HABER MERKEZİ – Türk devleti bir yandan PKK ve Medya Savunma Alanlarına yönelik saldırılarını sürdürürken, diğer yandan KDP’yi de yedeğine almaya çalışıyor. Bu kapsamda Gare’nin KDP özel güçleri tarafından kuşatmaya alınması Kürdistan toplumunda infiale neden oldu. Siyasi partilerden, sivil toplum örgütlerine, aydın ve sanatçılara kadar KDP’nin bu tutumuna tepkiler yükseldi.
Kürtler arasında yaşanacak olası bir savaşta kesinlikle saldıran tarafında karşısında olacaklarını belirten Ebdi, kimsenin böylesi bir de facto durum yaratmamasını ve Kürtler arası sorunların mutlak olarak diyalog yöntemiyle çözülmesi gerektiğini söyledi. Ebdi, ENKS ile PYNK arasındaki görüşmelere de ENKS yetkilileri ve ABD temsilcilerinin hazır olmamasından kaynaklı ara verildiği bilgisini de paylaştı.
Rojava’ya dönük DAİŞ saldırısında tüm Kürtler örgütlerinden destek gördüklerini hatırlatan Ebdi, Kobanê direnişini örnek vererek, “Kobanê savaşında Kürt güçleri yardıma geldi. En fazla da PKK güçleri geldi. Binlerce gerilla geldi. Yıllarca bizimle yan yana savaştılar. 4 bin şehit verdiler ve sonuna kadar bizimle bu savaşta yer aldılar. DAİŞ öncesinde El Nusra ve El Kaide’ye karşı büyük bir mücadele yürüterek Rojava halkını savundular. Rojava halkı ve savunma güçleri olarak, başta PKK ve diğer güçlere ancak şükranlarımızı sunabiliriz” şekline konuştu.
QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdi, Ronahî TV’de yayınlanan özel programda Gulistan Xalid’in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Kürtler arası diyalogdan, olası savaş durumuna, Şengal Özerk Yönetimi ile Irak hükümeti arasında devam eden görüşmelere kadar birçok konuya değinen Ebdi, Suriye krizinin ancak siyasal yollardan çözülebileceğini, bölgeyi kalıcı olarak işgal eden Türk devletini, çözümün önündeki en büyük engel olarak nitelendirdi.
KDP ile Irak devleti arasında imzalanan Şengal anlaşmasına ilişkin bir soruya da Ebdi, “Êzidî toplumunun kendi kendisini yönetmesi, temel haklarıdır. Birçok fermana maruz kalmış bir toplum. Dolasıyla da dışa karşı güvenleri kırılmış. Onun için en doğru ve gerçekleşebilir şey, Şengal’de gerçekleşecek bir anlaşma ya da çözüme, Şengal halkının dahil olmasıdır” yanıtı verdi.
2021 yılına girerken Suriye’de halen bir çözüme ulaşılmış değil. Sizce bu krizin Kuzey ve Doğu Suriye’ye etkisi nedir?
Suriye sorununun kısa sürede çözüleceği gibi bir beklenti içinde değiliz. Fakat 10 yıllık süren müdahale ve savaştan sonra da artık kimse de bu sorunun savaşla çözülebileceğine inanmıyor. Suriye’nin geleceği savaşla değil, diyalog ve siyasi yöntemlerle belirlenecektir.
Ancak kimi güçler savaşla sonuca ulaşmaya çalışıyor. Başta da Türk devleti bir çözümün gelişmesini istemiyor. Çünkü buradaki varlığını sürdürmek niyetindedir. Bunun için sorunun büyümesini istiyor. Suriye toprakları üzerinde planları var. Bu açıdan girişimleri devam ediyor. Yeni bir savaş çıkarmak için fırsat kolluyor.
Türk devletinin gerek Libya gerekse Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük amacı aynıdır. Ancak mevcut siyasi koşullar eskisinden daha zor. Türk devleti artık geçen yılki gibi istediği şekilde bir saldırı imkanı bulamayacak ve planlarını gerçekleştiremeyecek. Hem bölgesel hem de küresel şartlar buna el vermiyor.
Suriye devleti de aynı şekilde hakimiyetini kurmaya çalışıyor. Onun için de durum çok zor. Uluslararası dengeler buna el vermediği gibi, kendi güçleri de buna yetmiyor. O açıdan Suriye sorunu diyalog yoluyla çözülmek durumundadır.
Bana göre 2021 yılında sorunların siyasi çözümünün olanakları kısmen gelişecektir. Ancak tehlike devam ediyor. Özellikle Türk devletinin saldırıları devam ediyor. Biz bunlara karşı hazırlıklı olacağız. Halkımız da buna hazır olmalıdır.
Krizin derinleşmesinde birçok faktör vardı. DAİŞ bunların başında geliyordu. Saldırılar halen devam ediyor. Sizce DAİŞ tehlikesi hangi boyutlarda?
DAİŞ bölgede halen büyük bir tehlike durumundadır. Yeniden ortaya çıkma koşulları arıyor ve bulursa yeniden bir tehlike olarak ortaya çıkabilir. Eğer DAİŞ’e karşı savaş gevşetilirse yeniden güçlenerek ortaya çıkabilir. Örneğin finansman sorunları yok. DAİŞ’in halen Şam hükümetinin denetimindeki çöllerde, Irak’ta kampları var. Oradan militanlarını eğitiyor, bölgelerimize saldırıyor, sivilleri katlediyorlar. Bu açıdan tehlikesi ciddidir.
Uluslararası Koalisyon’a da bu konuda hata yapılmaması gerektiği yönünde sürekli uyarılarda bulunuyoruz. Çünkü DAİŞ’e karşı mücadelenin dozajı düşürülürse tüm dünya için yeniden büyük tehlike haline gelecektir.
Bölgede uzun süre gündemde yer alan bir konu da Rojava’da Kürtler arası görüşmelerdi. Kimileri görüşmelerin durduğunu söylüyor. Yine kimilerinin bu görüşmeleri engellediği söyleniyor. Siz ne dersiniz? Şu anda bir yol haritanız var mı? Diyalog devam ediyor mu?
Diyalog halen durmuş değil ama bir süredir görüşmelere ara verilmiş ve kendine göre bazı nedenleri var. ENKS heyeti bir dönem bölge dışına gitmişti. Görüşmelere katılan garantör konumundaki ABD temsilcileri de hazır değildi. Bundan dolayı görüşmelere ara verildi. Beklentimiz, tarafların hazır olduğu bir dönemde diyalogun kaldığı yerden devam etmesi yönünde.
Benim kanaatime göre kimi iyi çalışmalar da yapıldı. Rojava’daki Kürtlerin birliği konusunda bazı sorunlar vardı, kısmen çözüldü. Bu görüşmelerde ortaya çıkan şey, Kürt taraflarının istemesi durumunda sorunları kendi aralarında çözerek birliklerini sağlayabilecekleridir.
Bazı esaslı sorunlar vardı, siyasi birtakım hususlar çelişki konusuydu ve aşıldı. Gerek Suriye rejimine yaklaşım gerekse de bazı dış güçler ve bölgesel güçlere yaklaşımda bir uzlaşı sağlandı. Kaldı ki bunlar kamuoyuna da açıklandı.
Rojava’nın nasıl yönetileceğine ilişkin de bir uzlaşı ortaya çıktı. Özerk Yönetim’e katılım konusunda da bir uzlaşı sağlandı. Halen pratikleşmese de ENKS’nin yönetime katılım konusunda da uzlaşı sağlandı. Bana göre geriye kalan sorunlar esaslı sorunlar değildir. Kimi çelişkili hususlar devam etse de bana göre diyalog yoluyla çözülebilecek hususlardır. İki tarafın da hazır olduğu bir dönemde görüşmeler kalınan yerden devam edecektir.
Rojava’da uzlaşmanın sağlanması gerekir. İlk kez Rojavalı Kürtler arasında ve Rojava topraklarında böyle bir diyalog gelişiyor. Qamışlo görüşmeleri kapsamında bu gelişiyor. Bana göre herkesin bu sürecin başarıyla sonuçlanması için daha fazla çalışması gerekir.
Başurê Kürdistan’da KDP güçlerinin HPG gerillalarının olduğu alanlara bir operasyon yapma durumu ve hazırlığı olduğu ortaya çıktı. Kürtler buna tepki gösterdi. Muhtemel bir savaşın engellenmesi için KNK Kürt taraflarıyla görüşmeler gerçekleştirdi. Siz de bu görüşmelerde yer aldınız. Bu gelişmeleri, girişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
KNK ile Kürdistan parlamenterler birliğinin toplantısına ben de katıldım. Kürdistan artık 20 yıl önceki Kürdistan değildir. 2000’den önce Kürt güçleri arasında iç çatışma yaşanıyordu. Başurê Kürdistan’daki güçler arasında bu yaşandı. KDP ile PKK arasında da bu yaşandı. Artık bu süreç geride kaldı. Güçler değişti. Kürt kamuoyu oluştu. Dostlarımız var. Kürtler arası çatışma çıkarmaya çalışan bir gücün kendine destekçi bulması zordur.
Gerilimin yaşandığı bu kısa süreçte de tek bir fert ya da güç, Kürtler arası çatışmaya taraf olduğunu söylemedi, aksine herkes karşı durdu. Partiler, güçler buna karşı durdu. Hatta uluslararası ve bölgesel dostlarımız, Irak dahi böyle bir şeyden rahatsızlıklarını ve kaygılarını dile getirdiler. Dolayısıyla böyle bir şeye kimse destek vermez.
Böyle bir durum sadece Kürt kazanımlarına zarar verir. Hangi güç böyle bir savaşa girişirse Kürt halkı onları affetmeyecektir. Biz de şimdi böyle bir savaşın çıkmaması için mücadele ediyoruz. Rojavalı güçler olarak da girişimimiz, tutumumuz bu yönlüdür. Çağrımız da sorunların diyalog yoluyla çözülmesi yönündedir. Nasıl ki, 20 yıldır PKK ile KDP arasındaki sorunlar diyalog yoluyla çözülmüşse bundan sonrada böyle olmalı. Zira değişen bir durum yok. Ancak eğer bir taraf saldırmak isterse, biz Rojavalı güçler olarak buna karşı duracağız, bunu kesinlikle kabul etmeyeceğiz. Bu yönlü de tutumumuz son derece nettir. Hiçbir zaman bir tarafın de facto bir durum yaratmasını kabul etmiyoruz. Çünkü böyle bir durumda Rojava Devrimi büyük zarar görür. 10 yıldır şehitlerin kanıyla elde edilen kazanımlar büyük etkilenecek. Örneğin siz Kürtler arası görüşmelerden söz ettiniz, bu da etkilenecektir. Savaşın olduğu bir yerde Kürt güçleri arası diyaloğun sürmesi mümkün değildir. Çünkü iki tarafın da ilişkileri var, etkileniyor. Örneğin, Rojavalı gençler PKK içinde yer alıyor, bunların etkilenmemesi mümkün mü? Onun için kendisini ulusal güç olarak gören kesimler böyle bir şeye karşı durmalı, bir savaşın çıkmasına karşı durmalı. Özellikle de savaşı dayatan güce karşı net tutum almalı.
Bazı yayın organlarında kimi zaman sizin Kürt partileriyle ilişkileriniz gündeme geliyor. Sizin Kürt partileriyle ilişkilerinizi sizden dinleyelim, ne durumda ilişkileriniz?
Rojava’nın tüm Kürt güçlerine ihtiyacı var. Uluslararası güçlerle ilişkilerimiz var, onlarla ittifak halinde bir mücadele de yürütüyoruz. Ancak esas gücümüz Kürt güçleridir. Uluslararası güçler buraya gelmeden öncede Kürt güçleri bizim yanımızda yer aldı. Kobanê’de de ondan önce de sonra da böyleydi.
2014 yılında Duhok İttifakı yapıldı. Orada önemli bir husus vardı. Ulusal birlik için TEV-DEM ile ENKS arasında bir anlaşma yapıldı. İki taraf da PKK ve Başurê Kürdistan’a, Rojava Devrimi’ne destek çağrısı yaptılar. Bu yerinde bir karardı ve olması gereken doğal bir tutumdu da. Çünkü o güçler bizim dostumuz değil, kardeşlerimizdir, biz biriz. Zaten Kobanê savaşında Kürt güçleri yardıma geldi. En fazla da PKK güçleri geldi. Binlerce gerilla geldi. Yıllarca bizimle yan yana savaştılar. Bunlardan 4 bin kişi şehit düştü ve sonuna kadar bizimle bu savaşta yer aldılar. DAİŞ öncesinde El Nusra ve El Kaide’ye karşı büyük bir mücadele yürüterek Rojava halkını savundular. Rojava halkı ve savunma güçleri olarak başta PKK ve diğer güçlere, ancak şükranlarımızı sunabiliriz.
İşte bu durum Kürt halk gerçeğini ortaya koyuyor. Yarın da burada bir savaş çıkarsa, bir güç bize saldırırsa biz yine Kürt güçlerinden yardım isteyeceğiz ki bu son derece doğal bir şeydir. Bu başka bir husustur ancak Rojava’nın kendisini nasıl yönettiği bir başka husustur. Bazıları bunu karıştırıyor. Biz Rojavalı güçler olarak diğer Kürt güçleriyle iyi ilişkilerimizin olmasını ve bu ilişkilerimizin gelişmesini istiyoruz. Zira biz Kürt’üz, hepimizin birbirimize ihtiyacı var.
Ancak Rojava halkının kendisini nasıl yöneteceği hususu ayrı bir şeydir. Bu Rojava halkının ve yönetiminin işidir. Burası büyük bir alandır. Lübnan’ın 5 katı büyüklükte bir yerdir. Milyonlarca insan burada yaşıyor. 7 özerk bölge var. Bu bölgenin yarısından fazlası Arap halkından ve diğer halklardan oluşuyor. Yönetimlerimiz var, savunma güçlerimiz, bölge yönetimlerimiz var. Elbette ki Rojava halkı kendisini yönetecektir. Bölge farklı yapılardan olan halkları tarafından yönetilecek ve kendi kararlarını Rojava halkları alacaktır. Yardım almak başka bir şey ama kendini yönetmek bir başka şeydir.
Biz şimdi kendi yönetimimizi nasıl geliştirerek büyüteceğimizin ve geliştireceğimizin arayışı içindeyiz. Daha iyi bir yönetim ve daha güçlü bir karar gücü haline gelmesi için uğraşıyoruz. İşte bu Rojava halkının kararıdır. Dolayısıyla sözünü ettiğimiz iki konunun karıştırılmaması gerekir. Kürt güçlerinden destek alma devam edecektir ama Rojava’da geliştirilen yönetim bir başka husustur. Özellikle de Rojava’nın Kürt bölgelerinde geliştirilen yönetim, buranın kendi halkı tarafından kararlarını alacaktır. Özerk Yönetim, savunma güçleri kendi yönetimini geliştirecek. Ama Kürt güçleriyle, diğer Kürdistan parçalarıyla ilişkisi de ayrıca devam edecektir.
DAİŞ Şengal’e saldırdığında o bölgeye HPG-YPG-YPJ yardımda bulunmuştu. Son dönemde bildiğiniz Şengal anlaşması gelişti. Bu anlaşma tepkilere neden oldu. Siz bu anlaşmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İşin gerçeği Rojava ve Şengal ilişkisi özeldir. Aramızda bir yakın tarih ilişkisi var. 2014’te, ferman zamanında Êzidî toplumuna yardıma giderken orada 300’e yakın şehit verdik. İnsanî koridoru oluşturup Êzidî toplumunu güvenli bölgeye taşıdık. Onun için Êzidî toplumunun geleceği bizi de ilgilendiriyor ve biz de görüşlerimizi taraflarla paylaşıyoruz. Irak hükümetiyle de bu yönlü görüşlerimizi paylaştık, uluslararası koalisyonla da görüşlerimizi ve tutumuzu paylaştık. Buna devam edeceğiz. Êzidî halkının yalnız olmadığını herkese söyledik ve bunu da gösterdik. Doğru Şengal Irak’ın bir parçası ama bizi de ilgilendiriyor. Her şeyden önce Êzidî toplumunun kendi kendisini yönetmesi temel haklarıdır. Birçok ferman yaşamış bir halk. Dolasıyla dışa karşı güvenleri de kırılmış. Onun için en doğru ve gerçekleşebilir şey Şengal’de gerçekleşecek bir anlaşma ya da çözüme Şengal halkının dahil olmasıdır. Çözüm ancak böyle mümkün olabilir. Bizim kendi tutumumuzu ortaya koyduğumuz ve karşı olduğumuzu söylediğimiz husus, Şengal halkının iradesinin anlaşmaya yansımamış olmasıdır. Elbette sorun bir uzlaşı, anlaşmayla çözülecek ama Şengal halkının iradesi esas alınmalıdır. Savunma güçleri var, siyasi güçleri var. Yıllardır Şengal halkını savunuyorlar, DAİŞ’e karşı savaşıp şehit verdiler. Resmîleşmeleri gerekir. Bu ittifakın bir parçası olmalılar. Halklarını savunmaya devam etmeliler. Şengal halkının buna ihtiyacı var. Siyasi bir idare oluşacaksa eğer, şimdiye kadar Şengal halkını örgütleyenler de içinde yer almalıdır. Kaymakamın belirlenmesinde yine Şengal halkını iradesi esas alınmalı. Bu konuda biz sürekli olarak Şengal halkının yanında olacağız. YBŞ ve diğer savunma güçlerinin de yanında olmaya devam edeceğiz. Elbette dostlarımızla görüşmelerimizde bu konudaki yardımımızı sunacağız.
Şimdi başka bir önemli konuya geçelim. MSD geçen hafta Cizre ve Fırat bölgeleri kongresini gerçekleştirdi. Kongre de bir komisyon seçildi. Siz de bu komisyonda yer alıyorsunuz. Sizce bu kongre, sistemin iyileştirilmesinde bundan sonra nasıl bir rol oynayacak?
Bu kongre uzun soluklu bir çalışma sonucunda gelişti. MSD bu çalışmayı yürüttü. Değişik çevreler katıldı bu sürece ve kongre de önemli kararlar alındı. Alınan kararlar olmazsa olmaz niteliğindedir. Özerk Yönetim savaş ortamında gelişti. Öyle kolay ortaya çıkmadı. Son derece zor şartlar vardı. Dolayısıyla eksik ve tamamlanması gerek yönleri var. Bu dönem içinde halkın da bazı talepleri var. Oldukça önemli çalışmalar yapıldı elbette, ancak halen ciddi eksiklikler de var. Onun için artık yeni bir sürece girilmesi gerekir. Halkın çözülmesini beklediği sorunları artık çözmemiz gerekir. Alınan kararlar bizim 2021 programımızı ortaya koyuyor. Hepimiz kongrede gündeme gelen ve karara bağlanan sorunların çözümü için büyük bir mücadele vermeli ve sorunlar giderilmeliyiz.
Ekonomik sorunların çözümünde nasıl bir yöntem ön görüyorsunuz?
Bizim yönetim şeklimiz Özerk Yönetim’dir. Dolayısıyla her şeyden önce ekonomik alan da özerk olmalı. Kendi kendine yeten durumda olmalı. Onun için de önümüzdeki yıl içinde 7 özerk yönetimimizin ve genel yönetimimizin kendi kendine yeter duruma gelmesini ön görüyoruz. Yarın ambargoya maruz kalabiliriz, petrol satılamayabilir. Böyle bir durumda her bir bölgemiz kendi kendine yeterli olabilmeli ve halkın ihtiyaçlarını karşılayabilmeli. Memurlarının, çalışanlarının ihtiyaçlarını karşılayabilmeli. Buna imkanlarımız var. Öz olarak böyle bir şeyi ön görüyoruz. Bunun için geliştirilen projeler var, büyük çalışmalarla bunu sağlamaya çalışacağız. Zorluklar, engeller ne olursa olsun aşılacak. Bu yönlü uzmanlarımız da çalışmalarını yürüteceklerdir. Özerk Yönetim’in Özerk Yönetim olabilmesi için de gerçekten, ekonomik olarak böyle bir durumu yakalamamız gerekir.
Önemli bir husus da adalet sistemidir. Kongrenizde buna ilişkin de karar alındı. Kanunların uygulanması ve mahkemelerin bağımsız çalışması önünde bir engel var mı?
Bu konuda da bazı sorunlar var ve halkın şikâyeti de var. Toplumun önde gelen kanaat önderleriyle yaptığımız bazı toplantılarda ve görüşmelerde bazı şikayetlerle biz de karşılaştık. Tutuklanma, cezalandırma konusunda bazı şikayetler var. İmkanlar az olduğundan bazen geç yargılanma durumları olabiliyor. Bu da haksızlık yapıldığı yorumuna neden oluyor. Mahkemelerde kimi yolsuzlukların olduğu iddiaları var. Bunlar önemli sorunlar. Savaş içindeyken bu önemli hususlara gerektiği gibi eğilemedik. Ama şimdi durum farklı, imkanlarımız var ve Özerk Yönetim’le birlikte bu konulara eğileceğiz. Kanunların uygulanması gerekir. Mahkemeler zamanında olmalı, geç yargılanma olmamalı, adaletin sağlanması gerekir. Bunun için özel bir çalışma yürüterek bu sorunları aşacağız.
İdari yönetim konusu da önemli bir durum. Bu yönlü neler söyleyeceksiniz?
Bu yönlü 7 yıl boyunca önemli çalışmalar yapıldı. Cizre, Kobanê gibi eski yönetimlerimiz var ama Dêrazor gibi yeni Özerk Yönetim’lerimiz de var. Bunlar, dediğim gibi savaş ortamında oluşturuldu. Ancak işin gerçeği mevcut performans, istenilen düzeyde değil. Bazı değişimler olmak zorunda. Bu yönetimlerimiz artık bir tecrübeye sahip yönetimlerdir. DAİŞ’ten kurtarılan bölgelerde halk arada kalmıştı. Şimdi halk bu yönetim süreçlerine katılmak istiyor. Bu önemli ve olumlu bir durum. Zaten bazı bölgelerimizde daha iyi bir yönetimin ortaya çıkarılması için çalışmalar başlamış durumda. Kurumlaşmalar yeniden gözden geçirilmeli. Kendi başına kalan kimi kurumlarımız var. Bunlar genel idareye daha doğru dahil edilmeli. Özerk Yönetim her yerde hâkim olmalı. Bunun için de kurumların yeniden inşası ve bazı değişiklikler gereklidir. Zaten komisyon olarak bizim de esaslı sorumluluğumuz, Özerk Yönetim’le birlikte bu süreci başlatmak ve takibini yapmaktır. Bunu belli bir zaman periyodu içinde yapmalıyız.
Eğitime ilişkin projeleriniz neler?
Bu konuda iki ana problem var. Birincisi eğitim müfredatına ilişkin olanıdır. Bu da savaş ortamında ortaya çıkarılan ve zor koşullarda yapılan müfredattır. Bilimsel yönü yetersizdir. Bu konuda da talep var. Müfredatı bilimsel açıdan güçlendirmeliyiz.
Bir diğeri de sanırım her bir ailemizi, okuyanları ilgilendiren şey; bu eğitimin resmî olarak karşılık bulmasıdır. İlgili komitelerimiz bu konuda çalışmalarını yürütüyor. Birleşmiş Milletlerin ilgili kurumlarıyla bu yönlü görüşmelerimiz sürüyor. Hatta bu konuyu Suriye hükümetiyle de görüşüyoruz.
Savaş zamanında bölgeden göçler yaşandı. Göç edenler arasında iş insanları da vardı. Bunlara yönelik mesajınız nedir?
Biz yeni bir sürece giriyoruz. Bu bölgenin savunulması sadece savaşla değildir. Nasıl ki, iyi bir yönetim ve iyi bir savunma gücüyle var olmaya çalışıyorsak, ekonomik olarak da gelişmemiz ve savunmayı bu yönlü de güçlendirmemiz gerekir.
Savaş zamanında dışarıya göçler yaşandı. Sermaye sahipleri de göç etti. Şimdi bunlara da düşen sorumluluk bu sürece katılmalarıdır. Çağrımız geri dönüş yapabilecek her Kürdün bölgeye geri dönmesidir. Özellikle Başur, Bakur ve Türkiye’de olanların geri dönmeleri bu sürece katılmaları gerekir.
Yine sermaye sahipleri bölgeye geri dönerek çalışmalarımıza katılmalıdırlar, halkımıza hizmet etmelidirler. Bu herkesin sorumluluğudur, ulusal sorumluluğudur.
Bölgede bazı yolsuzluklar var, halk bu durumlardan şikayetçi, neler söyleyeceksiniz?
Geçen süreçte savaş durumu vardı. Birçok kişi bundan doğan boşlukları bireysel çıkarı için kullandı. Görevini kötüye kullandı. Yolsuzluk ve rüşvet durumları gelişti. Bu kongremizde de ele alındı. Yapılan birçok toplantıda halk bundan rahatsızlığını dile getirdi. Buna karşı da çalışmalarımız olacak. Bunun için en yetkin insanlarımızı görevlendireceğiz. Kimsenin aldığı görevi yanlış ve çıkarı için kullanmasını kabul etmeyeceğiz ve kesinlikle bunun önüne geçmeye çalışacağız.
Bölgede bir seçim durumu olacak mı?
Evet, bence bunun için bir çalışma yürütmenin zamanı geldi. Geçen yıllarda bazı bölgelerde seçimler yapıldı. Ancak daha sonra özgürleştirilen yerler oldu. Bunların da zamanı gelmiştir. Artık savaş eskisi gibi her yerde yoktur. 2021 yılında böyle bir çalışmanın imkânı olacaktır. Onun için bölge yönetimlerinin halk tarafından daha fazla sahiplenilmesi adına böyle bir çalışma gereklidir. Özerk Yönetim bu yönlü çalışmalar yapacak, biz de komisyon olarak gerekli desteği sunacağız.
Son olarak bir şey belirtmek ister misiniz?
Yeni bir yıla giriyoruz. Halen tehlikeler devam ediyor. Düşmanlarımız yeni saldırılar gerçekleştirmek istiyor. Özerk Yönetim’i tasfiye etmek isteyenler var. Halkımız bunun için hazır ve hazırlıklı olmalı. Biz savunma güçleri olarak buna hazırlığımızı yapıyoruz. Gelişecek her türlü saldırıyı boşa çıkaracak, kıracak şekilde hazırlanıyoruz ancak halkımız da savunmaya güçlü katılmak için hazırlığını yapmalı.
Yeni bir yıla giriyoruz. Bu yeni yıl, Rojava açısından yeni bir hamle yılına dönüştürülmeli. Halkımızdan beklentimiz, her şeyden önce kendi devrimine, kazanımlarına sahip çıkmasıdır. Özerk Yönetim kurumlarına daha fazla katılmalıdır. Geleceğimizden umutlu olalım, bu yönlü inançlı olalım. Düşmana karşı daha fazla imkâna da sahip durumdayız. Dolayısıyla büyük bir coşkuyla mücadelede yer almalı ve devrim kazanımlarımızı korumalıyız.