HABER MERKEZİ –
Yurtseverliğin bir ölçüsü de düşmana verilen zarardır
Kuşkusuz ki halen de gerilla temel mücadele tarzımız ve örgütümüzdür. Önderlik esareti devam ettikçe, soykırım, inkâr ve imha sürdükçe, gerilla hep olacak, hep savaşacaktır. Gerilla Kürt varlığını savunma ve korunma gücü olarak hep var olacaktır. Ancak yeni savaş sürecinde düşmana karşı sadece gerilla ile savaşılarak nihai zafer kazanmak imkansız olmasa da zordur. Çünkü; düşman sadece silahlı gücüyle savaşmıyor. Aynı zamanda halkın tümünü, her bireyini de hedef kapsamına aldığı bir savaş yürütüyor. Bu sebeple, ‘sömürgeci soykırımcı Türk devleti düşmanımdır, Kürtlüğümü ortadan kaldırmak için bin bir yolla bana karşı savaşıyor, asimile etmeye çalışıyor, ben de buna karşı kendimi savunmalıyım’ düşüncesinde olmayan bir Kürt, Kürtlüğünden şüphe duymalıdır. Bugün için yurtsever olmanın bir ölçüsü de ‘düşmana karşı savaşmalıyım, kendimi, ailemi ve yakın çevremi korumalıyım, her gün düşmana çok az da olsa mutlaka maddi zarar vermeliyim’ düşüncesi ve pratiği olmuştur.
Türk devletinin sömürgeci soykırımcı bir düşman olduğu bilincinin zayıflaması saldırılarının sonuç almasına yol açan en önemli faktörlerden biridir. Örneğin; Bakurê Kurdistan’da özel savaş elemanlarınca işlenen kadın cinayetleri söz konusudur. Tecavüz yaygınlaşmıştır. Özellikle genç kadınlara dönük yoğun bir düşürme, yozlaştırma ve daha sonra düşürüp kullanma söz konusudur. Bu sonuçlar, bazı kesimlerde düşman bilincinin ya olmadığını ya da çok zayıfladığını göstermektedir. Oysaki bu tür saldırılar yaşandığında sokak sokak, mahalle mahalle örgütlenmek, düşmanın bu tür saldırılar için kullandığı elemanlarını tespit edip gerekli cezayı vermek gerekir. Yine ana ve babaların çocuklarına sahip çıkması, düşman bilincini kazandırması da temel yurtseverlik görevi olarak yerine getirilmeyi gerektirir. Ailelerin bu tür saldırıları yenilgiye uğratması için ev içinde örgütlü olması gerekmektedir. Aile içi güven, samimiyet ve açıklık da bu saldırıları yenilgiye uğratmada gerekli olan yurtsever kültür olmaktadır. Kısacası; her Kürt bulunduğu yer, konum ve cinsiyetine göre bu düşmanla nasıl mücadele edebileceğini düşünmek, bilince çıkarmak ve pratiğe dökmek zorundadır.
Özellikle de son yıllarda bazı aileler, çocuk ve gençlerini siyasal mücadeleye katılmak yerine, okutup memur olmaya teşvik etmektedir. Bu yolla soykırımcı düşmanın saldırılarından kurtulabileceklerini sanmaktadır. Örneğin; son yıllarda çok fazla gündeme giren Gülistan Doku adlı kadının ablası bir konuşmasında, “Kardeşim terörist değildi ki, dağa gitmemişti ki, neden hedeflendi?” sözünü kullanabilmiştir. Oysaki Gülistan Doku’yu (iddia edilenler doğruysa) kendisine tecavüz edip, sonra katleden katile götüren şey, yurtsever bilincinin azlığı, belki de olmamasıdır. Kürt insanı soykırımcı düşmana karşı ancak kendisini yurtsever bilinç ve örgütleme ile savunabilir. İşte Gülistan Doku ve benzeri onlarca kadın, derin yurtsever bilince sahip olmuş olsalardı, düşmanın tuzağına düşmeyecekti. Düşman karşısında temel savunma bilinci, yurtseverliğin siyasal bilinci olduğu asla unutulmamalıdır.
Diğer bir husus düşmanın toplumu, ekonomik soykırımla yoksullaştırması, sonra bu yoksulluk üzerinden maddi tekliflerde bulunarak ağına düşürmeye çalışmasıdır. Yine gençlere dönük para, uyuşturucu, fuhuş, hırsızlık üzerinden yozlaştırma politikaları söz konusudur. AKP-MHP rejimi, böyle bir savaşa göre dizayn edilmiş bir rejimdir. Zaman zaman yüzü ‘yumuşak’, sözleri de ‘tatlı’ gelebilir. Ancak bu düşmanın, alttan altta Kürtlerin kökünü kazımak için bir saldırı içinde olduğunu bilmek gerekmektedir.
TC, MİT koordinesinde sürdürdüğü savaş konseptine Rojava ve Başûr’u da aldı
2010’dan sonra Ortadoğu’da yeni gelişmeler yaşandı. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, Kürdistan’ın diğer parçalarında etkisini artırmaya başladı. Bu gelişmeyle birlikte sömürgeci soykırımcı Türk devleti de yeni savaş konseptini Bakurê Kurdistan sınırlarının dışına taşırmaya başladı. Rojava ve Başûrê Kurdistan, Türk devletinin MİT koordinesinde sürdürdüğü savaş konseptinin içine alındı. Bu alanlarda da PKK çizgisindeki Kürtlere ve gerillaya karşı savaşmaya başladı. Örneğin; Başûrê Kurdistan da tıpkı Bakur gibi hedeflenmeye başlandı.
Başûr’daki düşman saldırıları Bakur tarzındadır. Başûr’da da Kürt gençlerini maddiyat ile kendine bağlama, fuhuş batağına çekip düşürerek ajanlaştırıp kullanma denediği yöntemler arasındadır. Sömürgeci soykırımcı Türk devleti, ‘Türk modernitesi’ adı altında geliştirmiş olduğu yaşamı, Başûrê Kurdistan’da yayma, Kürt gençlerini bu yaşama özendirip daha kolay MİT’in ağına düşürme yöntemini de kullanmaktadır.
Başûrê Kurdistan’ı Bakur ve Rojava’dan ayıran nokta, Başûrê Kurdistan’daki siyasal gerçekliktir. Başûr’daki siyasal yapının KDP ayağı, kendisini sömürgeci soykırımcı Tür devletine yakın ve dost görmektedir. KDP adına konuşan bazıları, bu devletin Kürt soykırımcısı olduğunu inkâr etmektedir. Halkımızın Sömürgeci soykırımcı Türk devletinin gerçek yüzünü görmesini engellemek istemektedir. Bu kesimlerin varlığı ve politikaları, Türk MİT’inin Başûrê Kurdistan’da kendisini daha fazla örgütlenmesine yol açmıştır. KDP istihbarat örgütü Parastin’ın bazı sorumlu ve birimlerinin maaşlarını MİT’ten alacak kadar MİT elemanı gibi çalışması, sömürgeciliğin Başûr’da halkımıza ve özgürlük gerillasına karşı savaşta işini kolaylaştırmaktadır. Bu hainler, KDP’nin istihbarat elemanı görüntüsü altında çalışmaktadır. Fakat pratikte MİT elemanıdır. Toplantılarını MİT ile yapmaktadır. Tekmilini, bilgisini MİT’e vermektedir.
Sömürgeci soykırımcı Türk devletinin Başûrê Kurdistan’da kullandığı bir yöntem de, ekonomik çıkar ilişkileri üzerinden örgütlenmektir. Bu tarz örgütleme daha gizli, derin ve uzun vadeli bir örgütlemedir. Türk sömürgeciliği bazı kesimlere ekonomik çıkar sunmuş, bu kesimlerle beraber ekonomik faaliyetler içerisine girmiş, bu yolla tanınan ve bilinen kimi aileleri, aşiret ağalarını ve tarikat mensuplarını kendisine bağlamıştır. Son aylarda Sedat Peker’in ifşa ettiği kara para aklama, eroin ve kaçakçılıkta, Başûr’daki bu aile ve kişilerin önemli rolü ve payı vardır. Söz konusu aile ve kişiler, tatilini Türkiye’de yapmakta, Türkiye’de ev satın almaktadır. Bütün sermayesini Türk bankalarına yatırmaktadır. Dolaysıyla Başûrê Kürdistan’da daha çok kadro olabilecek, kadro gibi çalıştıracak MİT elemanı devşirilmektedir. Bu elemanlar İran ve Irak başta olmak üzere Arap ülkelerinde de görevlendirilmektedir.
19 Temmuz Devriminden sonra Rojavayê Kurdistan da sömürgeciliğin soykırım saldırısı altındadır. Bu alanda daha fazla özel-psikolojik savaş tarzı öndedir. Toplumu korkutma, toplumda inançsızlık geliştirme ve yapabiliyorsa Rojavayê Kurdistan’ı boşaltma, Türk devletinin MİT eliyle yürüttüğü saldırılarının başında gelmektedir. Rojava’daki saldırıların diğer parçalardan bir diğer farkı da Kürtler ve diğer halklar arasında çelişki çıkarmak ve çatışma yaratmaktır. Kürtler içinde Arap halkını, Asuri-Süryani ve Ermeni halkını, diğer halklar içinde de Kürtleri karalamak, dedikodu yaymak, yalan söylemek ve iftira atmak suretiyle savaş kışkırtıcılığı yapmak temel bir yöntemidir. Ayrıca Türk MİT’i, bir ayağı Başûrê Kürdistan’da olan ENKS içerisindeki kimi elemanları aracılığıyla da provokasyonlar yapmış ve halen yapmaya çalışmaktadır. Bunlar yoluyla Özerk Yönetimi karalamak, Özerk Yönetim alanlarında suni gündemler yaratmak da yöntemleri arasındadır. Çete saldırıları, Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê ve Kuzey ve Doğu Suriye’nin diğer bölgelerindeki işgal ve bu işgal bölgelerinde yaşananlar bilinmektedir.
2000’den sonra Sömürgeci soykırımcı Türk devleti Kürtlere karşı savaşta yöntem değişikliğine gitmiştir. İslami argümanlar ve en çok da ahlaki değerleri kullanarak Sömürgeci soykırımcı Türk devletinin değiştiği, Kürtleri kabul edebileceği noktaya geldiği ilan edilmiş, bunlarla Kürtleri, Sömürgeci soykırımcı Türk devletinin çok yumuşak istihbarat saldırılarına açık hale getirmek istemiştir. Ve açılan bu kanallar üzerinden de başta MİT olmak üzere Türk istihbarat örgütleri Kürt halkının içine sızarak örgütlenmeye çalışmaktadır. Bu yolla Kürtlerdeki düşman algısını, düşman bilincini zayıflatarak, MİT ile polis ve jandarmayla çalışmanın normal bir vatandaşlık görevi, normal bir iş olduğu algı ve düşüncesi geliştirilmeye çalışılmaktadır. Oysa ki Kürtlerde her zaman polis, MİT, jandarma ile çalışmak en büyük kötülük, en büyük ahlaksızlık olarak görülmüştür. Kürtlerde en büyük ayıp, en büyük utanç sömürgeci-soykırımcı Türk devletine ajanlık yapmak olduğu bilinmektedir. İşte sömürgeci-soykırımcı Türk devleti bu bilinci ve kültürü kırmaya çalışmaktadır. Yani düşman ile çalışmayı normalleştirmek istemektedir. Hemen hemen herkesi aramalarının, herkes ile ilişki kurmak istemelerinin bir nedeni de budur. Bunları iyi bilmek gerekmektedir.
Sömürgeci-soykırımcı Türk devleti iflas etmiştir. Son darbeler de gerilla tarafından vurulmaktadır. Gerilla darbelerinin erken sonuç vermesi için de halkımızın özellikle Bakur ve Başûrê Kurdistan’da MİT koordinesinde sürdürülen saldırılara karşı uyanık, tedbirli olması ve cesaretle karşı koyması gerekir. Kürt halkı, Türk devletinin düşman olduğunu, yeni doğan bebeklerden başlamak üzere tüm çocuklarına adı gibi öğretmelidir. Çünkü; günümüzde yurtsever olmanın en önemli görevi ve ölçüsü çocuklarını düşman bilinciyle büyütmektir. İkincisi; her zaman bu tür bir saldırı karşısında tavır ve tutum sahibi olmak ve hemen deşifre etmektir. Düşürülen kişilikleri düşmanın elinden kurtarmak da yurtseverlik gereğidir. En önemlisi de kendini savunmanın, sömürgeci soykırımcı rejimi ve devleti yenmenin en önemli silahı yurtsever bilinç, örgütlenme ve mücadele olduğu gerçeğinin asla ve asla unutulmamasıdır.
Cihan Eren/Serxwebûn