ANKARA – JİTEM’e ilişkin 1999 yılında hazırlanan 11 sanıklı iddianame ile 2005 yılında hazırlanan 5 sanıklı iddianamenin 2010 yılında birleştirilmesiyle JİTEM Ana Davası olarak anılmaya başlanan ve Musa Anter’in öldürülmesine ilişkin 2013 yılında başlatılan davayla birleştirilen Musa Anter ve JİTEM Ana Davası’nın 13’üncü duruşması Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Dava kapsamında ağırlıkta itirafçılar ve Abdülkadir Aygan, “Yeşil” kod ismi ile anılan Mahmut Yıldırım gibi bir dönem devletin içinde “çete” olarak tarif edilen yapıların tanınmış aktörleri, “Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, taammüden adam öldürmek, bir suçu söyletmek için işkence yapmak” gibi suçlardan yargılanıyor. Duruşmaya tutuksuz sanık emekli Albay Savaş Gevrekçi, Musa Anter’in oğlu müdahil Dicle Anter ile sanık ve müdafi avukatları katıldı.
Kimlik tespiti ardından duruşma Amed Adliyesi’nden gazeteci Ferit Aslan, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlantı kurularak, dinlendi.
‘OLAY GECESİ KAÇIRILDIK’
20 Eylül 1992 gecesi çalıştıkları yerel Söz gazetesinde o gece nöbetçi olduğunu ve gelen bir ihbar üzerine olay yerine gittiklerini aktaran Ferit Aslan, ilk başta öldürülen kişinin Musa Anter olduğunu bilmediklerini söyledi. Ferit olay gününü şöyle anlattı: “Yazı işleri müdürü, çalışanlardan Hüseyin Çiçek’i olay için görevlendirdi. Çiçek ile ben ve muhasebe müdürlüğü yapan Zeki Özer taksiyle olay yerine doğru gittik. Kolordu komutanlığını geçince önümüzde 21 SV 007 plakalı beyaz Toros durdu. Arabadan, ellerinde silah olan 2 kişi indi. Hüseyin Çiçek’e ‘Ne işiniz var’ diye sordular. Hüseyin, ihbar üzerine buraya geldiğimizi söyledi. Bu kişiler, otomobilin içindeki birine bir şey söyledi. Sonra ‘Bizi takip edin, olay yerine götürelim’ dediler.
Otomobil çıkmaz bir sokağa girdi. Arabadan indiler, bizi kimin gönderdiğini, kimin öldürüldüğünü, kimin ihbar ettiğini sordular. Bizi darp ettiler. Benim iki dişim kırıldı. Bunlar 10-15 dakika sürdü. Sonra bizim araca onlardan biri bindi ve araçlarını takip etmemizi istediler. Şehir dışına çıkınca bizim araç şoförünü de bagaja koydular. Bu arada önce ‘Sizi Çüngüş’e çavuşa götüreceğiz’, sonra ‘Malatya DGM’ye götüreceğiz’ dediler. Onların otomobilini kullananın sağ eli dirseğine kadar alçılıydı, bu yüzden sol elle vites değiştiriyordu. Ara ara bizim otomobil bir yerde duruyor, şehir çıkışında onu bekliyordu. Sabah saat 04.00 sıralarında Malatya-Adıyaman sınırında bizi bıraktılar. Şoföre ‘Direkt gidin, bir daha yakalarsak sizi öldürürüz’ dediler.”
Meletî’ye döndüklerinde öldürülen kişinin Anter olduğunu öğrendiğini aktaran Aslan, sonraki günlerde Orhan Miroğlu’nu hastane de ziyaret ettiklerini belirtti. Ferit, “Onları otomobille götüren kişi ‘Ha burası, ha burası’ diyerek Seyrantepe’de çok dolaştırmış. Benim ve Miroğlu’nu dinleyen herkesin yorumu, şoförün onları bizi kaçıran kişilere teslim edeceği yönünde oldu. Sanırım bizi kaçıranlar da Musa Anter ve Miroğlu’nu vuranla bağlantı kuramıyorlardı” diye konuştu.
‘17 YIL SONRA BİZİ KAÇIRANLAR ARASINDA YEŞİL OLDUĞUNU ANLADIM’
Mahkeme heyetinin sorularını yanıtlayan Ferit Aslan, faşist mahkeme başkanının kendilerini kaçıranlar arasında “Yeşil” kodlu Mahmut Yıldırım’ın olup, olmadığı sorusuna da şöyle yanıt verdi: “Mahmut Yıldırım adı birçok faili meçhul cinayetle anıldı, ancak yalnızca tek kare fotoğrafının kamuoyuna yansıdı. Yıldırım’ın oğlu bu olaylardan 17 yıl sonra çıkardığı kitabında babasının 10 kadar fotoğrafına yer vermişti. Fotoğrafları görünce, eli alçılı olup, dişimi kıran, diğer iki kişinin ‘Müdürüm’ diye hitap ettiği kişinin Mahmut Yıldırım olduğunu düşündüm. Bizi kaçıranların robot resimlerini de çıkarıp, diğer arkadaşlarla Yıldırım’ın fotoğraflarına baktığımızda, ‘Bu’ dedik. Bunun haberini de yaptım.”
‘KAÇIRILDIĞIMIZDAN OHAL VALİLİĞİNİN BİLGİSİ VARDI’
Faşist mahkeme başkanının “Sizi kaçıranların beyaz Toros kullanmasının anlamı olabilir mi?” sorusu üzerine Aslan, “Enteresan bir şey ifade edeyim. Biz yarım saat, bir saat içinde gelmeyince gazetedekiler OHAL Valiliğine ihbarda bulunmuş. Bizi taşıyan taksinin plakasını da vermişler. Buna rağmen araçla Diyarbakır’dan çıkana kadar, ona yakın kontrol noktasının hiçbirisinde durdurulmadık. Beyaz Toros selektör yapıyordu, durdurulmadan devam ediyorduk” diye belirtti.
18 YIL KORUCULUK YAPAN AKDAĞ SANIKLARI TANIMADI
Duruşmada, 18 yıl koruculuk yapan ve daha önceden faili meçhul cinayetlerle ilgili yazdığı bir kitap da bulunan Bedran Akdağ dinlendi. Bedran sanıkları tanımadığını söyledi.
Duruşmada daha sonra Ayten Öztürk’ü, sanıklardan Abdülkadir Aygan (Aziz Turan) ve Mahmut Yıldırım ile beraber öldürmekle suçlanan sanık Mesut Mehmetoğlu’nun savunması alındı.
Amed Adliyesi’nde SEGBİS ile mahkemeye katılan Mesut, suçlamaları kabul etmeyerek, “Ben Ayten Öztürk cinayetinin işlendiği gün Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde tutukluydum. Bu ve benzeri hiçbir cinayetle alakam yok. Beraatimi istiyorum” dedi.
Faşist mahkeme heyeti, “Yeşil” kodlu Mahmut Yıldırım’ın da arasında bulunduğu firari sanıklar hakkındaki yakalama emirlerinin infazının beklenmesini, JİTEM ile ilgili bir televizyon programı yapan Latif Şimşek’in tanık olarak davet edilmesine karşın duruşmaya katılmaması nedeniyle zorla getirilmesine ve bazı tanıkların dinlenmeleri için işlemler yapılmasına karar verdi.
Faşist heyet, bir sonraki duruşmayı 25 Mart 2020 tarihine erteledi.