2556 Eylem… 2346 cezalandırılmış işgalci asker sayısı… Bunlar son altı ay içerisinde Zap-Avaşin ve Metina dağlarında Kürdistan gerillasının tarihte eşi benzeri görülmemiş özgürlük direnişinin bilançosundan bazı rakamlar.
Tam 2556 kez kulakları sağır eden bombardıman seslerinin altında, milyonlarca şarapnel parçasından oluşmuş bir fırtınanın içinde, araziye yerleştirilmiş onlarca, yüzlerce tuzağın arasından, etrafa yerleştirilmiş onlarca keşif-tespit cihazı ve gözlemcisini atlatarak, Kürdistan dağlarının her metrekaresine düşen o azgın obüs ve havan bombardımanlarından sıyrılıp, tepede bir dakika bile eksik olmayan onlarca keşif uçağının altında düşmanının üstüne yürümek! Tüm girişleri ile tutulmuş bir şikeftin içinde, yüzlerce kez, binlerce kez kimyasal saldırıya maruz bırakılırken, nefessiz ve görüşsüz bir karanlığı içinde, kapısında koca iş araçlarıyla, yüzlerce faşist kontra askerle, türlü türlü ve zalimce deneylerin yapıldığı bir kuşatmanın ortasında tam 2556 kez planlama yapmak, 2556 kez karar almak, 2556 kez cephaneni hazırlamak… 2556 kez korkularını yenmek, 2556 kez arkadaşlarınla sözleşmek, 2556 kez bir daha görmeme ihtimaline karşı veda etmek… 2556 kez cesaretin ve onurunu kuşanıp düşmanının üstüne tereddüt etmeden yürümek…
6 ay, yani 180 gün boyunca tüm bunları yaparken her türlü insani ihtiyacı ertelemek, açlığa uykusuzluğa hükmetmek, acıyı bastırmak, yaralarını yok saymak… İşte bu 6 ayın, bu 180 günün, 2556 kez düşmanının üstüne yürümenin, 2346 faşist celladı o dağlara gömmenin tarihte bir eşi yoktur, olmayacaktır, olamaz!
Bu rakamlar HPG’nin son altı aylık savaş bilançosunun verdiği rakamların bir kısmıydı! Gerçeği yeterince hatta yettiğinden de fazla anlatacak bir bilançoydu.
Bu rakamlar bize anlattı. O kadar çok ‘şey’ anlattı ki, anlatılanlar o kadar ‘şey’ di ki…!
Bu bilançodan önce de insanın aklının yüreğinin üstüne üstüne yürüyen açıklamalar vardı. Mesele anlamaksa anlamaya fazlasıyla yeten şeyler söylenmişti. Defalarca Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan’ın yine PKK merkez Komite üyesi Duran Kalkan’ın söylediklerini okuduk, dinledik. PKK ve ilgili organlarının defalarca açıklamaları oldu. Anlayana yeterdi. Bu açıklamalarda alenen içinden geçtiğimiz sürecin varlık ve yokluk sınırındaki bir amansız savaş olduğu söylendi. Durumun yeterince anlaşılmadığı anlatıldı. Düpedüz gerilla biterse herşey biter, bunu bilin dendi. Başka bir yol yok! Bu faşist düzenin hedefinde Özgür Kürtlük ve onun örgütlü gücü ve gerillası var ama her şeyden önce hedefte bir halk var dendi, Kürdistan var dendi. Kürdistan dağlarında kimyasal silahlarla boğdurulan özgür Kürtlüktür bunu anlayın dendi. Görevlerinize sahip çıkın, gerilla öncülüğünde yürütülen direnişe daha güçlü katılın, bu direnişte kendi mevzinizi tutun dendi. Bu amansız varlık ve yokluk savaşı sadece gerillanın omuzlarına yüklenemez, siz bu savaşın bir parçasısınız, herkes sorumluluğuna sahip çıksın dendi. Hakkı vardı ve haliyle bu söylenenler aklımızı da, vicdanımızı da, Kürtlüğümüzü de, insanlığımızı da, devrimciliğimizi ve demokratlığımızı da sorguladı.
Dün itibariyle gerçeğin kaçınılmazın sesini bir kez daha duyduk. HPG’nin yeni bir açıklamasını okuduk. 17 gerillanın kahramanca o koşullarda hepimiz adına tarihin en gerici faşist zalim ve alçak rejimine karşı direnen o biricik Kürt evlatlarının adlarını tarihe nakşeder gibi bir bir açıklandı. Bu isimler tarihe bir onur sembolü gibi işlendi ve kalbimize de bir dinamit dikti. Aklımıza yüreğimize koca bir bomba koydu. Sonra bu açıklamalarla birlikte bu faşist zalim saldırı altında şıkeftin içinden kısa bazı görüntüler paylaştı. Kullanılan yasaklı-insanlık dışı kimyasal silahlardan etkilenmiş iki yiğit gerillanın, Kürt halkının iki biricik evladının aklımıza yüreğimize sığmayan görüntülerini izledik. Cançekişirken, o gencecik bedeniyle, inancıyla, öfkesi ve kutsal amacından aldığı güçle bu lanet zehire karşı direnirken gördük.
Sözü ile gerçeği bir kılmış, tarihin en aleni, en açık, en dobra ve gerçekle yüzleşmede en cesur, her şart altında gereği kamuoyuyla paylaşmayı devrimci bir ilke edinmiş, en özü sözü bir örgüt olan PKK’yi böyle ispat ettirmeye zorlayan bizim anlamazlığımız değil de neydi?
Biz anlamadığımız için o görüntüleri izledik. Kürdistan dağlarında insanlık dışı bu kimyasal saldırılara maruz kalındığı gerçeğini kirleten, her türden dezenformasyonla bu suçu gizleyenlere cevap olamadığımız için… Bu kimyasal saldırı planının kalkanı ve koç başı olan ihanetçi işbirlikçi KDP’nin beynine halkın yumruğunu indiremediğimiz için… Bu vahim duruma gözünü kapatan tüm dünyanın gözüne sokmak, kulağını tıkayan herkesin kulağında patlatmak görevini de gerillanın omuzlarına bıraktığımız için izledik. Bu göreve de sahip çıkan, bir yandan savaşırken bir yandan da ölüm pahasına görüntüler elde etmeye çalışan, her türlü saldırı altında bu gerçekleri yazıp, belgeleyip bize ulaştıran, bu durumu görerek okuyarak anlayamayanlara tercüme edip yorumlayan yine gerilla oldu. Yoksa neden hayatını yoldaşlık ve arkadaşlık üzerine kurmuş bir gerilla arkadaşı can çekişirken, elleri titremeden bunu görüntülemek zorunda kalsın. Bunu yüreği nasıl kaldırsın. Neden defalarca anlatılmasına rağmen yaşananları dışarıya ulaştırmak için o görüntüleri çekme zorunluluğu hissedilsin. Nedeni biziz!
Kabul edelim izlediğimiz bu görüntülerin sorumlusu biziz. Bizi bu görüntülerle yüzleştiren bizim anlamazlığımızdır, anlamanın gereğini yapmamamızdır. Bu görüntüler, içi öfke, eleştiri, sitem ve çokça çağrı ile dolu bir harekete geç mesajıdır, beynimizde ve yüreğimizde patlayan bir anlatma biçimidir.
Doğan Çetin