HABER MERKEZİ
Selçuklularla Anadolu topraklarında egemenlik kurmaya başlayan orta Asya göçmenleri, İslam sayesinde Osmanlı ile bir adım daha attı; Buralı olduklarını göstermek için şalvar ve kaftan giymeye başladılar. Kemalistler öncülüğünde kurdukları devletle bu defa kendilerine Türk demeye başladılar. Türk adıyla orta Asyalılıklarını ve İslamcılıklarını gölgenin karanlığına koyup yeni bir kimlik icat ettiklerini söylemeye çalıştılar. Böylece bir yanı milliyetçi, bir yanı dinci bir kimlik ortaya çıkmış oldu. Ama görüntüde ne milliyetçi ne de dinci idi bu kimlik.
Türk karmaşık bir kimliktir. İçinde her türden kimlik ve kültürün izi vardır. Halkların değil egemenlerin kimlik ve kişiliğini temsil etmekte ve egemenlik psikolojisi ile yaşamaktadır. Bu nedenle Türk ile Türkmen’i karıştırmamak gerekir. Türkmen halktır. Fakirdir. İnançlıdır. Mert ve dosttur. Emekçi ve paylaşımcıdır. Fakat Türk hain ve kalleştir. Halk değil egemendir. Birden çok kimliğin egemen tarafının evladı olduğu için köksüzdür. Saldırgan ve katliamcıdır. Abartılı ve hayalperesttir. Öyle ki ataları Gürcü ve Hristiyan olan biri soyunu inkar edip Türk olabilir. Babası tek kelime Türkçe bilmeyen bir Kürt, ben Türküm diyebilir. Yani Türk, ne olduğu belli olmayan kişiliklerin toplamından oluşan bir güruhtur. Her ne kadar Türkmenliği ana malzeme olarak kullanmak istese de gerçek böyledir. Bunların isim babasının Yahudiler olduğu biliniyor. Bu kimliğin icat eden teorisyenlerin Yahudi, Kürt ve Arnavutlardan dönme ve devşirmeler olduğunu kendileri de söylüyor.
Böyle bir kimlik ve kişilikten her türlü kötülük gelir. Gelmiştir de. Mesela 1800’lerin sonlarından itibaren yaratılmaya çalışılan bu kimliğin temsilcileri Balkanlarda başlatıp Anadolu’da Ermeni, Rum, Asuri Süryanileri katlederek sürdürdükleri, bu gün Kürtleri ve Alevileri katlederek devam ettirdikleri katliamları var. Unutmayalım ki 20.yyın toplu katliamlarının icatçısı Türklerdir. Bu katliamlarda uygulanan yol ve yöntemler daha sonra birçok katliamcıya emsal olmuştur. Türkler Ermenileri katletmiştir. Fakat kendi içinde Ermeni kelimesini küfürle eşdeğer yapabilmiştir. Lozan anlaşması sırasında Kürtlere ihanet edip kalleşçe arkadan vuran Türkler olmuştur. Fakat Kürtlere hain diyebiliyorlar. Kürtlere ayrımcı ve bölücü yaklaşanlar kendileri oldukları halde Kürt eşit bölücü demekten çekinmeyip utanmayanlar yine bunlardır. Birçok şeyleri gibi dinlerini de Araplardan alan Türkler, dillerinde Arapları gerici, ilkel ve kirlilikle aynılaştırmaktan sıkılmamıştır. İşte Türk böyle alçakların temsil ettiği neidüğü belirsiz bir şeydir.
Bu Türkler son zamanlarda Kürtlerin mezarlarına saldırmaya başlamıştır. Mezar saldırıları başlayınca hangi kültür ve kimlikten gelen Türkün bunu yaptığını anlamaya çalıştım. Unutmayalım ki, Balkanlı Türk ayrı, Kafkasyalı Türk ayrı, Kürt olan Türk ayrı, Laz olan Türk ayrı, Gürcü olan Türk ayrı, Arap olan Türk ayrı refleks ve tutumlar göstere biliyor. Bu liste böyle uzayıp gitmektedir. Tekrar belirmeliyim ki Türk geçmişi olmayan yeni yetme bir şeydir. Zaten Türkiye Cumhuriyeti devletini kuranlara Türk diyorlar. Kendine has tarihi, kültürü, kadim geçmişi olanlar değil Türk olanlar. Devlet kuranlardır. Bu nedenle devleti milletle eşitliyorlar. Devletin bekasını milletin bekasıyla aynılaştırıyorlar. Bu yolla daha çok da fukara Türkmenleri kandırmaya çalışıyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen herkese hain diyorlar. Hainliği en çok kullandıkları argüman olmasının nedeni öz değerlerinin haini olmalarıdır. Bunlar hainliğin nasıl bir şey olduğunu çok iyi bilenlerdir.
Mezarlık ve ibadet yerlerine saldırılar insanın aklına Daiş’in yaptıklarını getiriyor. Daiş, Arap milliyetçisi ve iktidar İslam ideolojili bir örgüttür. Demek ki mezarlara, ibadet yerlerine saldırıyı makul gören kafa yapısı milliyetçi ve dincidir. Daiş, her inançtan toplumların mezarlarına ve ibadet yerlerine saldırmış, balyozlarla kırmıştı. Aynı manzarayı Türkler Kürt mezarlıklarına ve Alevi cemevlerine saldırarak yeniledi. Türkler daha önce Kürt gerilla şehitliklerindeki mescitleri de uçaklarla bombalayıp yıkmıştı. Yine öz yönetim direnişi döneminde Kürt kentlerindeki tarihi camileri yakmış ve yıkmıştı. Daiş kendi ideolojisi dışındaki her kesin kutsallarını yok ederek sadece kendisine ait olanların var olmasını amaçlamaktadır. Başka bir deyimle inancı ve kimliği ne olursa olsun herkesin Daişli olmasını dayatmaktadır. O zaman Kürt mezarlarına ve inanç merkezlerine saldıran Türklerde herkesin Türk olmasını sağlamak için bunu yapmaktadır.
Türkler herkesin Türk olmasını isteyenlerdir. Peki neden? Aslında herkesin Türk olmasını istemenin çok kolay anlaşılır bir nedeni vardır. Eğer Anadolu topraklarında yaşayan herkesi Türk yapamazlarsa başka kültürlerden gelerek kendisine Türk diyenler hiçbir zaman rahat etmeyecekler. Mesela Anadolu’da yaşayan Gürcülerin hepsi Türkleştirilmezse, Erdoğan bir psikopat olarak kalacaktır. Tüm Kürtler Türkleştirilmezse, Kılıçdaroğlu, Çavuşoğlu, Ömer Çelik, Hakan Fidan ve daha niceleri piç olarak kalacak, piçlik psikolojisi ile yaşamak zorunda olacaktır. Çünkü gerçek Kürtlük oldukça bunlar kendilerine rahat bir şekilde Türk diyemeyecekler. Bu durum her zaman kendilerinde ruhsal gerginliklere, buhranlara yol açacaktır. Dolayısıyla bu türdeki kişiler her zaman tarihsel kimlik ve kültürlere düşmanlık ederek ancak yaşayabilirler. Varlık gerekçeleri özünü savunan kimlik ve kişiliklere düşmanlıktır bunların. Bunların ruhları için gıda başkalarına düşmanlık etmek ve saldırmaktır. Bunların kişilikleri seri katillere benzemektedir.
Hakiki kimlik ve kültürlere düşmanlıkları ilk günden beri var olan bu türdekilerin saldırıları dönemlere ve gelişmelere göre boyut değiştirmektedir. Bu nedenle saldırı biçimlerini ve hedef aldıklarına bakarak içinden geçtikleri durumu anlamak mümkündür. Kendilerini rahat ve güçlü hissettikleri dönemlerde yumuşak, medeni, ilmi, kapsayıcı hatta demokrat kesilirler. Zorlandıkları zaman baskıcı, saldırgan, tekçi olurlar. Tarih boyunca örnekleriyle sabit olduğu üzere birileri toplumların en savunmasız kesimlerine, manevi değerlerine saldırmışsa bitmiş olduğu için bunu yapmaktadır. Çünkü elinden başka bir şey gelmemektedir. Bu nedenle mezarlıklara ve inanç merkezlerine saldırmaları Türklerin zihniyet ve örgüt olarak bittiklerinin itirafıdır. Yoksa altında cansız bir bedenin yattığı toprağa ve taşa ne diye saldırılsın ki. Kuşkusuz ki onlar bu saldırı ile kendilerince bir mesaj verdiklerini düşünüyorlar. Zaten mesele de tam olarak burada gizlidir. Düşmanlıklarını göstermek için vermeleri gereken mesajlarını ölüler üzerinden veriyorlarsa yaşayanlara güç getiremedikleri içindir. O zaman yaşayanlar kendilerine ölülere saldırarak mesaj verenlerin ruhsal, sosyolojik ve siyasi durumunu iyi çözerek karşı hamlelerini örgütleyerek direnmek durumundadır.
Ve aslında saldırılarından anlaşılması gereken gerçek tam olarak şöyledir; AKP MHP rejimi adı altında örgütlenmiş Türklük, bitmiştir, ölmüştür. Yapılması gereken cenazelerinin yaydığı kokunun önüne geçmek için bir yerlere gömmektir.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi