülkem Kürdistan’a. Anlamını yitiren her güne inat bugün de anlam iliklemeyi öğretti saniyelere. Canımı almayan her dakikaya ,göstermeyi kimin daha büyük olduğunu. En dişli varlıktır zaman. Anda oluştukça ilerleyen ve ilerledikçe arzulayan, oluşumları. Mesele neydi? Tam olarak hatırlamıyorum. Ama ölüm de ,yaşam da böylesine acımasız değildi bir zamanlar. Hangi zamanlardı, hatırlamıyorum. Üstelik kaç asırdır bu dengesizlikte asılı kalmışız, var mı bilen? Zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz kaldı ki?
Şimdi kazanmak gerek, birer birer. Kaybettiğimiz her şeyi, bizden çaldıkları çocukluğu, yoldaşlıkları, yakılan evlerimizi ve öfkemizi. Şimdi savaşmak gerek, savaşarak özgürleşmek, ölmek gerek. Bunun için önce gitmek gerek sonsuzluk meydanına. Sınırları aşıp, başka sınırlara varmak için değil, aradığın seni bulmak ve onu tüm sınırlarından arındırmak için. Bu derya-denize bir damla su olabilmek için koyulduğun bu yolda göz yaşısız ağlamak düştü bizim payımıza. Kasırgalara karşı direnmek bize düştü. Bize düştü ömrün güzelliğini sunmak arayışlara. Yaşamak isteyenlere bir kani gibi akmaktadır Munzurlar, Fıratlar.
Tarihini bilmeye gerek duymadın hiçbir vasiyetin. Bilinmeyen bir suda yüzmek gibi yazılmayan bu tarih. Tozlu rafların aralarına sıkıştırılmış kağıt parçalarından savaşa siper olması beklenmeyecek kadar anlamsızdı tarihini aramak bazı şeylerin. Tıpkı Şehadetleriniz gibi…
Ulaştığı iksirden alacağını almış olsa gerek. Bu kadar erken gidişinizden sezdim. Hain bir aldanıştı benimkisi, neredeyse inanıyordum yokluğunuza. Hain Prometeusların seyrinde olduğumuzu unutmuşum. Bunu yok sayanlar oldu. Sözleriniz ,gülüşleriniz, kavganız gibi. ‘’Ölüm yoksa ,yaşam yoktur’’ dedi bilgelerin bilgesi, ‘’Yapılması gerektiği için değil, inandığımız için yapıyoruz. Büyülü anlar hiç geçmez ,biz onun sonsuz patikasında yol alırız’’ dedi DERSİM’in PîR’i , ‘’Varılacak yere kan içinde varılacaktır. Ve zafer artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar tırnakla sökülüp koparılacaktır’’ dedi BARAN arkadaş, ‘’Ben’liklerinden kurtulanlara felek de secde eder , ay da, güneş de’’ dememiş miydi Mevlana?
Şimdi bana ayrılmış iksirden almaya yürüyorum sessizce. Biz’leşmenin kutsallığıyla. İzlerinizi arayarak, yolunuza yoldaş olarak. Dokunarak taşına toprağına mavi evrenin. Yapabilirim inancı ile yapabilme imkanının bir araya geldiği demde dokunacağım maviliğinize. Bir elimde olumladığımız her söz , diğer elimde toprağa ektiğimiz papatya tohumları. Büyüme sürecinde sabırlı olmaktan öte ne kalır ki yüreğimize. Bir de direniş, zafer, zafer, zafer…..
HAKİKAT SİZE BULANMIŞ BİR PATİKA VE AŞKTAN ÖTE NEDİR Kİ?
ŞEHîD NAMİRİN…