Günün birinde Dersim’e yolunuz düşerse, Kutu deresinden yükselen çığlıklarla irkilirsiniz. Boğucu dumanın soluk alınmaz zehrinde öksürükler hala yankılanır Aliboğazından. Çocuk hıçkırıklarını duyarsınız; biraz ötesinde çırpınan annenin feryadını dinlersiniz. Bak, bir bacı çırpınıyor girdaplarda boğulurcasına. Zılgıt sesleriyle halaya tutuşmuşlar. Delikanlılar yanı başında kan revan içinde. Munzur kızıl akar,öfkelidir. Köpürür deli dalgalarıyla.Bir bilsen nelere nelere tanıktır!Gözleri önünde tutuşmamışmıydı bedenler! Suçlu değil miydi suskun duruşuyla, suları-na gömülmemiş miydi!
Nice koçyiğitler deşilmişti anne karnında. Göçenlerin dönüyor bağrına;kitle kitle, kafile kafile. Aç kollarını kucakla, bas göğsüne.Volkan sarsıntısıyla çarpsın yüreğin. Yılların hasretliğini çekmişçesine sarıl kokla. Hüzünlenip dert yanma, Seyit Rıza doğrulanıyor bugün. Tarih şahittir bu kavgada. Gidenler ne-reye gitmemişti ki! Kimisi toprağın bereketli kollarına, kimisi zindana, kimileri de nefes almaz yaban ellere, Avrupa’ya, kimileri de Mehmet gibi metropollere küçük bir yaşam için gittiler. Ama bilmiyordu ki, mezat pazarına dönmüş İstanbul. Çaresiz, acılarına derman olmuyordu yoksulluk. Burada Munzur’un gürül gürül haykırışı yoktu. Egsoz dumanı, makina tıkırtısı, sefalet ve yokluk vardı. Fakat acıları dinmemişti Munzur’un. Hayal kurup özlem çekiyordu. Muhakkak bir yolu ol-malıydı çaresizliğin. Kavgasına girmeliydi, ülkesinin acılarını dindirmeliydi, aşkını anlatabilmeliydi silahına. Ondandır ki, tanıştığı ilk gün büyülenmişti,mücadelenin kasırgasıyla. Ondan sonrası Mehmet için bir tufan, zapt edilmez bir istekti. Böylesine kararını vermişti. Kim güç getirebilirdi ki özlem duyan kalbine! Özgürlüğe tutul-muştu İstanbul sokaklarında.
Mücadelesini günlük çalışmasıyla bütünleştirmişti. Mehmet yoldaş, böylesi bir ortamda zor koşullar altında bir yandan ekonomik olarak yaşamını kazanırken, diğer yandan da demokratik mücadelesini sürdürüyordu. Cephe içindeki legal platformlara gidiyor, biraz olsun ülke hasretini gidermeye çalışıyordu. Fakat partiyle organik bağ içerisine girdikten sonra,eğitime alınarak siyasi yönden güçlendirildi. Ve daha farklı görevler verildi. Görevlerini başarıyla yerine getiriyordu Mehmet yoldaş. Ama bu çalışmalar O’nu yeterince tatmin etmiyor, yönü ülkeye dönük olduğundan hep savaşı düşünüyor, bir an önce ülkeye gitmek istiyordu. Tek hayali ve amacı dağların özgür havasını solumaktı. Böyle beklentiler içinde bir gün ansızın ülkeye gideceği ha-beri verildi. Hiç şaşırmadı. İçi içine sığmıyor, sevincini arkadaş çevresiyle paylaşmak istiyordu. Bu moral ve sevinçle ilkbahar yağmurları altında güzel ülkesine geldi. Ve sonuçta sağlıklı bir şekilde Botan’a, arkadaşlara kavuştu. Kısa bir süre sonra eğitim amacıyla Haftanin alanına gönderildi. Eğitimini tamamladıktan sonra savaş bölüğü içinde görevlendirildi.
1997 yılında hainlerin başlattığı kapsamlı bir operasyonda kahramanca bir direniş sergiledi. Deyim yerindeyse bu operasyondan çelikleşerek çıktı.Operasyondan sonraki süreçte ise Çiyayê Spî alanına gönderildi. Mehmet yoldaş, Çiyayê Spî’de gerçekleşen bir eylemde şehadete kavuştu. O’ndan çok şey öğrendik, çok şey borçluyuz. Anısını yaşatacağımıza dair söz veriyoruz.
Çiyayê Spî bölgesindeki mücadele arkadaşları