HABER MERKEZİ – Nûçe Ciwan Ajansı olarak Rojeva Zindanan sanal medya hesabı yöneticileriyle zindanlardaki tutsaklara ilişkin ve tutsaklara dönük TC faşizminin işkence ve katliam politikalarını ele aldık. Uzun zamandır zindandaki tutsakların sanal medyadaki sesi olan sayfanın çalışmaları devam ediyor. Bununla birlikte sayfa sansür zihniyetinin saldırılarına maruz kalırken bir çok kez engelleme ve kapatmalarla karşı karşıya kalmaktadır. Zindanlardaki işkence, baskı ve katliam politikalarını yakından takip eden sayfa adminleri sorularımızı cevaplayarak, zindanlarda geliştirilen politikanın direnişçileri teslim alma temelinde olduğunu ama direnişçilerin bunun karşısında mücadeleye dört elle sarıldıklarına dikkat çekti.
Röportajın tamamı şu şekilde;
Faşist TC devleti Türkiye ve Bakurê Kurdistan’daki zindanlarda on binlerce yurtseveri haksız yere tutmaya devam ediyor. Bu da yetmiyormuş gibi birçok tutsağın infazı yakılıyor. Rojeva Zindanan hesabı olarak tutsak aileleriyle birebir iletişim halindesiniz ve tutsakların durumlarından haberdarsınız. Faşist TC devleti zindanlara dönük neden böylesi vahşi bir politika uyguluyor?
Biz sanal medyanın her alanında tutsakların içinde oldukları güncel durumlarını dışarı ile buluşturmaya çalışan ve tutsak ailesinden olan bireyler olarak( Yılmaz Akyüz, Müslüm Aslan) bir ekibiz. Rojeva Zindanan ismiyle en az beş senedir günlük zindanlara dair her türlü gelişmeyi dışarıya yansıtmakta ve bunun için dayanışma çağrısı yapmaktayız.
Defalarca hesaplarımız kısıtlandı ve kapandı. Bizlere örgüt propagandası ve Cumhurbaşkanına hakaretten davalar açıldı. Amaç böylesi bir mecrayı kendi sesimizin yükseldiği bir basamak olarak kullanmamızı engellemekti. Biz her defasına yine kaldığımız yerden devam etmekten yorulmadık.
Evet, 1990 yıllarında DGM’ler adil olmayan uyduruk yargılamalarla tam düşmanca yaklaşımın kendisini oraya koyması biçiminde binlerce yurtsever Kürde idam ve müebbet cezaları verildi. Her an zindan duvarlarının içinde işkenceler ve baskıcı uygulamalar eksik olmazken bireylerin bu cezalara karşı boyun eğeceklerini, pişmanlık yasalarından yararlanarak bu cezayı çekmekten ise diz çökeceklerini düşünüyorlardı. İnsanlarımız kendi onurlarını, partisel ve halk olarak kimliklerini çiğnetmeden senelerce direnerek ömürlerini feda etme pahasına tavizsiz bir şekilde o karanlık senelerin ucundaki ışığa doğru yürüdüler.
Devlet bunu çekemedi ve gerçekten Dünya devrimler tarihinde az örgüt bu fedakârlıkları yazmıştır tarihlerine. Buda Kürtler tarafından derin ve silinmemecesine tarihimizde yazılmıştır. Devlet bunun intikamını tutsaktan almaktadır. Ve işkencelerini gerçekleştirirken her alanı kapsayacak şekilde planlayıp tutsağın üzerine gitmektedir.
Son zamanlarda zaten hukuksuzca yargılanıp büyük cezalara çarptırılan tutsakların içeride 30 seneye yakın kalıp verilen cezaları bitirmelerine rağmen zindanlarda gözlem ve idare kurullarının pişmanlık dayatmaları ya da daha değişik sorular sorarak aldıkları cevaplara göre tutsakların tahliyeleri ertelenmekte ve infazları yakılmaktadır. Sudan bahaneler, çok önceleri ailelere ve dostlara gönderilen mektuplardaki içerikten cımbızladıkları cümleler, hak ihlallerine karşı girilen grevler infaz yakma sebepleri arasına yerleştirilmektedir.
Kürt meselesinden içeride müebbet alanlara “Kürt Sorunu var mı?” gibi bir soru sorulmaktadır. “Evet var ve bizim zindanda olmamız bu mevcut sorunun sebebidir” şeklinde cevaplar alındığında cezaevi idaresi ne oldum delisine dönmektedir. Pişmanlık gibi onur kırıcı bir yasayı kabul etmediklerinden zaten ömürlerinin büyük bir bölümünü zindanda geçirip tam verilen cezalar bitecekken yine aynı yasayı tutsağın önüne koymaları ve siyasi rehinelerin bunu kabul etmemesinden ötürü bir çok siyasi tutsağın infazı yakılmakta ya da 6 ay ertelenerek son zamanlarda tümden psikolojik ve fiziki işkence cendereleri daraltılmaktadır. Hukuksuz ve adaletsizce verilen cezalarla ömürlerinin hemen hemen tümünü zindanlarda geçiren tutsaklara bu şekilde keyfi ve tehdit aracına dönüştürülen yaklaşımların son zamanlarda artarak devam etmesi büyük sorunlara yol açmakta başta tutsaklar ve ailelerin mağduriyetleri derinleştirilmektedir. Zaten tutsaklara verilen cezalar aslında ailelere de verilen cezalardır. Bu anlamıyla yurtseverlik idamla, müebbetle cezalandırılmıştır. Ama tutsaklarda, ailelerde bunun bilincindedir. Özellikle halkın en gözde evlatlarının siyasi operasyonlarla zindanlara doldurulduğu bu demde halkın kendi evlatlarının şahsında oynanan bu oyunlara ve yapılan işkence ve baskılara karşı zindan cephesine sağırları ve körleri oynamamaları gerekir. Onların şahsında amacına ulaşan politikalar halktan çok kaybettirecektir. İnfazların yakılmasına karşı hayatın her alanında sessiz kalmadan bu keyfi tutumları teşhir ederek önünde durmalıyız.
Zindanlardaki baskıları, işkenceleri protesto ederek açlık grevlerine giren tutsaklar yalnız bırakılmamalıdır. Cezaları bitmesine rağmen intikam almayı sürdürüp gözlem kurulları ismi altında bir kez daha içeride de DGM’lerin verdiği cezaların sürdürücülüğünü yapan bu kurulların verdiği kararlara tepki gösterilmesini, sessiz kalınmamasını kendisine insanım diyen herkesten bekliyoruz. Dışarıdan ciddi bir karşılık görülmezse daha da pervasızlaşacaklardır.
Son süreçte zindanlar, tutuklulara dönük işkence, sürgün ve katliamlarla gündeme gelmekte. En son Patnos L Tipi Cezaevinde tutulan Zülküf Kaya 20 faşist gardiyan tarafından işkenceye uğramıştı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nasıl halk yıldırılmak istenirken en gözde evlatları işkenceler ve faili meçhule uğratılmış ise zindanlarda da boyun eğmeyip kimliğini temiz tutmaya çalışan bireyler hedef alınmakta, klasik bir mesaj ile ‘Direnenlerin sonu böyle olur’ demektedirler. Ne demek yani hangi kitaba sığar? 20 gardiyan 2 saat boyunca bir tutsağa işkence edecek. Hangi mantık hangi vicdan bunu kabul eder? Demek ki mantığı da vicdanı da bir kenara atan katıksız bir faşizm var karşımızda. Onlar baskı miraslarını Esat Oktaylardan, devrimci tutsaklar da Mazlumlardan süregelen şekilde almışlardır ve bu miras kıyasıya birbiri ile savaşıyor.
Gelişi güzel baskınlarla aramalar, hücreleri talan edercesine dağıtma, tutsağa ağız içi arama dayatma, askeri sayım dayatmaları, belirli renkte elbiseleri içeri almalar, Kürtçe gelen mektupları, kitapları gerekçe göstererek dava açmalar… İçeride söylenen bir Kürtçe şarkıyı bahane edip tutsaklara saldırılar çoğalan haberler halinde dışarıya ulaşıyor. Bizim halk olarak içerideki işkencelere alışmamız amaçlanmaktadır. Alışmayacağız asla.
Yıllarını içeride geçiren deneyimli tutsakların yeni yakalanan gençlerin iradeleri üzerinde oynanan kırma ve zedeleme, teslim alma, pişmanlığa yem etme politikalarını içeride baskıyla beraber sonuç alıcı aşamaya getirmek için eski tutsakları yalnızlaştırarak, onlardan kopararak hücre cezaları ile hücrelerde tutmaktadırlar. Ailelerin dışarıda özgürlükçü siyasetin çevresinde kenetlenmemesi ve bunun için zaman harcamaması içinde sürekli zindanlarla uğraştırılmaktadırlar. Yani amaç hem tutsağın içeride yeni yakalananlara karşı rollerini oynamasını ve ailelerin de zindandan başka bir şey düşünmesini engellemektir. Tutsaklar içeride her şekilde ayakta durmaya çalışmakta ve aileler de ellerinden geldiğince ses vererek duvarların ardına da, hücrelerde direnenlerden de eksik kalmamakta.
Hasta tutsakların serbest bırakılmasına dönük eylemler devam ediyor. Fakat soykırımcı sömürgeci TC devleti faşizmini hasta tutsaklar üzerinde en ağır biçimiyle sürdürmeye devam ediyor. Bütün bu dayatmalara karşı neler söylemek istersiniz?
Uzun seneler zindanda kalan tutsakların çoğu sayısız açlık grevlerinin ve ölüm oruçlarının cenderesinden geçtiler. Öyle ki matematiğe vurulsa ve toplansa nerede ise toplam yıllarca aç kalmışlardır. Haliyle bu tutsakların bedeninde kalıcı hasarlara, ölümcül hastalıklara sebep oldu. Bunun yanında her tutsak çok kötü saldırılara maruz kalmıştır ve bunun etkileri yıllar sonra açığa çıkmakta. Aynı hücreye eli olmayan ile ayağı olmayanı koyan aynı işkenceci ve baskıcı devlet; artık içeride duramaz ve mutlak şekilde tedavisi dışarıda yapılması gereken tutsaklar üzerinde ince hesaplarla oynuyor. Dışarıya salmamakta, dışarıya saldıklarının da tedavi olsa bile kısa zaman sonra yaşamlarını kaybedeceğini bildiklerinden tahliye etmekte. ‘Siz baskılarla kendinizden taviz vermediniz, direndiniz, ama sizin kendi hastalıklarınızda boğacağız’ demektedir. Birçok hasta tutsak hastanelerde yataklara kelepçeli şekilde yaşamından oldu. Ve son zamanlarda bariz şekilde vahşice bazı tutsaklarda işkence ile katledildi, bunun ismini de ‘intihar’ koydu. Devlet her zaman siyasi tutsaklar ile siyasi hasta tutsaklara çok farklı yaklaşmıştır. Bunun temelinde teslim alma ve öldürme, infaz etme eksik olmamıştır.
Bütün dayatmalara karşı aileler hiçbir zaman gündemde tutmaktan ve onların salıverilmesi, düşman uygulamalarının teşhiri için mücadele temposunu düşürmemeli. Dayanışma ve toplumsal refleksin açığa çıkarılması etkili bir güce dönüşümü için kendimizi ve içerideki direnen, bunun yanında hasta tutsaklarımızın tedavi edilmesi ve özgürlükleri için kısılmak istenen sesimizi daha gür çıkarmalıyız. İçerideki direnişin gücü ile daha inançlı ve her zamankinden daha moralli olmaktan başka yol yok. Direnişi güzelleştiren azimdir, azim ile değerleri koruyanların yanında olmalıyız. Bu anlamıyla herkes görevini yerine getirdiğinde faşizmin diz çökme dışında seçeneği kalmayacaktır.
NC//Nurhak Boran