HABER MERKEZi –
Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin önder gücü PKK, Merkez Komitesi Üyesi Mehmet Karasungur ve yiğit militanı İbrahim Bilgin’i 2 Mayıs 1983 günü aynı anda yitirmiş bulunmaktadır. Büyük cesaret ve fedakarlıklarla yola koyulan ve direniş çizgisini başarıyla uygulamak isteyen devrimin onlarca militan kadrosunu da aynı sıcak mücadelenin ateş hattı içinde kaybetmenin derin açışı içinde bulun¬sak da, partimiz, mutlaka atılması gereken bu adımların ve halkımızın bağımsızlık özlemlerine ulaşmasının bedeli olan kayıplarımızın anlamını en derin izahına kavuşturup, bunun gereklerini her ne pahasına olursa olsun yerine getirmek zorundadır.
Ezilen sınıflar ve halklar, egemen güçlere karşı verdikleri mücade¬lelerde en seçkin evlatlarını şehit vermiş ve büyük kahramanlıklar yaratmışlardır. Dünya halklarının tarihi, yaşamlarını insanlığın bu soylu davasına adayan sayısız kahramanlarla doludur. Onlar, direniş mücadelesinde kazandıktan kahramanlık sıfatıyla bir döneme dam¬galarını vurmuş, döktükleri kan üzerinde yükselen mücadelelerin ölümsüz sembolleri haline gelmişlerdir, işte tarihi direnmelerle dolu olan Kürdistan halkı da, büyük fedakarlıklar ve kayıplar pahasına bugüne gelen, günümüzde ise PKK’nin Türk sömürgeciliğine karşı açtığı modern direnme bayrağı altında saf tutan ve bu uğurda her gün en gözde insanlarını şehit veren bir halktır.
Bağımsızlığı ve özgürlüğü için ayağa kalkan Kürdistan halkı ve onun en değerli evlatları olan devrimciler, böyle bir amacı gerçek¬leştirmek için büyük fedakarlıklara katlanmak ve bu kutsal amaçlarının ağır bedelini ödemeyi göze almak zorunda olduklarını daha ilk günden biliyorlardı.
Güçlü bir miras üzerinde doğmamasına rağmen, verdiği mücadele ve bu mücadelede yarattığı doğru ideolojik, politik ve örgütsel önder ligi ile kendisini ve Kürdistan halkını dünya kamuoyu ve ilerici insanlığa kabul ettiren PKK hareketi, vardığı bu noktaya mücadelesinde büyük kahramanlıklar yaratarak ulaşabildi.
Ağır koşullar içinden geçtiği bir dönemde, zulmün kaleleri olan cezaevlerinde yükselttiği direnişle bir dönemi kapatarak yeni bir dö¬nemi başlatan PKK, çok güçlü hazırlıkla girdiği bu dönemde de en seçkin militan ve önderlerini şehit vermektedir. Açık ki, adımlarını henüz atmakta olduğu yeni dönemde verdiği şehitleri de, dönemin mücadele özelliklerine yaraşır direnişler yarattılar. Bu direnişler mücadelemize büyük atılım kazandıran ve bu anlamda belirleyici rolleri sürekli olan direnişlerdir, işte partimiz, kurucu önderlerinden ve Mer¬kez Komitesi Üyesi Mehmet Karasungur ve seçkin savaşçı İbrahim Bilgin yoldaşları da, böyle bir ateş hattı ve direniş içinde kaybetti.
Yeni dönemde direnişin sadece Türk sömürgeciliğine karşı değil, farklı yöntemlerle de olsa, aynı zamanda Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesini yanlış yollara çekmeye çalışan her türden milliyetçi reformist burjuva güçlere karşı da gelişmek zorunda olduğunu göstermesi bakımından Mehmet Karasungur yoldaşın proleter direnişçiliğinin mücadelemiz açısından anlamı çok büyüktür.
Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesine önderlik yapmanın çok zorlu bir görev olduğunun bilincinde olan PKK hareketi, bu zorluk¬ları göğüslemedeki kararlılığını, PKK’nin direniş çizgisini kanlarıyla yazan şehitlerinin mücadelesinde kanıtlamıştır. Sıcak mücadelenin içinde büyük bir cesaret ve inançla en öne atılan ve direniş çizgisinin hayata geçirilmesinde hiçbir fedakarlıktan çekinmeyen Şahin Kıla¬vuz, Cahit Dayan, Fuat Ertürk, Veysi Şimşek, Veysi Hantaş, Hasan Özçelik, Musa İlk, Beşir Aksoy, Adnan Zincirkıran, Gür¬can Özcan, Cevdet Günerhan vd. PKK militanları; yakın geçmişte direnişleriyle bir dönemi kapatan ve Türk sömürgeciliğini siyasal yenilgiye uğratan Mazlum Doğan, M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ferhat Kurtay ve diğer yoldaşlar yarattıkları eseri kendi kanlarıyla bezeyerek, PKK mücadelesinin artık yok edilemeyeceğini göster¬mişlerdir. Çünkü; bir dava, uğruna çekinmeden kan verilen ve elden ele yükseltilen bir bayrak haline gelmişse, onu yok etmek her türlü gerici ve saldırgan girişime rağmen artık mümkün değildir.
Uzun bir dönem çağdan uzak yaşayan Kürdistan’da, ilk direniş tohumlarının serpilmeye başladığı süreç içerisinde Haki Karer ile başlayan ve giderek sayıları yüzleri bulan direnişçiyi kapsayan devrim şehitleri, yükselen ulusal bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin yaratılmasında, bu mücadelenin önderi PKK’nin doğmasında ve ulusal kurtuluş mücadelesinin bugünkü gelişkin seviyeye ulaşmasında her¬kesten çok pay sahibi olarak, en soylu tarihsel rollerini oynamış durumdadırlar. Eğer, bu direniş şehitlerinin anılarına bağlı kalmamak; onları, toplu bir biçimde değerlendirmek gerekirse, günümüz Kürdistan’ının bütün gerçekliğini tüm açıklığı ile ortaya koymak gerekir.
Elbette ki, Kürdistan’da ulusal kurtuluşçuluk adına birçok sınıf ve bu sınıfların temsilcisi olduğunu iddia eden örgütler de şehitler ver¬mişlerdir. Yine bugün de ulusal kurtuluşçuluk adına birbirlerine karşı en anlamsız çatışmalar yürüten ve kendilerini “yurtsever” statüde gören güçlerin kayıpları olmaktadır. Ama, bu anlamsız çatışmalarda verilen kayıpların izahını yapmak son derece güçtür. Fakat çok kanlı geçen ve ulusal-toplumsal gelişmeyi daha da çarpıtarak tasfiye sürecine sokan bu çatışmalarda dökülen kanların da izahı yapılmak zorun¬dadır. Gerek uzak geçmiş ve gerekse yakın geçmiş bu anlamda güçlü bir izaha kavuşturulmadan, önümüzdeki dönemde oluk oluk akacak kanların izahı yeterince yapılamaz. Önceden hesabı iyi yapılmayan bir kavganın sonuçları güçlü bir biçimde kestirilemez ve belirsizlik¬lerle yüklü geçen bir kavgadaki güçleri, beklemedikleri birçok acı ve gerçekle karşı karşıya bırakır.
Tarihsel gelişim içinde en yüce ve belirgin amaçları doğru bir biçimde ortaya koyan ve bunu güçlü bir inanca dönüştüren birey, sınıf, halk ve ulusların çok büyük işler başardıkları görülmektedir. insanlık, ilerici bir doğrultuda güçlü adımlar atmak istediğinde, amaç¬larını cesaretle ortaya koyduğunda ve bunu kendi kişiliğinde varlığının ayrılmaz bir özelliği haline getirdiğinde zaferin sağlam güvencesini elde etmiş demektir. Tersi durumlarda ise, tarihte çok görülen o kör ve belirginleşmemiş durumların yaşanması kaçınılmazdır.
insan toplumunda sınıfsal gelişmenin ortaya çıkmasıyla birlikte, egemen güçler felsefi, siyasi, ekonomik çıkarlarım her düzeyde kurumlaştırarak topluma hakim olurlarken, ezilenler ise kurtuluşları için her düzeyde eylemler içine girmişlerdir. Bu iki sınıf arasında yer alan ve mevcut durumlarına rağmen kendilerini dünyanın merkezi sanan küçük-burjuva ve orta tabakalar da, ezenle ezilenin her düzeydeki çıkarlarının bir karışımını ifade etmekten öteye geçmemişlerdir. Özellikleri nedeniyle bu kesimler, kendi felsefi, siyasi, ekonomik çıkar ve anlayışlarını kurumlaştırılmaya çalıştıklarında ve eyleme dönüştürdüklerinde de, çok karışık bir durum yaratmışlar. Öyle ki, birbirini dıştalaması gereken çelişkileri zor temelinde kendi kişiliklerinde somutlaştırarak, siyasal bir kategoriye kadar yükseltmişlerdir. Eğer sömürü ve baskıyı uygulayan egemen sınıf yabancı bir ulustan ise, ezilen milliyet içindeki sınıfların durumu acıklı bir hal almış, egemen sınıf kendisini formüle edemediği gibi, felsefeden ekonomiye kadar her alanda bir tıkanıldık içine girerek ajanlaşmış ve toplumun bağrında bir ur olmaya başlamıştır. Bu tip toplumlarda, ezilen sınıflar gelişmemiş olduğu için rolünü oynayamamış, orta sınıflar tanınmaz bir duruma gelmiştir. Böyle bir ortamda tarih hızla ileriye doğru gelişmediği gibi, izahını yapmak da oldukça zorlaşmıştır. Mücadele adına yapılanların da bir kör düğüşü olmaktan öteye geçemediği bu toplumlara karşılık, kendi doğal gelişimlerini yaşayan toplumların durumu farklıdır. Doğada ve toplumda istisnai de olsa, bazı gelişme¬ler tarih başlatıcı olurken, bazende tam tersine tükenmeye yüz tutmuş bir oluşumun son çırpınışları gibidir. Bu koşulları yaşayan her gerçek¬lik bir anlama kavuşturulmak istendiğinde çok uğraşı gerektirir.
Kürdistan toplumuna bu genel belirlemeler ışığında bakıldığında, yaşam daha değişik bir hal almaktadır. Bugün, çağdaş düşünen, bu düşüncesini eyleme dönüştürme cesaret ve fedakarlığında bulunan her insan, Kürdistan gerçekliğine yaklaşırken onu değiştirmek için özgün yanlarıyla ele almayı kabul etmek zorundadır. Kürdistan’ın ulusal ve toplumsal gerçekliği, güncel ve tarihsel gelişim içinde ken¬disi üzerinde çatışan güçler tarafından her an ikileşebilecek bir du¬rumla karşı karşıya bırakılmıştır. Acaba o çok önemli tarihsel gelişi¬min önemli bir başlatıcı gücü olabilecek midir? Buradaki gerçeklik doğru bir biçimde anlaşıldığında ve bu temelde değiştirilmeye çalışıldığında, yaşanan durumun çağ açısından da tasfiye sürecine giren bir gerçeklik olduğu görülecektir. Ne kadar acıklı olursa olsun, çağımızdan sorumlu tüm ilerici ve gerici güçlerin konumuna bakıldığında, bunların felsefi düzeyden ekonomik çıkarlar düzeyine kadar, bu konudaki yaklaşımları böyle bir ikilemin gerçek dışı olmadığını gösterecektir.
Kısaca çağımızda hem ilerici ve hem de gerici güçler nasıl izah etmeye çalışırsa çalışsınlar adına Kürdistan denilen bir coğrafya parçası üzerinde yaşayan Kürt halkı, böylesine ikili bir soruyla karşı karşıya bırakılmıştır.
Fakat devrimciler, cevabı da ikili olan bu soruya tek bir yanıt¬la yönelmektedirler. Bu ülkede devrimciliği kendine meslek edinen¬ler, ayak bastıkları zeminde gerçekliğin çeşitli güçler tarafından na¬sıl değerlendirildiğini, ne hale geldiğini anlamak durumundadırlar. Bunu anlamadan devrimciliği bilimsel bir temele oturtamayacakları gibi, gerçekliği devrimci bir temelde değiştirmeyi de başaramaya¬caklardır.
O halde, çağımızın karmaşık bir ulusal ve toplumsal olgu olarak karşımıza çıkardığı ve kendi gerçekliğimiz olan Kürdistan’ın karma¬şık ulusal ve toplumsal yapışı içinde yaşam ve ölüm ne anlama gel¬mektedir? Tüm bu olguları ve bu temelde Kürdistan halk kahraman¬lığını değerlendirmek, konumuz açısından büyük önem taşımaktadır.