HABER MERKEZİ – 28 Şubat 1986 günü başkent Stockholm’da sinema çıkışı İsveç Başbakanı Olof Palme’nin öldürülmesi, batılı devletler kadar sosyalist bloğu üyesi ülkelerde de şok etkisi yaratmıştı. Bu ülkelerin başını ise Doğu Almanya ya da resmi adıyla Almanya Demokratik Cumhuriyeti (DDR) çekmişti. Zira sosyalist bir rejimin başta olduğu DDR’in sosyal demokrat Palme ile sıkı ilişkileri vardı. Bu nedenle olacak ki, DDR yönetimi Palme cinayetiyle yakından ilgilendi.
Palme’nin öldürülmesinden hemen sonra Stasi adıyla bilinen DDR’in güvenlik ve istihbarat teşkilatı Devlet Güvenlik Bakanlığı (Ministerium für Staatssicherheit-MfS), o günlerde dünyayı etkileyen bu cinayeti çözmek ve faillerin peşine düşmek için harekete geçti. Cinayetten dört gün sonra Stasi Bakanı Erich Mielke’nin özel talimatıyla soruşturma komisyonu kuruldu.
Günther Jäckel yönetimindeki bu komisyon, başta Batı Almanya olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinde bulunan ajan ve muhbirlerin Palme cinayetine ilişkin gönderdiği raporlardan derlediği bilgileri, uzun bir süre günlük olarak bakan Mielke’ye sundu.
Şu anda Alman devletinin Stasi Kayıtları Ajansı’nın arşivinde saklanan, yüzlerce sayfalık 8 klasörden oluşan bu raporların bir kısmı, Palme cinayeti sonrası oluşturulan “Kürt izi”ne dairdir.
PKK’LİLERE DAİR BİLGİLER MİT’TEN
Palme cinayetine ilişkin hazırlanan 7, 11, 12 ve 16 Mart 1986 tarihli istihbarat raporlarında Kürtler ve PKK’ye ilişkin bölümler yer alıyor. 7 Mart 1986 tarihli raporda, PKK Avrupa Temsilciliği’nin 3 Mart 1986’da yayınladığı basın açıklamasının orijinali eklenmiş. Bu raporda PKK’nin bu cinayetin arkasında olmadığını açıkladığı ve İsveç’teki kaynakların da baş şüpheli olarak Türk istihbaratını gördüğü ifade ediliyor.
11 Mart 1986’da Stasi’nin 22. Dairesi tarafından kaleme alınan raporda ise, cinayet sonrası Türk istihbaratı ve polisinin, PKK üyeleri konusunda İsveç’teki soruşturma birimine yardımcı olduğu belirtiliyor.
Rapora göre, Türk güvenlik birimleri, bilinen bazı PKK’lilere dair soruşturma belgelerini iletti. Aralarında Cemil Bayık ve Ali Haydar Kaytan’ın bulunduğu PKK’lilere ilişkin ayrıntılı bilgilerin raporlarda yer alması dikkat çekiyor.
Aynı birimin 12 Mart 1986 tarihli raporda ise Cemil Bayık ve Ali Haydar Kaytan’a ilişkin bilgiler, Batı Almanya’nın Emniyet Müdürlüğü’nün (BKA) soruşturma dosyasına dayandırılıyor. BKA içindeki Doğu Almanya istihbaratına bağlı muhbirlerden alınan bilgilerden derlenen bu raporda, “Şiyar” kod adı kullandığı iddia edilen Cemil Bayık’ın Suriye’de yaşadığı, “Fuat” ve “Hawar” kod adlı Ali Haydar Kaytan’ın sık sık Batı Almanya’ya gittiği öne sürülüyor.
PKK KARŞITI KAMPANYADA KDP’NİN ROLÜ
Stasi’nin hazırladığı raporlarda dikkat çeken bir başka ayrıntı ise, Palme cinayeti sonrası PKK’ye karşı yürütülen karalama kampanyasında Kürt örgütlerinin oynadığı rol. 2. Daire’nin 16 Mart 1986 tarihinde kaleme aldığı üç sayfalık raporda, Irak Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP-I) Palme’nin faili olarak PKK’yi gördüğü bilgisi yer alıyor. Batı Berlin’de Stasi ajanlarının KDP-I’nın üst düzey yetkilileriyle yaptığı görüşmelerden derlenen bu raporda, özet olarak KDP’lilerin şu iki durumdan dolayı Palme’nin PKK tarafından öldürülmüş olabileceği öne sürülüyor:
“PKK zaten uzun süredir Palme karşıtı bir kampanya yürütüyor. İsveç’te işlenen iki cinayet sonrası PKK’liler gözaltına alındı, PKK de bunun intikamını almak için Palme’yi öldürmüş olabilir. Ayrıca Palme de Kürtlere karşı büyük bir sempati duyuyordu ve bu durum Türk devletini rahatsız ediyordu. PKK içine sızmış MİT ajanları aracılığıyla da bu cinayetin işlenmiş olması ihtimali var.”
CİNAYETİN FATURASI KÜRTLERE KESİLDİ
Olof Palme, 1969-1976 yılları ve 1982-1986 yılları arasında iki dönem başbakanlık koltuğuna oturmuştu. Bir yandan Sovyet tanklarının Prag’a girmesini kınayan, diğer yandan ABD’nin Vietnam’ı bombalamasını Nazilerin katliamlarına benzeten ve Güney Afrika’da Apartheid rejimini sert sözlerle eleştiren Palme, Kürt halkının gördüğü baskıların da son bulmasını istiyordu. Ancak ne gariptir ki Palme’nin öldürülmesinin faturası Kürtlere kesilecekti.
Cinayetten bir hafta sonra İsveç’te Kürt yurtseverlerinin evleri basıldı, birçok Kürt kelepçelenerek karakollara götürüldü. İsveç’te Kürtlere karşı başlatılan “cadı avı”, bir süre sonra Almanya’ya da sıçradı.
İsveç ile Almanya’daki bazı ana akım medya kuruluşları ve Türk basını, cinayeti PKK’ye mal etmek için arka arkaya asparagas haberler manşetlere taşıdı. Çok değil, iki yıl sonra ise Palme cinayeti, 1988’de aralarında Duran Kalkan, Ali Haydar Kaytan ve Hüseyin Çelebi’nin de bulunduğu bir grup PKK’linin yargılandığı Düsseldorf’daki ünlü “PKK Davası”nın da esin kaynağı oldu.
Uluslararası arenada Kürtler, haklarını ateşli savunan bir lideri kaybederken, cinayet PKK’ye mal edilerek Kürtleri karalayan bir operasyona dönüşecekti. Zaten Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan da daha sonraki yıllarda Palme cinayeti sonrası yaşananları; kendisine yönelik tezgahlanan uluslararası komplonun “ilk adımı” olarak değerlendirecekti.
İSVEÇ’TEN HALA BİR ÖZÜR YOK!
Kürtlerin ve PKK hareketinin Palme cinayetiyle yakından-uzaktan hiçbir ilgisinin olmadığı da 36 yıl aradan sonra, 10 Haziran 2020’de İsveç tarafından resmen duyuruldu.
Palme’nin katil zanlısının 2000 yılında ölen Stig Engström isimli bir İsveçli olduğunu açıklayan İsveç Başsavcılığı, Palme dosyasının böylece kapandığını bildirdi.
Ancak geçen bu iki yıla rağmen İsveç hükümeti, cinayeti gerekçe yaparak Kürtlerin başına getirdiklerinden ve Kürt özgürlük hareketinin kriminalize edilmesinde önemli bir rol oynayan bu tarihi olaydan dolayı hala resmi olarak özür dilemiş değil.