HABER MERKEZİ
Diyalektik olarak bir toplumda şiddet, baskı ve zulüm ne kadar artarsa karşısında direniş ve iradeleşmede o kadar artmaktadır. Aynı şekilde bir toplum ne kadar bilinçlenirse devlet ve faşizmde şiddet ve baskısını artıracaktır.
Bunun karşısında Akp katil, tacizci faşizmi iktidara geldiğinden beri kadın istismarı, fiziksel ve toplumsal şiddet gün geçtikçe artmaktadır. Buna karşın kadınların örgütlülükleri ve özsavunma güçleri de gelişmektedir. Yeni bir yaşam, erkek egemen zihniyetine karşı mücadele kadınlar için bir alternatif oluşturabilmektedir.
Peki Akp faşizmi iktidara geldiğinden beri kadın katliamlarında nasıl bir artış meydana gelmiştir?
Akp iktidarı boyunca yaşanan kadın cinayetlerinde tablo, oldukça korkutucu.
Son 17 yılda 15 bin 34 kadının yaşam hakkı ihlal edildi.
2002 yılında Türkiye’de öldürülen kadın sayısı 66 iken, bu sayının yüzde 392 artarak 2018’de 440’a ulaştı.
2019’un Ocak ayında 43, Şubat ayında ise 31 kadının katledildi. Faşist Akp hükümetinin geldiği günden 2019 Mart ayına kadar toplam 15 bin 34 kadı katledildi.
Buna zemin hazırlayan şüphesiz faşist ve kadın düşmanı Erdoğan’ın ve yandaşlarının söylemleri oldu. Muhakkak toplumdaki erkeklere cesaret veren ve erkek zihniyetlerini yaşatacakları ortamı onlara doğuran bu söylemler idi.
Kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse Erdoğan’ın şiddet üzerine neler dediğine bir bakalım:
“KADIN MI KIZ MI BİLEMEM”
Faşist Recep Tayyip Erdoğan, 4 Haziran 2011 yılında Hopa olaylarını protesto etmek için tank üzerine çıkan ve faşist polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş için “O kadın, kız mıdır kadın mıdır? Bilemem” deyip büyük tepki toplamıştı.
“KADINA ŞİDDET ABARTILIYOR”
7 Mart 2011′de konuşan kadın düşmanı Erdoğan, Akp döneminde yüzde 1400 artan kadına şiddet için “Kadına şiddet abartılıyor” derken, Akp’nin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ise “Medya olayları abartıyor. Kadına yönelik şiddet algıda seçicilik.” demişti.
“KADIN ERKEK EŞİTLİĞİNE İNANMIYORUM”
20 Temmuz 2010′da kadın örgütleriyle bir araya gelen Erdoğan, “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, kadın ve erkek farklıdır, birbirinin mütemmimidir (tamamlayıcı)” “Kadınla erkeğin eşitliği fıtrata ters.” diyerek şok etkisi yaratmıştı.
Münevver Karabulut cinayeti: “Kızını bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya…”
Kadın neydi? Hep gözaltında tutulması gereken, erkeğin kamurgasından yaratılmış bir varlık, günahkar, şeytan, bıraksan her türlü kötülüğü yapabilecek bir cadı hatta. Erkek egemen zihniyetini besleyen devlet bunlarda yetmezmiş gibi, kadınları katleden katillere, kravattan, iyi haldan veyahut pişman olduğundan ceza vermiyor, ceza indirimine gitmekten geri durmuyordu. Tabii karşısında katilini öldüren özsavunmasını kullanan kadına karşı ise müebbet hapis cezası verebiliyordu. ( Örneğin Nevin Yıldırım)
Erdoğan’ın yanında duran kadın köle olmayı, bağlı olmayı kabul edebilecekti. Ona karşı olan her kadın iktidarına tehlike, kötü ahlaklı (!) kadın idi. En başta dediğimiz gibi gün geçmeksizin şiddet ve vahşilik artmakta peki buna karşı duruş ne olmalıydı.
Yapılacak en iyi şey kendini bilmek kadın olarak devlet faşizmine karşı durmaktır. Fiziksel, toplumsal, düşünsel her şiddete karşı tavır alabilmeliyiz. Akp faşist iktidarı her geçen gün kadınlar üzerindeki şiddetini daha kamuflajlı yapmaya başlıyor. Sözde kurduğu kadın kollarında tam anlamıyla, erkeğe bağlı köle kadın modeli yaratmaktan geri durmazken toplumun bir doğrusu olarak topluma bu kadın modelini dayatmaktan da geri kalmıyor.
Kadına şiddet abartılıyor derken, kadın katliamlarının aslında yeterli olmadığını kast etmekten başka bir amacı yoktur. Her ay katledilen kadınları saymak artık kabul edilecek bir durum olmaktan çıkmıştır. Unutulmamalı ki kadın örgütlülüğü ve özsavunması Akp faşizmini temelden sarsacaktır. Bunun kanıtını yakın zamanda açlık grevi direnişinden analarımızın (bir kadın olarak) gösterdikleri direnişe dayanarak söylüyorum. Aynı şekilde Açlık grevindeki kadın direnişçiler, fedai eylem geliştiren direnişçiler bir kez daha bizlere kadının örgütlü özsavunmasının erkek egemen devlet zihniyetini yok edebileceğini gösterdi. Tabii kadına yönelik şiddet her alanda kendini gösterirken Akp faşizminin kadınlar arasında geliştirdiği ikiye ayırma parçalama durumu da söylemlerde yine kendini gösteriyordu başörtülü kadınlara ayrıcalık tanıyan Akp başı açık kadınlara ‘Mini etek giyen de hiç mi suç yok?’ diyerek tecavüzünü normalleştirebiliyordu. Başörtülü kadınlara yapılan haksızlıkları unutmadığımız kabul etmediğimiz gibi günümüzde de kadınlara yönelik yapılan her türlü baskı ve şiddete karşı başta genç kadınlar olmak üzere özsavunmamızı geliştirerek karşısında durabilmeliyiz.
Unutmamalıyız ki faşizmin kadına bu kadar yönelmesinin nedeni kadının toplumun öz çekirdeği olmasıdır. Kadın özünden uzaklaştırıldıkça sömürüldükçe, yok edilen toplum olacaktır. Buna karşı Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın da dikkat çektiği gibi son dönemde Akp faşizmin yarattığı kadın katliamları bile başlı başına devrim nedenidir. Bunun bilincin de ve farkındalığın da olan kadın duruşuyla, mücadele etmek ve iradeleşmekte başta genç kadınlar olmak üzere, kadın özgürlüğü için mücadele eden bütün parti ve kuruluşların başlıca konusu olabilmelidir.
NC/Faraşîn Sîdar