ANKARA- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) grup başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli ile partinin milletvekilleri, Meclis Basın kapısı önünde Kobanê Davası’nda verilen kararlara dair basın açıklaması düzenledi.
Meclis Grubu açıklamanın ardından rehin tutulan siyasetçilerin fotoğrafları ve dövizlerle birlikte Adalet Bakanlığına yürüdü.
‘İKTİDAR MUHALEFETİ BASTIRARAK YERİNİ SAĞLAMLAŞTIRMAK İSTİYOR’
Gülistan Kılıç Koçyiğit, şunları söyledi:
“Kamuoyunun da yakından bildiği gibi 16 Mayıs’ta Kobanî Kumpas Davasının karar duruşması yapıldı. Arkadaşlarımıza 400 yılı aşkın sürelerle cezalar verildi. Davanın ilk gününden bugüne kadar kamuoyuna, Türkiye halklarına, dünya halklarına bu davanın nasıl büyük bir hukuksuzluk olduğunu, nasıl büyük bir siyasi dizaynın parçası olduğunu, nasıl bir kumpas davası olduğunu detaylıca anlattık. AKP-MHP ittifakı, uzun süre Kobanî Kumpas Davası üzerinden siyaseti dizayn etmek istedi. Türkiye halkları olarak özellikle 7 Haziran 2015’ten bugüne olağanüstü bir rejimin içerisinde yaşıyoruz. Bu olağanüstü rejimin kendisi her gün yol alırken ve kendisini tahkim ederken de ülkedeki demokratik siyaseti, demokratik muhalefeti ve gerçek anlamda toplumsal kesimleri tasfiye etmek, sindirmek ve bastırmak istiyor. Kendi iktidarını sağlamlaştırmak istiyor.
Hatırlayalım; 7 Haziran 2015 Türkiye için bir bahar sabahıydı, HDP 80 milletvekili ile Meclis’e girdi, büyük bir başarı kazandı. Uzun bir aradan sonra AKP ilk kez tek başına iktidar olma yeteneğini kaybetti. İşte o gün devletin derin dehlizlerinde bir plan devreye konuldu. İşte o gün AKP, MHP ve Ergenekon’un içinde olduğu Kürt karşıtı, HDP karşıtı, demokrasi güçleri karşıtı bir ittifak kuruldu, tahkim edildi. Plan yapıldı. O planda HDP’nin kriminalize edilmesi ve siyasetten tasfiye edilmesi, Kürt halkının demokratik bütün kazanımlarının yok edilmesi ve siyasal temsil gücünün zayıflatılması vardı. İşte bu nedenle de bu planın parçalarından biri olan Kobanî Kumpas Davası açıldı. Yaklaşık 6 yıl sonra hiçbir hukuki dayanağı olmadan görülen bir davadan bahsediyoruz. Uzun uzun içeriğini anlatmayacağım. Sadece dosya içerisinde unutulan TEM’in bilgi notu, yani “şöyle bir dava açarsanız bu ileride HDP’nin kapatma davasına gerekçe olur” şeklindeki not bile davanın nasıl kurulandığının açık göstergesidir. Şimdi dava sonuçlandı, arkadaşlarımıza ceza verildi. Ancak uzun bir dönem boyunca AKP’nin miting meydanlarında arkadaşlarımızı ve HDP’yi hedef gösterdiği bütün başlıklarda dava çöktü. Yani çokça söyledikleri Yasin Börü’nün ölümünden de diğer bütün ölümlerden de arkadaşlarımızın sorumlu olmadığı bizzat mahkeme tarafından da kanıtlandı. Arkadaşlarımız dava dosyasındaki bütün suçlamalardan beraat etti. Neden ceza aldılar? Katıldıkları eylem ve etkinliklerden, demokratik açıklamalarından ve miting konuşmalarından ceza almış durumdalar. Şimdi sonuçları üzerinden de yeni bir döneme kapı aralamak isteniyor.
Manidardır, aynı süreçte 28 Şubatçı generallerin tahliye edilmesini asla bir tesadüf olarak görmüyoruz. Bu, müesses nizamın “Kürtler hariç, HDP hariç, demokratlar hariç, devrimciler hariç, sosyalistler hariç” parantezinin bir kez daha pratikleşmiş halidir. Bu bir vesayet rejimidir. Yargı eliyle dizayn ediliyor. Yargı eliyle toplumsal muhalefet dizayn edilmeye çalışılıyor. Yargı eliyle kaybeden, çöken, çözülen AKP iktidarı ayakta kalmaya ve tutunmaya çalışıyor. Biz buna izin vermeyeceğiz.
‘YENİ YAŞAM PARADİGMASI HEDEFTE’
Mahkum edilmeye çalışılan şey HDP’nin 7 Haziran başarısıydı, HDP’nin yeni yaşam paradigmasıydı; halkları, toplumsal kesimleri, inançları ve diğer bütün çevreleri kapsayan o birlikteliğiydi. Bunu mahkum etmek, bunu yok etmek istediler. Ancak 16 Mayıs’ta Sincan’da duruşma salonunun önünde gördük ki o ruh dimdik ayakta, hala yan yanayız. Dün burada grup toplantımıza katılan onlarca kurum ve siyasi parti temsilcisi, sendika temsilcisi gösterdi ki HDP ve Kürt halkı yalnız değildir. Hep beraber Türkiye’deki demokrasi, eşitlik, özgürlük ve barış mücadelemizi yükselteceğiz. İnanıyoruz ki kazanacağız, sonuç da alacağız. Bu vesayetçi rejime karşı başta ana muhalefet partisi olmak üzere bütün toplumsal kesimleri yan yana durmaya çağırıyoruz. Biz yan yana durur ve hukuksuzluklara karşı birlikte mücadele edersek, Türkiye açısından yeni bir dönemin kapısını aralarız. 31 Mart seçim sonuçları bu kapıyı aralamıştır. Bu kapıyı sonuna kadar zorlamak, demokratik bir cumhuriyeti inşa etmek, Türkiye’nin 2’nci yüzyılında eşit ve özgür bir toplumsal hayatı var etmek bizim elimizdedir. O nedenle hiç kimse AKP’nin ve MHP’nin şantajlarına, siyasi kumpaslarına, korkutma ve sindirme politikalarına kulak asmamalıdır. Mücadelede birlikte olmamız gerektiğini de tekrardan ifade etmek istiyorum.
Arkadaşlarımızın rehin tutulduğu gerçeğinin üstünü manipülasyonlarla örtemezsiniz.
HALKLARA ÇAĞRI
Bizim çağrımız Türkiye halklarınadır, bu ülkedeki vicdan sahiplerinedir. Biliyoruz milyonlarca insan Kobanî Kumpas Davasında ceza alan Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş şahsındaki bütün arkadaşlarımızın suçlu olmadığını biliyor. Biz de bu bilinen gerçeğin her yerde sözünü büyüteceğiz ve bu bilinen gerçeğin yalanlar ve dezenformasyonlarla üstünün örtülmesine izin vermeyeceğiz. Bugün de Adalet Bakanlığına gidip bu çürümüş sistemin, bu adaletsizliklerin ortadan kaldırılması için, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi için hem kamuoyuna hem de Adalet Bakanlığına çağrılarımızı yapacağız. Kamuoyuna oradan tekrar sesleneceğiz. Şimdi yürüyoruz.”
‘BU ADALETSİZLİKLERİN KAYNAĞI TECRİTTİR’
Yürüyüşün ardından Adalet Bakanlığı önünde açıklama yapan Grup Başkanvekili Sezai Temelli ise şunları söyledi:
“Arkamızda Adalet Bakanlığı var ama adalet yok. Bugün Türkiye’de adaletsizlik kol geziyor. Herkes adalet arayışında. Kadınlar adalet arayışında, her gün 3 kadın katlediliyor. Çocuklar adalet arayışında, çocuklar tacize uğruyor ve eğitim hakkından yoksun kalıyor. Gençler adalet arayışında, bu ülkenin gençleri katlediliyor, yoksul bırakılıyor. Emekçiler adalet arayışında, açlık ve sefalet ücretleriyle boğuşuyorlar. Emekliler yaşamak için direniyor. Doğa ayakta kalmak için bu talan düzenine karşı direniyor. Tüm bu adaletsizliklerin nedeni aslında bu ülkede dayatılan tecrit rejimidir. Savaşla ve Kürt meselesinin demokratik çözümünü yok sayarak ayakta durmaya çalışan bu iktidar kumpaslara dayanmış durumda.
Bir kumpas davasıyla karşı karşıya kaldık, onun sonuçlarını yaşıyoruz. Yüzlerce yıllık mahkumiyet kararları çıktı ki bu kararları tanımıyoruz. Çünkü bu kumpastı, çünkü bu rejim ancak bununla ayakta durabileceğini biliyordu. Öyle de devam ediyor. Ama bu rejim yıkılacak, bu rejim son bulacak, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Bu mücadele devam ediyor. Nasıl ki Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ bu dava boyunca bu kumpası teşhir etmişse, didik didik bu rejimin ipliğini pazara çıkarmış ve yargılamışsa; biz de hep birlikte bu mücadeleyi yükselteceğiz ve sesimizin çıktığı her yerde büyük bir dayanışmayla bu kumpas rejimini, kumpas aklını yıkacağız, mahkum edeceğiz.
Kendi arkadaşlarını bile Ankara sokaklarında torbacılara katlettiren bu anlayış mutlaka yıkılmalıdır. Sabah akşam ‘HDP kapatılmalıdır’ diyenlerin aslında korktukları HDP fikriyatıdır. Bu fikriyat yeni yaşamdır, birlikte yaşamdır, demokratik cumhuriyet arzusudur. Buna karşı kumpaslarla ayakta duramazsınız. Bu fikriyat filizlenmiştir. 2014 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında Sayın Demirtaş bütün meydanlarda yeni yaşamı anlatmıştır. Yeni yaşam, aslında tüm Türkiye halklarının ve emekçilerinin bir arada yaşayabileceği bir özgürlük sevdasıdır, bir umuttur. Şimdi bu umudu büyütme ve adım atma zamanıdır. Bütün dünya kamuoyuna sesleniyoruz; gelin bu kumpasa karşı yan yana duralım, bu kumpası hep birlikte yıkalım. Bu ülkeyi özlemi duyulan adalet ve özgürlük kulvarına taşıyalım.
Bunu yapmak mümkündür. Bunu yapmak için öncelikle yapacağımız şey, bir an önce arkadaşlarımızın özgür kalmasını sağlamak ve bu adaletsiz kararların son bulmasını hayata geçirmektir. Gezi’den Kobanî’ye bugün bu ülkeyi bu adaletsizlik sarıp sarmalamışsa bunun arkasında yatan neden Kürt meselesinin demokratik çözüme kavuşmamasıdır. Bunun için de tecride karşı çıkalım, savaşa karşı çıkalım ve Kürt meselesinde demokratik çözümün demokratik cumhuriyet için yegane yol olduğunu hep birlikte savunalım. Buraya geldiğiniz için sizlere de teşekkür ediyoruz. Mücadelemiz sürecek ve Türkiye halklarını bu mücadelede yan yana gelmeye davet ediyoruz.”