HABER MERKEZİ–
Adı, soyadı: Keziban Kızıltoprak
Kod adı: Dozdar
Doğum yeri ve tarihi: Diyarbakır, 1969
Mücadeleye katılış tarihi: Nisan 1992
Şahadet yeri ve tarihi: 6 Aralık 1992, Pülümür-Şıxan köyü
Dozdar yoldaş, 1969 yılında Amed’de esnaflıkla geçimini sağlayan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Ailenin en büyük çocuğudur. Ailesi, Amed’de yaşamasına rağmen, düşmanın Kürdistan şehirlerinde yürüttüğü özel savaş politikasından dolayı oldukça asimileye uğrar. Hatta Kürtlüğe karşı tepki duyan ve Kemalizmin yoğun etkilerini yaşayanlar konumuna düşer. Bu durum çocuklarının bir Türk gibi büyütülmesine, Kürt dilinden ve yaşamından uzak kalmasına yol açar. Böyle bir ortamda kişiliği şekillenen Dozdar yoldaş, ilk, orta ve lise öğrenimini Amed’de tamamlar. 1990 yılında Marmara Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu’nu kazanır. Kaydını buraya yapar yapmaz yurtsever gençlikle tanışır, diyaloğunu geliştirir. Bu tanışmayı Dozdar yoldaş şöyle anlatmaktadır: “Her ne kadar asimile olmuşsam da, Kürdistan insanlarını kendime daha sıcak bulduğumdan dolayı arkadaşlarla çabuk ilişki kurdum.” Dozdar yoldaş her ne kadar Kürtlükten uzak düşmüşse de içinde var olan ve ilk başta anlam veremediği ama gün geçtikçe kendi gerçekliğinin temelini oluşturan duyguları çözerek YCK ile ilişkiye geçer. Bu ilişki ardından kendi kendisini yoğun olarak sorgulamaya başlar. Mücadelemizi tanıdıkça geçmiş aile ortamına ve yetiştiği koşullara öfkelenir, ve bu süreci yargılar. Artık kendisi için tek yaşam doğrultusu olarak savaşı, ulusal kurtuluş mücadelesini seçer.
Dozdar yoldaş, okul ortamında özellikle mücadele kaçkınlarına karşı duyduğu kin ve nefreti ile dikkati çeker. Bu kaçkınlar, Dozdar yoldaştan kaçarak uzak dururlar. Adeta onların korkulu rüyası olur. “Dünyanın neresinde olursa olsun her Kürt mücadeleye katılmalıdır. Hiç kimse mücadeleden kaçmamalıdır. Kaçanlara karşı duyduğum kin ve nefret çok büyüktür” diyen Dozdar yoldaş, böylece çevresinde kaçkınlığa yer vermez. YCK içerisinde kaldığı süre içinde birçok eyleme aktif olarak katılır. Eylemlerdeki cesareti ve soğukkanlılığıyla birçok arkadaşta hayranlık uyandırır. İstanbul’da kaldığı dönem içinde bir süre yurtsever kadınlar derneğinde faaliyet yürütür. “Kadın özgürlüğü için bizzat kadın savaşmalıdır” şiarını benimser. Parti Önderliği’nin kadına ilişkin gerçekleştirdiği çözümlemeler üzerinde yoğunlaşan Dozdar yoldaş, mücadeleye daha çok bağlanır. Kadının önce kendisini çözmesi, anlaması ve Parti Önderliği’nin verdiği özgürlüğün formüllerini uygulaması gerektiğini, bunun da ancak ve ancak savaşarak mümkün olacağını anlar. Binlerce yıllık köleliğin çözülmesinin bir anda, bir-iki eylemle gerçekleşmeyeceğini, mücadelenin devamlılığı esas alması gerektiğini bilince çıkarır. Kadının hep çevresinde güçlü olanı arayan değil, güçlü olanı yaratan olmasının mücadelesini verir. Dozdar yoldaş, faaliyet yürüttüğü kadın çalışmalarında Kürt kadınının sorunlarını daha da yakından görür. O bu çalışmalarda en iyiyi yapmaya çalışırken, en temel isteği olan ülkeye, kaynağa dönmeyi hep sıcak tutar. Bu konuda partiye üst üste önerilerde bulunur. Bunun üzerine Nisan 1992 tarihinde cephe faaliyetlerine alınır. Dozdar yoldaşın kitle çalışmalarındayken göze çarpan en önemli özelliği oldukça canlı olmasıdır. Sorunlar karşısında kararlı ve direnen bir yapıya sahiptir. Atak ve koparıcıdır. Halk içerisinde kaldıkça halkın yaşamını, yoksulluğunu, acısını, her şeyden önce de umudunu, özlemini daha iyi görür. Dozdar yoldaş şunları söyler: “Kürt halkının bu kadar kötü durumda olduğunu, bu kadar yoksul ve perişan bırakıldığını, halkın içine girinceye kadar gerçek anlamda bilmiyordum. Artık benim için yapılabilecek tek şey bu halk için halk ordumuz ARGK’ye katılmaktır. Kesinlikle Kürdistan’da savaşa direkt katılmalıyım. Düşmana karşı kinimi ancak böyle dile getirebilirim.” Dozdar yoldaş, bu kararlılığını ve canlılığını bütün kitleye yansıtmaktadır. Kitle içinde oldukça sevilen ve kısa sürede derin izler bırakan bir kişiliğe sahiptir. Cephe faaliyetlerindeyken birçok genci ülkeye, savaşa uğurlar. “Onları her uğurlayışım da, bana ne zaman sıra gelecek, diye kendi kendime soruyorum” diyen Dozdar yoldaş, ülkeyle bütünleşebilmek için yaptığı ısrarlı dayatmalar sonucunda Ekim 1992 tarihinde Kürdistan’a, gerillaya ulaşır. O’nun en mutlu olduğu an bu andır. Binlerce yıllık öfkesini haykırmak, sömürgeciliğin halkımıza karşı yaptığı katliamların hesabını sormak, Kürt insanını özünden boşaltan düşmandan intikam almak için, kendisine tek hedef, ulaşılması gereken tek kutsal yer olan dağlara doğru harekete geçer. Dozdar yoldaşın gerillaya ulaşma anı ve sonrasını bir silah arkadaşı şöyle anlatmaktadır: “Dozdar yoldaş, 1992 sonbaharında Dersim’in Pülümür sahasına, 4 arkadaşla birlikte gelmişti. Onları almak için bir grup arkadaşla yola çıktık. İki saatlik bir yürüyüşten sonra geldikleri X… köyünün yanına varıp iyice keşif yaptık. Köyde bulunan ilişkimizin evine yaklaşırken, dış pencereden biraz yükselerek içeride olanları kontrol ettik. Evet, beklediğimiz arkadaşlar gelmişti. Gelenler 4 erkek ve 1 bayan arkadaştı. Yeni arkadaşların gelmesi bizi oldukça sevindirmişti. Kapıyı çaldık. İçeriden kim olduğumuz soruldu. ‘Biziz’ cevabıyla kapı açıldı. Bir grup arkadaşla içeriye girdik. Bir arkadaşımız uzunca bir sakal bırakmıştı ve yaşlı görünüyordu. Evdekiler bizi tanıyorlardı. Herkes kalkıp merhabalaştı. Evin küçük çocukları her zamanki gibi tokalaşırken, elimize uzanıyorlar ve tabii biz de her zaman engelliyorduk. Bu sefer de engelledik. O sırada yeni gelen arkadaşlardan biri bahsettiğim o sakallı arkadaşın elini kaptığı gibi öptü. O an herkes şaşırmıştı: Hem eli öpülen arkadaş, hem öpen arkadaş, hem de biz. Bu sessizliği ben bir kahkahayla bozdum. Peşinden bütün arkadaşlar bu kahkahaya katıldılar. Yeni gelen arkadaş biraz mahcup olmuştu. Arkadaşı fazla mahcup etmeden sohbete geçtik. Sohbet biraz ilerledikçe el öpen arkadaş, elini öptüğü kişinin bizim arkadaşımız olduğunun farkına varmıştı. Oysa kendisi sakallı arkadaşı köyün yaşlısı sanıp, adettir diyerek bunu yapmıştı. İşte Dozdar arkadaşla tanışmamız böyle bir ortamda oldu. Kısa bir hazırlıktan sonra yeni arkadaşlarla birlikte noktamıza doğru yola çıktık. Yeni gelen arkadaşların fazla yüklerini alarak ilerlemeye devam ettik. Işıklı yerden aniden çıkıp karanlığa dalmamız bizi biraz zorlasa da, yeni gelen arkadaşların daha çok etkilendikleri her hallerinden belliydi. Daha fazla yürümemiştik ki, yeni gelen arkadaşlarda düşüp kalkmalar başlamıştı. Dozdar arkadaş da bunlardan biriydi. Yanına yaklaşıp elindeki çantayı almak istedim. Vermedi. Israr ettim. İnatlaştı. O an anlamıştım ki, asi bir kişiliğe sahiptir. Bunu kendisine söylediğimde ‘Öyle olmak lazım’ demişti. Noktaya ulaşıncaya dek Dozdar arkadaş düşe kalka yürüyordu. Bu asiliği O’nun kararlı, azimli olduğunun bir göstergesiydi. Noktaya geldiğimizde hepimiz yorulmuştuk. Noktadaki arkadaşlar hazırlık yapmışlardı. Ateşler yakılmış, çaylar demlenmişti. Yeni gelen arkadaşlara kısa bir ‘hoş geldiniz’ dedikten ve hal hatır sorduktan sonra oturduk. Bir yandan bir şeyler atıştırıyor ve çay içiyor, diğer yandan da konuşuyorduk. Dozdar yoldaş meraklıydı. Geldiği ilk saatten itibaren her şeyi çarçabuk öğrenmek istiyordu. O sordukça biz anlatıyorduk. Sonunda dayanamadım ‘acele etme yavaş yavaş öğrenirsin’ dedim. Dozdar yoldaş, şehit düşene dek bizim birliğimizdeydi. Yeni olmasına rağmen oldukça canlıydı, direngendi ve inatçıydı. O, bu inadını direnişe dönüştürüp son çatışma anında düşmana karşı çok güçlü bir direniş sergilemeyi bilmişti. Gerillaya katılalı kısa bir süre olmuştu. O sırada iklim koşulları gitgide ağırlaşmış, kar yağmaya başlamıştı.
Artık kış kamplarına çekilme zamanı gelip dayanmıştı. O yıl yaşanan şanssızlıklar kış hazırlıklarını yapmamızı kösteklemişti. Biz bir grup arkadaş kış kamplarına çekilmemiş, bazı görevleri tamamlamaya çalışıyorduk. Kaldığımız yer geçici bir kamp yeriydi. Bizimle birlikte Dozdar arkadaş da vardı. O gün sabahtan başlayan yoğun kar yağışı, müthiş bir fırtınaya dönüşmüştü. Adeta kayaları yerlerinden söküyordu. Bu yüzden yerimizi değiştirmek zorunda kalmıştık. Geçici kamptan çıkıp daha ilerilerde var olan mağaraya ulaşmayı hedefliyorduk. Kar ve fırtına yürüyüşü engelliyordu. Kara ve karda yürümeye alışık olmayan Dozdar yoldaşın zorlandığı her halinden belliydi. Ama tüm bu zorluklara aldırış etmiyordu. Direnişe geçmişti. Çabaların en soylusunu O’nun bu yürüyüşünde görmek mümkündü. Yeni ve alışık olmadığından dolayı arkadaşlar çantasını ve silahını almaya yeltendiyseler de o vermedi. Huyunu bildiğimizden arkadaşlar vazgeçtiler. Kendi işini mutlaka kendisinin yapacağını biliyorduk. O hiçbir zaman zayıflığı, güçsüzlüğü, boyun eğmeyi kendisine yedirmiyordu. Gerçek militan ölçüleri simgeliyordu. Savaş ortamı içinde zayıflar ve güçlüler daha çabuk ve net ortaya çıkarlar. Dozdar arkadaşta görülen direnişçiliği, içten katılımı, düşüncedeki gelişkinliği O’nun partiye, ülkeye, önderliğe ve halka olan bağlılığını gösteriyordu. O’nun bu özellikleri insanda büyük bir saygı uyandırıyordu. Nihayet hedefimize ulaşmıştık. Orada bir süre kalarak dinlendik. Yaşanan şanssızlıklar bir grup arkadaşın şahadetine yol açmıştı. Bu yüzden yer değiştirmek zorunda kalmış ve hepimizi yıpratan uzun bir manevrayla sabaha dek yürüyerek ancak noktamıza ulaşabilmiştik. O akşam sürekli yol yürüyüşü ve koşturma sonucunda birçok arkadaş oldukça yorulmuştu. Fakat yeni olmasına ve alışık olmadığı koşullarda yürümesine rağmen, O, yürüyüşte kendisini kanıtlamış, direnişi ve inadı bize destek olmuştu. Dozdar arkadaşın şahsında partinin direnişçi, fedakar kişiliğini görmek mümkündür. Biz Dozdar arkadaşı böyle tanıdık. Yoldaşlarıyla erkenden kaynaşan, savaşa tutkuyla yaklaşan bir yapıya sahipti. Düşmana karşı kindardı. Tam ÖZGÜRLÜĞÜ HEDEFLEYEN BİR KÜRT KIZIYDI. Tavizsizdi, ilkeli yaşama bağlıydı. Hitabı yoldaşlara güç veriyordu. Yaşadığımız o zorlu koşullarda Dozdar arkadaşta ne bir yılgınlık, ne de bir sızlanma vardı. Hayır. Zaten bunları düşünmek bile gereksizdi. O hafızalarımızda, güler yüzü, keskin bakışları, etkili hitabı, kararlı duruşu ile yer etmişti.” Dozdar arkadaş, en son 5 arkadaşıyla birlikte bir noktada dinlenme anında iken, Pülümür-Şıxan köyü yakınlarında gelişen bir çatışmaya girer. Gerilla grubunun içine sızma yapmak isteyen düşman askerlerini kendi nöbetinde fark eder. Hemen ateş ederek 1 astsubay, 1 uzman çavuş ve 1 askeri öldürür. Böylece çatışma başlar. Çatışma akşama kadar devam eder. Dozdar yoldaş çatışma boyunca üstün bir kahramanlık ve direniş örneğini sergiler. Çatışmanın başında vurduğu 3 kişilik düşman timi yüzünden düşman O’nun üzerine gitmeye cesaret edemez. Akşama doğru Dozdar ve 5 arkadaşımız şehit düşer. Dozdar arkadaş şahadet tacını giyer. Dozdar arkadaşın bu direnişini ve kahramanlığını gören düşman çatışmadan sonra O’nun cansız bedenine yoğun işkenceler yapar. Pülümür halkı, kahramanlığı ve direnişçiliği ile Dozdar arkadaşı yüreğinde saklar. Dozdar yoldaşın ve Şıxan şehitlerinin anıları önünde saygıyla eğiliyor, bize emanet ettikleri kavgalarını onurlu bir şekilde yükseltip zafere taşıyacağımıza söz veriyoruz.
Mücadele arkadaşları