HABER MERKEZİ
Toplumsal bunalım, sistemin kendini sürdüremez duruma düştüğü dönemleri dile getirir. Aynı sistem içindeki bunalımlara ‘konjonktürel’ kavramıyla karşılık verilirken, bizzat sistemin kendi bunalımına ‘yapısal’ kavramıyla karşılık verilir. Toplumsal bunalımların çok yönlü nedenleri vardır. Siyasal, ekonomik, demografik alandan kaynaklı olanlar gibi, jeobiyolojik kaynaklı olanları da vardır. Hiyerarşi ve devletin gelişmediği toplumlar ağırlıklı olarak jeobiyolojikseldir. Doğal bir deprem veya kuraklık ciddi toplumsal bunalımlar doğurabilir. Beslenemeyen nüfus kadar çok azalmış nüfus da bunalım etkenleri olabilir. İktidar kaynaklı bunalımlar ise gerek savaşlar tekniğiyle, gerekse mali, ticari ve endüstriyel araçlarla sağlanan kâr oranlarının sürekli düşmesiyle yaşanır. Savaşların maliyeti kazancını aşınca, toplumsal bunalım kaçınılmazdır. Piyasalar üzerindeki mali, ticari ve sınaî tekellerin kâr oranları sürekli düştükçe ve yeni savaşlarla bu kâr oranları ikame edilmedikçe, sistem içi bunalımlar kaçınılmaz olur. Bunalımların konjonktürden kaynaklı olanları daha da uzanırsa sistemik bunalıma dönüşür. Artık sistem altında toplumun sürdürülemezliği söz konusudur. Sistemin yapısı dağılarak yeni sistemsel yapılar için kaotik bir ortam doğar. Toplumsal güçlerin ideolojik ve yapısal hazırlıklarına göre daha gelişkin yanıtları olan, yeni sistem inşasında başat rol alma şansı veya misyonunu kazanmış olur.
Toplum mühendisliği çözüm değil
Her sistemin dağılıp yenisinin kurulması sorunu, pozitivist bilim anlayışında çarpık adlandırmalara yol açmıştır. Toplum gibi çok karmaşık bir doğayı mühendislik çalışmaları biçiminde projelendirmek, tarih boyunca bunalımlara çare olmak şurada kalsın, bunalımları daha da derinleştirmişlerdir. İster metafizik (İslam, Hıristiyan, Hindu v.b.) ister pozitivist (ulus, ekonomi, hukuk) yaklaşımlar olsun aynı kapıya çıkmaktadır. Hatta pozitivist metotlar faşizm olgusunda ortaya çıktığı gibi bunalımdan öte toplumsal soykırımlara kadar varan sonuçlara yol açmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan bilimsel ve felsefi devrimler sonucu toplumsal doğa konusunda daha derinlikli tartışmaların geliştiği söylenebilir. Ekoloji, feminizm, kültür, demokrasi söylemleri daha aydınlatıcı olmakta, çözüm olanaklarını doğru belirleyip arttırmaktadır.
Marksizm toplumu iyi okumadı
Marksizm’in kapitalist bunalım teorisi, olguyu resmetse de, beklediği çözüme -sosyalizm veya komünizm- her geçen sürede yaklaşmakta olmayıp daha da uzaklaşmaktadır. Bu durum toplum doğasını eksik ve yanlış tanımayla ilgili olduğu kadar, önerilen çözüm modellerinin ütopik olmaktan öteye anlam ifade etmemesidir. Daha da vahimi önerilen eylem yöntem ve araçları kapitalizmin güçlenmesine istemeden de olsa hizmet etme durumuna düşmüştür.
Sürekli sömürü sürekli direniş
Toplumsal sorunların karakteri farklıdır. Şüphesiz iktidar ve sömürüden kaynaklanma anlamında ortak yönleri bulunmaktadır. Ayrıca bazı birey ve gruplar için sorun olan, bazı grup ve bireyler için çözümdür. Bunalımlar için bu husus daha geneldir. Tüm toplumsal kesimler olumsuz etkilenir. Ancak marjinal olan bazı toplum düşmanları süreçten kazançlı çıkabilir. Toplumsal sorunların kaynağı eğer dış kaynaklı değilse esas olarak iktidar odaklarının baskı ve sömürüsünden kaynaklanır. Kadın erkek odağından, hiyerarşisinden, köle efendisinden, köylü ağasından, memur amirinden, işçi patronundan, tüm toplum iktidar tekellerinin baskı ve sömürü aygıtlarından olumsuz etkilenir. Sonuçta hepsi toplumsal sorun yaşar. İktidar ve sömürü tekellerinin çözüm olarak sundukları ise daha yoğunlaşmış iktidar biçimleri ve sömürü yöntemleridir. Devlet ve sömürü biçimlerinin sürekli gelişim göstermeleri bu nedenledir. Karşılık ise sürekli direnme ve ayaklanmalardır. İktidar mantığına ve sömürü cazibesine sıkça düşmeler nedeniyle sonuç adeta bir kader gibi en onursuz biçimde sorunların baskısı ve sömürüsü altında yaşamadır. Devletli uygarlığın tarihi bir anlamda baskı ve sömürü yöntemlerinin sürekli yenilenme ve geliştirilmesiyle, buna karşı direnenlerin özgürlük ve eşitlik felsefesi ve eylemlerinin gelişme tarihidir.
Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabından alınmıştır.