HABER MERKEZİ
Mitolojiler, kapitalist bilimciliğin iddia ettiği gibi bir söylenti veya abartı sanatı değildir. Tam aksine gerçeğin sadece farklı bir anlatım sanatıyla buluşması veya dışa vurumu olarak görmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Anlatı, her ne kadar insan aklına ters veya abartılı gelse de özünde anlatılan gerçeğin hikayesidir. Mitolojiler, toplumsal hafızanın canlı kalmasında önemli bir yere sahipken, zaman zaman herhangi bir kültürün aktarıcısı rolüne de bürünmüşlerdir.
Kürt mitolojisinde önemli bir yeri olan Demirci Kawa Destanı da toplumsal hafızanın canlı kalmasında ve de direniş kültürünün aktarımında önemli bir yer tutar. Demirci Kawa’nın hikayesi herkesçe bilinir. Bu anlatıya dair farklı versiyonlar olsa da genel anlatı şu yöndedir; Dehaq, yönetimi altındaki Kürt çocuklarının beyinleriyle beslenen bir zalimdir. Birçok çocuğunu bu zalim hükümdara kurban veren Demirci Kawa, son çocuğunu ve yine başka Kürt çocuklarını Dehaq’a vermemek adına halkı silahlandırır, dağlarda eğitir ve bir ordu kurar. Bir vakte kadar Dehaq’ı, öldürülen hayvanların beyinleri ile oyalayan halk, Dehaq’ın olayı öğrenmesinden sonra isyan başlatır. Demirci Kawa önderliğindeki halk kötülüğün simgesi Ehriman’ın yeryüzündeki temsilcisi Dehaq’ın sarayını basar ve Dehaq’ı öldürür. Halk dağlarda ateşler yakmaya başlar ve bu “Yeni Gün”ü, “Yeni Hayat”ı selamlar, kutlar. Anlatıya göre; Demirci Kawa’nın demircilikte kullandığı elbisesi sarı, kırmızı ve yeşil renklerdedir. Bu nedenle halk bu renkleri kutsal bilir, kimliği haline getirir.
Bu mitolojik anlatı, gerçekte insan kafataslarından kaleler kuran, dönemin soykırımcı gücü Asur’un Kürtler eliyle yıkılışının anlatısıdır. M.Ö. 612’de Asur, Medler eliyle yıkılır ve 1500 yıl bölge halklarına kan kusturan Asur İmparatorluğu tarih sahnesinden silinir.
Tarihteki ilk sömürge imparatorluğu olan Asurlar, kolonileri ilk geliştiren imparatorluktur. Asur İmparatorluğunda koloni haline getirilen toplumlar, kendi kimliklerinden arındırılmaya ve diğer kimlikler, toplumlar içerisinde eritilmeye çalışılır. Demirci Kawa Destanı’nda bahsi geçen beyin yeme olayı, tamamen bu kimliksizleştirme ve o halkı tümden ortadan kaldırma girişimleridir. Demirci Kawa, buna başkaldırmış, kimliğini yok etmeye çalışan sistemi parçalayıp yok etmiş ve Kürt halkına yeni bir başlangıç armağan etmiştir. Bu “Yeni Gün”, “Yeni Hayat” NEWROZ’dur.
Devletli uygarlık, 5000 yıllık tarih akışında her ne kadar biçimsel olarak farklı kalıplara bürünmüş, yapısal değişiklikler gerçekleştirmişse de özünü hep korumuş, halkın yarattığı maddi ve manevi değerlere zor aygıtları aracılığıyla el koymuş ve bugüne değin de sömürü sistemini yaşatmıştır. Bazı semboller vardır ki, o sembol bir topluluğun veya bir halkın kimliğini oluşturan temel ögelerdendir veya birebir kimliğin kendisidir. Bunun bilincinde olan devletli uygarlık, bu nedenle direk halka saldırının yanında sembollere de saldırmaya başlar. Efrîn’de çetelerin Devrimci Kawa heykeline saldırması bu anlamda önemlidir. Bazen sembollere saldırmayıp, o sembolü kendi hakim ideolojisi altında eritmeye, kendine mal etmeye çalışmıştır. Medlerden gününüze Kürt halkı, birçok katliamdan, soykırımdan, savaşlardan geçti. Kürtleri, Farslar “küçük kardeşi” olarak, yani Kürt kimliğiyle değil Fars kimliğiyle tanıdı. Araplar, “dağların cinleri/şeytanları” dedi, tamamen öldürülmesi gereken bir konumda ele aldılar. Türkler ise, “dağ Türkleri” diyerek Kürt varlığını baştan inkara girişti. Her ne kadar genel algı kimlik inkarının kapitalist döneme özgü olduğu yönünde olsa da Kürtlerde bu, kapitalist sistem öncesi de var olan bir gerçekliktir. Kapitalist sistemin Ortadoğu’ya girişiyle beraber bu soykırım süreci daha sistematik ve daha kapsamlı bir hal almaya başlatır. Direnen Kürtleri alt edemeyen sistem, kimliği oluşturan ögelere saldırarak başarı elde etmeye çalıştı.
Soykırımcı Asur İmparatorluğu, elbette tüm halkları yok etme eğilimindeydi. Yıkılmasının ve ardından yaşanan “Yeni Hayat”ın elbette Kürt halkında olduğu kadar İrani, Kafkas ve Ortadoğu halkları üzerinde de bir şenlik havası yarattığı su götürmez bir gerçektir. Bu nedenle Newroz’u bu bölge halklarının hepsi de kutlamıştır; fakat bu yeni hayatın kurucusu Kürtlerde bu gelenek hep var olmuş, bugün de vardır. Newroz’u, Kürtlerin elinden almaya çalışan, ama bunu başaramayan sistem, bir yerden sonra Newroz’u kendi bayramı haline getirmiş, özünü boşaltıp halklara sunmaya çalışmıştır. Kapitalist sistemin ana ideolojisi liberalizm, baş edemediği düşünceyi içine alır, onu kendince “zararlı” gördüğü yönlerini yontarak tekrar piyasaya sunar.
PKK ve Newroz
Direnen Kürt halkı ve onun örgütlü gücü PKK’nin, Newroz’u asıl çizgisinde kutlamasına değin, Newroz bir bayram olarak görülmemiş, kimi halkların kutlamasına da “baharın gelişi” olarak bakılmıştır. Ama PKK ile Newroz gerçek anlamıyla kutlanmaya başlayınca sistem, “ulus bilincinin” oluşmaması adına bu bayramı tüm bölge halkının bayramı haline getirmeye çalışmış ve özünden boşaltmayı hedeflemiştir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan, daha PKK grup aşamasında iken, bir Newroz günü, 21 Mart 1973’de Ankara Çubuk Barajı’nda “Kürdistan bir sömürgedir” tespitini yaparak, PKK’yi Newroz’un direniş kimliği üzerine inşa edecek ve tarihi bir gönderme yapacaktır. Öz itibariyle Demirci Kawa dönemindeki beyin yeme süreciyle günümüzün asimilasyon sürecinin bir farkının olmadığı ve bunun için de “Kürdistan bir sömürgedir” tespitiyle direnişin esas olduğu gerçeği gözler önüne serilmiştir. Bu anlamda PKK, “Newroz’un Partisi”dir.
Sembolleri yaşatmak, topluluğa veya halka güç verir, ruh verir. Newroz’un hakikate ulaşmasıyla beraber PKK önderliğinde Kürt halkı makus talihini kırmış ve özgürlüğe doğru ilerlemeye başlamıştır. Newroz, PKK ile beraber Kürt halkı nezdinde özgürlüğün doğum sancısı olacaktır. Elbette bir yerde saldırı varsa direniş de var demektir.
Kürt halkının örgütlü gücü PKK ve onun öncü kadroları, topyekûn savaş ve imha saldırılarına karşı esaslı cevabını Newroz ateşinin sıcaklığıyla vermiştir. Çubuk Barajı’nda başlayan ve “Kürdistan bir sömürgedir” tespitiyle özüne kavuşan Newroz-Direniş buluşması, 1982’de Diyarbakır zindanında teslim alınmaya çalışılan PKK’nin öncü kadrolarının, Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın Newroz günü yaptığı eylemle direnişe geçmesi ve faşist sistemi yerle bir etmesi, Newroz’un PKK ile kavuştuğu esas çizginin gücünü göstermektedir. Diyarbakır zindanında teslim alınmaya çalışılan, yani beyinleri yenilmeye çalışılan Kürtler, Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın Newroz eylemiyle Çağdaş Dehaqların zihniyetini yerle bir edecek, Kürtleri uyandıracak ve tarih yeniden tekerrür edecektir.
90’lı yılların başında Kürt halkının Newroz’u kitlesel olarak sahiplenmesiyle beraber faşist Türk devletinin Newroz yasakları ve akabinde katliamları gelişti. PKK öncüleri bu yasağa ve katliamlara yine Newroz ateşinin görkeminde cevap verdi, direnişi büyüttü. Zekiye, Rahşan, Berivan, Ronahilerle Newroz’un Kürtler açısından önemine atıf yapıldığı gibi, Kürtlerin bu direniş bayramıyla beraber özgürlüğe yürüyeceğinin, bu ateşin hiç sönmeyeceğinin teminatı da oldular.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 1997 Newroz’una ilişkin “Newroz bizim için bir tarihtir, özgürleşme tarihimizdir” söylemi, PKK-Newroz-Direniş özdeşleşmesinin en yalın anlatımıdır. 73 Newroz’unda “Kürdistan bir sömürgedir” tespitiyle ortaya konan direniş kararı, Newrozlaşan şehitlerimizle gelişmiş ve büyümüştür. Bu Kürdistan’da varlığının farkına varan ve direnmeyen kimse yoktur. Kürt halkı Newroz halkıdır. Ve onun şehit olmuş öncüleri Newrozlaşarak bu gerçeği ortaya koymuştur. 2005 Newroz’u bu anlamda Kürt halkını özgürleştirme Newroz’udur. Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın devletli uygarlığa ve onun günümüzdeki yürütücüsü kapitalist moderniteye alternatif olarak oluşturduğu “Yeni Yaşam”, 2005 Amed Newroz’unda ilan edildi. İlan edilen Demokratik Konfederalizm ile beraber Newroz, 2617 yıl sonra yeniden bölge halklarına ve dünya halklarına “Yeni yaşam” müjdelemiştir. 2013 ve 2014 Newrozlarında Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın sürece ve gelişmelere ilişkin temel açıklamalarını yapması da PKK-Newroz bütünleşmesinin son görünen en önemli örneğidir.
Demirci Kawa’dan günümüze Newroz ateşi direniş ve özgürlük için yanmaktadır. Elbette özgürlük kolay değildir. Kürt halkının öncüleri Newroz’u bedenleriyle kutlayarak, Newrozlaşarak soykırım kıskacındaki Kürtlere aydınlık olmuşlardır. Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın da dediği gibi “Özgürlük kolay olsaydı Ronahi ve Berivan kendilerini yakmazlardı”. Newroz binlerce yıl sonra PKK ile beraber ruhuna kavuşmuş, Kürtlerin özgürlük yürüyüşüne rehber olmuştur. PKK, ateşle oluşturulmuş tarihiyle, bu özgürleşmenin temel gücü konumundadır. PKK, bu nedenle “Yeni Yaşam”ın kendisidir. Newroz’un çocukları Newroz ateşinde arınarak bu “Yeni Yaşam”ın yaratıcısı olarak PKK’de buluşmalı ve özgürleşmelidir.
Bijî Newroz!
Newroz Pîroz Be!
-Zerdeşt Semsûr