HABER MERKEZİ
“Derelerden kan akar burada nicedir
Analar ağıt yakar her doğan gün
Gelinler yola bakar çaresiz
Oy Newala Kasaba oy
Oy Newala Kasaba oy
Seninledir sevdam gönlüm dağlardadır oy
Sabahın rüzgarında çığlığında
Bir dağ düştü o dereye adı Mahsum
Oy Newala Kasaba oy
Oy Newala Kasaba oy”
Bu şarkıyı dinlediğimde 1990’lı yılların dumanı henüz sönmemişti. Neredeyse bütün bir dünya Kürt coğrafyasındaki kirli savaşa sessiz kalırken, Grup Kızılırmak, bu şarkıyla özellikle Kürt annelerinin yürek teline dokunmuştu. Bu şarkıyı dinlerken de en çok annem ve anneannem gelir gözümün önüne. Tek kelime Türkçe bilmeyen bu iki kırış kırış kadın, ağlamaktan çukurlaşmış gözleriyle sessiz sessiz ağlardı. Şarkıdan anladıkları tek şey “Oy Newala Kasaba oy” sözleriydi.
Newala Kasaba, 1984 sonrasında Kürt devrimcilerinin cesetlerinin gömüldüğü bir dereydi. Eruh’taki bu dereye atılan ilk devrimcilerden birisi de dayım Hasan Cabadak’tı. Annem ve anneannemin ağladığı bir yürek parçası. Bunun içindir ki, dayım annelerimin gözyaşı, dayım yiğitliğe yakılan ağıtlar, dayım Newala Kasaba şarkısıydı benim için. Onu tanıyanlar için de mertlik, yiğitlik, sosyalistlik ve ülke mücadelesi oldu.
Her insanın varlığı ile yarattığı bir maneviyat vardır çevresi için. Ailesinden, dostlarından hatta bahçesinde beslediği kedi yavrusuna varana kadar her insan bir etki yaratır. Hasan Cabadak’ı da yukarıdaki birkaç sözle anlatabilirim. Bir de sosyalist düşünce ve eylem önderi Lenin’in de ifade ettiği, “bireyin tarihteki rolü” de vardır. Hasan Cabadak, hakkında yazılıp çizilmese de bıraktığı izlerle tarihsel bir etki bıraktı. Bunun en önemli göstergesi Kürdistan’da adının halen bir efsane anlatılır gibi anılmasıdır.
1995 yılında İdil’in (Hezex) Sulak (Bafe) köyüne bağlı Dinova (Dinuwa) mezrasında doğan Hasan Cabadak, Kürdistan’ın geleneksel feodal yapısı ilk olarak aşiret kavgaları ve kan davaları ile tanıştı. Topraksız ve yoksul bir aileden geldiği için aile olarak hep baskı altında yaşadılar. Hiç okul okumayan Cabadak, emekçilerle çocuk yaşlarda tarlalarda tanıştı.
Gençliğinin ilk yıllarında ise bir zamanlar babalarının pasaportsuz gidip geldiği topraklarda kaçakçılık yaptı. Bu gidiş gelişler her Kürt de olduğu gibi Cabadak’ın Kürtlerin tarihsel ve toplumsal çelişkilerine tanıklık etmesini sağladı. 1970’li yılların devrimci ortamında, Türkiyeli devrimciler ile Irak’taki Kürt devrimcilerinin mücadelesini tanıdı. 1976 sonrasında ise PKK’nin öncü kadrolarının Botan’da kapısını çaldığı ilk yurtseverlerden biriydi Cabadak. Mazlum Doğan, Mahsum Korkmaz ile tanıştı. 1970’lerin sonuna doğru köylerinde Kürt ulusallığının simgesi Newroz bayramını sadece birkaç yurtseverle kutlama cesaretini gösterdi.
PKK’nin bölgede örgütlenmesi ve propagandası için başta Korkmaz olmak üzere tüm devrimcilere yoldaşlık etti. O dönemde Cabadak’ın Kürt köylülerine en çok, Kürdistan’ın toprak varlığını anlattığını tanıklıklardan öğreniyoruz. O güne kadar kendisini sosyalist olarak tanıtan ama geleneksel feodal bağlardan kopmayan Kürt hareketlerinin ve aşiret merkezli düşüncelerin dışında sosyalist kurtuluşu Kürt halkının tek yolu olarak anlatan devrimcilerin yanında yer aldı. 12 Eylül sonrasında tutuklandı.
Dışarı çıktığında Kürdistan’ın ihtiyaç duyduğu silahlı mücadele için gerekli çalışmaları yapmaya başlayan grubun içinde yer aldı. ARGK’nin ilk birliğinin içindeydi. 15 Ağustos 1984 yılındaki ilk kurşun eyleminde saflardaydı. 1985 yılının Mayıs ayında Geliye Zawe adlı bölgede günler süren çatışmanın ardından, hayatını kaybetti. Bedeni Newala Kasaba’ya atıldı. Halen bir mezarı yoktur.
Cabadak, Botan’daki hemen hemen her köyde ‘Hesene Dinwani’ adıyla tanınır. Hitabetindeki etki ve insanlarla olan sıcak ilişkisi en çok anlatılan şeylerdir. Hasan Cabadak ve onun gibi yoksul Kürt köylülerinin gözü kara bir şekilde devrimci mücadele içinde yer alması, Kürdistan halkının ulusal mücadele içine akın akın katılmasına örnek oluşturdu. Kendi gibi devrim saflarında hayatını kaybeden oğlu Metin Cabadak, ‘Yorgunluğun Tadı’ adlı anı-romanında bu mirası çok daha iyi anlatmaktadır.
Türkiye ve Kürdistan devrimi için sayısız önderin hayatını kaybettiği mayıs ayında, adı pek anılmayan Hasan Cabadak ve diğer devrimcilerin hayatı, 1980’lerin mücadele ortamını anlamak için çok önemli bir hazinedir.
BUNLAR İKİ AYRI KUTU OLACAK
Kekik reyhan ve kaçak tütün kokusu taşırdı rüzgar
Alçak damlı evlerin yüksek küçük pencerelerinden
soluk ışıklar yayılırdı geceye
Köpek havlamaları korkulara karışır kaygıları beslerdi
Sonra dağlardan kurşun sesleri gelirdi belirli belirsiz
Namlunun ucunda çırpınırdı yürekler…
Ağıtlar yankılanırdı dağlara doğru
Kapılar kırılır talan edilirdi, sevdalar,
umutlar ve insan olan ne varsa
Ve kan akardı derelerimizden
Zilan, Munzur, 33 Kurşun, Newala Kasaba
Ve ülkemin bütün derelerinden.
0 iklimde kalırdı acılar
Duymazdı bir allanın kulu çığlığımızı
Ve dağlara sevdalanırdık,
karabasan gecelerin sabahlarında
Direnmek kalırdı Kürt’e
Yaşamanın bir başka adı direnmekti…
MUSA ANTER
İlkay AKKAYA:
Bu coğrafyada yaşayıp da hüzünden ari olmak mümkün değil bence. Bu bir gerçekliktir. Benim söylediğim şarkılar da Kızılırmak’ta söylediğim şarkılar da hüzünlüydü… Mesela 1991 yılıydı sanıyorum, Günay Aslan’ın ‘Üniformalı Kasaplar’ diye bir kitabını okudum. O kitabı kapattıktan bir saat sonra Newala Kasaba şarkısı bitmişti. O dönem savaşın insanlara neler yaşattığını anlatmaya çalışıyorduk topluma, engel olabilmeye çalışıyorduk. 1992 yılı. Newala Kasaba, Gidenlerin Ardından albümünde söylendi.