BEHDÎNAN- PKK Merkez Komite Üyesi Nedim Seven, Önder APO ile yapılan görüşme, işgalci Türk devleti çetelerinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarını ve bu süreçte gençlik mücadelesinin nasıl olması gerektiği kapsamında, Nuçe Ciwan Ajansı’nın sorularını yanıtladı.
Seven, konuşmasında “Şikayet etmenin, devletin güçlerine ve onların eline başvurmanın zamanı değil. Zaman gücümüze daha fazla güvenmenin zamanıdır. Önder APO’nun gücüne, kudretine, cesaretine, ideolojisine ve siyasetine, örgütlülüğüne ve askeri taktiğine inanalım.” dedi.
Seven ayrıca konuşmasında gençlerin kayuma yönelik eylemlerine de dikkat çekerek şu şekilde değerlendirdi: “Basın açıklaması yapmayalım demiyoruz ama o kadar da açıklama yapma kültürümüz yok. Bizim kültürümüz bir eylem kültürüdür. Gençler de böyle olmalı. Herkes felsefik, ideolojik, politik, örgütsel yönüyle kendini geliştirmeldir. Gençlerin siyasal partileri taklit etmelerine gerek yok. Gençlik kendi rolünü oynamalıdır. 2 kişi sokağa çıkıyor, 100 polis etrafını sarıyor. Hepimiz basını izliyoruz. Kendimizi örgütleyip, 100 bin kişi olarak gidersek, o zaman buna kimse engel olamaz.”
PKK Merkez Komite Üyesi Nedim Seven’in değerlendirmelerinin tamamı şu şekildedir:
Uzun bir aradan sonra büyük bir mücadele sonucunda Önder APO ile görüşme gerçekleşti. Ama tecrit hala devam ediyor. Bu görüşmenin anlamını ve önemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Buna göre yaklaşım ve mücadele nasıl olmalıdır?
Önder APO’nun işkencenin uygulandığı vahşi, baskıcı sisteme karşı verdiği mücadeleyi ve eşsiz direnişini selamlıyoruz. 26 yıldır katliam sisteminin katı tecridi altında cezaevinde tutuluyor. 44 aydır iletişim kurulamadı. En son 23 Ekim 2024’te Ömer Öcalan Önderliği ziyarete gitmişti. Basın aracılığıyla Önderlikten kısa bir mesaj aldık. Siz de belirttiniz; tecrit devam ediyor, kırılmadı. Ancak bunun bizim açımızdan stratejik bir adım olduğunun bilinmesi gerekir. Önderlikten bilgi alındı, güvenlik bilgisi alındı, sağlık bilgisi alındı. KCK sistemi içerisinde yer alan tüm barışçıl kesime, savaşçılara, direnen PKK ve PAJK kadrolarının militanlarına ve mücadele eden herkese sesinin ulaşması bizim için gururdur. Stratejik ve tarihi bir selamdır. Sadece duygusal değil, ideolojik ve politik açıdan da Önder APO’nun büyük mücadelesi ve direnişi, selamı bize moral ve heyecan kaynağı oldu. Halkımız da karşılık verdi. Ancak PKK-PAJK ve Kürdistan gerillalarının öncülüğünde büyük bir mücadelenin yürütüldüğünü de değerlendirmek gerekiyor. Özellikle son 2 yılda Önder APO fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü için esas adımı Şehit Erdal ve Şehit Rojhat arkadaşlarımız 1 Ekim 2023 yılında attılar; Ankara’nın kalbinde fedai eylem gerçekleştirdiler. Bir ömür oldular. Kürdistan dostlarının eylemiyle, bu hamle onların öncülüğünde yürütülüyor ve bunun etrafında hem Kürdistan’da hem de Kürdistan dışında, cezaevlerinde, dağlarda, mücadelenin olduğu her yerde sürekli bir çalışma ve mücadele sürüyor. 74 grupla bu hamleye katılan Enternasyonalist arkadaşlarla birlikte, Demokratik Ulus’un felsefe, sosyoloji ve özgürlük değerlerini, demokrasi ve sosyalizm değerlerini benimsemiş ve içselleştirmiş olan Önder APO okurları, Önder APO’nun takipçileri onunla yürüyor ve onunla yaşıyor. Bu hamlenin ve 26 yıllık devrimci mücadele ve Kürdistan fedaileri hamlesinin sonucunda görüşme yolu açıldı. Önder APO’dan tüm mesajları hala ulaşmış değil bize. Basına üzerinden söylenen tek bir cümle bize ulaştı. Ayrıca Önder APO’nun bu tarihi tutumu, 52 yıllık önderlik rolünü güvence altına aldı. O neydi? Önder APO şunları söyledi; Hukuki ve siyasi tzemin verilirse, rolümü oynayacak teorik ve pratik güce sahibim. Bu önemlidir, Önderliğin tutumu bellidi. Ancak bunun gibi bir süreçte özellikle 93’te Önderliğin arayışları oldu. Neden ’93? O sırada ateşkes süreçleri oldu. Önderlik, özellikle İmralı sistemi olmak üzere uluslararası komplonun ardından ekolojik, demokratik ve kadın özgürlükçü sistem yönündeki stratejik fikir ve düşüncelerini Kürdistan, Ortadoğu ve dünyaya taşıdı. Sorunun çözümünün iletişim yolu, demokrasi, demokratik kültür, ahlaki ve politik toplum yolu olduğuna karar verdi. Ama şimdi geçici faşist iktidar olan 22 yıllık AKP-MHP iktidarı, tüm hileleriyle bu süreci yerle bir etti. 24 Temmuz 2015’te yüzlerce uçak Medya Savunma Alanlarına şiddetli bir saldırı düzenledi. Daha sonra legal siyaset alanı, kadınlar, gençler, bürokratlar, yetkililer ve legal demokratik sistem içinde çalışan herkes bugüne kadar etkisiz hale getirildi. Bu işgalci faşist, sömürgeci AKP-MHP yönetimi yeni bir konseptle Güney Kürdistan’ın işgaliyle sürece cevap verdi. Şu anda bile devam ediyor. Biliyorsunuz, başta Medya Savunma Alanları, onun tüm alanları, bu süreçte oralar işgal edildi ya da saldırıya uğradı. Yine Efrîn işgali, Girê Spî işgali, Serekaniye işgali, soykırımlarla karşı karşıya kalan Şengal’in kadim Ezidî halkına saldırılar, Güney Kürdistan halkına saldırılar. Özellikle Mexmur gibi topraklarından vazgeçmeyen, 30 yıldır direnen bir yer, çok ağır bedeller ödendi. Her cephede kan dökülüyor. Kadrolar, yurtseverler ve dostlar suikastlara uğradı. Savaş kanunları, hukuları ve savaş yasaları yoktur; zaten savaşta kanun kalmamış. Bu süreçte hiçbir ahlak kalmamış. 9 yıl oldu, 10. yıla girdi.
Türk hükümeti 30 Ekim 2014’te milli güvenlik toplantısı düzenledi ve bu toplantıda bir karar aldı. Kararın adı çöktürmeydi. Bu projeyle şiddetli ve yoğun bir adım atılmaya başlandı. Şu ana kadar devam ediyor. Ancak PKK ve PAJK öncülüğündeki Kürdistan devrimcileri ve özellikle Kürdistan fedai gerillaları, büyük bir direnişle ve tarihi adımlarla, yurt içinde ve yurt dışında devrimin her alanında meşru müdafaa adımları attılar. Sonunda konsepti bozdular. Bu mücadele sonucunda Önderliğin selamları bizlere ulaştı. Bu adım mücadeleyle kazanıldı. Kürdistan halkının, Kürdistan devriminin dostlarının, gençlerin, Kürdistan devrimine gönülden bağlı kadınların bunu anlaması gerekiyor. Bahçeli’nin çağrısıyla bu olmadı. Bahçeli bir devlet konseptidir, AKP-MHP de aynıdır. İç ve dış politikada onun beynini kendi çıkarları için kullanıyorlar. Bunu böyle anlamalıyız. Önder APO’nun yıllar süren mücadelesine sahip çıkma hamlesi Şehit Ruken ve Şehit Sara öncülüğünde son 2 yılda atılan adım sonucunda, Eylül 2022’de, Şehit Erdal ve Şehit Rojhat önderliğinde ve son olarak zamanın görevlerinin en büyük fedaileri, siyasi, askeri ve ideolojik temsili gerçekleştiren Şehit Asya Ali ve Şehit Rojger Helin bu adımı kazandırdı. Temel olarak bu adım onların fedakarlıklarının sonucudur. Şimdi de devam eden Zap, Avaşin, Metina gibi Medya Savunma Alanlarında süren mücadelede en zor şartlarda, en elverişsiz fırsatlarda , yaz-kış, sonbahar-ilkbahar, her mevsim yüzlerce fedai tarafından büyük bir savaş yürütülüyor. Amed’den Garzan’a, Dersim’e kadar Kuzey Kürdistan’ın bütün eyaletlerinde şehitler verildi. Rojava Kürdistanı’nda yüzlerce şehit verildi. Bu direnişler sonucunda Önderlik ile görüşme gerçekleşti. Ama tecrit kırılmadı. Bu mücadele edeceğiz anlamına geliyor. Mücadelemiz sonucunda Önderliğin sağlık, güvenlik ve fiziksel özgürlük fırsatlarını kesinleştireceğiz. Bu bizim için güç, bizim için cesaret ve moraldir. İşgalci ve soykırımcı AKP-MHP yönetimindeki Türk devleti konseptini kırdığımızı söyleyebiliriz. İnisiyatif bizimdir. Birçok yerde inisiyatif alınmıştı ama inisiyatif yine alındı. Hegemon ve emperyalistlerin o konsepti, o politikası, o yozlaşmış ilişkisi ve kirli alışverişi yenildi, bu bir başarıdır. Şunu söyleyebiliriz. Önder APO’nun direnişini bir kez daha selamlıyoruz.
Bu görüşme kritik bir süreçte gerçekleşti. İktidar 2013-2015’teki çözüm süreci gibi göstermek istedi ama aynı zamanda soykırım ve özel savaş politikası da devam ediyor. İnsanlar bunu nasıl tanımlayabilir? Bahçeli gibi bir insanı böyle bir çağrıya iten neydi? İnsanlar bunu nasıl anlamalıdır?
Halkların mücadele temeli her zaman özgürlük ve demokrasiyle nakışlanmıştır. Tarih bunu kanıtlamıştır; Zulüm kaybeder ve yenilir, daima mazlumlar kazanır. Hak ve haksızlıklar ölçülürse sonuç olarak haklı olanların, hakikati arayanların, hakikatin mücadelesi her zaman kazanır. Mücadele yöntemleri değişebilir. Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere yakın tarihte Kürtlerin ve Anadolu halkının omuz omuza savaştığı ve yaşadığı söylenebilir. Ancak sonuçta Pan-Turancılığı, Pan-İslamcılığı ve Pan-Türkizm’in inkar ve yok etme siyaseti, yani diğer halkların kimliğinin reddedilmesi, dünya savaşı sürecinde büyük bir katliama neden olmuştur. 1914-1920’de Ortadoğu halkalarından olan Ermeni halkına yönelik büyük bir katliam yaşandı. 1,5 milyon kişinin katledildiğinden bahsediliyor. Ayrıca din farklılığı nedeniyle Süryaniler ve Keldaniler yerlerinden edilmişlerdir. Esasında öldürme zihniyetleri artık bu coğrafyada, Kürdistan’da kalmadı. Burada yaşayan halkların yanı sıra Rum ve Kürt halkları da binlerce yıl Toros-Zagros dağları arasında, Fırat, Dicle ve Zap sularının kıyısındaki altın hilalde yaşamışlar. Bu yerin sahibidirler. Diğeri dışarıdan işgal ediyor. Yabancılar gelip istila etse de halk kültürüyle, kabul edilen ve hayat veren bir kültürle, doğa kültürüyle, toprak kültürüyle, su kültürüyle, var olan halklar iç içe yaşıyorlar. İnançları ne olursa olsun, dini tarafı, siyasi tarafı. Kürdistan onlara ev sahipliği yapıyor, hizmet ediyor. Buradaki insanlarda, Kürdistan kültüründe var. Tarihte kanıtlanmıştır. Her şeyi ortak yapıyorlar. İnançları farklı olsa da yiyecekleri aynıydı, iletişimleri aynıydı, üretimleri aynıydı. Tüm konularda hayatta birlikte yaşadılar. Kültürel ve sanatsal farklılıkları vardı ama ahlakları aynıydı. Bunu kim bozdu? İşgalcilik bozdu, zulüm bozdu, inkar ve yıkım zihniyeti bozdu. Ulus-devlet kurma süreciyle Orta Doğu’ya taşındılar. Özellikle Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün gibi birinci dünya savaşından sonra. 1912-1925 sürecinde bölgede ulus devletler kuruldu. Bu ulus devletlerden Türkiye Cumhuriyeti, Kürtlerin inkârı üzerine kurulmuştur.
1921 temel anayasasında devleti güçlü ve zalim olarak görüyoruz ama devlet olsa bile bu devlette Kürtler ve Türkler vardı. İlk meclis de bu şekilde toplandı. Ancak daha sonra Turancılık ve pan-Türkçülük galip geldi; Bu kavramlar hakimdi ve bu kavramlar Türklerin kurduğu Kemalist cumhuriyetin temeli oldu. 29 Ekim 1923’te Türklük esasına göre Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Sonrası inkar ve yok etmeydi. Kürt halkı inkâr edildi ve yok edildi. Bu mücadeleye karşı isyanların çıktığı biliniyor. Şeyh Seyid, Seyid Rıza, Koçgiri ve Agiri’nin isyanları gibi birçok isyana neden oldu. Bütün ayaklanmalarda katliamlar da yapıldı. İsyanların öncüleri de kaybedildi, mezarları da bırakılmadı. Kan döküldü. PKK de hepsinden ders aldı. Önder APO’nun öncülüğünde zamanı ve tarihi ciddi şekilde araştıran, tarihi doğru okuyan, doğru analiz eden, teorisini, ideolojisini, siyasetini, gruplarını, partisini, ordusunu inşa eden bir örgüt. İnkara, bu faşizme, bu işgale, bu zulme karşı mücadele verilecek noktaya gelinmiştir. Bu değişikliğin gerçekleşebilmesi için mücadeleye 1923’ten başlandı, şimdi yıl 2024, bu sistem 101 yıldır devam ediyor. Bütün isyanlar idamlarla sonuçlandı, katliamlarla sonuçlandı. Önder APO ve büyük Kürdistan Şehitlerinin öncülük ettiği 52 yılın en büyük isyanı, tarihin tüm sırlarından kaynaklanmış; bu son isyanı yenemedi. Başarısız oldu, bu başarısızlığın sonucunda bütün politikaları başarısızlığa uğradı. Uluslararası komplo sürecinde çok sayıda suikast yaşandı, savunmalarda var. Önder APO bizzat şunu ifade ediyor; Gladio 1, Gladio 2, Gladio 3, Gladyo süreci en büyük uluslararası komplodur. Sonuç Önderliklerin yayılması, özgürlük, demokrasi ve Kürdistan hareketlerinin yayılması oldu. Önderlik, katliamın Şeyh Said’in idam edilmesiyle başladığını söylüyor. Yani 15 Şubat 1925. 15 Şubat 1999’da Önder APO imha edilmek üzere işgalcilere teslim edildi. Amaç neydi? 6 ay içinde Önder APO’yu yok edip, PKK’yi dağıtmaktı. İşe yaramadı. Önder APO’nun diyalektiğini anlayamadılar, buna karşı mücadele edemediler. PKK de diğeri gibi düşünüyordu ama öyle değildi. Bu, tüm tarihsel süreçlerin sonucuydu. Kürdistan halkı tüm kalbiyle, kanıyla, ruhuyla, vatanıyla devrimin yanındaydı. Şimdi de durum aynı. Sistem de gelişti ve sonuçta planları boşa çıktı, hepsi başarısız oldu. Türk’ün ırkçılığını, liberalizmi, muhafazakarlığı, İslamcısı, sosyal liberali; yani ırkçılığı, dini, bilimi düşünenlerin hepsi başarısız oldu. Başarısızlıklarının sembolü Devlet Bahçeli’dir. MHP’yi kim kurdu? Alpaslan Türkeş’i inşa etti. Alparslan Türkeş, 1960’lı yıllarda NATO Gladyo üyesidir. 1960 yılında Gladyo üyelerinin generalleri darbe yaptığında Amerika’ya gidip eğitim alan kişiydi. Daha sonra MHP programı bu temelde halkların, milletlerin, görüşlerin inkarına dayanıyordu. Bir ara Kürtlerin olmadığını, karda yürüdüklerinde ayak seslerinin kart-kurt sesi çıkardığını, bu yüzden onlara Kürt adını verdiklerini söylediler. Bir sürü boş teori burada sona erdi. Bu yüzyılın, özellikle 50 yıllık şehitlerimizin kanında bu partinin (MHP) eli vardır. Devrimcilerin, demokratların, yurtseverlerin, yurtsever ve sosyalist Kürtlerin kanı; bunda hepsinin parmağı var. Bu anlaşılabilir bir durum. Kürt yoktur diyen tabir, Türkiye’de yaşayan, kimliğe ve vatandaşlığa sahip olanların hepsi Türk’tür. Yani herkes sadece Türk’tür; Ermeniler, Kürtler, Araplar, Suriyeliler, Keldaniler; böyle. O partiyle, bu kavram öyle bir noktaya geldi ki, Kürtler için kardeşiz diyor, Önder APO için de Abdullah Öcalan gelip mecliste konuşsun diyor. Oradan bu yere nasıl geldiler? Büyük bir kazanç, onların sistemi bozuk. Binlerce suçlama, milyonlarca insan etkilendi. Bu onların yüzde 100 doğru olacağı anlamına gelmez. Çünkü Türkiye’de her şeyin dekorasyonu var. Bunu ticari çıkarlar için, siyasi etkileşimleri için, geçici süreçler için, seçimler için yapıyorlar; özellikle Tayip Erdoğan’ın grubu hükümetinin çıkarları için. Bu Tayip Erdoğan’ın planıdır. İktidarın elinden çıkmaması için Kürdistan ve Türkiye halkının ürünleri olan PKK’nin adının karartılması, yok edilmesi, yenilmesi gerekiyor ki iktidarda kalabilsin. Bu anlayışla mücadele ediyoruz. O halde ayağa kalksın, itiraf etsin, desin Önder APO gelsin mecliste konuşsun. Bu konuda aldatmaca çoktur, farklıdır. Ama bu Kürdistan halkının zaferidir. Önder APO şunu söylüyor. Daha da önemlisi, elbette sadece çok fazla şey söyleniyor. İnsanlar dikkatli olmalı, doğrudan bir şey söylememeye dikkat etmeli. Bir yandan da konjonktür nedeniyle üçüncü dünya savaşı yaşanıyor. Körfez savaşından bu yana o savaş gündemde. Önder APO şunları söyledi: Benim Türkiye’ye teslim edilmem ve Saddam’ı alınmasıyla başladı. Yani Saddam’la birlikte ulus-devlet sona erdi; ulus-devlet sistemi sarsılıyor, tepki vermiyor, halkın hakkını verme rolünü oynamıyor. Çünkü devletin olduğu yerde yine sorun vardır, güç vardır, kan vardır. Hırsızlık var, gasp var, hak yok. Bunun için -gerçek şu ki- Önder APO, mevcut hegemonik, ulus-devletli, dini sistemin alternatifiydi. Fikirleri ve düşünceleri vardı. Önder APO’nun da kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak üzere izole ettiler. Savaş böyle başladı. Daha sonra Arap baharı adına Libya’da, Tunus’ta, Yemen’de, şimdi de Suriye’de, Afganistan’da, Irak’ta oralar savaş ve çatışmalarla işgal edildi. Hatırlarsanız Önder APO mezhepçiliğin ve aileciliğin ırkçılığı körüklediğini söylüyordu. Irak şu anda ne durumda? Oradaki otorite sağlam mı değil mi? 3 parça halinde yapılmıştır; Bunlar Şii, bunlar Sünni, bunlar Kürt. Bu mu demokrasi şimdi? Irak’ta federal sistem ve demokrasi mi doğdu? Hayır demokrasi yok. Bunlar Amerikan, İngiliz ve İsrail siyasi otoritelerinin planlarıdır. Bu politikanın yanında Önder APO’nun alternatif politikası da vardı; üçüncü çizgi politikası. Ulus devletler de vardı. Önder APO’nun politikası onlara engel oldu. Bu nedenle Önder APO izole edildi. Savaşın ideolojik bir savaş olduğunu unutmayın. Sadece askeri çatışmalar değil. Dikkat edin, Ukrayna ile Rusya arasında 2 yıldan fazla süredir savaş var, tüm dünya bunun etrafında ticaret yapıyor; silahlar ve mühimmat, patlayıcılar ve para, sermaye ve finans-sermaye. Her şey gelir ve gider. Avrupa ülkeleri, Amerika hatta Asya ülkeleri, tüm kıtalardaki ülkeler bundan etkileniyor.
Mesele sadece Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş değil. Bu ideolojik savaşın temeli ne birinci dünya savaşına ne de ikinci dünya savaşına benziyor. Mesela kıtalar değişiyor. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail mevzilerine saldırısı Filistin’in işgali haline geldi ve şimdi İsrail’in Hizbullah’a, Hamas’a ve Filistin halkına saldırısı ve İsrail’in Lübnan’da yeni mevzileri işgal etmesi, parçalı bir şekilde büyüyen savaşın kanıtıdır. O günlerde Suriye’yi yeniden gündemde tutmak istiyorlar. Türk devleti bu boş kontenjanlara bakıyor. Mevcut mücadeleyle birlikte Türk devlet sistemi olan ulus-devlet sistemi de çöküyor. Yani Türk devleti ırkçılıkta, dinde, Kemalist cumhuriyet anayasasında veya şu anki Türk-İslam sentezinde olduğu gibi bu mevcut süreci sürdürür ve ısrar ederse Türk devleti de başarısızlığa uğrayacaktır. Bundan korkuyorlar. İsrail gelip onları işgal edecek diye bir şey yok. DAİŞ gitti, kim gitti? Nasıl sonuçlandı? İki; Şu ana kadar DAİŞ her yere saldırdı ama 2 güce saldırmadı. Türkiye ve İsrail’in devletine. DAİŞ, Kürdistan yurtseverleri YPG ile YPJ ve QSD güçlerinin öncülüğünde yenilgiye uğratıldıysa, onların mücadelesiyle de yenilgiye uğratıldı. O olmasaydı DAİŞ bu kıtada yenilgiye uğratılamazdı. Kendileri de konuşuyorlar; PKK’nin o kırmızı ayakablıları DAİŞ’i yendi. DAİŞ bir İsrailliyi mi hedef aldı? Yoksa Türklerden birini mi? O konu; İsrail’in Türkiye’yi işgal edeceği yalan. Türkiye’nin değişmesi gerekiyor. Kürdistan değişmezse bölge olarak genişleyecek; Doğu, Kuzey, Güney, Batı. Dünyada PKK-PAJK dinamiği oluşturulmuş, Önder APO çizgisinde enternasyonalizm dünyaya ev sahipliği yapmıştır. Genç erkekler ve kadınlar dünyaya öncülük ediyor. Türk devletinin burada harekete geçmesi gerekiyor, olmazsa o hükümet başarısız olur. Konunun anlaşılması gerekiyor. Her gün birçok yazarın makale yazdığını, televizyonda konuştuğunu, internet sitelerinde konuştuğunu, yorum yaptığını sık sık görüyoruz. Öndelrik ve PKK hakkında tek kelime etmeyenler televizyon ve basına uzman olarak mı çıktı? Yüzde 99’u yalan söylüyor. Bunu biliyoruz. İnsanlar gerçeği aramalı. Gerçek nedir?Anlamak, bilmek istiyorsanız neden yanlış yorumlar yapıyorsunuz? Medyada da bir savaş var, insanların bunun farkına varması, risk alması lazım. Türkiye’de havuz medyası denilen devlet basınında her türlü dezenformasyon yani yalan, aldatma ve mücadele gerçeğine aykırı her türlü yalan vardır; dikkatli olmak lazım. Ancak Önder APO’nun, Kürdistan gerillalarının, Kürdistan şehitlerinin öncülüğündeki mücadele ve özellikle Asya Ali ve Rojger Helin’in öncülüğünde son eylem; Türk devletinin tüm sistemini hedef alan, ideolojik, askeri, siyasi bir eylemdi. Neresinden bakarsanız bakın bu politikaları başarısız oldu. Artık korkuyorlar; eğer varsa, bir değişiklik yapmamız gerekiyor. O yoldaşları anıyor önlerinde saygıyla eğiliyoruz. PKK-PAJK militanları olarak sıra bizde. Pek çok yorum yapılıyor ama siyaset sadece medyada yapılmıyor. Ancak medyanın halka gerçekleri anlatması gerekiyor. Çünkü faşizm ve tiranlık çoğunlukla medya aracılığıyla insanların beyinlerini değiştiren operasyonlar yaratıyor. Orada insanların dikkatli olması gerekiyor. Örneğin web siteleri, gazeteler, televizyon. Doğru, herkes ne derse desin insanlar harekete geçmiyor. Bu devrimin öncüleri çalışanlar, değer verenler; Mesela yurtseverler, gençler, özgürlük hareketinin, APO’cu hareketinin gönüllüleri olarak hareketin açıklamalarına bakmak, Önder APO’nun görüşlerine bakmak gerekiyor. Bunlara yorum yapan insanlara bakmayın. Doğru politikayı bulacaksınız. Ama düşmanımız politikasında başarısız olduğunu itiraf etti. Bundan sonraki adımların Kürdistan halkına, Kürdistan devrimine daha da iyi hizmet edeceğine inanıyoruz.
27 Kasım’da Türk devletine bağlı çeteler Halep, Suriye’nin batısı ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk bölgelere kapsamlı bir saldırı başlattı. Şu ana kadar rejim güçleri bile karşılarında duramadı. Bölgede kaos devam ediyor. Çeteler ve saldırılarına hangi amaçla çıktı ortaya?
“Söylediğimiz gibi üçüncü dünya savaşı yaşanıyor. Yemen, Tunus ve Libya’daki rejimlerin yıkılması da bu savaşın süreçleridir. Suriye coğrafyası da bunun bir parçası. Ayrıca son 2 yıldır Ukrayna ve Rusya tarafında da savaş sürüyor. Bu, Rusya’nın, NATO’nun ve bölgesel hegemonistlerin kapitalist çıkarları içindi. Bazıları üçüncü dünya savaşının Ukrayna’da ya da İsrail’de 7 Ekim’den sonra başlayacağını söylüyor. Ama bunlar doğru değil. Yüzyılın Ortadoğu’sunun temel sorunları Filistin ve Kürdistan’ın siyasi ve ulusal sorunlarıdır. Üçüncü dünya savaşı devam ediyor. Bunun yoğunluğu bazen artar, bazen azalır, denilir ya bazen hibrit yöntemlerle, bazen de asimetrik yöntemlerle. Yönetimimlerimiz ve komutanlarımız değerlendiriyor. Ancak bu süreci PKK ‘li olarak ele aldığımızda ulus devletlerde yaşanan krizlerin, emperyalizmin ve kapitalizmin krizlerinin temel nedeni Kürt sorununun çözülememesidir. Suriye bugün savaşın merkezi değil, 12-13 yıldır savaşın merkezi. Arap baharı, halk baharı derken bunlardan biri de Suriye’de başladı. Özellikle son 2 yıldır provokatif bir örgüt olan Hamas, insan katliamlarının temel sebebiydi. İsrail, Siyonist bakış açısıyla, insanlığın dışında, yani dinle ölçüsüz katliamlar geliştiriyor. Daha sonra Hizbullah-İsrail savaşı gibi Lübnan coğrafyasında da gelişti. Şimdi ateşkesler olabilir ama bu ateşkesler geçicidir. Her zaman değişecekler. Şunu söylemek istiyoruz; üçüncü dünya savaşının karakteri çok karışık, ittifaklar farklı şekillerde değişecek, ittifaklar aynı zamanda taktiksel, stratejik ittifaklar; Demokrasi, özgürlük, insanlığın geleceği ve halkların ittifakı temelinde güvence altına alınır.
Gelelim asıl soruya. 27 Kasım’da savaş Suriye topraklarına geçti ama aslına Suriye’de savaş hiç durmadı. Astana’da İran, Rusya ve Türkiye’nin başını çektiği, Birleşmiş Milletler’in de öncülük ettiği bir süreç olduğunu söylüyorlar. Ateşkesi belli koşullar altında sürdürülüyor. Garantör güçler koalisyon halinde oradalar. Ama bunlar kendi çıkarlarına dayanıyor. Astana ve Cenevre’de kimler var? Hegemonyacı güçler var. Muhataplardan kimse yok. Hegemonist güçler Suriye halkının muhatabı olarak kendilerini gösterdiler. Bu aynı zamanda yanlıştır. Bu başlı başına bir sorudur, başarısız olacaktır. DAİŞ şiddetinden sonra bir kopuş yaşanmış olabilir. Buna karşı Kürdistan devriminin öncüleri feda edildi; HPG, YJA-Star güçleri ile Rojava Kürdistan topraklarında ve Kuzey Doğu Suriye’de YPG, YPJ ve QSD güçleri vardı. Rojava Kürdistan halkı ve Suriye halkı bu savaşı engelledi ve mağlup etti. Çıkarları tehdit altında olduğu için bazı koalisyon güçleri onlarla ittifak kurdu. Onları oluşturan provokatif güçler (çeteler) karşılarına çıktı. 27 Kasım yine çok açık bir şekilde Türk devletine hizmettir. Bunlar Türk devletinin planlarıdır. Neden? Çünkü o gün Kürdistan İşçi Partisi’nin kuruluş yıldönümünü kutluyoruz. Önder APO’nun önderliğindeki PKK, Kürdistan toplumunda, Türkiye’de, Ortadoğu’da ve dünyada büyük değişimler yarattı. Türk devleti, 2002 sonrasında ve özellikle 2015 sonrasında faşist ittifak AKP-MHP’nin gücüyle faşist çıkarları doğrultusunda Osmanlı hayallerini gerçekleştirmek için tüm adımları attı. Misaki’ye göre Osmanlı, “ülke dışında” savaşmak için adımlar attı. Bu nedenle 27 Kasım’da başladılar. Son 9 yıldır gündeme getirdiğimiz kavramlar ve saldırılar, asrın bu milli hedefinin gerçekleştirilmesi içindi. Ancak amaçlarına ulaşamadılar, planları başarısız oldu. Artık Bahçeli’nin, Erdoğan’ın vb. açıklamalarıyla -insanların anlamadığı ve içinden çıkamadığı değil- halkı aldatan, gece gündüz yalan söyleyen bir politikanın olduğu bir dönem. Ana stratejileri ulusal sınırlar içerisinde Halep, Musul ve Kerkük’ü işgal etmektir. Evet, bundan bir adım bile geri atmamışlardır. Bunu Cumhuriyet yüzyılında yapamadılar, bir yıl geçti. Bu kez taşeron çetelerini, özellikle demokratik, devrimci güçlerle DEAŞ arasındaki savaşta oluşan çeteleri kullanmak istiyorlar. Kendi çıkarları için kullandılar, Yemen’e götürdüler, Karadax’a götürdüler, Libya’ya götürdüler, Medya Savunma Alanlarına getirdiler. Buna “devşirme” diyorlar. Göç adı altında uluslararası politikadan faydalandılar, bunun için Avrupa Birliği’nden para aldılar. Bu parayla tüm çeteler getirilip eğitildi. 27 Kasım saldırıları temelde Kürt halkının iradesinin ortadan kaldırılması, Rojava Kürdistan devrimi ve DAİŞ’in şiddet güçlerinin yeniden canlandırılmasıydı. Cebhet Al Nusra, Hayet Tahrir Al Sham, farklı isimler taşıyorlar, terör listesindeler. Mevcut politikada Ortadoğu’da çıkarları olan tüm güçler, NATO’nun çıkarları doğrultusunda Suriye hükümetini değiştirip dönüştürmek ve yok etmek istiyor; savaş bu temelde yürütülüyor. 27 Kasım’dan önce tüm taraflar Minbiç’e saldırıyordu, defalarca Rojava Kürdistan’ın ve Kuzeydoğu Suriye’nin refah sistemine saldırdılar. Büyük şehitler Şehit Asya Ali ve Şehit Rojger Helin’in büyük eyleminin Suriye ile ne alakası var? Ankara’nın merkezinde en büyük askeri merkezleri yıkıldı, bahane arıyorlardı. Bu bahanelerin arasında müzakere adı altında şunları söylediler; Beşar Esad neden müzakereye gelmiyor, müzakere edelim. Tam olarak Rusya ya da İran’ın görüşlerine göre değil, kendi deyimleriyle ulusal çıkarlarına göre. Bu temelde Hayet Tahrir el-Şam-HTŞ güçleri ve ittifaklarıyla bunları yüzde yüz kendileri koordine ediyorlar. Milliyetçi olmayan medyada onlarca fotoğraf çıktı, Til Rıfat’a girdiklerinde Rus bayrağını indiriyorlar, yakıyorlar, komutanları da Türk bayrağını indiriyor, Türkçe konuşuyor.
Sadece bu değil; Medyalarında gece gündüz demeden bu hareketin sahibi oldukları açıkça görülüyor. Sonra Bahçeli’nin itirafları, son konuşmaları var; Halep Türkiye’nindi, Türk kalacak ve biz Halep’in tepesine Türk bayrağını astık. Amaçlarının dışında hiçbir şey yapmadılar. Pragmatik yaklaşıyorlar, çıkarları doğrultusunda yaklaşıyorlar. Bu nedenle Halep’e, Şehba’ya kadar ulaşan, Hama sınırlarına ulaşan ve Şam’a doğru giden savaşın amaçları rejimi değiştirmek, yenmek. Türkler bu savaşta amacına ulaştı. Ne kadar direnseler de, kalsalar da, kalmasalar da savaşlar, çatışmalar var; ama Türk devletinin Halep’i işgal etme planı zaten ortadaydı. O güçler üzerinden işgal etti ve temelde onların desteği ve ittifakıyla Kürdistan, Rojava Kürdistan, Kuzey Doğu Suriye halkının iradesini yenmek istiyor. Bir savaşın içindeyiz, bir savaş yürütülüyor. Çünkü var olan en büyük savaş orada yürütülüyor. İsrail’in politikasının Şam tarafında arka mevzilerde desteklendiği yer burasıdır. Hizbullah, Haşdi İran ve Nabul Zahra gibi İran’a bağlı güçler de kaçtı. Rus kuvvetleri de kaçtı. Koalisyon tarafından buranın sorumlusu onlardı. Hegemon ulus devletler ne yaptı? Bölge halkı Suriye halkını katliama açık bıraktı. Bu katliamın hepsinin sorumlusu var, katliamı yapan Türk devletidir. Artık bir savaş yaşanıyor, savaş çetin. Türk devletinin amacı Ortadoğu’da mevcut modernizme göre Osmanlı sistemini uygulamaktır. Bunu yapabilecek ya da yapamayacak, bu farklı. Ama biz öyle düşünüyoruz, bilinsin; Türkiye’ye dönecek. Kapitalist modernitenin İngiltere, Amerika ve İsrail merkezli mevcut çıkar politikası Suriye’de, Irak’ta yürütülen bu savaşta yürütülüyor. Bu Ankara’ya dönecek. Yani Suriye savaşında Kuzey Doğu Suriye ve Rojava Kürdistan’da AKP-MHP iktidarının sonunun sağlanacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla Apocuların, PKK’nin doğru diyalektiğiyle; diyalektiğinizi, halkı koruma diyalektiğini koruyun, demokrasi ve özgürlük diyalektiğini geliştirin, kendi gücünüze inanın, mevcut ittifakları dikkate alın – ittifaklarda değişiklikler her zaman olabilir – bir devletin desteği olmadan, yalnızca kendi gücünüzle Kendi iradenizle kendi cesaretinizle, o toplum devrimci halk savaşı taktikleriyle korunacaktır. Elbette bazı manevralar var, bunlar her savaşta var.
Şimdi rejim kaçtı, Rusya kaçtı, İran kaçtı. Halep’i tekrar alacağız dedikleri zaman birçok tartışma ve yorum açılıyor. Tekrar gelmek için güçlerini nasıl toplayacaklarını konuşalım; ama durum değişti. 27 Kasım öncesi ile 27 Kasım sonrası durum aynı değil. Koalisyon orada eskisi kadar etkili olamaz, bilinsin. Ne Rusya, ne İran, ne de koalisyon, ABD, İngiltere, Batı Kürdistan’ı, Kuzey Doğu Suriye’yi eskisi gibi etkileyemez. Eğer bir rolleri varsa, asıl etki onlar olmamalıdır. Suriye’nin kuzeydoğusunda Rojava Kürdistan’ında demokrasi güçleri Türk devletiyle büyük bir savaş içerisinde. Herkesin buna hazır olması gerekiyor. Hala savaştalar. Arkadaşlar Suriye’nin üçüncü dünya savaşının merkezi haline geldiğini söyledi. Ancak insanlar Sykes-Picot anlaşması gibi 20. yüzyıldaki kadar yakın değil. Ortadoğu coğrafyası artık eskisi gibi değil. Kürtler eskisi gibi değil, Araplar eskisi gibi değil, Farslar eskisi gibi değil. Irkçılık zayıfladı, din zayıfladı, cinsiyetçilik zayıfladı. Demokrasinin gücü, üretim kültürü gelişti. Burada stratejik, uzun vadeli bir yaklaşım olmazsa savaşta hangi yol ve yöntemlerin kullanılacağını söylemek mümkün değil. Bu nedenle hala bazı yorumlara ihtiyaç var. Ama örgütümüz bu konuda net bir görüşü var. Savaştayız. Zap’ta yine propaganda yapılıyordu; “kilidi kapattık” bunların hepsi propaganda. Siyaset yapılıyor. 2016’dan beri diz çökme politikası uygulanıyor, başarısız oluyor, şimdi de Rojava Kürdistan’da Kürdistan halkının iradesini kırmak istiyorlar. Bunu açıkça ortaya koyuyorlar. Siyaseti Kürt halkının, Arap halkının kanıyla yürütmek istiyorlar. Ancak 21. yüzyılda bu imkansızdır. Siyasi durum ve askeri durum da değişti. Ama temelde bu strateji, Önder APO’nun fiziki özgürlüğüne dayanıyor. Bu sorunların çözümünün anahtarı Önder APO’nun fiziki özgürlüğüdür. Bir parlamento üyesi de (sanırım İsviçreliydi) şunu söyledi. Onu kutluyorum. “Esas mesele demokrasi ve özgürlük değerlerinin korunmasıdır. Toplumun korunmasıdır.” Artık Rusya ve İran güçleri Deyrizor hattına çekilmiş durumda. Orada da ihanet edecekler. Bazıları Trump geldiğinde Amerikan siyasetinde bir değişiklik olacağını söylüyor. Böyle bir şey yok.
Bir stratejileri var ve ona göre hareket ediyorlar. Ortadoğu’dan vazgeçmiyorlar; su var, bereket var, enerji koridorları var. Onlar çıkarlarına göre yaklaşıyor, biz de halkın ve demokrasinin çıkarlarına göre esnek bir şekilde yaklaşıyor ve o çıkarlara göre ilişkiler kuruyoruz. Dogmatizm çözüm değil. O da var; artık NATO’nun ve hegemonik güçlerin çıkarları işgal ve baskıdadır. Bu için hiçbir şey istemiyorlar. Ama siyaset bu, böyle devam etmeyecek, elbette değişecek. Sonunun Erdoğan’ın sarayında olacağını da eklemek isteriz. Ama bizim için de oradadır; bunu sadece sözde değil pratikte de yapalım. Bizimkisi devrimci bir sorumluluktur. Devrimci sorumluluk -tarih bize bunu emrediyor- Rojava’daki, Suriye’deki, tüm Ortadoğu’daki bu savaşta, halkların Demokratik Ulus paradigması ile, tüm halkların kendini ifade edebildiği Demokratik Konfederalizm sistemi ile birliği, – Demokrasi ve özgürlük ilkelerine saygı duyalım. Bizim için bir nokta önemli. Elbette herkes kendi yerinde durmalı. Rojava’nın son şehitleri şahsında tüm şehitlerin önünde saygıyla eğiliyoruz. Şehitlerimizin kanının yerde kalmaması için mücadele etmeliyiz. Mücadele ederek ve zamanın yükümlülüklerini yerine getirerek bu sorunu çözeceğiz.
Basın adına şunu söylemek isterim; Bugün elimizde çok fazla fırsat var. Mesela Kobanê savaşında -kısıtlı imkanlarla- her şeyi net olarak duyduk. Özgür basının savaşçıları Rojava devriminin tüm adımlarını ağır bedeller ödeyerek duyurdu. Ama bu süreçte, 27 Kasım’dan 2 Aralık’a kadar olan ilk 4 gün boyunca ne oldu, ne olmadı, bir sessizlik hakim oldu. Medya bu kadar pasif olmamalı. Bunu bir eleştiri olarak getiriyorum. İki; Bu değer kanla inşa edilmiştir, özgür basının tüm mensupları özgürlük hareketinin bir savaşçısı kadar kalbi ve ruhuyla oraya ulaşabilir. Elbette mevcut politika da bunu engelliyor. Kıtlıklar vardı. Kararlardan bahsetmiyorum, bilgiden bahsediyorum. Mesela gece gündüz özel savaş propagandası yapılıyor. Şu anda 100 binden fazla insan göç ediyor. Bunu tek başına örgütlemek büyük bir yük. Ağır bedeller alınıyor. Manevi tarafının da detaylı bir değerlendirmeye ihtiyacı var. Ama insanlar da izliyor; Şikayetler, beklendiği gibi ulus devletlerin, insan hakları kurumlarının, göçmen örgütlerinin çağrılarını yerine getirmeli. Halkın gücünden daha büyük bir güç olmadığını anlamalıyız. Yüzbinlerce insanı getirecek bir gücü örgütleme gücünüz var, emperyalistlerin, kapitalistlerin, ulus devletlerin size dört yemek, dört ilaç vermesine ihtiyacınız yok. Gerek yok. Basın mensuplarının duyarlı olması gerekiyor. Röportaj yapsınlar, insanların sorunlarını dinlesinler ama bu böyle yapılır, bu şekilde işkence yapılır vs demeyin. Gerek yok, sava, düşman böyle yaptı demeye,düşmandır yapacak. Basın mensupları duygusal yaklaşmamalı. 4 bin, 5 bin kişi şehit olacak. Ancak özgür basının kadrolarının, özgür basının gazetecilerinin, özellikle de bu şekilde çalışan APO’cu gençlerinin dikkatli olması gerekiyor. Görevinizin başında olun. Bu yolda şehadet var. Her tarafta büyük şehadetler var; Medyanın, sosyal alanın, ideolojik alanın, kadın alanının, toplumun tamamının bedel verilmesi gerekiyor. İnsan cesur olmalı. Şikayet etmenin, millet ve devlet güçlerine başvurmanın zamanı değil. İşte o zaman kendi gücünüze inanmanın, daha çok inanmanın zamanıdır. Önder APO’nun gücüne, kudretine, cesaretine, ideolojisine ve siyasetine, örgütlülüğüne ve askeri taktiğine inanalım. Ancak basının daha hızlı bilgi vermesi gerekiyor; halkın çıkarına olan nedir, ne değildir? Bilmesi gerekir.”
Seçimlerde ve halk Önderliğinin selamlamasına verilen tepkilerde Türk devletinin soykırım politikasının başarısız olduğu açıktı. Ayrıca Ortadoğu’da ve Kürdistan’da durumun çok hızlı değiştiği bir süreç yaşanıyor. Düşman politikaların ortadan kaldırılması için Kürt gençliği bu süreçte nasıl hareket etmelidir?
“Önder APO şunları söyledi; Eğer Önderliğin çizgisini temsil edebiliyorsanız, gün içinde gerekirse bin kere düşünüp, kırk kere planınızı değiştireceksiniz. Devrimciler dogmatik değildir. Devrimciler fanatik değildir. Devrimci kendini APO’cu çizgisine göre hazırlamıştır, araştırmıştır, kararlı olmuştur, cesaretlidir ve bundan ders almıştır. O devrimcinin her zaman değişim ve dönüşümün diyalektiğini düşünmesi gerekir. Kurallardan asla taviz verilmemelidir; Bunlar ahlaki, sosyal ve sempatizan kurallardır. Bunlarda asla taviz verilmemelidir. Bu kurallar ret ve kabul kriterleridir. Reddetme ve kabul etme kriterleri vardır. Örneğin ahlaki ve politik toplumda, hakikat arayışında taviz verilmemelidir. Bu işi yapmaktan, sonuna kadar hizmet etmekten ve fedakarlıktan asla taviz verilmemelidir. Bunun için tek tek mücadelenin her aşamasında insanların 24 saat düşünme ve eyleme katılması gerekiyor. Hem fikir devrimi, hem faaliyeti hem de düşünceye yansıması; bu kurallardan taviz verilmemelidir. Ancak özgürlük hareketini tanımlayan politikaya göre insanların bunu 24 saat izlemesi ve pratikte uygulandığı yerlerde bunun ortaya çıkarılması gerektiği tartışıldı. Bu aynı zamanda gençlik için de geçerlidir. Ama farklı bir şey var, farklı olan ne? Yeni sistem bize inşaat görevleri veriyor. Onlar neler? Yapıcı devrimcilerin görevleri şunlardır; Bu sistemin stratejik öncüleri kadınlar ve gençlerdir. O zaman en radikal dinamik, öncülüğü üstlenecek kadınlar ve gençler olacaktır. Gençler radikalleşirse toplumun dinamikleri değişir; özgürlük ve demokrasi tarafını veya sosyalizmin değerlerini teşvik etmek için orada gençliğin öncülüğü belirleyici olacaktır. PKK de bu paradigmatik yönü benimsemiş, uygulamaya koymuş ve örgütsel sistemini buna göre oluşturmuş, buna göre herkes işin içinde; askeri faaliyetlerden, siyasi faaliyetlere, sosyal faaliyetlerden, medya faaliyetlerinden ve toplum yaşamının çeşitli kesimlerine kadar. Sadece Kürdistan için değil. Merkez, köken (kök) Kürdistan; ama Kürdistan için, Ortadoğu için ve tüm dünya için.
Eğer insanlar bu pencereden bakıyorsa, gençlerin de Komalên Ciwan sistemi içerisinde hareket etmesi, Gençlik Derneklerinin bakış açısına göre PKK-PAJK gençliğini temel alması, buna göre katillere karşı, Türk devletinin işgal, isyan politikası, savaşın oyunları ve hileleri bilime özeldir. Mesela bu 10 yılda hiçbir iktidar AKP-MHP iktidarının bu süreçte özel savaş yürütmediği kadar özel savaş yürütmedi. Şimdi diyecekler ki, Kenan Evren’in, generallerin 12 Eylül 1980 anayasasında çok zulüm vardı, doğru. Ancak o anayasada hiçbir değişiklik yapılmamış ve toplum bu anayasaya dayalı olarak yaşamın her alanında yok edilmiştir. Aile ilişkilerini yok ettiler, sosyal mekanların etrafındaki ilişkileri yok ettiler, okulları yok ettiler, markete gitme ilişkilerini yok ettiler, ülkeler arasındaki iletişim ilişkilerini yok ettiler. Her şeyin özel bir mücadelesi vardır. Neden? Siyaset para üzerine kuruludur. Para da; ek ürünlerle her numara dahildir. Bu yüzden para alan herkes para satıyor. Gençler her yerde insanlığın geleceğini düşünmek yerine günlük düşüncelerini kişisel, bireysel ve asil çıkarlara dayatıyor. Gençlerin bunu görmesi gerekiyor. Bunu görüyorlar ama buna karşı çıkmıyorlar. Buna kimse karşı çıkamaz, örgütlenmesi lazım. Bir örgütlemeden bahsettiğimizde, o sadece bir kurum değildir. Parti üyeliğinde örgütlenme, komite üyeliğinde örgütlenme, topluluk üyeliğinde örgütlenme, ğitim örgütlemesi, faaliyet örgütlemesi, fikir örgütlemesi… Yani diyelim ki bir mahallede bu mahalle örgütlendi, bir sokakta da o sokaklar örgütlendi. Bir evde aile, anne, baba, yaşlı ve hepsi örgütlendi. Bu örgütün yapısı ahlaki ve politik kültüre dayanmaktadır. Aynı zamanda sosyalleşmeyi de beraberinde getirir. Gençlerin toplumun beyni ve öncüsü olarak buralara girmesi gerekiyor. Sadece üniversitelerde, liselerde ya da bazı spor alanlarındaki sisteme göre değil. İnsanlar o alanlara girebilir ama mücadelenin her alanına girmek gerekiyor. Alanı kendi sistemimize göre kendimiz yapalım. Bunlar akademiler, meclisler, kominlerdir. İnsanlar APO’cu kültürü esas alıyorlar. Başlangıçta PKK’nin ilk üyeleri kimdi? Önder APO, Şehit Kemal Pir, Şehit Haki Karer’di. 3 Arkadaştılar ama bundan bir devrim çıktı. Ama onlar ortaktı, her şey ortaktı. İnsanlar bu toplumu, bu hayatı, bu ilişkiyi, bu zihniyeti kendilerine mal ediyorlar. Demokratik Ulus’un yeni sistemi; Özellikle Kürdistan’ın altyapısında Demokratik Modernite’nin inşa edilebilmesi için inşa işlerine insanların dahil edilmesi gerekiyor.
Bu konuda gençler arasında farklılıklar olması gerekiyor. Bir fark var, olmalı ama hesapsız olmalı. Yani kendinizi fazla düşünmeyin, kavga etmekten, seferber olmaktan, tutuklamalardan, dayaktan korkmayın; hepsi geçer. Binlerce bedel ödendi. Milyonlarca insan yerinden edildi. Yapıcı değerlere öncelik vermemiz gerekiyor. Öyleyse; Kürdistan ve Kürdistan dışındaki gençler artık tarihi öncülük rollerini oynamalılar; Önder APO artık sadece Kürdistan’ın için değil dünya halkları için de bir merkez haline geldi. Gençlerin bu fikirle hareket etmesi gerekiyor. Mesela 3 genç bir araya gelip Önderliğin konuşmalarını okuyabilsin. Gidin bir evde toplanın, 10 genç, okuyun, öğretin. Basit ve temelden küresel ve genele kadar her konuda okumak esastır, eğitim vermek de esastır ama eylem de esastır. Mücadele diyalektiğimiz nasıl? Ne kadar çok örgütlenme, ne kadar çok etkinlik, o kadar çok örgütlenme. Harekete geçmezseniz örgütlü olamazsınız. Bu da kanıtlandı. Mesela belediyeleri devraldılar, nasıl geri adım attılar? Gençler öncülük yaptı. Yalnızca demokratik siyaset değil; Evet, Kürdistan’ın her yerinde demokratik siyaset rolünü oynadı ama işte burada gençler devreye giriyor. Batman’da gençler harekete geçiyor. Sadece belediyeler için değil. Her şey kesinlikle bir seçim değildir. Seçim bir mevkidir, seçimi diğer mevkilerden daha büyük hale getirmemeliyiz. Mücadelenin asıl değeri Kürdistan gerillalarıdır. Kürdistan gençliği, devrimci gençlik, hakikati arama arzusu taşıyan, hakikate inanan gençlik, demokrasiye ve halkın birliğine inanan, sosyalizm inanan gençlik, yönünü Asya Ali ve Rojger Helin’e vermelidir. Gerillaya gidin, Kürdistan dağlarına çıkın. Onlar önde gelen gençlerdir. Bize yolu gösterdiler. Ancak bu herkesin Kürdistan dağlarına gelmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Ancak asıl şey gitmenize izin vermemeleridir. Mardin belediyesine sonunda yine de kayum koydular. Uzman çavuş, istilacı, profesyonel asker talimatlarla gelir, demokrasi-mokrasi yoktur der. Halk seçip getiriyor, sorumluluğunu yerine getiriyor onlar oraya kayum atıyor. Kürdistan halkı bir sonraki seçimlerde yeniden belediyelerini almayı beklememeli. Tam tersine; daha da fazla savaşın, gerekirse halk gücünü kullanarak belediyelere saldırın ve düşmanı oradan kovun. Aksi takdirde sadece açıklamalarla adım atılmayacaktır. Açıklama yılda bir kez verilir. iki kişi kalkıp açıklama yapıyor. Açıklamada 2 bin kişi 20 bin kişiyi sokağa çıkarıyor. Bir binanın içinde 2 kişi ve etraflarında polisler, faşistler, düşmanlar var, açıklama yapıyorlar. Açıklama yapmasınlar demiyoruz ama açıklama yapma kültürümüz de yok. Bizim kültürümüz bir eylem kültürüdür. Gençler de böyle olmalı. İnsanlar kendilerini felsefi, ideolojik, politik, örgütsel yönüyle geliştirmelidir. Daha sonra gençlik kendi rolünü oynayacak. Ama hayır, Türk devletinin yasal partileri olarak ortaya çıkıp, onları taklit ediyorlar. 2 kişi sokağa çıkıyor, 100 polis etrafını sarıyor. Hepimiz basını izliyoruz. Kendimizi örgütleyip 100 bin kişi gitsin diyelim, o zaman buna kimse engel olamaz. Biz Kürdistan halkı olarak Önder APO’nun için yapılan mücadeleyi kutluyoruz, onlar farklı. Ancak gençlerin farklı olması gerekiyor. Ancak burada birçok hata görüyoruz. Bazen kendini yalnızca illegal faaliyetlerin içinde buluyor. Sadece illegal olduğunda dışarı çıktığını söylüyor. Doğru değil. Her işin gereksinimleri vardır. Legal ve illegal olanlar var. Mesela diyelim ki halk sokakta, belediyenin önünde, gençler de onlarla birlikte dışarı çıksın. Ancak farklı gençlik faaliyetleri var ve daha radikal olanları da var. Artık çok bilimsel olduğumuz, anladığımız, siyaseti doğru okuduğumuz, öncülerimiz var, gerillalarımız var, Kürdistan devrim mücadelemiz var. Bunları dikkate alalım. Herkes kendine göre bir kelimeyi anlayıp konuşma yapmasın. Biz 52 yıldır demokrasi ve özgürlükler için mücadele eden bir hareketiz, bir kültürüz. Bir ahlak geliştirildi. Bu nedenle Kürdistan devrimine öncülük eden Kürdistan gençliğini, hepsini selamlıyoruz. Biz tüm kalbimizle onların yanındayız. PKK diyalektiği gençlikle başladı, gençlikle kazanacak. Bu süreçte gençlerle mücadele edip gençlerle kazanacağız. Diyalektik gençliktir. Kürtçe’de genç olmak güzel olmak demektir. Bu güzellikten dolayı gençliğin Kürdistan devriminde rol oynaması gerekiyor. Rol oynayacaklarına inanıyoruz. Bunun kanıtı büyük şehitler Asya Ali ve Rojger Helîn yoldaşlardır. Çiyagerin’in, Axin’in Baranin’in, Andok’un yoldaşları ve ayrıca mücadelenin tüm yoldaşlarıdır.
En büyükleri de bu zamanın gençliğini temsil edenlerdir; Sara, Vejin, Bişeng yolu gösteriyor. Gençlik Örgütleri sisteminin gençliği, yurtseverlik ve demokrasi esastır, bunu ciddiye almaları gerekiyor. Örgüte katılın, Kürdistan gerillalarına, Kürdistan dağlarına gidin. Siz özgür insanlarsınız, insanlar yargılanmaz. Devrim, Kürtlere ve Kürdistan’a, APO ve PKK-PAJK öncülüğünde Kürdistan merkezli bir Demokratik Ulus kurma fırsatını sunuyor. Buna herkesi davet ediyoruz. Herkesin yapacak bir işi var. Bundan da öte, zihinsel devrimde, entelektüel devrimde, eylem mücadelesinin öncülüğünde iradenizi ortaya koyun. Kürdistan gençliğinin Ortadoğu gençliğine ve dünya gençliğine öncülük etmede belirleyici olacağına inanıyoruz. Selamlarımızı gönderiyoruz.”