HABER MERKEZİ
Bu yazı, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarının İmralı’ya doğru hareket ettikleri haberinin gelmesinin hemen sonrasında kaleme alınmaktadır. Nasıl bir mesaj geleceğini bilmiyoruz. Ama bildiğimiz tek şey, bunu sağlayanın direniş olduğudur.
Uzun ve dünyada örneği görülmeyen bir tecridin sonunda, cezaevlerinde mahpusların 3 mevsime yayılan ölüm orucu ve açlık grevi direniş ile cezaevleri önlerinde her türlü baskı ve zulme rağmen bu direnişi sahiplenen Kürt analarının direnişi iktidara gerim adım attırmış, avukatları 2 Mayıs’ta Abdullah Öcalan ile görüşmüştü.
Açlık grevleri örneklerini saymaya kalksak bu köşeyi onlarca kez dolduracak hak ihlallerinin sona ermesi için yapılmıyor. Mahpuslar her geçen gün daha da ağırlaşan baskılara, hukuksuzlukların sona ermesi için açlık grevinde değiller. Açlık grevlerinin tek bir talebi vardır; o da İmralı’daki tecridin sona ermesidir. Tam da bu nedenle, bugün cezaevlerinde ve dışarıda sayısı binleri bulan açlık grevi direnişçileri, barış, demokrasi özgürlükler ile İmralı’daki yürütülen tecrit siyaseti arasındaki diyalektik bağı en doğru şekilde çözümleyenlerin başında gelmektedir.
Maalesef biz dışarıda mücadele edenlerin sahip olamadığı ve onları çevreleyen duvarları anlamsız kılan bir ferasetle İmralı tecridini kırmanın Türkiye’de demokrasiye, barışa, özgürlüklere giydirilmek istenen deli gömleğini parçalamak demek olduğunu görerek, bedenlerini ölüme yatırmada bir an tereddüt etmediler. Bu anlamıyla belki de dünyada örneğine çok sık rastlanamayacak çok anlamlı bir cezaevi direnişi başlattılar.
Bu direniş 6 Mayıs’ta yapılan ilk görüşme ile ilk meyvesini verdi. Görüşme sonrası İmralı’dan kısa ama verdiği mesaj açısından çok önemli bir açıklama geldi. Mesajdaki vurgular, açlık grevindeki talebin neden çok önemli olduğunu ve sadece Kürtlerin değil tüm barış ve demokrasi güçlerinin aynı kararlılıkla sahiplenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Mesajda öne çıkan en temel kaygı toplumsal uzlaşı ve demokratik müzakere temelinde Türkiye’nin sınırlarını da aşan bir ölçekte onurlu barış için verilecek mücadeledir. Aradan geçen altı yıl içinde bir coğrafya toptan yerle bir edilmişken ve en başta Kürtler yaşanan tüm acılara, baskılara ve hukuksuzlara rağmen 2013 Newroz Bildirgesi’nde ortaya konan duruşu derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığı demokratik ve barış siyaseti yürüten tüm kesimlerin üzerinde özellikle durulması gereken bir öneme sahiptir. Türkiye’de siyasetin içinden geçmekte olduğu karanlık içinde İmralı’dan gelen bu mesaj okunduğunda, insan demokrasi güçleri İmralı’da tecrit edilenin bir şahıs olarak Abdullah Öcalan değil ama onun kişiliğinde barış ve demokrasi mücadelesi olduğunu görerek tecride karşı verilen mücadeleyi en başta kendi mücadelesi gibi sahiplenmiş olsaydı bu kadar acı belki de çekilmezdi demekten kendini alamıyor.
Asıl önemli bir diğer nokta ise; büyük açlık grevi direnişi ile aralanan İmralı kapısından bize ulaşan mesaj ile bizlere bir kez daha Öcalan Zamanı’nın başladığını adeta müjdelenmektedir. Bugün de, tıpkı yıllar önce olduğu gibi, tüm gözler ve kulaklar İmralı’dan gelecek mesaja heyecanla dönmüş durumda.
Öcalan Zamanı, toplumun siyaset eliyle en küçük atomuna kadar kutuplaştırıldığı, demokratik açıdan zaten çok da iyi bir konumda olmayan hukukun ve siyasi kurumların iyice ayaklar altına alındığı, emekçisiyle, kadınıyla, Kürt’üyle, Ermeni’siyle, Alevi’siyle ötekileştirilmiş tüm kesimlerin üzerindeki baskının her gün katmerleştiği bir süreçte başlamaktadır. Dolayısıyla, en önemli görevin barış ve yerelden genele her kademede çürümüş siyasi sitemin demokratik müzakere ve toplumsal uzlaşı temelinde yeniden inşası olduğu bu süreçte, maalesef bizlerin de geri plana ittiği demokratik özerklik gibi toplumsal dönüşüm projelerimiz bir kez daha tartışma gündemimize gelecektir. Bir kez daha onurlu bir barışın yollarını, acılarla yüzleşmenin yöntemlerini, nasıl bir demokrasi hedeflediğimizi, demokratik kurumların doğasını ve işleyişini tartışmaya başlayacağız. Tüm bileşenleri ile demokratik siyaset, tepkisel ve oyun bozucu bir konumdan çıkıp sistem kurucu, dönüştürücü bir konuma yükselecektir.
Bu duygu, düşünce ve umutlarla İmralı’dan gelecek mesajı heyecanla bekliyoruz. Mesaj ne olursa olsun başlayan yeni bir dönemdir. Yolların ne kadar uzun veya kısa; ne dar düz veya dolambaçlı olacağını biraz da bu yolda bizim ne kadar kararlılıkla yürüyeceğimiz belirleyecektir. Ama kesin olan tek şey; her alanda sergilenen büyük Kürt direnişinin bir kez daha iktidarı Öcalan’ın ayağına getirdiği ve yeni bir dönemin başlamasını sağladığıdır. Gerisini yaşayarak ve direnerek hep birlikte göreceğiz.
Son söz de iktidar sahiplerine; Biraz akılları varsa, her geçen gün daha da uçurumun kenarına sürüklenen bu ülkeyi yönetenler de İmralı’dan yükselecek sese kulak verir; hele de İmralı’dan yükselen sesi boğmaya çalıştıklarında başlarına gelenler düşünüldüğünde…
Kaynak: Yeni Özgür Politika/Cihan Deniz