HABER MERKEZİ
Önder APO Kendi Kendini Yaratarak Büyüten Bir Önderliktir
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da uluslararası bir komplo ile Türk devletine teslim edilerek İmralı tek kişilik cezaevine konulmasından sonra, Türk devleti ve onun dış destekçileri tarafından başlatılan ve şimdiye kadar hiçbir tutukluya dayatılmamış uygulamalar mevcuttur. Bu insanlık dışı uygulamalar ile Önder APO’ya ya intihar etmesi ya akli dengesinin bozulması ya da biyolojik olarak yavaş yavaş imhası amaçlanmıştır.
On üç yılı aşkındır tecrit içinde tecrit ve büyük işkenceler altında tutulan Önder Abdullah Öcalan’a karşı bu şekilde saldırı ve faşizan uygulamalara neden başvurulmaktadır? Tutuklu bir insana bunca psikolojik, zehirlenme yoluyla biyolojik işkence ve yalnızlaştırma politikaları neden uygulanmaktadır?
PKK’nin 1970’lerden bu yana başlattığı partileşme mücadelesi yine 1984’ten bu yana yürüttüğü gerilla mücadelesi ile her zaman Türkiye halklarıyla barış ve kardeşlik istem ve amacını dile getirmiş olmasına rağmen bu hareketin Önderliğine bu yaklaşımlar cevaplandırılması gereken temel ve önemli sorulardır. Biz Kürtler için olduğu kadar Ortadoğu halkları ve tüm insanlığın anlaması gereken hususlardır da. Bu insanlık dışı yöntemlerin hem uluslararası hem de direkt Türk devletinden kaynaklanan yanlarına bakıldığında bu yönelimlerin temelde iki sebebi ve amacı olduğu görülecektir. Önder Abdullah Öcalan’a yönelik görüşmelerin kesilmesi ve bir haber alınamaması ile canına kast etme saldırısının şimdiye kadar ortaya çıkan sonuçlarına bakıldığında bu insanlık dışı saldırıların bu iki temel nedenlerini şöyle izah etmek mümkündür. Bu nedenlerden birincisi Rêber Abdullah Öcalan’ın felsefesi ve ideolojisi ile kendisinde gerçekleştirmiş olduğu önderliksel düzey ve bunun PKK gibi bir hareketi yaratması ile beraber Kürdistan’da ezici bir halk kesimini etkilemesidir. Saldırıların özünde bu önderliksel gerçekleşme olduğu için bu konuya daha yakından bakmak gerekmektedir.
Ortadoğu toplumlarından çıkan önderlerin hem içinden çıktıkları toplumlarına hem de evrensel çapta öncülük edebilecek temel bazı özellikleri vardır. Bu özellikler dünyanın başka yerlerinde çok fazla görülmez. Ortadoğu’da çıkan halk önderleri yaşamın her alanına, toplumun tüm kesimlerine ve sorunlarına, hatta tek-tek insanların davranışlarının yeniden şekil kazanmasına yol açacak kadar etkili bir düşünsel dünyaya ve pratiğe sahip olmuşlardır. Bu karakteristik özellikler gösteren önderler hem kendi toplumlarını hem de başka toplumları köklü değişikliğe uğratacak çok yeni siyasal ve toplumsal sistemlere öncülük etmişlerdir. Bu önderlerin yeni sistemlerinde toplumsal tüm kesimlerin nasıl konumlanacakları, halkların bir birileri ile nasıl ilişkilenecekleri gibi daha birçok konuda plan ve projeler geliştirmiş ve pratikleştirmişlerdir. Bu biçimiyle bu önderler tüm insanlığın kazanımlarını artırmış sorunlarını adalet ölçüleri içinde çözmeyi başarmışlardır. İşte önder Abdullah Öcalan’da Ortadoğu’da Kürtler içinden çıkmış böylesine evrensel bir önderliktir. Toplumsal yaşamın her alanına yönelik dile getirdiği ve onlarca kitap halinde yayımlanmış çözümlemeleri mevcuttur. En son kaleme aldığı Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa Doğru, Özgür İnsan Savunması, Bir Halkı Savunmak ve Demolratik Toplum Mamifestesu adlı eserleri Önder Abdullah Öcalan’ın bu evrensel önderlik özelliklerinin vardığı düzeyi gözler önüne sermektedir. Önder Abdullah Öcalan’ın nasıl bir önderlik olduğunu daha ayrıntılı ve derinlikli anlamak isteyenler başta belirttiğimiz bu kitapları olmak üzere daha önce yayımlanmış onlarca kitabına bakabilirler. Yine PKK bir parti olarak bu evrensel önderlik gerçekleşmesinin bir sonucu olarak ortadadır.
Önder APO kendi kendini yaratarak büyüten bir önderliktir. Onun için esas olan insandır, insanlığın sorunlarının çözümüdür. Bu sorunların insanca yöntemlerle çözümlenmesidir. Kendisini bu düzeyde bir önderliksel gelişmişlik ile ele almamız başta Kürt insanın yaşadığı sorunlar olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının yaşadığı sorunlara getirdiği çözüm yöntemleri nedeniyledir. O, Kürt merkezli ve orijinli insanlığa yeni bir demokrasi ve eşitlik sistemini öngörmektedir. Daha da detaylandırılabilecek bu önderliksel özelliklerini başta Kürdistan olmak üzere Ortadoğu halklarının yüzyıllardır devam eden sorunlarını çözüme götürme aşamasında uluslararası bir komplo ile durdurulması onun bu özelliklerinden ileri gelmektedir. Dolayısıyla Önder APO ne Kürdistan’da ne de Ortadoğu’da bulunan her hangi bir siyasal Önderlik gibi değildir. Devlet başkanları ya da partilerin siyasal liderlikleri başkadır. Onlar bir dönem var, bir dönem yokturlar. Siyasal gelişmelere göre güç olur ve ortadan kalkarlar. Bu tür liderlikler dayandıkları sınıfların çıkarları için bir dönem siyasal bir anlam taşıyabilirler. Örneğin Ortadoğu liderliklerinin hemen hemen hepsi siyasi koşulların yarattığı güç dengelerinin imkânları ile vardırlar. Yine bu önderlikler, ellerinde büyük paralar, ordular, istihbarat ve polis güçleriyle kendilerini ayakta tutmaktadırlar. Bir başka anlamda bunlar zoraki liderliklerdir.
Ama Önder APO tamamıyla insanlığa yeni bir yaşam ve toplumsal sistem geliştirmeyi sağlayacak felsefesi, ideolojisi ve pratiği üzerinden güç olmuştur. Onun ne parası ne evi çocukları ne de büyük ordusu ve istihbarat örgütü vardır. Tüm bunlara rağmen kendisine candan inanan milyonların olduğu tartışmasızdır. Onun öngördüğü hayat felsefesine göre bir yaşamın özellikle Kürtler için de gelişmesi için canını vermeye hazır binlerce fedaisi de vardır. Bunun ne demek olduğunu 15 Şubat 1999’daki komploda herkes kendi gözleriyle gördü. Dolayısıyla Önder APO bilinen ve her gün görülen tipte ve karakterde bir önderlik değildir. Bunun için özellikle Güney Kürdistan’da bir kesim tarafından çokça dile getirilen “Abdullah Öcalan’da bir Kürt lideridir” gibi doğru ama eksik bir değerlendirme ile Önder APO tanımlanamaz. Tanımlanamayacağı gibi içinde tutulduğu koşullar ve maruz kaldığı barbarca saldırılar da anlaşılamaz. İşte hem 15 Şubat 1999 komplosu hem de bu son zehirleme saldırısının temelinde kesinlikle Önder APO’nun bu önderliksel düzeyi vardır. Başta ABD olmak üzere birçok batılı güç Ortadoğu’da böyle bir kişiliğin çıkarak buradaki halklara öncülük etmesini istememektedir. Bunun için Türk devletinin Önder APO’ya ve PKK’ye saldırılarına doğrudan ve dolaylı destek sunmaktadırlar.
Önder Apo Gerçekliği Evrensel Önderlik Gerçeğidir
Önder APO’nun bu bölgesel ve evrensel düzeyde bir önderlik olduğunu kimi Kürt çevrelerinden ve Ortadoğu’nun aydın, sanatçı ve siyasal yapılarından önce fark edenler Batılı devletler oldu. Başta AB ülkeleri olmak üzere ABD 1990’dan sonra bunu açık ilan ettiler. Özellikle reel sosyalizmin yıkılışından sonra Reber APO’nun sosyalizme, devlete ve topluma ilişkin derinleşen çözümlemeleri bunun yanında Kürt halkında uyanan demokratik ulus bilinci bu devletleri PKK ve Kürdistan’da yaşanan toplumsal değişimi özel bir şekilde inceleme gereğini duymalarına neden olmuştur. Bu inceleme ve araştırmalarıyla vardıkları sonuç Önder APO’nun evrensel çapta rol oynayabilecek bir önderlik, PKK bu çerçevede etkili olma ihtimali güçlü bir parti, Kürtlerin de Ortadoğu’da bu önderlikle 20. yüzyılda Ortadoğu’da yaratılmış tüm suni dengeleri bozacak kadar güç sahibi olabileceği ve Ortadoğu’yu tümden değiştirebileceğidir. Bu tespitlerden hareketle önder APO’ya ve PKK’ye karşı saldırı konseptleri peş peşe devreye girmeye başladı.
Kimi çevrelerin dile getirdiği gibi daha 1950-60’lardan beri Ortadoğu’ya yönelik hesaplar içinde olan ABD için PKK’nin bu durumu ve özgünlüğü sıradan geçiştirilecek bir mevzu olamazdı. 2001 11 Eylül saldırılarından şimdiye kadar yaşanan gelişmeler ve bu gelişmelere yol açan mücadele taktiklerinden anlaşıldığı gibi uluslararası sermaye güçleri ve onun temsilcisi ABD, bu coğrafyada kendisinden daha ilerici ve halkları daha da özgürleştirici bir gücü çıkarlarına ters görmektedir. Yine yaşanan gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla ABD Ortadoğu’nun belli bir kesiminde bazı gerici güçleri besleyerek bu alana yapacağı müdahalelere gerekçe yapmak için hazırlamıştır. Taliban, El Kaide, Ortadoğu’nun gerici ve statükocu devletlerini müdahale gerekçesi için beslediği şimdi çok daha nettir. Kuşkusuz ki ABD bu güçleri daha önce desteklerken, “siz daha sonra bana karşı mücadele edin, ben de bunu gerekçe yaparak Ortadoğu’yu işgal edeceğim” dememiştir. Fakat birçok ABD’li aydın, yazar ve çizerin de belirttiği gibi bir noktaya kadar Saddam rejimi de içinde olmak üzere şimdi Ortadoğu’da ABD’ye karşı olan dinci örgüt ve devletler, Ortadoğu’nun diktatörlükleri – buna Türk devleti de dâhildir- bir dönem ABD’nin beslemeleri idi. Kimi Arap devletleri ve Türk devleti halen de böyledir.
Belirttiğimiz tüm bu ilişki ve çelişkiler içinde ayrı ve özgün bir yeri olan önder APO ve PKK’nin nereye konulması gerektiği sorusuna da cevap vermek gerekir. Değişik çevrelerce belirtilenlere göre kendisini daha 1950-60’lardan bu yana Ortadoğu’da egemen kılmak için hazırlamış ABD ve onunla hareket eden diğer güçler Ortadoğu’ya müdahale ederken iki temel gücü hedeflemişlerdir. Ortadoğu sorunlarını Ortadoğu’nun tarihsel ve toplumsal zemini üzerinden halkların demokratik çıkarları temelinde çözmek isteyen, bunun için mücadele eden önderlikler, partiler, örgütler ABD’nin Ortadoğu müdahalesinin başlıca hedefleri oldular. Bu tür müdahale kapsamına giren başlıca güç Önder APO, PKK ve Kürtler olmuştur.
Çünkü PKK önderliğindeki mücadele ile haklarını kazanmak isteyen Kürtlerin siyasal çözüm istemleri ABD’ninkinden daha ilerde ve ondan daha çok Kürtlerin ve Ortadoğu halklarının siyasal ve toplumsal çıkarlarına göredir. Ortadoğu müdahalesinde hedef olan başlıca üç ülke Irak-İran-Suriye’de Kürtlerin temel toplumsal dinamik olması, PKK ve Önderliğini ABD için büyük bir rakip yapmaktadır. Irak’a müdahale edilmeden önce uluslararası komplo ile Önder APO’nun esaret altına alınmasının temel nedeni budur. Kim, hangi güç nasıl değerlendirirse değerlendirsin bu güneş kadar net ve berrak bir durumdur. PKK ve önderliğinin komploya uğraması, tecrit edilerek “terörist” bir örgüt olarak neredeyse dünyanın her yerinde kabul edilmez bir güç olarak ele alınması, PKK mücadele yöntemlerinin şiddeti de içeriyor olmasından kaynaklanmamaktadır. Çünkü PKK tüm mücadelesini gerilla savaşı ile yürüttüğü bir dönemde herkes tarafından “terörist” bir örgüt olarak değerlendirilmemekteydi. Ne zamanki PKK mücadele stratejisinin merkezine siyasal demokratik mücadele yöntemlerini aldı, Kürt sorununu barışçıl demokratik yöntemlerle çözme, şiddeti salt meşru müdafaa düzeyinde başvurulacak bir yöntem olarak seçti işte o zaman adeta bir merkezden yönlendirilircesine herkes “PKK terörist bir örgüttür” demeye başladı.
Bu konuda başta da AB ülkeleri başı çekti. Dolayısıyla Önder APO’ya ve PKK’ye yaklaşım onun mücadele yöntemlerinden değil, stratejik hedeflerinden kaynaklanmaktadır. En son altı ayı aşkın bir süredir Önder APO’dan hiçbir haber alınamaması da kaynağını Önder APO’nun evrensel önderlik gerçeğinden, onun Kürt halkının demokratik birliğini sağlayan temel güç olmasından kaynaklanmaktadır. Bu Kürtlere ve Ortadoğu halklarına yeni bir saldırı dalgasının başlatılması anlamına gelmektedir. Kürtler ile başta Türk halkı olmak üzere diğer Ortadoğu halklarını bir birileri ile savaştırma hamlesinin başlatması anlamına da gelmektedir. Önder APO’nun esaret altına alınmasında birinci dereceden sorumlu devletlerin de bu barbarca saldırı karşısında sesiz kalmaları ve hatta destekler kimi açıklama ve kararlar almaları da Kürtlere yönelik yeni bir uluslararası saldırının gündemde olduğunu, Kürtlerin Ortadoğu’da yeniden şekillenmekte olan siyasal dengelere tekrardan kurban edilebileceğini göstermektedir. Bunun için Önder APO şahsında tecride alınan Kürtlerin geleceğidir.
Devam Edecek
Cihan EREN