HABER MERKEZİ- Engin Yurtsever yazdı:
Mücadele ve Gençliğin Sorumluluğu
“Toplumsal veya bireysel olarak neden belirli şekilde düşünür, veya neden belirli şekilde yaşarız? Doğduktan sonra aile ve çevremiz neden bir çoğu sorgulanmamış davranış ve düşünceleri bizlere benimsetir ve uygulatır. Geçmiş toplumsal kuşakların artık birer örümcek ağına benzeyen bu teorik ve pratik adımları neden kuşaklar boyu sürer ve neden değişime uğramaları, tarihin çöp sepetine atılmaları uzun sureli ve ağır bedeller gerektiren pratik eylemlilikler gerektirir? Bu soruların cevapları yüzyıllar boyu süren toplumsal sorunların yeniden yaşanmaması için birer rehber olacaktır. Felsefenin değişmez ilkesi vardır: doğru sorular sorulmadığı sürece doğru cevaplar alınmayacaktır.
Toplumsal yaşam iktidarı elinde bulunduran egemen ideolojinin kuralları doğrultusunda gelişir. Bu nedenle insanların toplumsal olarak yaşadığı her çağda, egemen ideoloji toplumsal yaşamı belirleyen kuralları koyar. Bir toplumsal yasamın sürekli olabilmesinin tek koşulu: o toplumsal yaşamı oluşturan koşulların yeniden ve yeniden üretilmesidir. Yani her iktidar (yöneticileri değişse bile) temel aldığı i̇deolojik koşulları sürekli kılmak zorundadır. Birkaç örnek vermek daha açıklayıcı olacaktır. Örneğin bir toprak sahibi geçmiş dönemlerde kölelere ihtiyaç duyuyordu. Onlara sağlayacağı kırbaç, yatacak yer ve günlük gereksinimleri olan yemeği temin eder, böylelikle iktidarını sürdürürdü. O kölelerin çocukları da bu ortamda doğar, büyür ve yaşarlardı. Kendilerine hem köle sahibi tarafından, hem de diğer köleler tarafından devredilen alışkanlık, ve aynı düşünme koşullarını sorgulamadan yaşar giderlerdi. Elbette itiraz edenler vardı: bunlar gençlerdi. Gençliğin önemini ve gücünü yazmadan örneklere devam etmek konuyu daha da açıklayıcı hale getirecektir. İşçiler kapitalistler kendilerine iş vermedikleri sürece aç kalacaklarını düşünürler ve onları zengin etmek için emek güçlerini satarlar. Oysa işçiler olmadan yani toplumsal üretim olmadan kapitalistler birer hiçtir. Temelde de bir avuç asalak, halkın kanını içen birer vampire benzerler. Köle dönemiyle, kapitalist dönem arasındaki tek fark: köle sahipleri köleleri çalıştırmak için kırbaca ihtiyaç duyarlardı, kapitalistler ise kırbaca ihtiyaç duymuyorlar.
Üçüncü örneğimiz ise kendi ulusal sorunumuzdan olacak. Çünkü bir toplum ancak kendi sorunlarına çözüm bulmak için o sorunları önüne koyar.
Kurdistan özgürlük mücadelesi bin yıla uzanan bir sürece dayanıyor. Bin yıldır sömürgecilerin ayakları altında çiğneniyor. Bin yıldır isyan edildi ve her isyan kanla bastırıldı. Bu durum bir süre sonra kabul edilmiş bir yenilgiye, kanıksanmış bir davranış biçimine dönüştü. Öyle ki yaşlı kuşaklar gençlere sürekli “isyan ettik ne oldu, kanla bastırdılar, bunu kabul ettik artık” diye kendilerine dayatılan i̇deolojik görüşü kabul ettiler ve yaşamlarını böyle örgütlediler.
Ve gençlik…..
Belirtmek gerekir ki gençlik sadece biyolojik yaşla ilgili değildir. Toplumu anlamak, çözüm önerisi sunmak ve pratik faaliyete yönelmekle ilgilidir.
Gençlik yaşlı kuşaklara göre “heyecanlı, cahil ve yapacağı eylemlerin sonucunu tahlil edemez” olarak görüldü hep. Aileden başlayarak toplumsal çevre de dahil olmak üzere beyinleri uyuşturulan herkes, bu duruma isyan eden gençleri böyle suçladı, böyle yargıladı. Oysa bir toplumsal yaşamı değiştirmek için düşünen, sorgulayan beyin gerekiyor ve “cüret” gerekiyor. Yani teoride kalmayıp pratiğe dökmek gerekiyor.
Kurdistan özgürlük mücadelesini başlatanları hatırlayalım. 1970’li yıllarda Kurdistan ve Türkiye’de politik alana girenlerdi, ortalama yaşları 20 ile 30 arasındaydı. Önder APO, PKK’yi kurduğunda 30 yaşındaydı. Diğer kadrolar 20 ile 25 yaşlarını sürmekteydiler. Yani bugünden baktığımızda toplum o gün de bu insanları “genç, heyecanlı ve cahil” olarak görmekteydi.
Kürt halkının alıştığı o kölelik ve sömürgecilik zincirini bu insanlar kırdılar. Kurdistan’ın üzerine çöken kara bulutları hiç korkmadan dağıttılar. Bugün Kurdistan’a baktığımızda her köyde, her şehirde bir Alevi Piri’nin, bir Müslüman hocanın mezarını görebiliriz. Ancak bu toplumun kanaat önderleri doğal yollarla öldüler. Yani gençliklerini yasadılar. Ancak aynı Kurdistan’da her köyde, her şehirde yüzlerce gencin mezarı bulunuyor. Gençler kendilerine dayatılan köleliği kabul etmediler ve hayatlarını halkları için feda ettiler. Bugün gerek inanç sahipleri, gerek farklı politik düşünceler korkmadan kendilerini ifade edebiliyorlarsa bunu gençliğin o beğenmedikleri “heyecan ve cahil dedikleri o mücadeleden korkmayan” duygularına borçlulardır.
Kendilerine geçmişin yenilgilerini kabul ederek, hayatlarını koruyarak bilgili diyenler, geleceğin zaferini kazanacak olan ve bu uğurda hayatını korkmadan feda edenleri cehaletle suçladılar. Oysa gençlik cüret etti, o cüretten hiç vazgeçmedi.
Gençliğin öncülüğü toplumu değiştirir. Ancak gençliğin önünde bekleyen en büyük sorun değiştirmek istediği toplumsal yapının geçmişini ve bugününü bilmek, tahlil edebilmek ona uygun pratik adım atabilmektir. PKK kadroları genç olarak bu adımları atarken hem dünya ulusal kurtuluş hareketleri tarihini, hem ekonomik-politik tarihi, hem de teorik silahlarını okuyarak elde ettiler. Bir şey yapabilmek için o şeyin tüm alanını bilmek gerekir. Öncüler buna uygun olarak adim attıkları için başarılı oldular. Böylelikle eskin kuşakların “cahil” dediği tanımı da tarihin çöp sepetine attılar.
En büyük tehlike iste budur. Gençlik karşı çıktığı ideoloji de dahil olmak üzere insanlığın elde ettiği tüm bilgi ve birikimleri olanakları ölçüsünde okumalı, kendi i̇deolojik hattını güçlendirmelidir. Ne için mücadele ettiğini bilemeyen asla kazanamaz.
Önder APO’nun sunduğu paradigma temel iki ideolojinin (kapitalizm ve sosyalizmin) araştırılıp, kötü yönlerinin bir köşeye atılması, insanlığa birikim sağlayacak yönlerinin de alınması temelindedir. Bu nedenle Önder APO bunu belirtmiştir.
Fransız devriminin sloganı “bu düzen değişmez değildir, değiştirmek için cüret, cüret daha fazla cüret gerekir” diye, Kurdistan devrimi de “genç başladık, genç başaracağız” diye toplum tarafından sahiplenildi. Öyleyse gençler öncülük sorumluluğunu ve tarihsel görevini bu iki slogan bağlamında yerine getirecektir. Geleceğin özgür Kurdistan’i örümcek bağlamış yaşlı kuşakları düşünceleri tarafından değil, cüret eden gençlerin öncülüğünde kurulacaktır.”