ROJAVA – Ronahi TV’ye özel bir röportaj veren QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdi, işgalci Türk devletinin amacının bölgeyi tümden işgal etmek olduğunu, ancak sonuna kadar direnerek işgal saldırılarını boşa çıkaracaklarını, söyledi.
Ebdi, özel röportajında TC ve DAIŞ ilişkilerine de dikkat çekerek, bu ilişkinin başından beri var olduğunu, bugün de DAİŞ, Nusra ve diğer çete gruplarının Türk devletiyle birlikte Kuzey ve Doğu Suriye bölgesine işgal saldırılarını başlattığını, kaydetti.
Trump’la görüşmenin detayları
ABD başkanı Trump’la yaptığı telefon konuşmasına da değinen Ebdi, Trump’la görüşmesinde kendilerinin bölgeye dönük sorumluluklarını yerine getirmediklerini aktardığını, görüşmelerin ayrıntılarını ise şöyle aktardı: “Bizim Suriye rejimi ve Rusya ile geliştirdiğimiz sınır güvenliği anlaşmamız hakkında da ‘Biz karşı değiliz, siz kendi coğrafyanızı savunmak istiyorsunuz. Bunu yapabilirsiniz, destekliyoruz’ dedi. Anlam verdiklerini dile getirdi, çünkü onlar kendi sorumluluklarını yerine getirmediler. Biz de kendilerine, bu savaşı durdurmalarını, onlar güçlerini çektikleri için bu savaşın yaşandığını dolayısıyla durdurulması gerektiğini, söyledik” şeklinde konuştu.
‘Sınır güvenliğine ilişkin uzlaşma’
Mazlum Ebdi, Suriye Rejimi ile sınır güvenliğine ilişkin vardıkları uzlaşmaya da değinerek, bunun bir anlaşma olmadığını, sadece Türk işgalciliğine karşı sınır güvenliğini sağlamak amacıyla varılan bir uzlaşma olduğunu, kaydetti.
‘Türkiye DAİŞ’i canlandırmayı amaçlıyor’
Türk devletinin bölgeye dönük saldırı amaçlarına ilişkin ise Ebdi, bunun bir yönünün de DAİŞ çetelerini yeniden canlandırmak olduğunu, çetelerin bu saldırıların başladığı günden beri hareketlenmeye başladıklarını ve zindanlardan kaçmaya çalıştığını, söyledi.
Ulusal Birlik çağrısı
Ebdi röportajında Kürt halkına ve siyasi örgütlerine de çağrıda bulunarak, işgal saldırılarının tümden sonlandırılarak boşa çıkarılması için ulusal birlik temelinde her yerde mücadelenin büyütülmesi gerektiğini, söyledi.
Gazeteci Delil Zilan’ın Ronahi TV’de yayınlanan QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdi ile yaptığı röportajın tam metni şöyle:
“Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye bölgesini işgal saldırılarına karşı direniş 8’inci gününde devam ediyor. Büyük bir savaş yaşanıyor. Türk devleti bir yıldır bu işgal saldırılarına hazırlık yapıyordu. Kaldı ki 8 yıldır Rojava ve tüm bölgemize girip işgal etmek istiyordu.
‘Serêkaniyê’de halklar direniyor’
8 gündür işgalci Türk devletinin kapsamlı saldırısı devam ediyor. Bu saldırılar sınır boyunca 150 km’lik hatta bir kaç koldan Suriye topraklarına girmeyle başladı. Serêkaniyê ve Gire Spi hattından içeri girmeye çalıştılar.
Bu saldırıya karşı güçlü bir direniş devam ediyor ve devam edecek. Türk devleti binlerce asker ve çetesini, yüzlerce panzer, tank, savaş uçağı, keşif uçağıyla saldırıyor. Özellikle Ezaz, Bab, Efrin gibi yerlerden on binlerce Daiş, Nusra ve diğer çetelerini getirmiş durumda. Ki bu çetelerin çoğunu tanıyoruz, biliyoruz. Bunlar intikam almaya çalışıyorlar. Buna karşı Kürt, Arap, Süryani ve diğer tüm etnik yapılardan oluşan QSD savaşçıları bu direnişte yer alıyor.
Şimdiye kadar büyük bir direnişten sonra savaşçılarımız Girê Spî’den çekildi. Serêkaniyê’de büyük bir direniş devam ediyor. İşgalci ordunun askerleri kentin küçük bir kısmına girmiş durumda ama halen saldırılara karşı büyük bir mücadele burada devam ediyor. Türk devleti Serêkaniyê’yi kuşatmaya almaya çalışıyor.
‘TC’nin Serêkaniyê’yi aldık açıklamaları yalandır, direniş efsanevidir’
Türk devletinin ‘Serekaniyê’yi aldık’ açıklamaları yalandır. Orada büyük ve tarihi bir direniş sürüyor. Bu direnişlerinden dolayı tüm savaşçılarımızı, arkadaşlarımızı selamlıyoruz. Bu arkadaşlarımız gerçekten görkemli bir direniş sergiliyorlar. Serêkaniyê Türkiye sınırıyla sıfır noktada. Onun için Türk devleti tüm gücünü seferber ederek her yandan saldırı gerçekleştiriyor. Buna karşı yürütülen mücadele efsanevidir. Onun için şimdiye kadar planladıkları gibi ilerleyemediler. Bu savaş devam edecek, öyle kolay sonlanacak bir savaş değildir.
‘Direniş kolay kırılamaz’
Girê Spî’nin batısı boş bir arazidir. Türk devleti savaş uçakları, tanklarla buradan uluslararası M4 yoluna bazı yerlerde ulaşmış durumda. Fakat kendilerinin, basınlarının söylediği kadar ilerlememişler. Bu konuda ciddi bir manipülasyon var. Orada köyler iç içe ve çatışmalar bir çok yerde devam ediyor. Bazı köyler bizim elimizde ama bazı köyler onların denetimine girmiş durumda. Ancak direniş devam ediyor ve öyle kolay da bitmez. Bir kez gelip uluslararası yolu almak istediler, ama oradan vurup çıkardık. Halen de gelip yolu kontrol etmek istiyorlar. Buradan Kobanê’ye ilerlemek istiyor.
‘Mınbiç’e yönelik saldırı kırıldı’
Dün yine işgalci Türk devleti Minbiç’e girmek istedi. İki koldan saldırı gerçekleştirdi, ancak savaşçılarımızın karşılık vermesiyle yaşanan çatışmalar sonucu bu girişimlerinin önü kesildi. Şimdi burada saldırılar durdurulmuş durumda.
‘Türk devleti yüzlerce sivili katletti’
Özcesi büyük bir saldırıyla birlikte büyük bir savaş yaşanıyor. Biz de bu saldırılara karşı çok büyük bir direniş sergilemeye devam ediyoruz. Şimdiye kadar 205 arkadaşımız şehit düşmüş durumda. Bu şahadetlerimizin çoğu da uçak saldırısı sonucu şahadete ulaştılar. Ama sivil halka dönük büyük bir katliam yaşandı, yaşanıyor. Hem Serêkaniyê’de hem de diğer yerlerde bu katliamlar yaşandı. Şimdiye kadar aralarında çocuk ve kadınların da olduğu 205 dolayında sivil insanımız şehit düşmüş 300 dolayında da sivil insanımız yaralı durumda. Bu bilgiler hastanelerden bize ulaşan bilgilerdir.
‘TC’nin sivil katliamı bilinçli bir siyasetin sonucudur’
Özcesi Türk devleti sivil ya da savaşçılar arasına fark koymuyor ve bu şekilde de kendisince sonuç almaya çalışıyor. Bu Türk devletinin stratejisidir. Sadece Rojava’da değil, girdiği, işgal etmeye çalıştığı her yerde bunu yapıyor. Halkı bulundukları alanlardan çıkarmaya çalışıyor. Onun için sivil ve savaşçılar arasına fark koymadan her tarafa bombardıman gerçekleştiriyor. Şimdi saldırılarında da yine aynı şekilde çocuk, kadın, yaşlı, sivil, asker gözetmeksizin bombardıman gerçekleştiriyor. Onun için halkımız zarar görmemek için yerlerini terk etmek zorunda kalıyor. Tabi bu bilinçli bir siyasettir. Şimdi Türk devletinin bu şekilde saldırmasındaki amacı, bölge halkını göç ettirip, başkalarını getirip buraya yerleştirmektir.
‘ABD sorumluluklarını yerine getirmedi’
ABD sorumluluklarını yerine getirmedi. Kamuoyunun da bildiği gibi son dönemde bizimle Türk devleti arasında ABD’nin arabuluculuğuyla sınır güvenliği mekanizması geliştirilmişti. Ancak durduk anda Türk bu anlaşmayı bir yana bırakarak, bu şartları kabul etmeyeceğini ve saldıracağını söylemeye başladı. ABD’nin buna karşı tutumu çok zayıftı. Sorumluluklarını yerine getirmedi. Türk devletinin bir NATO üyesi olduğunu, dolayısıyla bir NATO ülkesine karşı savaşmayacağını söyledi. Türk devletinin saldırıları karşısında DAİŞ’e karşı ittifak kurduğu güçleri savunmadı. Daha önce, Kürt halkını, bölge halklarını saldırılara karşı koruyacağını, DAIŞ’in tümden tasfiye edilmesi yönünde verdiği sözleri tutmadı. Bunun kabul edilir bir yönü yoktu. Biz bunu tüm düzeylerde kendilerine ilettik. Aslında onlar da bunu kabul ediyorlar. En azından bizimle çalışanlar bu gerçeği inkar etmiyorlar.
Ancak şu anda yaşanan durum izlediğiniz gibidir. ABD Türk devletiyle ilişkileri bozulmasın diye, savaşın yaşandığı bu bölgeleri feda etti. Eğer bu savaş durdurulmaz ise, şimdi de verdikleri sözleri yerine getirmeyip savaşı durdurmazlar ise o zaman biz yaşananı bir ihanet durumu olarak nitelendireceğiz. Kaldı ki biz bunları onlara da söylemiş durumdayız.
‘DAIŞ’le mücadele üçüncü planda, Birincil görevimiz Türk işgalini engellemek’
Biz daha önce herkese, Türk devletinin saldırması durumunda DAİŞ’le mücadelenin bizim için artık ikinci, üçüncü plana düşeceğini söylemiş, iletmiştik. Şimdi bu gerçekleşti. Mevcut durumda önceliğimiz coğrafyamıza dönük gelişen işgal saldırını durdurmak ve bu işgalcileri topraklarımızdan çıkarmak olacaktır. Elbette DAİŞ tüm insanlık ve halkımız için de büyük bir tehlike, ama mevcut durumda artık bizim için öncelikli değil, dediğim gibi ikinci, üçüncü seçenek durumuna gelmiş durumda.
DAIŞ’e karşı mücadele temelinde ABD ile kurduğumuz ittifak halen devam ediyor. En azından resmiyette bu böyledir. Pratikte de bazı yerlerde böyledir. Amerika da bizimle bu ittifakı bitirdiğini halen açıklamış değil. Şu anda 12 bine yakın DAIŞ çete üyeleri ve aileleri bulunuyor. Bu hususlar halen üzerinde tartışmayı ve çözümü bekleyen hususlardır. Aslında ABD, DAIS karşıtı anlaşmanın bir şekilde devam etmesini istiyor. Ama bizim için şu anda birincil öncelik halkımızı, Rojava’yı savunmaktır. Kısaca şu an itibariyle DAİŞ’e karşı mücadeleyi dondurmuş olduğumuzu söyleyebiliriz. Biz şu anda sadece DAIŞ saldırıları karşısında kendimizi koruyoruz. Çünkü biliyoruz ki, Türk devletinin saldırılarıyla birlikte DAİŞ yeniden şahlanmaya ve çıldırmaya başladı. Birçok yerde saldırı gerçekleştirdiler, patlama gerçekleştirdiler, zindanlara saldırarak tutuklularını kurtarmak istediler. Zaten yaptıkları açıklamada savaşlarını daha da büyüteceklerini duyurdular. Kaldı ki, Türk devletinin asıl amaçlarından biri de DAİŞ’i yeniden diriltmek ve güçlendirmektir. Onun için biz DAIŞ’e karşı savunmamızı güçlü tutmaya devam edeceğiz. Ancak şu an itibariyle DAİŞ’e karşı Pratik mücadele dondurulmuş durumdadır.
‘Tutuklu DAIS’liler bizim sorumluluğumuzda’
Şimdi bir çok kesim tutuklu DAİŞ’lilerin ne olacağını tartışıyor. Kimileri işte Türk devleti gelip bu dosyayla ilgileneceğini söylüyor. Bizim bunu kabul etmemiz mümkün değil. Tutuklu DAİŞ çeteleri ve ailelerinin akıbetini biz belirleyeceğiz. Onları biz tutukladık, yanımızdalar ve onlara ilişkin kararları da biz vereceğiz. Eğer bizimle birlikte DAİŞ’e karşı mücadele etmiş güçler, devletler burada kalır, bu mücadeleye devam ederlerse o zaman biz birlikte karar veririz. Yok onlar da giderse o zaman hiçbir ilişkimiz kalmaz ve bu dosya da bizi ilgilendirir. Onun dışında dışarıdan gelecek kimseyle işimiz olmaz. Biz bu konudaki kararımızı daha önce de paylaşmıştık, şimdi de bunu söylüyoruz. DAİŞ çetelerinin vatandaşı olduğu ülkeler eğer ki bunların tehlike yaratacağını düşünüyorsa, o zaman kendi sorumluluklarını yerine getirmek durumundalar.
‘Trump’ı ben aramadım o beni aradı’
Beni Trump’ın kendisi aradı. Yanında başkan yardımcıları ve bazı senatörler de vardı. Durumun nereye gittiği üzerine konuştuk. Sanırım, ne yapabiliriz, demek de istedi. Yine bizim Suriye rejimi ve Rusya ile geliştirdiğimiz sınır güvenliği anlaşmamız hakkında da, biz karşı değiliz, dedi. Siz kendi coğrafyanızı savunmak istiyorsunuz, bunu yapabilirsiniz, destekliyoruz, dedi. Anlam verdiklerini dile getirdi, çünkü onlar kendi sorumluluklarını yerine getirmediler. Biz de kendilerine, bu savaşı durdurmalarını, onlar güçlerini çektikleri için bu savaşın yaşandığını dolayısıyla durdurulması gerektiğini, söyledik. Biz kendilerine, Kürt halkının ve bölge halkının korunması, DAİŞ’e karşı mücadelenin yürümesi yönünde verdikleri sözleri yerine getirmelerini istedik. Çünkü şu anda Serêkaniyê’de büyük bir savaş yürüyor, Kobanê tehlike altında, bu savaşın durdurulması gerektiğini söyledik. O da Erdoğan’la konuşacağını, bu savaşı durdurmaya çalışacağını ve gerekirse yaptırımlarını ağırlaştıracağını söyledi. Yine biz kendilerine, aramızdaki anlaşmayı kendilerinin bozduğunu, sorumluluklarını yerine getirmeleri durumunda yine birlikte çalışmaya devam edeceğimizi, söyledik.
‘Antlaşmamız askeri boyutludur’
Suriye ve Rusya ile geliştirdiğimiz ilişki zaruriydi. Türk devletinin saldırının önüne geçmek için bu gerekliydi. Bu bir ittifak değildir. Bir yönüyle uzlaşma denilebilir. Ana hatlarıyla yaşanan bu uzlaşmanın amacı Türk devletinin Suriye topraklarını işgal etmesinin önünce geçmektir. Bu uzlaşı görüşmesinde Rusyalı askeri yetkililer, Suriyeli yetkililer ve biz vardık.
Siyasi bir antlaşma yapmadık yaptığımız antlaşma tamamen askeri bazlıdır. İşgal edilmek istenilen bölge 30 km kapsıyor. Bu bölge sınır hattında başlamakta. Amerikan bu bölgede müdahale etmiyoruz diyor. Biz ve İşgalci Türk devleti bu bölgede savaşıyoruz. Antlaşmamız çerçevesinde Suriye askerleri de bu bölgede QSD güçlerimiz yanında Türk devletine karşı savaşacak. Bu şekilde Türk devleti işgal alanını genişletemeyecek. Amacımız ve antlaşmamızın özü bu şekilde.
‘Güçlerimiz ile aynı mevzide olacaklar’
Bir diğer konu siyasi antlaşma çerçevesi şimdilik bu konu tartışılmıyor. Ama daha sonra yapılması lazım. Netice de Rojava da Suriye’nin bir parçası ve bir antlaşmanın yapılması gerekir. Tabi şimdilik bunu tartışamayız, şu an esas konumuz ve gündemimiz Türk devletinin işgal saldırısıdır. Bu savaş durumunda Suriye devleti ordusunu da Minbic’in sınır bölgesine konumlandırdık. Aynı zamanda Tırbesbiye, Serêkaniyê, Tıl Temır ve M4 karayoluna Suriye askerleri yerleşti. Bu noktalar stratejik ve önemli noktalar. Rusya’da garantör olduğu için, içinde bulunuyor. İşgalci Türk devletini durduracak iki güç var; Amerikan ve Rusya. Amerikan’ın durumu belli, bir diğer güç olan Rusya’nın da burada bulunması önemli. Rojava topraklarının yüzde doksanı zaten savaş alanı içerisinde değil. Gerekli olan yerde Suriye Ordusu ile birlikte savaşacağız. Daha sonra siyasi bir antlaşma yapabiliriz Kuzey Suriye’nin geleceği için.
‘Halkımız provokasyona gelmemeli’
Bazı kesimler Suriye devletinin anlaşmasız topraklara girdiğini söylüyor. Bunun doğruluk payı yoktur. Olağanüstü bir durum var ve bu olağanüstü durumda güçlerimizle beraber Suriye ordusu da savaşacak. Halkımızın bu durumda uyanık olması gerekir ve provokasyonlara gelmemeleri lazım. Bazı provakatör çevreler kazanımlarımızın elden gittiğini söyleyebilir, bu doğru değildir. Bizim açıklamamız dışında söylenen diğer sözler doğruluk payı içermez. Özerk yönetimimizin yaptığı açıklamalar esas alınmalı.
‘Rojava direnişinin geçmişi var’
Rojava’da gerçekleşen bu direniş bu gün ile sınırlı değil. QSD, YPG, YPJ güçlerimiz 8 yıldır tüm dünyaya direnişlerini gösteriyor. Nihayetinde bu günde o direnişin olumlu yönünü görüyoruz. Bugün gerçekleşen bu işgal saldırıları karşısında tüm dünya Kürtlerden yana ise, hiç şüphesiz ki kendilerini bizlere karşı borçlu hissettikleri içindir. Tüm dostlarımız yanımızda olduğunu söylüyorlar. Fakat biz bu tepkileri yeterli bulmuyoruz. Çünkü halen işgal saldırıları devam ediyor. Kürt partilerinin tutumu daha somut olmalı bu savaş ile de bir kez daha öğrendik ki, Türk devleti hepimizin düşmanıdır. Tek amacı Kürtleri bitirmektir. Sınırdan güçlerimizi de çektik ama Türk devleti bunu kabul etmedi. Çünkü amacı kazanımlarımızı tasfiye etmektir. Bunun için birçok bahane uyduruyor.
‘Kürt siyasi partiler birlik olmalı’
Kürt siyasi partiler birlik olmalı. Askeri olarak da burada bulunmasalar bile siyasi görüş olarak bir birlik oluşturmalılar. Bazı Kürt güçlerimiz farklı yapıların içerisinde yer alıyorlar. Onların da bu işgale karşı tutum alması gerekir. Salt açıklamalar ve toplantılarla olacak bir durum değil, daha somut adımlar atmalılar. Kobane, Serekani, Gre Spi’de yapılan direnişe ses vermeliler.
‘Anlaşmamız sınır hatlarına gelmeleridir’
Suriye ile yaptığımız anlaşma henüz tam yerine getirilmemiş. Doğru, Mınbiç ve Tıl Temir’e Suriye ordusu gelmiş. Fakat anlaşmamız sınır hattına gelmeleridir. Henüz sınır hattına gelmemişler. Sınır hattına gelip işgalin önünü almaları gerekir. Aynı zamanda Kobane’ye de gelmeliler. Bunlar daha uygulamaya geçmemiş. Eğer ki bunu yapmazlar ise anlaşmamız geçersiz olur. Asıl amacımız bu işgali durdurmaktır. Ve eğer amaç toprağı korumak ise savaş durumlarında toprak korunulur.
‘Direniş Zafer ile sonuçlanacak’
Buradan cephede savaşan YPG, YPJ, QSD ve orada olan tüm halkları selamlıyorum. Arkadaşlarımız tarihi bir direniş gerçekleştiriyorlar. Özellikle Serekaniyê’de savaşan arkadaşlarımızı selamlıyorum, 8 gündür ağır tekniğe karşı büyük bir direniş sergiliyorlar. İnanıyorum ki direnişin olduğu yerde zafer olur. Direnişimiz var zaferde çok kısa bir zamanda olacaktır.”