HABER MERKEZİ- Özgürlük Çocuklukta Başlar- Son Bölüm
İLK İSYAN!
Xezo: Kapı komşu birbirini beğenmez ya, hatırlıyorum, Xezo diye bir komşumuz vardı. Xezo fukaraydı. Xezo’nun bir tavuğu eve geldi diye, her gün kıyametler koparıyordu anam. Kavga etmediği bir saati yoktu kadının. Galiba ben o kavganın anlamsızlığını düşünerek doğru kavganın anlamına ulaştım.
Bir ortanca kardeşim vardı, geldi. Artık herhangi bir nedenle kavgaya tutuştuk. Nedeni ne olabilir? Büyük ihtimalle bağ çalışmasında bir yetersizliği vardı. Böyle serserice veya emeğe pek saygısı olmayan, görevine anlamlı yaklaşmayan bir tutumunu gördüm herhalde. Ve onu bağdan kovmaya çalıştım. Tabii, beni biraz uğraştırdıktan sonra, onu kaçırtmaya yönelttim ve kaçmaya başladı. Kaçar40 41 ken peşine verdim. Takip ettim. Büyük bir hızla, öfkeyle sürekli taşlıyorum. Hâlâ aklımda, kayalar üzerinde bulgur kaynatıyorlardı. Bizim aile, annem-babam, hepsi orada. Gitti kendini oraya attı. Tabii, onun sığınağı ailedir. Benim ağır saldırım karşısında kendini ancak öyle koruyabileceğini sandı. Büyük ihtimalle yakalasaydım, taşlarla çok daha sert vurabilirdim. Bazı taş darbeleri aldı da. Daha da tutsaydım, belki bazı yerlerini kanatabilir, hatta kırabilirdim, öyle bir öfke. Tabii, aileye sığındığında ilk karşı koyan baba olacak ve hâlâ hatırlıyorum, baba karşı çıktı. Üzerime yürüdü. Tabii, baba olduğu için belli bir geri çekilmeyi yaşamam gerekiyor. Köye doğru bir geri çekilme hareketi yaptım. Bütün köy ayağa kalkmıştı. Çok şiddetli bir baba-oğul kavgasıydı. Tabii geri çekilirken pasif, kavgasız bir geri çekilme değil. Oldukça iddialı ve kıran kırana bir taşlama hareketiyle sürdürülen bir geri çekilme. O da saldırıyor, biraz daha güçlü. Fakat köy içinde artık sokaklar var, sokaklara dalabilirim. Dolayısıyla fazla başarma imkanım yok. Köyün içine girer girmez, o da yoruldu mu, artık gerek mi görmedi… Geri çekildi. Böylece dengede kaldık. Ama ben bununla yetindim. Öyle bir öfkem vardı ki, o öfkemle eve bir dalış yaptım ve hâlâ hatırlıyorum, onun bir parça çıkını vardı. Böyle beze sardığı bir çıkındı ve çok da gizliyordu. Bulmak çok zordu. Tabii, bu konuda epey araştırıcıyım. Birkaç araştırmadan sonra (belki de ahıra sokmuştu çıkını) taşların, direklerin arasına gittim, orada buldum. On lira aldım, hatırlıyorum. O zamanın parasıyla büyük paradır. On lirayı aldıktan sonra köyü terk etme hareketini planladık. Veya öfkemiz bizi “bu köyü terk edeceksin” noktasına getirmişti. Neden köyü terk etmek? Sanıyorum o zamanki aileye büyük tepkim gerçekleşti. Ve tabii tepkiden sonra köyde, ailede fazla kalamazsın. Ailede fazla kalamadıysan, köyde ne işin var? Bayağı, en azından aile ve köye toptan bir direniş. Köyün herhalde böyle fazla anlamlı bulunmaması, bizi “şehre uzan” düşüncesine itti. O zaman benim biraz tanıdığım şehir Nizip’ti. Birecik vardı, ardından Nizip gelirdi. Böyle bir şehre yönelme hareketi. Tamamen gün ortası, hava çok kızgın ve köyden kalkıp da bir şehre o saatte gitmek çok az akla gelebilir bir olaydı. Fakat ben denedim. Hızla o parayla birlikte aşağıya daldık. Bir dere ve hızla tepeye çıkma. Ve yine hatırlıyorum, köy ufkumdan kaybolmadan önce büyük bir hırsla ve gözyaşı içinde öfkeyle, bir ayrılık vedasıyla çıktım
Komşu bir köy vardı. Tabii o köyü geçmek mesele. Köpekleri var. Çok çekingen bir çocuksun, son derece ürkek. Bir de başa ne gelir, ne gelmez… “Son derece kendini başarılı kılacaksın” dedim. Sanırım bu duyguyla, özene bezene bir yandan köpeklerden korunuyorum, diğer yandan olası bazı nazarlardan kendimi sakınıyorum. Birinci köyü geçtim, hızla yola girdim. İkinci köye doğru muhtemelen Halfeti’den araba gelebilir. Büyük ihtimalle posta arabası gelir, normal yolcu arabası değil. Büyük bir süratle, o öfkeyle, Karamezra köyüne ulaştım. O köyün bir ağacı vardı, altında oturdum ve araba geldi, bindim. İkibuçuk liram mı gitti, bilemiyorum, Birecik’e ulaştım. Yine kızgın bir havada kendimi köprüye vurdum. Onu da becerdim. Çok erken yaşlarda olmama rağmen başardım. Okula henüz gidip gitmediğimi hatırlamıyorum. Arabaya binmek o yaş ve yapıda biri için zordur. Belki ilkokulu bitirmiş de olabilirim. O hızla kendimi Nizip’e attım. Ve ondan sonra Barak ovasında yolma yolma tarzım var. Bu Barak çok verimli bir ovadır, buğday yetişir. Buğdayı da yolmak için güç ister, kökleri çok zor sökülür. Birkaç dost, tanıdık grupla gittik. İki günlük yövmiyesi beş liraydı. En önemlisi de, sabah, öğlen ve akşam ayran vardı. Bu günleri sıcak ayranla geçirdim. Baktım artık olmuyor veya ben mi fazla dayanamadım, artık yolunacak buğday mı kalmamıştı; dönme hazırlığına giriştim. Ama on lirayı da kazanmıştım. Hâlâ hatırlıyorum, anlam kazanmış bir dönüştü o. On lirayı öyle babadan aldım ve on lirayı da buradan kazandım. Ve böylece noktaladım. Sonrasında ne oldu, bilemiyorum. Bu benim ilk isyanımdır.