HABER MERKEZİ
2 Mayıs 2019 tarihinde Önder Apo ile avukatlarının 811. Başvurusu sonucu İmralı’da bir görüşme gerçekleştirildi. Bu görüşme talebinin devletin isteği üzerine gerçekleştiği hem avukatların yaptığı açıklamada, hem de Önder Apo ve Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ile Ömer Hayri Konar imzasını taşıyan açıklama metninde de görülüyor. Önder Apo’nun bulunduğu konum itibariyle, tecrit koşullarında yaptığı çağrı herkes tarafından anlaşılmaya çalışılıp birçok yönüyle yorumlanıyor. Elbette bu görüşmenin tarihsel boyutlarına da göz atmak gerekir. Verilen mesajın birçok yönü vardır. Yeni müzakere sürecine başlanıyor gibi yorumlar da yapıldı. Seçimde Kürt halkını yanına çekmek isteyen Erdoğan’ın Önder Apo’nun liderliğinden faydalanarak onun yoluyla yenilenecek istanbul seçimleri için Kürt oylarını alma oyunu olarak da değerlendirildi. Bunu bir de açlık grevleri ve ölüm oruçlarını durdurmak, kamuoyu baskılarını azaltmak için bir girişim olduğu da söylendi. Ancak bu görüşmenin salt seçimlere indirgenmesi verilmek istenen mesajın doğru anlaşılmadığını gösterir. Görüşmenin gerçekleştiği koşullar, ve verilen mesajlarda da görüldüğü üzere, Ortadoğu’nun da, Suriye’nin de, Türkiye’nin de tüm sorunlarının çözümü, Kürt halkının varlık ve yaşam haklarına nasıl yaklaşıldığına bağlıdır. İmralı’da tecrit edilen ise Önder Apo şahsında demokrasidir, özgürlüklerdir, insan ve kadın haklarıdır, toplumsal değerlerdir.
Önder Apo’nun durumunun öğrenmek açısından olumlu olan bu görüşmede, başta Erdoğan diktatörlüğü olmak üzere hem özgürlük hareketine hem de açlık grevi ve ölüm orucundaki direnişçilere mesajlar vardı. Devletin oldukça zorlandığı gözler önünde olup hem içte, hem de dış siyasetinde daralan TC’nin Kürt sorununu çözmeden içinde bulunduğu kaostan kurtulamayacağı açıktır. Tecrit kırılmadan, izolasyon politikası son bulmadan Türkiye’de gerçekleşen hiçbir seçim sonuç alamayacak, devrede tutulan faşist darbe yönetimi son bulmadan demokratik bir zeminde siyaset yapılmayacağı ve çözüme odaklı gelişmelerin olmayacağı açıktır. İçinde bulunduğumuz şartlar ile 2013 şartları aynı zeminde izlemektedir. 2013 yılında verilen mesaj ile barış yönüyle ilk defa yurt dışında TC ile görüşmeler yapılmıştı. 6 Mayıs’ta verilen mesajda da 2013 Newroz’unda gösterilen duruşun daha da derinleştirilerek ve netleştirerek sürdürüleceği kararlılığı belirtilmişti. Burada belirtilen her türlü zulüm, baskıcı ve gerici faşizme karşı gösterilen direnişçi ve özgürlükçü çizgideki ısrardır, duruştur.
Önder Apo’nun mesajında Suriye’deki siyeset için, “QSD kapsamında Suriye’deki sorunların çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır.” mesajını verdi. Rojava devrimi sonrası DAİŞ’in yenilgiye uğratılması ve Suriye’deki varlığının sonlandırılması hem Kürtlerin statüsünün tanınmasında, hem de Ortadoğu siyasetinde önemli bir aktör olan Kürt Özgürlük Hareketi’nin kadın öncülüğündeki başarıları yankı uyandırdı. Bundan sonra yapılacak olan ise siyasi ve diplomatik faaliyetlerin güçlendirilerek Kürtlerin Kuzey suriye’deki statülerinin tanınması için adımlar atılmasıdır.
Burada QSD’nin savaş tarzı eleştirilerek, Türkiye’nin hassasiyetlerinin de göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilmişti. “Suriye’nin bütünlüğü” ve “Türkiye’nin hassasiyetleri” vurgusu ise devletin Suriye konusunda girdiği çıkmaza karşı Önde Apo ile bir anlaşma yapma isteğini, hatta belli görüşmeler gerçekleştiğini de gösteriyor. Bu görüşmenin yapılmasında ısrarcı olan ABD’nin de Suriye’de müttefiki olduğu QSD ile TC arasında seçim yapmak istememesi ve her ikisini bir müzakere çerçevesinde bir araya getirme isteği de bulunuyor. TC ise Hem Suriye, hem de Kuzey Kürdistan’da çözüm anahtarı olarak gördükleri Önder Apo’yu Kürt halkına ve Özgürlük hareketine karşı bir koz olarak kullanmak ve Önderliğe olan zaafı değerlendirmek istemektedirler. Ancak önceki süreçlerde de görüldüğü gibi çözümden ve demokratik siyasetten yana ilk adımı her zaman Önder Apo atmış, buna karşın AKP ise baskıcı ve yok edici siyaset anlayışını sürdürmüştür. Suriye’de bir mutabakata varılıp varılmayacağı, bunun Efrin’i de kapsayıp kapsamayacağı merak edilen bir konu. Olası bir müzakere TC’nin Rejim ile olan çelişkilerini de giderecek bir gelişme olacaktır. Suriye’nin bütünlüğünün vurgulanmıştı. Bu durum Türkiye topraklarına katılmaya çalışılan Efrin’i de kapsıyor. Şu an Erdoğan yönetimi hem İdlib’de, hem de Efrin’de oldukça sıkışmış durumda. Bilinmelidir ki AKP er ya da geç Efrin’den çıkacaktır. Ancak Kürt varlığını inkar eden ve yok etmeye odaklanan Erdoğan faşizmi, Kürtlere bırakmak istemediği Efrin’i rejim ya da Rusya’ya bırakmak zorunda kalacaktır. Elinde kalan son kozları da kullanarak soykırım projesini tamamlamak adına dışarıda da kendini ayakta tutmaya çalışan bir siyaset izlemektedir. Son süreçte ise gerginliğin tırmandığı bölgede rejim güçleri, Halep’in kuzeyi ve batısında bulunan Heyet Tehrîr El Şam (HTŞ) ve Türk devletine bağlı çetelerin noktalarını bombalıyor. Rusya ise İdlib’deki çetelerin köklerini kurutmak istiyor. Bu TC’nin de köklerini kurutmaktır.
Önder Apo ile yapılan bu görüşme, Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve binleri bulan, 30 Nisan’dan bu yana ise 15 siyasi tutuklunun ölüm orucuna çevirdiği açlık grevi direnişinin sonucudur. Topyekün faşizmin dayatılmasına karşın topyekün direnişin sergilendiği “tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim” şiarıyla sergilenen duruş, Kasım 2011’den bu yana ilk kez yani 8 yıl sonrailk kez Önder Apo’nun avukatları ile görüşmesiyle sonuçlandı. Özel savaş konsepti ile hem askeri, hem siyasi, hem de toplumsal alanda toplu imhaya yönelen AKP-MHP diktatörlüğü gerillanın ve Kürt halkının mücadeleci duruşu ile geri adım atmak zorunda kalmıştır. Merakla beklenen mesaj Önder Apo’nun açlık grevlerini durdurmalarını istemesiydi. Ancak hem görüşme koşulları, hem bildiri metninde belirtilen maddelerin derinlemesine çözümlenmesi gereklidir. Önder Apo, direnişin sağlıklarını tehlikeye atacak ve ölümle sonuçlanacak boyutlara ulaşmaması gerektiğine dikkat çekti. Beklenenin aksine inisiyatif direnişçilere bırakıldı. Burada belirtilen faşizmin diz çökene kadar direnişle karşı karşıya kalacağıdır.
Bu görüşmeden rahatsızlığını belli eden cephe MHP oldu. Bu görüşme, yeni çözüm süreci tartışmalarına neden olurken, zaten incelmekte olan AKP-MHP iplerinin daha da gerilmesine neden oldu. AKP-MHP arasındaki çelişkilerin giderek artması AKP’nin kaybettiği gücünü geri alma çabasından gelmektedir. İmralı görüşmesi de AKP’nin mevcut kamuoyu baskılarını zayıflatıp Kürt halkını yumuşatma çabasının sonucu olup MHP ile arasındaki çelişkilerin derinlemesine neden olmuştur.
Görüşme notunun okunması ve İstanbul seçimlerinin iptali de aynı güne denk getirilirken, birçok kesim AKP ile PKK anlaştı mı? Soruları sormaya başladı. YSK’nın yandaş olduğu ve AKP’nin koltuk değnekçiliğini yaptığını bilmeyen yok. Bu yüzden demokratik bir temelde siyaset yürütülmesine izin vermeyen AKP, İstanbul’daki seçimlerin yenilenmesine karar verdi. Kürdistan’ın birçok şehrinde seçimleri kazanmasına rağmen HDP’li belediye eşbaşkanlarına mazbataları verilmemiş, KHK ile ihraç edildiği gerekçe gösterilerek belediyeler kayyum işgaline uğramıştı. İstanbul için de aynı durum geçerlidir. İstanbul’da 31 Mart seçimlerinde aday göstermeyen ve CHP’yi destekleyen HDP stratejik önemde bir karar vermiş ve faşizmi geriletmişti. Bu yüzden nerde, ne koşulda olursa olsun faşizmin yıkılması hedeflenmeli ve önümüzdeki seçimlerde de AKP’ye diz çöktürülmelidir.
Önder Apo daha önce; “ben dışarda olsaydım tokatla bile olsa AKP’yi iktidardan indirirdim” demişti. Bu temelde, HDP’nin AKP’yi iktidarda tutacak bir tutuma girmesi mümkün değildir. Bunun içindir ki, madem bu kadar bedel verilmiş, madem dünya halklarından biri haline geliş var, madem tecrübelerle bir şeyler elde edilebildiğini gördük, o halde Kürt halkını topyekün ayağa kalkmaya götürecek ve zafere yakınlaştıracak bu yılımıza iyi bakacağız, bunun hakkını Kürtler iyi verecektir. Çünkü Kürt halkına kalan tek seçenek yine direniş olmaktadır.
Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi