İşgalci Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye tehditlerinin tüm bölge halkları için ciddi bir tehdit olduğunu vurgulayan MLKP Kürdistan, “Gün, susmayan, işgale ve savaşa hayır diyen milyonların sokaklara çıkma vaktidir.
HABER MERKEZİ – Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) / Kürdistan, işgalci Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehditleri ile Kürdistan’ın farklı alanlarda sürdürdüğü saldırılara ilişkin yazılı açıklama yaptı. Yapılan açıklama şöyle:
“Mexmûr’da, Şengal’de, Efrin ve Rojava’da faşist, sömürgeci işgal saldırıları sürüyor. Savaş uçaklarının vurduğu Mexmûr’da yaşları 13 ila 73 arasında olan 4 yurtsever kadın katledildi. Aynı saldırıda Şengal’de de 3 sivili katleden Tayyip Erdoğan yönetimi, sistematik ve giderek pervasızca Rojava ve Kuzey Suriye’de yaşayan milyonlarca insanı tehdit ediyor. Kadın ve sivil katili AKP, savaş hazırlıklarını sürdürüyor.
Mexmûr’da, Şengal’de, Efrin’de dünyanın gözü önünde katliamlar gerçekleştiren, Erdoğan ve çeteleri, şimdi yüzlerini “Fırat’ın Doğusu” dedikleri Rojava’ya çevirmiş durumdalar.
Rojava’nın devrimci güçleri tarafından DAİŞ çetelerine karşı sürdürülen etkili operasyonların final aşamasına ulaştığı bir dönemde gerçekleşen bu saldırılar, kanlı çetelerle Erdoğan yönetiminin arasındaki organik ilişkinin göstergelerinden biri oluyor.
Zalimlerin ve politik İslamcı sermayenin savaşı
Seçim öncesi, giderek kitleler nezdinde eriyen koalisyonlarını bir arada tutabilmek, şovenizm zehiri ve savaş politikalarının sindirici atmosferinde bu gidişlerini durdurmak, toplumun ilerici birikimini ise etkisizleştirmek istiyorlar. Toplumda en ufak bir kıpırdanmaya tahammülleri yok. Çünkü, zayıflar. Şiddetleri, saldırıları, her gün daha da pervasızlaşan devlet terörleri bu zayıflıklarının üstünü örtmek amacıyla gerçekleştiriliyor.
Sokakta, parti binasında, İHD gibi kurumlarda bile en küçük örgütlü davranışa tahammül edemiyorlar. Cumartesi oturmalarından, açlık grevlerine kadar her türlü eylemden korkuyorlar.
İmralı’da Kürt halk önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit saldırısını tüm hapishanelere yaymaya çalışıyor, bunun karşısında tutsakların direnişini görüyorlar. Leyla Güven öncülüğünde başlatılan açlık grevleri ve onun etrafında örülen dayanışma ağı onları panikletmiş durumda. Ekonomik krizin dalgaları yoksul yaşamları altüst etmeye başladı. Yandaşları bile isyan eder duruma gelmiş bulunuyor. Yaşam savaşı veren milyonlar, aynı zamanda bir varlık-yokluk ikileminde kalıyor. Sokaklar giderek daha fazla ısınıyor. Fransa’daki sarı yelek eylemlerinden, yeni bir Gezi sürecinden ölesiye korkuyorlar. Böylesi koşullarda, daha fazla bir eylem sürecine girilmeden alelacele Rojava işgaline girişmek istiyorlar. Çünkü, savaş tamtamları her türlü itirazı bastırır diye umuyorlar.
Açık ve net belirtelim ki, şu an yüzbinlerce insanın yaşamı, Tayyip Erdoğan ve işbirlikçisi Devlet Bahçeli’nin öncülük ettiği bir avuç sermayedar ve faşistin gelecek kaygıları için feda edilmekle yüz yüze bulunuyor. Bu sadece saldırıların hedefindeki Rojava ve Kuzey Suriye için geçerli değil. Aynı zamanda tüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının da yaşamları, bir avuç sömürgeci, burjuvanın ikbaline bağlı hale gelmiş durumda. Gündemdeki savaş, burjuva parababalarının, gerici faşist din bezirganlarının savaşıdır. Onlar iktidar olabilsin, onun nimetlerinden faydalanmayı sürdürebilsin diye, yüzbinlerce insan, sonu gelmez bir savaş girdabına sokulmaya çalışılıyor.
Tayyip Erdoğan yönetimindeki AKP-MHP koalisyonu, Türkiye halklarının yanı sıra, bölgede yaşayan tüm halklar için de ciddi bir tehdit haline gelmiş bulunuyor.
Birleşik direnişle savaşı durdurmaya
Savaş atmosferinde seçimlere gitmek isteyen Erdoğan ve Bahçeli ikilisi, her türlü hileye, gayr-ı meşru uygulamaya başvurabilecek. Yaklaşan yerel seçimlerde, galipler şimdiden ilan edilmiş durumda. Onlar, halkın oyu ne olursa olsun, tıpkı 24 haziran seçimlerindeki gibi kendi iktidarları için uygun bir sonuç ilan edebilecekler. Kürdistan’daki baskı, zulüm ve terörle, tutuklama saldırılarıyla ve “kim seçilirse seçilsin yine kayyum atarız” tehditleriyle, seçimleri bloke etmeye çalışacaklar.
Sadece seçimler değil, ekonomiden siyasete, yerel yönetimlerden yargıya kadar her alanda faşist kurumsallaşma derinleştirilecek. OHAL olağanlaştırılacak. Baskı ve zulüm tüm toplumu kuşatacak. Tecritle, kıyımla, katliamla yok edilmek istenen Kürt halkımıza soykırım, DAİŞ politikalarıyla alevilere, kadınlara ve laiklere zorbalık ve katliam dayatılacak. CHP de dahil, tüm düzen partilerinin faşist şefe biat etmesi istenecek. Aksi halde, onlara da Silivri ya da bir başka zindanın kapıları açılacak.
Bu ateş herkesi ama herkesi yakacaktır
Eğer, bu savaş politikalarına izin verilirse.. Eğer, susulur, onların istediklerini yapmasına seyirci kalınırsa…Bu ateş herkesi ama herkesi yakacaktır.
Gün, susmayan, işgale ve savaşa hayır diyen milyonların sokaklara çıkma vaktidir. Gün, devrimci eylemi büyütme günüdür. Her türlü mücadele araç ve biçimiyle, faşist devlet terörünü ve savaş politikalarını etkisizleştirmek mümkündür. Bunun yegane yolu, birleşik, devrimci bir çizgide, sokak eksenli mücadeleyi büyütmektir. Rojava devrimine sahip çıkmak, kirli işgal savaşına izin vermemektir. Devrimi savunan barikatları kurmak, o barikatların arkasında, özgürlük ve umudu savunanların yanında yer almaktır. Onur, özgürlük ve devrim için, seferber olmaktır.”