HABER MERKEZİ
Tüm Kürtler, Türkiye, tüm demokratik kesimler, toplumların birarada özgür yaşamasını isteyen tüm kesimler büyük bir merakla Önder Öcalan ile görüşme olmasını ve bu görüşmede söylenecek bir cümle sözün ne olacağını bekliyordu. 2 Mayıs’ta Önder Öcalan ile görüşme oldu, 6 Mayıs’ta da bu görüşme avukatlar aracılığıyla açıklandı. Kürdistan özgürlük mücadelesi temsilcileri bu görüşmenin içeriğini ve AKP-MHP iktidarının İmralı tecridine yaklaşımını ele alan tahliller yaptılar. Demokratik kesimlerden, akademisyenlerden, siyasilerden başka başka kişiler bu görüşmeyi değerlendirdi, yorumladı.
Önder Öcalan’ın söylediği “bazen bir kişi tarih olur, bazen tarih bir kişi olur” sözünü doğrularcasına Önderlikle görüşmenin kısa metni günlerdir tartışılıyor, tartışmalar gün geçtikçe farklı noktalara da gidiyor. Komplo teorileri gündeme gelirken AKP-MHP iktidarının tüm kirli oyunlarını görmeden, adamakıllı bir iktidar eleştirisi yapmadan hükümetin oyunlarının faturasını Kürtlere çıkarmaya çalışanlar da oluyor arada. Faşizm karşısında sessiz kalmanın utancını telafi etme çabası olsa gerek. Hatta bazı belirlemeleri bağlamından koparıp çarpıtanlar bile oldu. Önder Öcalan ile yapılan görüşmenin hiçbir cümlesi bir öncekinden, ele alınan konu bağlamından koparılarak anlaşılmaz. Bazıları tek bir cümleyi alarak yarım-eksik ve hatalı yorumlar yapıyor. Bu yanlıştır. Doğru olan, her bir tespitin, ilgili konular bağlamında bütünlük içinde ele alınmasıdır.
Osmanlıda oyun çok sözü sıkça dillendiriliyor bugünlerde. Çünkü Osmanlı hayalleriyle tüm dizi sektörünün yol haritasını çıkaran Erdoğan-AKP ve şürekası, demokratik siyasete dair zerre arayış-çaba içinde olmayıp kirli ve fazlasıyla tehlikeli oyunlarına devam ediyor. İmralı mutlak tecridinin kırılması uğruna binlerce insan bedenini açlık grevi eylemine yatırdı, en son 30 PKK-PAJK’lı tutsak ölüm orucu başlattı. Bunca büyük bedelin ve eylemin göze alındığı bir durumu, oy beklentisi gibi kendi hesabına kirli bir oyunlara alet etmek iktidar için büyük bir yanılgı olurken, buna dair rastgele yorumlar yapmak da ilgili kişiler için büyük yanılgıdır.
Görüşme oldu evet, ancak sonrasında ikinci bir görüşmeye izin verilmedi, tecrit kırılmadı, faşizm yıkılmadı. Hatta AKP-MHP iktidarı, iktidarını baki kılmak için tüm hukuksuzlukları göze alarak İstanbul seçimlerini iptal ettirerek yeniden seçim kararı aldı. Türkiye’de bu kadar faşist bir iktidar varken, bir seçimin sonucuna dahi katlanacak kadar demokratik tahammül yokken, Kürdistan’da HDP’nin kazandığı belediyelerin önüne X-Ray cihazları ve polis kulübeleri yerleştirerek baskıları arttırırken, Kürdistan’da faşist devletin saldırıları sokağa ve günlük-anlık akışa indirgenirken, kazanılan diğer belediyelere de kayyum atanacağını İçişleri Bakanı Soylu kiralık katil havasıyla dillendiriyorken nasıl bir çözümden bahsedilebilir ki tecridin kırılmasından da bahsedilebilsin. Herkesin anlaması gereken temel konu, tecridin tüm ülke üzerinde, tüm özgürlükler, haklar üzerinde olduğudur.
Tecrit karşısında direniş ve eylemcilerin amacı nettir. Önder Öcalan üzerindeki mutlak tecrit kalksın, faşist uygulamalar son bulsun, Önderliğin tüm hukuki hakları yerine getirilsin ve önder Öcalan özgür yaşar-çalışır koşullara kavuşsun. Hiçbiri gerçekleşmediği halde yapılan görüşme tabi ki tüm eylemciler tarafından da aynı bu şekilde yorumlandı, tüm eylemciler kararlılığını açıkladı. Hatta daha ötesi oldu, görüşmenin açıklanmasından bir kaç gün sonra 15 kişilik bir grup tutsak daha ölüm orucuna girdi.
AKP oyunlarına direnenlerin tutumu nettir. Hiçbir yumuşama yoktur. Hiçbir şekilde iktidarın oyunlarına gelme yoktur. Hiçbir hassasiyet konusu, Önder Apo’nun özgürlüğünden daha hassas değildir. Kürtlerin, Kürdistan özgürlük güçlerinin tek hassasiyeti Önder Öcalan’ın özgürlüğüdür. Yarım asırlık bir direnişten, yok oluştan kurtulan bir halk olmanın bilincinden ve direnmenin özgürlük olduğu gerçeğinin farkındalığından sonra, kimse bizlere Önder Öcalan’dan başka bir hassasiyeti işaret edemez. Hassasiyetler bağlamında Önder Öcalan’ın söyledikleri de ancak bütünlük içinde ele alınırsa doğru okunabilir. Bu anlamda, bizim hassasiyetlerimize de dost düşman herkes dikkat etmelidir.
Bir görüşme oldu, ancak tecrit kırılmadı. Hükümet, Kürtleri kandırmak, beklenti yaratarak Kürtlerin oylarını almak ve tecridi derinleştirerek iktidarını kalıcılaştırmak istiyor. Kürtler 31 Mart seçimlerinde hangi stratejiyi esas aldılarsa aynı temelde seçime katılacaklar. Hiçbir Kürdün AKP-MHP ittifakına vereceği bir oy yoktur. Onurlu hiçbir Kürdün AKP’nin hiçbir yalanına göz yumacak hali, tahammülü yoktur. Kürtler zindanlardan şehirlere, köylerden kasabalara kadar Kürt kadınlarının, gençlerinin direnişini sahiplenerek direnişin sesi olmaya devam ediyor.
Anaların direnişi, anaların yüreği gibi büyüyor. Beyaz tülbentler bulaşıcı bir cesaret olup tüm Kürdistan’a ve Türkiye’ye yayılıyor. Her yerde bir direniş bayrağı gibi dalgalanıyor. Beyaz bayrağın adını değiştiriyor anaların tülbentleri ve inatla dalgalanıyor. Her bir ananın başındaki tülbent bir direniş kararlılığının, bir zafer inancının ve bir eylem ısrarının adı oluyor. Anaların başındaki ana sütü kadar kutsal duran tülbentlere el uzatan faşist polisler, anaların onuru karşısında iktidarın kölesi olmanın onursuzluğuyla yüzleşiyor. Kürdistanlı gençler, analara el uzatan polislere bakıyor. Tabi ki analara el uzatılmayacağını, uzanan ellerin hakettiğini alacağını, Önder Apo’nun fedaisi olan gençler biliyor. Ve herkes, aynı slogan etrafında toplanıyor: Mutlak tecrit kalksın.
Dilzar DÎLOK