HABER MERKEZİ –
AKP çözüme yanaşmıyor. Hükümet Kürtlere karşı çok acımasızca hukuku, kanunları devreye koyarak onları tasfiye etmeye çalışıyor.
Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’a selamlarımı iletiyorum. Ahmet Altan’ın yazılarını okuyorum. Özgürlükçü yanının güçlü olduğunu biliyorum. Onların Taraf gazetesiyle önemli bir özgürsel yol açtığını biliyorum. Bunu çok değerli ve önemli buluyorum. En değme solcudan daha yararlı ve cesur buluyorum. Taraf gazetesinin Türkiye’deki hegemonik yapıya eleştiriler yaparak özgürlüksel bir duruş sergilediler. Benim Taraf gazetesine eleştirilerim de var. Onları zaman zaman eleştirdim de. Ama benim bu eleştirilerim onların bu değerli, özgürsel yanını ortadan kaldırmaz. Eleştirilerim var ve bunu da anlasınlar. Zaten Kürt sorununa, toplumsal konularda da eleştirisel yaklaşmak gerekir. Yasemin Çongar’ın da yazılarını aynı çerçevede buluyorum. Değerlidir, özgürlük yanı gelişkindir. Onun edebi yanı da, yönü de var, gelişmiştir. Daha önce edebiyat üzerine yazdığı yazıları okuyordum. Son zamanlarda yazmıyor ya da ben alamıyorum. Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’e selamlarımı iletiyorum.
Hak-Par adayının da Emek, Demokrasi ve Özgürlük bloğunda yer almasını istiyordum. Sayı çok önemli değil. Bir kişiyle de olsa temsiliyet önemliydi. Genel başkanları olabilirdi. Ya da onların kendi içlerinden biri olabilirdi. Ama olmadı. Bundan dolayı kusura bakmasınlar. ıttifak çalışmalarında yer alabilirler. Özellikle Kürdistan ulusal konferansında bulunabilirler, yer alabilirler. Bu ittifak son derece önemlidir, tüm Kürtlerin yararınadır. Tüm Kürtlerin bu mücadelede yer almaları önemlidir. Kim bu mücadeleyi iyi yaparsa onu destekleyelim. Geçmiş önemli değil. Bundan sonra ulusal konferans ve Kürtlerin diğer çalışmalarında yer almak önemlidir. Bu konuda kendilerine daha önce dile getirdiğim dört ilke üç pratik öneri sunuyorum. Kendilerine selamlarımı iletiyorum.
Cezaevinden bana bir mektup gelmiş. Muş, Zengok köyünden. Sakıkların köyünden olduğunu ve yoğunlaştığını söylüyor. Ona önerim bol bol Hegel’i okusun. Hegel’i tam anlasın. Malatya, Bakırköy cezaevlerinden mektuplar aldım. Malatya cezaevindeki tüm kadın arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Hamili Yıldırım Maraş Cezaevi’nden mektup göndermiş, hastaymış, kendisine selamlarımı iletiyorum. Başta Bolu Cezaevi olmak üzere tüm cezaevlerine selamlarımı iletiyorum.
Sema Yüce’nin şahadetinin yıldönümünde, Tutak’ta mezarı başında anma yapılmış, bu tür anmaları önemli buluyorum, anlamlıdır. Sema Yüce şahsında tüm şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
Kadın konusu önemli ve tarihi bir konudur. Benim de en çok üzerinde durduğum konulardan birisi kadın konusu olmuştur. Kadın Özgürlüğü konusunda bugüne kadar çok ciddi çalışmalarımız oldu, bundan sonra da bu çalışmalarımız devam edecektir. Kadın konusunda bizim yapmaya çalıştığımız iki şey var ve bunlar çok önemlidir.
Birincisi; kadının ideolojik fikir olarak özgürleşmesi ve güç kazanmasıdır. Kadının ideolojik olarak çok yetkin hale gelmesidir.
İkincisi; kadının kendi örgütlülüğünü oluşturması, kendi örgütlülüğüne kavuşması, kendi örgütlenmesini yapacak düzeye gelmesidir. Kadın ancak bu iki konuda yol alabilirse özgürleşmesi alanında da önemli adımlar atmış olacaktır.
Kadın özgürleşmesi olmadan toplumun devrim yapması, özgürleşmesi mümkün değil bana göre. Kadının özgürleşmesi, verili kültüre karşı özgürleşebilmesi yoğun bir gelenek eleştirisiyle, mevcut gelenek eleştirisiyle mümkün olabilir. Bu da çok zordur. Bunun çok zor olduğunu biliyorum. Mevcut ilişkiler büyük oranda tecavüzler, kadının bedeni üzerinde tecavüzler üzerine kuruludur. Mevcut kültürde erkek, kadını üzerinde tecavüz edebildiği bir beden olarak görme eğilimindedir. Bir erkeğin mevcut şartlarda kendini bundan arındırması, bu anlayıştan kurtarması çok zordur. Kadın özgürleşmedikçe erkek de bu durumundan kurtulamayacaktır.
Kadın erkek ilişkisi biyolojik değildir, tamamen iktidar eksenli ve siyasaldır. Beş bin yıllık tarihi de eklediğinizde kadının iktidarsızlaştırılmasıdır. Bu bilimsel açıdan da böyledir. Kadın konusunu çok önemsiyorum. Kadın köleliği, özgürleşmesi toplumdaki en önemli sorundur. Kadının mevcut durumdaki köleliği bana göre toplumdaki köleliğin en alasıdır. Verili kültürde kadının kendini özgürleştirmesi çok zordur, zor bir olaydır. Ben bunu kendimden de biliyorum. Benim, küçüklüğümden beri boyunduruk altına girmeme, özgür olma, her şeyden azat olma gibi bir yanım, tarafım var. Halen de öyleyim. Buna rağmen her gün kendimi özgürleştirme yönünde korumaya çalışıyorum. Kaldı ki bir kadının kendini özgürleştirmesi, özgürlüğünü koruması çok daha zordur. Neredeyse imkansızdır. Çünkü kapitalist moderniteyle birlikte beş bin yıllık uygarlıkta kadının düşüşü o kadar büyük ki, ayağa kalkması özgürleşmesi çok zordur.
Tabi ben kadın özgürleşemez, direnemez demiyorum. Fakat kadının özgürlüğü, özgürleşmesi bu mevcut köle gibi yaşamı, düşüşü kırmasıyla bağlantılıdır. Kadının her zaman direnen bir tarafı var. Kadının erkekte bulunmayan bir çöz özelliği bulunmaktadır. Bazı konularda erkeklerden daha gelişkindir. Kadının özgürleşebilmesi için ilk önce kendisini tanıması lazım. Düşüş ne kadar derinse özgürleşmek için direniş de o kadar derin ve büyük olmalıdır.
Hem kadın hem erkek geleneksel yönlerini aşamıyorlar. Bu çok zor ve çok derindir. Yani kadın geleneksel kadınlığı aşmalıdır. Kendi özgürlük çizgisinde devam etmelidir. Geleneksel kadınsılığa ve yaşamına ilgi duymamalı, tamah etmemelidir. Ve çok da önemsememelidir. Gündem gazetesinde Nesrin Akgül diye birisi yazmış. Orada Roma Devleti tarafından asılarak öldürülen bir kadın filozofun, Hypatia’nın bir sözünü aktarıyor. Hypatia “Siz erkekler benim bedenimden-cinselliğimden başka hiçbirşey göremiyorsunuz, anlamıyorsunuz” diyor. Hypatia dördüncü yüzyılda yaşamış, Yunan felsefesinin son kültürünü temsil ediyor, Romalılar tarafından ıskenderiye’de idam edilmiştir.
Oysaki kadının bedeninden başka paylaşılacak çok yanı ve özelliği var. Çünkü kadın erkekten özünde daha gelişkin ve ileridir. Verili kültürün etkisiyle kadın kendini tecavüz kültüründen kurtaramıyor. Çünkü bunu içselleştirmiştir. Kapitalist uygarlıkta kadın-erkek ilişkisi en basit biyolojik istem olan cinselliğe dayanır. Bu kadar basit bir yaklaşımdır. Oysa bu kısa süreli biyolojik, basit bir süreçtir. En benim diyen kadın dahi kendini bu tecavüzden kurtaramamaktadır. Sema Yüce bunu kabul etmeyenlerden. Ve kabul etmediği için böylesi bir eylemi gerçekleştirdi. Ve bu şekilde de Sema Yüce’yi anıyorum, bu değerlendirmelerimi Sema Yüce’ye atfediyorum. Bu temelde kadınların çalışmalarını önemsiyorum. O zor koşullarda, dağda yaşıyorlar, ama mücadeleleri çok değerlidir ve önemlidir. Başarılar diliyorum.
Dünya Süryaniler Birliği’nin açıklamalarını takip ettim ve bu açıklamalarını çok değerli buluyorum, çok önemlidir. Kendilerine başarılar diliyorum.
Son yaşananları sadece Hatip Dicle ile ilgili değil de bir bütün olarak ele alıyorum meseleyi. Yani basit tek bir konu değil de konuya bir bütün olarak yaklaşıyorum. Bu konu ile ilgili çok yoğunlaştım, düşündüm. 15 Haziran’daki açıklamamın bazı dayanakları vardı. Fakat eksik bıraktığım konular vardı. Benimle 15 Haziran’dan bir gün önce yapılan görüşmede birçok konuyu konuştuk. Burada yapılan görüşmeleri CHP de merak ediyor, Öcalan’la ne konuşuluyor, ne görüşülüyor, bilmek istiyoruz diyorlar. Kamuoyu da, MHP de merak ediyor. Buradaki görüşmelerin kamuoyu tarafından bilinmesi önemlidir.
Burada yaptığımız görüşmeler önemlidir, ciddidir. Belli bir aşamaya da gelmiştir. Artık konuşma, tartışma aşamasını bitirmiş bulunuyoruz. Tartışacağımız bir konu kalmadı. Benimle görüşenler devlet adına görüştüler. Bundan sonra hükümetin yaptığımız bu görüşmeler konusunda karar vermesi gerekiyor. Geçen hafta meclise çağrı yapmamın nedeni de buydu. Meclis ve hükümet demokratik çözümü esas alırsa artık tamamen pratik bir aşamaya geçeceğiz. 15 Haziran’da çağrı yaptım. Hükümet kurulunca derhal demokratik çözümü ele almalıdır. Hükümetin kurulmasını beklemeye gerek yok. Eski hükümet de bunu yapabilir. Çünkü burada esas olan devlettir. Kalıcı ve süreklilik arz eden devlettir. Önceki hükümet ile yeni kurulacak hükümet arasında bu açıdan bir fark yok. Her ikisi de bunu ele alıp onaylayabilir. Bu nedenle Meclis tatile girmemelidir. Tarihi süreçlerden geçiyoruz. 1920’de kurucu meclis ara tatil vermeden çalışmıştı. şimdiki süreç o günlerden daha tarihi süreçtir.
şimdi pratik adımlar aşamasına geçilmezse ne olur? Hükümet Kürt Sorununun demokratik anayasal çözümü konusunda pratik adımlar atmazsa kriz doğar. Bugüne kadar yapılan görüşmelerin oyalama amaçlı olduğu ortaya çıkar. 15 Temmuz’a kadar benimle tekrar görüşmeye gelecekler. Bu görüşmede pratik adımları hayata geçiremeyeceklerini beyan ederlerse ondan sonrası devrimci halk savaşı devreye girer. Fakat 15 Temmuz’a kadar benimle görüşüp “biz bu pratik aşamaya geçeceğiz, pratik adımları atacağız, demokratik çözüm gelişecek” derlerse o zaman ben de elimden geleni yapar, rolümü oynarım. O zaman da demokratik anayasal çözüm gelişecektir.
Bu nedenle şimdi önümüzde iki yol var: Demokratik anayasal çözüm ile devrimci halk savaşı. Birinci seçenekte yani demokratik anayasal çözümde şu var: Kürt Sorununun demokratik anayasal çözümü pratikleşecek. Hükümet, esaslar-ilkeler üzerine yapabileceklerini belirler ve bunları hayata geçirir. ıkinci seçenekte ise çözüm gelişmezse devrimci halk savaşı başlar. O zaman devlet de 3 bin kişi değil 300 bin kişi tutuklar. 50 bin kişi değil de 500 bin kişi ölür. KCK de her türlü olasılığa hazır olduklarını, devrimci halk savaşı yürütebileceklerini ve demokratik özerkliği ilan edebileceklerini söylüyorlar. Demokratik çözümün sekiz boyutu var. Demokratik özerklik bunlardan sadece biridir. Eğer demokratik anayasal çözüm gelişmezse diğer yedi boyut da demokratik özerklikle birlikte hayata geçirilir.
Hatip Dicle’ye yapılan büyük bir siyasi komplodur. Karanlık ve alçakça bir komplodur. 80 bin kişinin oyuyla Diyarbakır’da seçilmesine rağmen Hatip’e yapılan aslında sadece Hatip’e değil Hatip’in şahsında Diyarbakır’a yapılmıştır. Diyarbakır da semboliktir. Bütün Kürtlere yapılmıştır. Burada yapılmak istenen bir siyasi irade kırmadır. Hatip’e yapılan daha doğrusu Diyarbakır’a yapılan siyasi fahişe dayatmasıdır. Fahişelik iradenin kırılması, iradenin tamamen teslim alınmasıdır. ıstediğini, yaptırmak istenen her şeyi ona yaptırılmasıdır. Kadın için kullanılan fahişelik kavramında erkek kadının iradesini kırıp onu onursuzlaştırdıktan sonra her istediğini yaptırır ona. Siyasi fahişelikte de siyasi iktidar halkın iradesini kırıp onursuzlaştırdıktan sonra ona her istediğini yaptırmak istiyor. Burada da Hatip şahsında yaptırılmak istenen siyasi fahişeliktir. Diyarbakır’a yaptırılmak istenen siyasi fahişeliktir. Tüm Kürt toplumuna yaptırılmak istenen siyasi fahişeliktir. Siyasi fahişelikle onların iradesi kırılmak isteniyor. ıradesi kırılan bir kimseye, bir topluma da her şeyi yaptırabilirsiniz. Fakat ben biliyorum, Diyarbakır onuruna düşkündür, onurunu korur. Hatip de bu durumu kabul etmez. Hatip değerli saygıdeğer birisidir. Ne Hatip bunu kabul eder, ne de Diyarbakır halkımız bunu kabul eder. Diyarbakır’ın yarısı toprağın altına da girse kendisine dayatılan bu siyasi fahişeliği asla kabul etmez. Kürt halkı da bu durumu kabul etmez. Bu, AKP’nin de içinde olduğu büyük bir karanlık komplodur. Biliyorum, AKP de içindedir. Amaç onların iradelerini kırmak, onları iradesizleştirmektir. AKP içinde Kürtler var, başbakan onlara her istediğini yaptırabilir. Bu onun hakkıdır. Fakat biz özgür Kürtler, özgürlük hareketine bağlı Kürtler bu siyasi fahişeliği bu irade kırmayı asla kabul etmeyeceğiz. 5 milyon kişi de ölse biz bu teslimiyeti asla kabul etmeyiz.
BDP-demokratik blok, meclise gitmeyeceği kararını almış. Onların kararına saygı duyuyorum. Meclise gitmelerine gerek yoktur. Kendi halkının içinde mücadelelerini yürütebilirler. Bu kararları oldukça haklı ve onurludur, demokratiktir, hukukidir. Eğer onların mecliste bulunmaları isteniyorsa bu ancak demokratik anayasal çözüm yolunda atılacak pratik adımlarla gerçekleşebilir. Hükümete meclise hangi esaslar çerçevesinde gireceklerini sunabilirler. Hükümet söz versin yeter deniliyor. Aslında yetmez. Artık Siyasi ıktidar tarafından pratik adımların atılması gerekmektedir.
Artık Başbakan ya da yetkili birisinin çözüme dönük açıklama yapması yetmez. Burada heyetle yaptığımız görüşmelerin hayata geçirilmesi gerekir. Bunun en önemli önceliklerinden biri de KCK davalarının da derhal tasfiye edilmesi, lağvedilmesidir. Öyle gözüküyor ki hükümet çözüme pek yanaşmıyor. Sonrasında ne olur, bilemiyorum. Devlet kendi başına hareket edebilir mi? Devletin tek başına yapacağı şeyler, atacağı adımlar da var. Yüzleşme komisyonu kurulacaktı. Barış için demokratik çözüm, hakikat komisyonları kurulacaktı. Artık 15 Temmuz’dan önce heyetle yapacağım görüşmede somut adımlar bekleyeceğim. Buna göre hareket edeceğim.
Demokratik çözüm gelişmezse, hükümet çözüme yanaşmaz, pratik adımlar atılmazsa BDP-Blok da meclise gitmeyebilir. Herkes seçim bölgesinde halkıyla bir araya gelebilir. Halkın içinde demokratik siyasetlerini yürütürler, geliştirirler. Bu durumda gerekli tedbirlerini, öz savunmalarını da alabilirler. şimdiden almaya başlarlar. BDP-Blok kendi öz savunmasını şimdiden alabilir, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları kendi öz savunmalarını alırlar. Her mahalle örgütlenmelerini şimdiden oluşturabilir. Köyler de aynı şekilde.
Eğer çözüm gelişmezse devrimci halk savaşı gelişebilir. Devrimci halk savaşının esasları bellidir. KCK bunu yapabileceğini söylüyor. Eğer böyle bir savaş gelişirse büyük bir savaş ve kaos ortamı doğar. AKP çözüme yanaşmıyor. Hükümet Kürtlere karşı çok acımasızca hukuku, kanunları devreye koyarak onları tasfiye etmeye çalışıyor. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Sayın Başbakan’a açık çağrımdır: Sayın Erdoğan bugünkü haliniz Saddam’ın Kuveyt’e saldırdığı anki durumuna benziyor. Amerika daha doğrusu ıngiltere nasıl ki Saddam’ı ıran’a sonra da Kuveyt’e saldırttıysa şimdi de sizi Libya’ya gönderiyor, Suriye’ye gönderiyor. Kürtlerin üzerine gönderiyor. Saddam da kendi Kürtlerinin üzerine gitti, kendi Kürtleriyle savaştı. şimdi de siz arkanızda Amerika gücüyle Kürtlere karşı savaşıyorsunuz. Aslında bu büyük bir tuzaktır. Bu tuzak size karşı da kurulmuş bir tuzaktır. Bunu anlamak gerekiyor. Tıpkı Saddam gibi, Saddam’ı tuzağa düşürdüler. Burada size açık çağrı yapıyorum. Benim size aynı zamanda açık mektubumdur. Bu oyuna gelmeyin. Derhal buna bir son verin. Demokratik anayasal çözüme yönelin. Yapmanız gereken doğru şey budur.
Siirt ve ızmir’deki halkımız başta olmak üzere bütün halkımıza ve dostlarımıza selamlarımı iletiyorum.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan/24 Haziran 2011