HABER MERKEZİ
“En İyi Kürt Ölü Kürt’tür”
Önder APO’nun tecrit içinde tecrit ve şiddet yoluyla canına kast edilmesinin ikinci nedeni ise Türk devletinin ve egemenlerinin son iki yüzyıllık Kürtlere düşmanlığından kaynağını almaktadır. 1806 Babanzade Kürt ayaklanmasının Süleymaniye’de Osmanlılara karşı başlamasından bu yana tam 206 yıl geçmiştir. O günden bu yana Kürt haklı ile Türk egemenleri arasında çok uzun bir çatışma ve şiddet dönemi yaşanmıştır. Kürtlerin hak talebi bu son 206 yıllık süreç içerisinde ağırlıkta Türk egemenlerine karşı gelişmiştir. Kürtlerin Arap ve Fars egemenlerine karşı verdikleri hak mücadelesinde de Türk egemenleri her zaman perde arkasından Arap ve Fars egemen güçlerine Kürtler haklarını elde etmesinler diye destek olmuştur. Bunun en iyi örneği Sımko ayaklanmasının bastırılması, 14 Temmuz 1958 Irak devriminde Kürtlere verilen otonominin boşa çıkarılmasıdır.
Yine Saddam rejimini sürekli ayakta tutmak istemesi Saddam’ı Kürtler üzerindeki saldırısına destek sunması, Halepçe’de kullanılan kimyasal gazların Saddam’ın eline geçmesinde ispatlandığı gibi Türk devleti, Güney Kürdistan’daki bütün katliamlarda ve baskı politikalarında ya birebir ortak ya da destekçisi olmuştur. En son Kerkük’ün statüsünün belirlenmesinde görüldüğü gibi Türk devletinin bütün siyaseti Kürt düşmanlığı üzerinden yürümektedir. Geçen yıl Amed’de halka yönelik geliştirilen bombalı saldırının ardından Türk devletinin gizli silahlı güçlerinden olan Türk İntikam Tugayları’nın yayınladığı bildiride de yazıldığı gibi Türk devletinin büyük bir kesimi için ‘en iyi Kürt ölü Kürt’tür.’
1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletine göre Kürtler olmaması gereken bir millettir. Bu devlet için güçlü olmak Kürtleri bitirmekten geçer. Dolayısıyla dünyanın neresinde olursa olsun bir Kürt kendi ulusal kimliği için bir talepte bulunursa bu Türk devleti için büyük bir tehdit olarak algılanmaktadır. Türk devletine göre Kürtler geri, ilkel ve hiçbir hakka sahip olmaması gereken bir halktır. Bir dönemin PKK ile mücadele koordinatörü Orgeneral Edip Başer’in DTP Diyarbakır il başkanı Hilmi Aydoğdu’nun Kürtlerin ulusal birliğini ifade eden ‘Kerkük’e saldırı Amed’e saldırıdır’ sözünden sonra “o yaratık” demesinden de anlaşıldığı gibi ‘hayvandırlar’. Türk devletine göre Kürtler insani hiçbir özellik göstermez; düşünemez, kendi diliyle konuşamaz, kendini örgütleyerek haklarına sahip çıkamaz. Hangi düzeyde olursa olsun ona göre Kürt kendisince tanımladığı Kürt’tür.
Türk devletinin en çok sevdiği Kürtler Taha Yasin Ramazan, Abdulkadir Aksu gibi soyu Kürt ama Kürtlere düşman olmuş hain ve inkârcı Kürtlerdir. Türk kafasında Kürtlere karşı oluşmuş böylesine düşmanca bir zihniyete göre kendi kimliğine sahip çıkan Kürt yaşamamalıdır. Hele hele böylesine bir Kürt’ün ortaya çıkmasına yol açan kişi bir önderlik ise bu mutlaka imha edilmelidir. Tarihimizde Türk devlet eliyle idam edilmiş, sürgüne gönderilmiş birçok Kürt önder ve şahsiyeti vardır. İşte en son Önder APO’ya Türk devlet eliyle verilen zehir onun halkımıza karşı olan bu düşmanca zihniyetinin intikam alma girişimidir. Çünkü Türk devletine göre ‘Kürtler tümüyle bitirilmişken birden bire APO diye bir adam çıktı ve Kürtler diye ne olduğu belli olmayan bir milleti yaratarak başımıza bela etti’ demektedirler.
Türk devletinin Kürtlere yaklaşımının daha iyi anlaşılması için verilecek bir örnekte Türk devlet yöneticilerinin Güney federe hükümetine ve onun siyasi liderliklerine yaklaşımıdır. Daha önceleri PKK’ye karşı mücadelesinde KDP ve YNK Türk devletine destek oldukları için hem federe hükümet başkanı olan M. Barzani hem Irak devlet başkanı olan C. Talabani defalarca Türkiye ye davet edilip cumhurbaşkanı düzeyinde karşılanmışlardı. Değişen dengeler ile bu iki Kürt partisinin şimdilerde biraz daha fazla ulusal değerleri savunması bu liderlere karşı Türk devlet nezdinde rencide edici sözlerin sarf edilmesine neden olabilmektedir. M. Barzani ve C. Talabani için ‘aşiret reisleri, onlara postalarımızı temizletiyorduk’ demeye başlaması Türk devlet geleneğinde Kürtlere karşı olan düşmanlığın nasıl bir karakterde olduğunu gösterir. Çünkü Türk devletine göre Kürt olan onlara hizmet ettikçe değerlidir.
Önder APO’ya Sahip Çıkmak Kürt Halkının Geleceğine Sahip Çıkmaktır
Türk devletinin Kürtlere olan düşmanlığının özelliklerini değişik boyutlarda da ele almak mümkündür. Türk devleti Kürtleri defalarca toplu katliamlardan da geçirmiştir. Türk devletinin en son Önder APO’yu zehirlemesiyle düşmanca yaklaşımlarına yakışır barbarlığının kendi içinde çok önemli mesajları da vardır. Bir kere Önder APO Türk devletinin 20. yy da başlattığı devlet stratejisine göre tümüyle asimile edilmesi gereken Kürtleri yeniden dirilterek onların yüz yıllık düşmanca rüyalarını boşa çıkarmıştır. Dört parça Kürdistan’da ulusal birliği sağlayacak bir demokratik Kürt bilinçlenmesini yaratarak sadece Kuzey Kürdistan’da değil tüm Kürtlerde 21. yy da kendi haklarına nasıl sahip çıkılması gerektiğinin yolunu göstermiştir. PKK gibi bir öncülüğü yaratarak Kürt iradeleşmesinin ve yenilmezliğinin nasıl korunacağının yol ve yöntemlerini de tüm Kürtlere göstermiştir.
Önder APO geliştirdiği düşünsel ve pratiksel duruşla Kürt halkının uzun yıllar kendini nasıl bir yaşamsal ve siyasal sitemle koruyup geliştireceğinin alt yapısını da güçlü bir şekilde döşemiştir. Başta kadın özgürleşmesi konusunda olmak üzere Kürt bireyinde yarattığı bilinçlenme düzeyiyle Kürt toplumunun demokratikleşmesinde de çok önemli bir mesafe alınmasını sağlamıştır. Bütün bu gelişmelerin önderliği olan Rêber APO Kürt toplumu için yeni bir Kürt kişiliği yaratan önderlik olmaktadır. Tüm bunlar Önder APO’yu toplumsal bir yapının varlığı için gerekli olan en önemli değerleri ne ise onlardan biri yapmıştır. Zaten sosyoloji bilimi, toplumları bu kapsamda değiştirme gücü gösteren önderler toplumun değişiminde en gerekli bir olgu olduğunu söyler. Bu özellikleri gösteren önderlikler, içinden çıktıkları toplumların aklı ve vicdanıdırlar. Dolayısıyla Önder APO Kürtlerin özgürleştirici aklı ve vicdanıdır. Bu ne bir abartı ne de bir propagandadır. Tamamıyla sosyolojik bir gerçekliktir. Zaten Önder APO’nun ne abartılmaya ne de propaganda edilmeye ihtiyacı vardır. Bu belirttiğimiz gerçeklik bu gün olmasa da yarın herkes tarafından bir şekilde mutlaka görülecektir. Önder APO’nun bu gerçekliğine rağmen yeterince anlaşılmaması onun herkesim tarafından farklı yorumlanmasına yol açmıştır.
Yukarda belirtmeye çalıştığımız gereçliklerden hareketle özelikle biz Kürtlerin Türk devletinin Önder APO’yu yalnızlaştırma ve işkenceye varan saldırısına karşı nasıl bir tutum takınmamız gerektiği de ortaya çıkarmaktadır. Türk devletinin Önder APO’ya saldırısı tüm toplumsal değerlerimize ve geleceğimize saldırısıdır. Bu saldırı ve tecrit politikalarıyla bir mesaj verilmek istenmektedir. Türk devleti biz Kürtlere birlik olmayın, demokratik uluslaşmanızı geliştirmeyin ve her zaman birilerinin ve benim kölem olarak yaşayın demek istemektedir. Bunu kabul mü edeceğiz? Etmiyorsak bu barbarca saldırı karşısında onurlu bir Kürt’e yakışır tavrımızı ortaya koymalıyız. Bu saldırıyı bir kişiye ya da Kürdistan’ın bir parçasına yapılmış gibi sayarsak yanılırız. Çünkü Rêber APO her hangi bir kişi değil milyonlarca Kürt’ün özgürlük iradesidir. Ayrıca Türk devleti sadece Kuzey Kürdistan Kürtlerine düşmanlık beslememektedir. Bunun en iyi örneklerini federe hükümeti tanımamakla yine Kerkük meselesindeki siyasetin de bizzat göstermektedir.
Buraya kadar belirttiklerimizden çıkan en özlü sonuç bu gün Kürdistan’da yurtseverliğin temel ölçüsünün Önder APO’ya sahiplenmekten geçtiği gerçeğidir. Kürtler olarak kendi çıkarlarımızı savunmak için elimizde en önemli güç kaynağımızın ulusal birliğimiz olduğunu bilmek durumundayız. Bizler için ulusal birlik dört parça Kürtlerin her anlamdaki dayanışmasıdır. Özellikle Kuzey Kürdistan’ın toplumsal ve siyasal olarak Kürt ulusal demokratik birliğindeki ağırlığı göz önünde bulundurulduğunda yine bu parça üzerinde Türk devleti gibi düşman bir devletin varlığı göz önüne getirildiğinde bu parçayla dayanışma içinde olmak ulusal çıkarlarımızın savunulması için çok önemli olmaktadır. Bunun için önder Abdullah Öcalan’a sahip çıkmak sadece bir lider kişiliğine sahip çıkmak değil onun şahsında Kürt halkının bu gününe ve geleceğine sahip çıkmak anlamına da gelmektedir.