BEHDÎNAN- Stêrk TV’ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türk devleti ve Kurdistan Özgürlük Gerillaları arasında yaşanan savaşın devam ettiğini belirten Sabri Ok, Erdoğan’ın önümüzdeki süreçte savaşı daha da büyüteceğini vurguladı. Gerillanın da her anlamda hazır olduğunu altını çizen Ok, Kürt halkının da rehavete kapılmaması gerektiğini belirterek, “Kim daha iyi mücadele verirse o başarılı olacaktır” ifadelerini kullandı.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok’un değerlendirmeleri şöyle:
3 yıldır Rêber Apo’dan hiçbir şekilde haber alınamıyor. Hiçbir ahlaka, hukuka, insanlığa, hatta düşman hukukuna bile sığmayan ağır tecrit devam ediyor. Fakat diğer taraftan Rêber Apo’nun fikirleri, düşünceleri, yazarlar, siyasetçiler, aydınlar, akademisyenler ve aktivistler tarafından tartışılıyor. Dünyanın birçok ülkesinde de halklar Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü talep ediyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle Kürt halkı ve tüm İslam aleminin Ramazan Bayramı’nı kutluyorum. Rêber Apo’nun durumu şüphesiz her zaman hareketimizin, halkımızın ve Kürt halkının dostlarının gündemindedir. 3 yıldan fazladır Rêber Apo’dan hiçbir haber alınamıyor. Sadece bu durum bile halkımızın, hareketimizin ve Kürt dostlarının tüm gücüyle ayaklanması için bir sebeptir. Bunun için herkesin ayaklanması ve İmralı’daki işkenceyi kırmalı, Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamalıdır. Rêber Apo’yu tanıyan kişinin etkilenmemesi mümkün değil. Bu yüzden dünyanın 4 tarafında başta kadınlar ve gençler olmak üzere milyonlarca kişi insanlığın hatta kendilerinin geleceğini Rêber Apo’nun paradigmasında buluyorlar. Bugüne kadar kimse Kürtleri kimse tanımıyordu ama bugün Rêber Apo için milyonlarca insan ayaklarını, fiziki özgürlüğü için eylem yapıyor. Demek ki böyle bir etkisi var Rêber Apo’nun.
Rêber Apo’nun paradigması, savunmaları daha fazla dağıtılırsa, daha fazla okunursa, insanlık Önderliğe daha fazla sahip çıkacaktır. Türk devleti de bu nedenle Rêber Apo’nun nefes bile almasını istemiyor. Bundan dolayı İmralı’da öyle bir baskı uyguluyor. İmralı’daki bu zorlu koşullara rağmen çok büyük bir direniş sergileniyor. Türk devletinin Kürt soruna yaklaşımının anlaşılması için İmralı’da neler olduğuna bakmak gerekiyor. Onlar da bu bilinçle Rêber Apo’ya yaklaşıyorlar. İşgalci anlayışta, Kürt soykırımında, işgalde ısrar edeceğiz ve bu kirli savaşı yürüteceğiz diyorlar. Zihniyetleri bu. Bu yüzden Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için dünya çapında bir mücadele veriliyor. Bundan sonra da daha planlı ve örgütlü bir şekilde bu mücadele devam edecektir.
“Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” hamlesi ikinci aşamaya geçti. Hamlenin geldiği aşamayı nasıl görüyorsunuz? Hamle için yapılan eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçtiğimiz sene 10 Ekim’de bu hamle başladı. Çok onurlu ve önemli bir konu ile bu hamle başlatıldı. Hem Kurdistan’da, hem dünyada gün geçtikçe hamle daha da büyüyor, gelişiyor. Elbette çok önemli bir hamledir ama dile getirdiğim gibi Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için ne söylenirse, ne yapılırsa eksik kalacaktır, yetmeyecektir. Rêber Apo fiziki özgürlüğüne kavuşana kadar bu böyle olacaktır. Bu hamle hala da istikrarlı, planlı ve kararlı bir şekilde devam ediyor. Sanırım birkaç gün sonra Strasbourg’da CPT’nin önünde binlerce yurtsever Kürt halkı ve dostları oturma eylemi gerçekleştirecektir. Yine önümüzdeki süreçte Avrupa’nın birçok şehrinde konferanslar, konser ve farklı platformlarda toplantılar gerçekleştirilecektir. Dünyanın birçok yerinde tanınan kişilerin de bu anlamda çabaları olacaktır. Hamlenin bir temeli oluşturuldu, inanıyorum ki daha da gelişecek. Kürt halkı da 24 saat İmralı’da neler oluyor, Rêber Apo’ya karşı sorumluluklarımız nelerdir diye yoğunlaşmalı, buna göre eylemler yapmalıdır.
Bakur’da, Türkiye’de toplum ayaklandı ve birçok eylem de yapıldı ama tekrar söylüyorum; hala yeterli değil. Örgütlü olsun, olmasın, partili olsun, olmasın tüm Kürtler Rêber Apo için ne yapabiliriz diye düşünmeli ve eyleme geçmelidir. Bilsinler ki; geleceğimiz buradadır ve düşman Önderlikle birlikte geleceğimizi de yok etmek istiyor. Bundan dolayı halkımız daha fazla eylem yapmalı, siyasi, hukuki birçok alanda geniş bir mücadele yürütülmelidir. Bilindiği gibi konu Rêber Apo ve Kürtler olunca kapitalist modernite sisteminin ve hukukunun kapıları bize kapanıyor. Zaten onlar Uluslararası Komployu geliştirdiler. Öyle olmasaydı CPT sessiz kalır mıydı, Türk devletinin hukuksuzluklarını kapatabilir miydi? Eğer dünyada başka yerde böyle bir durum yaşansaydı yaklaşımları, hukukları farklı olurdu. Bu durum bizi daha da öfkelendirmelidir. Mücadelemizin daha fazla büyümesine sebep olmalıdır. Sizin de belirttiğiniz gibi Türk devletinin İmralı’da Rêber Apo’ya yaptığı işkencenin düşman hukukunda bile yeri yok. Türk devleti ve AKP komplocudur. Türkiye’nin en büyük özel savaş partisi AKP’dir. Birçok kişi bu hamlenin nasıl bu şekilde tüm dünyaya yayıldığına şaşırdı, Kürt halkı ve dostları ise moral ve güç kazandı. Önümüzdeki süreçte bu hamle daha geniş, daha örgütlü bir şekilde yürütülecektir.
Türk devleti ve Kurdistan Özgürlük Gerillaları arasında yaşanan savaş devam ediyor. Türk devleti her alanda Kürt halkına saldırılarını sürdürüyor. 2023 yılı sonu ve 2024 yılının başında gerillalar başarılı devrimci operasyonlar yaptı. Son günlerde söylenenlere göre; Türk devleti Medya Savunma Alanları’na daha büyük saldırılar planlıyor. Savaş şu an hangi aşamada ve nasıl saldırılar olacaktır?
Önemli bir konu, HPG bu konulara ilişkin kamuoyuna ve Kürt halkına günlük bilgi veriyor. Son 7, 8 ayda gerilla büyük ve güçlü bir inisiyatif ile, fedai bir şekilde Türk devletine karşı devrimci operasyonlar yaptı ve çok önemli sonuçlar elde etti. Teknikleri, güçleri Medya Savunma Alanları’nda, gerillanın hedef aldıkları alanlarda kırıldı. Birçok noktadan çekilmek zorunda kaldılar, birçok noktada ise tasfiye edildiler. Fakat Türk devleti geniş çaplı bir savaşı önümüze koyuyor. Bunda da ısrarlılar. Savaşa, Kürt halkını inkar etmeye ve İmralı’daki işkence ve zulme devam edeceğiz diyorlar. Türk devleti ve AKP’nin zihniyeti budur. Nereye kadar gidecekler bilmiyoruz ama şunu biliyoruz ki, önümüzde daha çetin bir savaş var. Türk devleti her anlamda bunun hazırlığını yapıyor. Gerilla da her zaman hazırdır. Çok çetin ve sert bir süreç yaşanacak. Şimdiye kadar gerilla karşısında sonuç alamadılar, Kürt halkının evlatları fedai bir şekilde, kahramanca direniyor. Türk ordusunun saldırılarını kırdılar ama savaş devam ediyor.
Düşman karşısında alınan sonuçlar başarılı olsa da halkımızı şunu düşünmelidir; gerilla hangi zor şartlar altında savaşıyor, direniyor ve sonuç alıyor. Bu yüzden biz de rahat olmamalıyız, görevlerimizi yerine getirmeliyiz demeliler. Siyasi, hukuki alanların yanı sıra serhildanlarla da gerillayı selamlamalı ve sürekli eylem halinde olmalıdır. Artık Türk devletinin iradesinin kırılacağı bir süreçteyiz. Bu yüzden daha fazla saldırıyorlar. Çünkü iradeleri kırılırsa 100 yıllık sistemleri ve zihniyetleri yenilgiye uğrayacaktır. Böyle bir şeyin olmaması için de son ana kadar direnecekler, ekonomik, siyasi tüm imkanlarını seferber edecekler. Bu yüzden savaş daha da büyüyecek, sonuçları da çok önemli olacaktır. Artık eskisi gibi bir durum olmayacaktır. Türkiye’nin geleceği ve Kürt sorunu 2024 yılında saklıdır. Kim kendini daha iyi hazırlarsa, kim daha iyi örgütlenirse, kim daha kararlıysa, heyecanlı, moralliyse, taktik ve teknik açıdan kim daha iyi mücadele verirse o başarılı olacaktır. Hareketimiz ve gerilla bu özelliklere sahip. Motive olmuş durumda, moralli, kararlı olması hem taktik hem de tekniki açıdan geldiği düzey savaşta inisiyatif almasını sağladı. Basında da çıktı, heval Cemal müjdeyi verdi, gerilla 40 yıllık mücadele tarihinde ilk defa silahlı insansız hava araçlarını (SİHA) etkisizleştirmeye yönelik bir füze sistemine ulaştı. Şaşırıp kaldılar.
Türk devleti bu İHA, SİHA’ları satmak istiyordu, büyük bir pazar yaratmak istiyordu ama dünya ahmak değil. Takip ediyor, gerillanın şimdiye kadar 10-15 İHA, SİHA düşürdüğünü görüyor. Psikolojileri alt üst oldu. Ne yaparız da bu savaşı devam ederiz arayışındalar. Elbette biz de rehavete kapılmamalıyız. Rehavet kötü bir şeydir. Kendimize inanmalıyız, inisiyatifin elimizde olmasını da çok anlamlı görmeliyiz ama Türk devleti ve AKP’nin direneceğini, tüm imkanlarını kullanacağını ve daha vahşi bir şekilde saldıracaklarını bilmeliyiz. Bu yüzden daha ağır bir sürece hazırız. Dediğim gibi inisiyatif gerillanın elinde, 40 yıllık savaş tecrübesi var, Rêber Apo’nun paradigması var, Kurdistan dağları, Kürt halkı ve dostları var. 40 yıldan fazla bir süredir Kürt halkı ve hareketimiz haklı davamız için her zaman ayakta kaldı, PKK sıfırdan başlayıp bu düzeye geldi. Türk devleti ve AKP ne kadar direnirse dirensin bu süreç gerillanın başarısıyla sonuçlanacaktır. Şüphesiz bu kolay olmayacak, her gün bedel ödeniyor. Bu ruh, bu örgütlülük, bu iddia ve kararlılıkla gerilla başarıya ulaşacaktır.
Bakur ve Türkiye’de 31 Mart’ta gerçekleşen seçimlerin sonuçları üzerine tartışmalar devam ediyor. Bu seçimlerde Kürt halkı nasıl bir mesaj verdi?
Çok önemli bir seçim sona erdi. Kürt halkı başarılı bir sonuç aldı, demokratik güçlerle birlikte başarılı sonuçlar alındı. Bu durumu birbirinden bağımsız bir şekilde ele alamayız. Demokratik güçler dediğimizde içerisinde Kürt halkı, Kürt halkının mücadelesi var, Kürt halkı dediğimizde de içinde demokratik güçler var. Birlikte önemli mesajlar verdiler. Neydi bu mesajlar? Bir; işgalci Türk devleti ve AKP tüm imkanlarıyla ne kadar zulüm etse de, ne kadar diktatör de olsa iktidarının sonu gelmiştir. Bundan sonra ancak direnebilir. Artık eskisi gibi diktatörlüğünü sürdüremeyecektir. Bu mesaj net verildi. İki; baskıları, katliamları, saldırıları ne olursa olsun Kürt halkı ve demokratik güçler hiçbir zaman onlara boyun eğmeyecektir, her zaman ayakta olacak ve mücadelelerini yürütecektir. Bu mesaj da verildi.
Özellikle Kürt halkının kazandığı belediyelere geçmişte kayyum atanmıştı, Kürt halkı kayyum da atasanız, baskı da yapsanız sonuç alamayacaksınız, bizler irade sahibiyiz, siz yenileyeceksiniz diyerek kayyumları mağlup ettiler. En önemlisi de bu sefer eskisi gibi rahat bir şekilde kayyum atayamayacaksınız, atasanız bile direneceğiz, ayaklanacağız ve onları yenilgiye uğratacağız dedi Kürt halkı. Özellikle Wan pratiğinde de bu durum ortaya çıktı. Türk devleti Wan’da deneme yapmak istedi. Eğer planları tutsaydı daha sonra her yere yine yavaş yavaş kayyum atayacaklardı. Ama o serhildan çok önemliydi. En önemlisi de Türkiye demokratik güçleriyle de birlikte mücadele edilmesi kayyumların önünü aldı. Ama şunu da söylemeliyiz ki; Türk devleti işgalci bir devlettir, halkımız, demokratik güçler her zaman bunlara karşı hazırlıklı olmalı. Eğer bir kez daha kayyum atamak isterlerse daha çetin, daha radikal bir serhildan gerekecektir. Bu anlamda rehavete kapılmamak gerekir.
Bu süreçte herkes CHP’den bahsediyor. CHP tek başına bu başarıya sahip olmadı. Kürtleri apolitik görenler var ama en politik, bilinçli toplumdan biridir Kürtler. Öyle bir strateji yürüttüler ki; birçoğu şaşırıp kaldı, bunlar nasıl yaptı diye. Stratejik düşündüler, seçime stratejik yaklaştılar, AKP’ye de kaybettirdiler. Türkiye demokrasi güçlerinin çoğu da böyle bir yaklaşım sergiledi. CHP de, AKP’nin yenilmesi, darbe yemesi için bu yaklaşımdan istifade etti. Böyle yaparak da başarılı oldular. 40 yıldan fazla bir süredir CHP de ilk defa birinci parti oldu. Şuan CHP’nin üzerinde bir sorumluluk, bir yük var. CHP ne yapacak, eskisi gibi mi olacak, yoksa Kürt halkı ile demokrasi güçlerinin verdiği mesajı anlayacak ve ona göre kendini yenileyecek mi? Bence Kürt halkı ve demokrasi güçleri CHP’ye bu anlamda baskı yapacaktır. Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin CHP’ye programınız nedir, Türkiye’nin demokratikleşmesi programınızda var mı sorusunu soracaktır. Öğrenmek istiyoruz, anlamak istiyoruz diyeceklerdir.
Kürt halkı ve demokrasi güçleri Türkiye’nin demokratikleşmesi için CHP’nin programında ne olduğunu bilmek ister. Buna bağlı olarak CHP’nin Kürt sorununa yaklaşımı, Kürt sorununun çözümüne yaklaşımı nedir? Bugüne kadar gizliydi, korkakça yaklaşıyordu. Ama şuan CHP Kürt meselesinde ne düşünüyor, politikasını açık bir şekilde kamuoyu ile paylaşmalıdır. Eğer bu konularda doğru, dürüst ve ciddi olursa, olumlu yaklaşırsa şüphesiz önemli ve yeni bir sürece girecektir. Fakat kendini tekrarlarsa, yine kendisini gizlerse, alanlarda, sokaklarda, radikal, demokratik bir muhalefet geliştirmez ise CHP için yazık olacak. Van konusunda da, AKP’nin seçimlere yaklaşımında da; CHP tabanının demokrasiye açık olduğu görüldü. Yani vahşete, AKP’nin iktidarına karşı bir duruş sahibidir. CHP yönetiminin de bu gerçekleri göz önünde bulundurması ve kendisini yeniden şekillendirmesi gerekir.
Muhalefet birinci parti oldu ve AKP-MHP de ikinci duruma düştü. Bu sonuçlar Türkiye siyasetini nasıl etkileyecektir?
AKP iktidara geldiğinden beri ilk defa ikinci oldu. Bu önemlidir onlar için. Çünkü onların psikolojileri bu durumu kaldırmıyor. Ülkenin ve bölgenin tüm nimetlerinden istifade ettiler. MHP bürokrasinin tamamına yerleşti, devlet oldular. Ama bu da var; Devlet Bahçeli, AKP devlet sahibi hatta Türkiye’nin sahibi gibi konuşuyorlar, kimse de sen ne anlatıyorsun, gücün nedir, gerçeğin nedir demiyor. Bunlara karşı daha radikal bir duruş sergilenmeli, mücadele edilmeli.
İkinci olmaları tabii ki önemlidir, çünkü bu bir kırılmadır, bir engel aşıldı. Türkiye toplumunun yanı sıra birçok kişi hatta uluslararası bazı siyasetçiler de AKP-Erdoğan’ın kaybetmesi mümkün mü, değil mi diye düşünüyordu. Nasıl mümkün değil? AKP her şeyiyle pisliğe bulaştı, her şeyi kendisi ve çevresindekiler için kullandı, etrafındaki herkesi zengin etti, önlerini açtı ve bunun sonucunda Türkiye’yi perişan ettiler, Türkiye’nin ekonomisini batırdılar, siyasetini tıkadılar, toplumun psikolojisi alt üst oldu. Aslında bırakın ikinci parti konumuna düşmelerini, doğru, ciddi, radikal, demokratik bir muhalefet olsaydı tek bir gün bile iktidar olamazlardı. İktidarın üzerinde olduğu zemin çekildi ama ne kadar daha iktidarda olurlar, ne kadar daha direnirler, bunun cevabı da onlara karşı verilecek mücadele ile bağlantılıdır.
Kürt halkı ve PKK’nin mücadelesi olmasaydı, AKP’nin iradesi kırılamazdı, suni gündemlerle toplumu kandıracaklardı. Her şeylerini Kürt halkına karşı savaşta seferber ettiler, itibarlarını yerle bir ettiler, imaj ve prestijlerini rezil rüsva ettiler. Hala da Kürt halkına karşı savaşta ısrar ediyorlar ama artık nefes alamayacak noktaya gelmişler. Bugüne kadar onlara oy verenler bile onlardan koptular. Eğer AKP aynı zihniyette ısrar ederse, muhalefet de demokratik bir rol oynarsa çok daha erken bir şekilde bu iktidarın sonu gelecektir.
Basında yer alan haberlere göre; Nisan’ın sonunda Erdoğan Irak’ı ziyaret edecek. Daha sonra Mayıs ayında ABD Başkanı Joe Biden ile bir görüşme gerçekleştirecek. Bu ziyaretlerin partinize ilişkin pazarlıklar üzerine olacağı görünüyor. Erdoğan bu hangi plan ve konseptler çerçevesinde bu ziyaretleri gerçekleştiriyor ve sizce bu görüşmelerde istediğini elde edecek midir?
Faşistlerin ve iktidarların aklı her zaman kendileri için çalışıyor, ne olursa olsun her zaman iktidar olacağız diyorlar. Buna da inanmak istiyorlar. Geleceklerini Kürt halkının yok olması üzerine kurdukları sürece bu savaşta ısrar edecekler ve bunun yol, yöntemlerini bulmaya çalışacaklar. Tüm arayışları ve çabaları da bu temeldedir. Erdoğan Irak ziyaretinde, PKK’nin yenilgiye uğraması için Irak devletine hem baskı yapacaktır hem de her türlü tavizi verecektir. Bu yüzden AKP her şeyi yapabilir. Ama AKP-Erdoğan yalancıdır, pragmatistler, bir günleri diğer günlerini tutmaz. Yine ideolojik açıdan tehlikeliler. Yeni Osmanlı olarak bölgeye yayılmak istiyor. Ortadoğu’ya ilişkin böyle bir hesapları var. Erdoğan hala Irak hala Osmanlı’daki gibi onların bir eyaletidir. Öyle düşünüyor, nasıl rezil, rüsva bir durumda olduğuna bakmadan bu şekilde yaklaşıyor. Irak tabii ki bu gerçeği görüyor. Ortadoğu’da, Irak’ta ne kötülük varsa mutlaka orada Erdoğan’ın ve Türk devletinin parmağı var. Kerkûk’ten, Musul’dan tutun, Libya’ya kadar her yerde sorun çıkarmak ve bundan istifade etmek istiyorlar. Politikaları budur.
Irak’ın Türk devletinin oyununa gelmeyeceğine inanmak istiyoruz. Eğer Erdoğan’ın oyununa gelirlerse iyi olmaz. Neden? Çünkü PKK Irak’ın yasalarına, kanunlarına özellikle de Irak toplumuna ve insanlarına bir zarar vermemiştir. Bilakis, PKK DAİŞ savaşında tarihi bir rol oynadı. PKK olmasaydı, Şengal, Musul, Maxmur, Kerkük, Hewlêr hepsi DAİŞ’in eline geçecekti. Irak bunu çok iyi biliyor. PKK’nin gücünü, nasıl bir savaş yürüttüğünü fark etti. Gerçek budur. Bu yüzden Irak bu konuda daha doğru ve akılcı bir politika geliştirmeli. Bununla birlikte Türk devletinin gerçeğini de görmelidir. 40 km Irak topraklarına girmiş durumdalar, onlarca noktada askeri üs kurmuşlar, binlerce askerini Irak topraklarına getirmiş. Bağımsız bir devlet herhalde bunu kabul etmeyecektir. Bırakın PKK ile savaşmayı, PKK ile birlikte Türk devleti karşı bir şey yapmalılar. Uluslararası alanda da Türk devletine karşı bir şey yapma hakları var. Bu noktada biraz zayıflar.
Mesela Irak basını Türk devletinin işgaline ve saldırılarına karşı daha mücadeleci olmalı, toplum ayakta olmalı. Biraz ketum kalıyorlar. Ama umut ediyoruz ki; Irak devleti PKK’ye karşı Türk devletinin partneri olmayacak. Devletler arasındaki ekonomik, ticari, siyasi ilişkilere karşı değiliz ama Türk devletinin komplo, oyun ve savaşının bir parçası olmasını PKK, Kürt halkı kabul etmeyecektir. Irak rahat olamayacaktır, bunu biliyor. Türk devletinin Irak, Suriye, genel olarak Ortadoğu’da yarattığı sorunlar ortada. AKP’nin PKK’ye karşı çabaları boşa çıkarılmalı. Irak ziyaretinden sonra Erdoğan ABD’ye gidecek. Biden ABD başkanı olduktan sonra Beyaz Saray’a gitmeyi çok istiyordu. Ama Biden şimdiye kadar görüşmek istemedi, kabul etmedi. Şimdi aniden Erdoğan’a randevu verildi. Sebebi nedir, ABD neden ziyareti kabul etti bunun da anlaşılması gerekir. Ukrayna-Rusya savaşı meselesi, Ortadoğu, Suriye gibi birçok konu tartışılacaktır. Yine F-16 savaş uçağı meselesi Türk devletinin her zaman gündemindeydi.
ABD çıkarı olmadan Türk devletinin ve Erdoğan’ın elini güçlendirmez. Maalesef yine en fazla Kürt ve PKK konusunda Türk devletine yardımcı olacaktır. Erdoğan yine bu konuda ne gerekirse taviz verecektir. Amacı Kürt halkına karşı savaşta kendisi için bir imkan sağlamak. Başûr ve Irak’a saldırma planlarını ABD’ye kabul ettirme ve onaylatmayı istiyor. Zaten şuan da Irak hava sahasının tamamı ABD’nin kontrolü altındadır. ABD olmasa, onayı olmazsa, Türk devleti Irak ve Başûr’da uçaklarını uçuramaz, bombardıman yapamaz. Erdoğan’ın Türkiye içindeki etkisi 31 Mart seçimleri öncesi gibi olmayacaktır. Dış siyasette de öyle olacaktır. Seçimlerin Erdoğan’ın pozisyonu ve geliştirmek istediği müzakereler üzerinde etkisi olacaktır. Erdoğan Kürt halkına karşı savaşı yürütmek için her şeyi yapıyor. ABD’nin Erdoğan’ın taleplerine destek vermemesi gerekiyor. Ama eğer Kürt halkına ve PKK’ye karşı yürütülen savaşta Erdoğan’a destek olurlarsa demek ki 25 yıl önce komplo nasıl onların inisiyatifleri ve kararlarıyla gerçekleştiyse bugün de aynı çizgide ısrar ediyorlardır.
ABD de biliyor; Kurdistan her ne kadar dört parçaya bölünse de Kürtlerin yüreği de, aklı da tektir. Kürt halkının kaderi, geleceği 100 yıl önce Kahire Konferansıyla çizildi. Daha sonra 4 parçaya bölündü. 8 Mart’ta, Newroz’da, Rêber Apo’nun doğum gününde görüldü, Kürtlerin aklı, yüreği, ruhu tektir. Rojava, Bakur, Başûr, Rojhilat, Avrupa ve farklı ülkelerde olan halkımızın yüreği bir atıyor. Kurdistan’ın şu parçasına olumlu yaklaşırım ama diğer parçasını yok ederim olmaz. ABD gibi ülkelerin geniş perspektiften bakmaları lazım. Avrupa ve Amerika’nın genel bir Kürt politikası olmalı, bir parçaya olumlu yaklaşıp, diğer parçayı devletin gönlünü hoş etmek için Kürt soykırıma destek vermemeliler. ABD bundan sonra genel bir politika oluşturmalı ve Türk devletinin Kürt halkına yönelik soykırım saldırılarını kabul etmemelidir.
Erdoğan’ın seçimlerden sonra içeride nasıl rahat değilse, dışarıda da olmayacaktır dediniz. Bu seçimlerde ikinci parti olması Türkiye’nin diplomasisi üzerinde nasıl bir etki yaratacaktır?
Devlet ilişkileri devletlerin arasında gelişir iktidarlar da önemlidir ama devletlerin birbirleriyle çıkarları vardır. İktidarlar olumlu veya olumsuz bir şekilde etki ediyor. Birçok devlet ve güç AKP-Erdoğan’dan memnun değiller. Fakat çıkarları ne gerektiriyorsa onu yapıyorlar. 31 Mart seçimlerinden sonra Avrupa hatta Ortadoğu basınında da AKP-Erdoğan’ın güç kaybettiğine değindiler. Eski gücü yok artık Erdoğan’ın. Bunun müzakere, diplomasi ve görüşmeler üzerinde bir etkisi olacaktır ama esas olmayacaktır. Önümüzdeki süreçte artık AKP bir daha iktidar olamayacak hatta belki daha erken yenilecektir. Ama tabii ki devletlerin kısa ve uzun vadede hem siyasi, hem stratejik hem de jeopolitik ve çok yönlü çıkarlı var.
AKP tarafından Filistin davası her zaman istismar ediliyor, her zaman çıkarları için kullanıyor. Fakat Hamas-İsrail savaşında Filistin halkına yönelik savaşta kullanılan malzemelerin Türkiye tarafından gönderildiği ortaya çıktı. Bu da Erdoğan’ın iki yüzlülüğünü gösteriyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ortadoğu’da temel iki sorun var. Filistin ve Kürt sorunu. Kürt ve Filistin halkının sorunları demokratik bir şekilde çözülmediği sürece Ortadoğu asla demokratikleşmez. Bu ispatlanmıştır. Bu savaş buna ne kadar hizmet ediyor, etmiyor başka bir konudur. AKP, özellikle Erdoğan pragmatisttir, ilkeli, ahlaklı değil, çıkarları ne ise onu yapıyor. Hem Filistin için gece gündüz bir çaba içindelermiş gibi, Filistin halkı amacına ulaşsın gibi kendilerini gösteriyorlar ama aynı AKP ve Erdoğan son altı ayda yani savaşın başlamasından bu yana İsrail ile ticaretini iki kat daha da arttırmış. Bu ikiyüzlülüktür. Sahte gözyaşı döküyorlar. Bir taraftan toplumu kandırmak ve maniple etmeye çalışıyor ama alttan da ticaretini kat be kat arttırmış. Her yalan bir yere kadardır derler, ne yaptıkları ortaya çıktı. Şu anda çaresiz bir haldeler.
Erbakan’ın oğlu yani Yeniden Refah Partisi Başkanı stratejik, akıllıca bir siyaset geliştirdi, Erdoğan’ı en zayıf noktasını yakaladılar. Hem sen Filistin için sahte gözyaşı döküyorsun hem de alttan alta İsrail ile ticaret yapıyorsun. Eğer dürüstsen, doğruysan hatta Müslüman isen bu ticaretten vazgeçmelisin dedi. Yani Erdoğan’ı gafil avladı. Erdoğan bu konuda da sıkıştı, rezil oldu. Ama dediğim gibi Türkiye için özellikle AKP için çıkarlar her şeydir. Geçmişte Özal, Demirel, Erbakan, Ecevit bunların bir ölçüsü vardı, kişiliklerine, yaşamlarına, ailelerine baktığınızda bir ölçü vardı. Ama Erdoğan’da öyle bir ölçü, ilke yok. Oğlu, kızı, damadı, aileleri, akrabaları, hepsi bir şekilde devletin içinde ve hepsi devletin tüm imkanlarını kullanıyorlar ama Türk toplumunu da vatan, millet, Sakarya, aman Türkiye parçalanıyor, bölünüyor yalanlarıyla kandırıyor, kanları Kurdistan dağlarında dökülüyor. Maalesef Türk toplumu bunun farkında değil. Ama artık yavaş yavaş bu da değişiyor.
Bir dönem Türkiye toplumunda cenazelerin gelmesinin ardından büyük tepkiler oluşuyordu. Bu tepkileri susturmak için büyük bir baskı yaptılar, bazılarını da parayla durdurdular. Ama güçlü bir potansiyel var. Birkaç gün önce HPG muhabiri Kurdistan ve Türkiye sınırında yüzlerce Türk askerinin cenazenin gömülü olduğunu söyledi. Birçok aile çocukları yaşıyor mu, yaşamıyor mu, nerededir bilmiyor. Parayla tepkileri bastırıyorlar ama bu da bir yere kadar, patlayacaktır. Tüm dünyada böyledir, iktidarlar en yukarıya çıkarlar sonra ya patlarlar ya da yukarı çıktıkları hızda aşağı düşerler. AKP iktidarı da en yukarıya çıktı; çaresi yok, aynı şekilde düşecektir.