HABER MERKEZİ- Öpüyorum Ülkem Olan Alnından
Deniz Bülbün’ün Mücadele arkadaşı:
Hangi duyguyla ve hangi sözcüklerle nasıl, nereden ve ne yazacağımı bilmiyorum. İçimdeki acıyı bastıran tek şey Deniz yoldaşın onurlu direnişi ve yaşamı boyunca istikrarlı duruşunu son nefesine kadar sürdürmesidir. Deniz 8 yıldır Gever’den evinden ayrı sürgündeydi. Birlikte ayrılmıştık Gever’den. Ona bu sürgün ne zaman biter, ne zaman eve döneriz dediğimde, “biz zaten evimizdeyiz, burası Kürdistan, biz doğru yerdeyiz. Bak Avrupa’ya gidenler sürgündeler, ama biz sürgünde değiliz. Aile ile tekrar buluşmadan söz ediyorsan, Gever’e gitmekten söz ediyorsan epey zaman ister, ama bunları düşünme. Sonunda mutlaka güzel şeyler olacak. Bu mücadele elbet onurlu ve görkemli bir sonuç alacak “ diyordu bana. Maalesef inandığı değerler ve Kürdistan ulusal çıkarlarını savunduğu yerde yani Güney Kürdistan’ın Hewlêr kentinde, KNK sözcülüğünü yaparken haince katledildi.
Derviş misali yaşayan ve ışığıyla umut veren bir yoldaşı
Deniz yoldaş ulus bilinci ve kendimi tanıma arayışındayken tanıştığım ilk arkadaşımdır. Gever’de Kürt dili Araştırma ve Geliştirme Derneği’nde (Kurdî – Der) tanıştık. Kürtçe okuma yazma öğretiyordu. Kürtçe konuşmam için bana yardım eden, ulusal Kürt marşını ezberlememi sağlayan, Kürt şairleri Baba Tahirê Ûryan’ı, Elî Herîrî’yi , Melayê Cizîrî’yi ve daha nice şair ve dengbêjleri ile Kürt destanlarını bana anlatıp sevdiren ve Kürt edebiyatıyla bir bağ kurmamı sağlayandı Deniz Yoldaş.
Deniz’i tanıyanlar bilir, eleştiri ve özeleştiri tarzını yaşam felsefesi haline getiren, kendisiyle birlikte her bir yoldaşın da güç katan, bir lokma bir hırka anlayışında, derviş misali yaşayan ve ışığıyla umut veren bir yoldaşı. Her birimize gülümseyerek hatırlayacağımız güzel anılar bıraktı. Çünkü Deniz her anı güzelleştiren, en zor anlara da anlam katan ve anlam veren bir yoldaştı.
Ona mamoste dememe çok kızardı, çünkü mütevaziydi. Ben daha mamoste olmadım derdi. Ona uğradığım asimilasyonu aşmam konusunda çaban ve emeğinin büyük olduğunu bu yüzden mamoste’sin derdim ama buna kızardı, hepimiz bir şeyler yapıyoruz, hepinizin emeği çok derdi.
Gerçekten de özgür Kürdistan ve ulusal Kürt haklarının kazanılması için mücadele onun tek gayesiydi. Bu temelde çok ciddi çalışmalarda yer aldı. Kürdistan’ın dört parçasında nerede ne varsa, hangi gelişmeler var hangi riskler var bunları çok iyi takip eder ve iyi bilirdi. Bir arkeolog gibi konuşurdu. Bir keresinde gidip görmüş gibi anlattın, dedim. O da okurken yaşıyorum. Kürdistan’ı dolaşıyorum, keşke fiziki olarak da gidip görme şansımız olsa. Özgür olabilsek, her yere gidebilsek, diyordu. Maalesef olmadı. Bu anıları yazarken hangi duyguyla yazacağımı bilemedim. Ağır basan bir diğer düşünce de, kalbe saplanmış bir hançer gibi insanın kanını döndürüyor. Nasıl olur da Kürtperwer bir insanın, Kürdistan için mücadele eden bir insan Kürdistan’ın şehri olan Hewlêr gibi bir yerde, Kürt yönetimlerinin izni hata belki yardımı ve teşvikiyle düşman tarafından katledilebiliyor. Üstelik nasıl bir nefret ve kinse, hangi oluşumun çıkarlarına ters gelmişte 5 kurşunla acımasızca katlediliyor. İnsanın kendi evinde dışarıdaki düşman tarafından kardeş dediğinin izniyle şehit edilmesi hangi Kürd’ü utandırmaz ki. Tarih bu ihaneti nasıl anlatacak. Yüzyıllar sonra Kürt çocuklarına bu Kürd’ün yeni utancıdır denilecek.
Deniz yoldaşın dediğini ve düşündüğünü yazmak istiyorum. Deniz yoldaş şöyle diyordu; “ tarihte ihanet hep vardı ama ihanete karşı direniş de hep var oldu. Bu gün direnişle varız ve direnerek başaracağız, herkes mücadele ederse başarı kaçınılmazdır” diyordu. Evet biz Qazi Muhammed’in İran Şah’ına verdiği yanıtı da biliyoruz. Tarih ihaneti de kahramanlığı da unutmaz ve kalın çizgilerle yazıyor. Derler ki İran şahı Qazî Muhamed’i askerleriyle paldır küldür çağırır, bağırır, hakaret eder ve sen kimsin ki yabancıları bu topraklara kabul edip onları ağırlıyorsun. Belgesiz ve izinsiz kimse bu ülkeye giremez, diyor. Bunun üzerine Qazî Muhammed der ki : onlar yabancı değil, onlar Kürt’türler ve bu topraklar da Kürt Kürdistan toprakları olduğuna göre kimseden izin kağıdı almayı gerek görmüyorum, diyor. Demem o ki ötekileştirilsek de, öldürülsek de biz bu topraklara aitiz. Elbette bunu herkes çok iyi biliyor, fakat kişisel çıkarlar ihaneti meşrulaştırıyor ve resmi makamlar bugün üç maymunu oynuyor. Hemen yanı başımızda Gever’de bu gün yürekleri yakan derin bir yas var. Denizi uğurluyoruz, geriye yapılacak olan şudur sevgili yoldaşım Deniz’in onurlu mücadelesini miras olarak kabul edip verdiği mücadele ekseninde yaşamak boynumuzun borcudur. bu temelde eve gidiş biletimiz 5 kurşun olsa da son nefesimize kadar mücadele içinde yer alacağız.
Uğurlar ola kardeşim, yoldaşım seninle gurur duyuyoruz. Senin emeğin sahipsiz kalmayacak, sonsuz bir inançla yolundayız. Ugurlar ola yiğit yoldaşım, seni Gever’in bağrına uğurluyoruz, kardeşlerimiz koşacak önüne, analarımız saracak yaralarını, artık özlemin dinecek toprağına kurban olduğum, çiçekler içinde rahat uyu Kürdistan’ın yiğit evladı. Öpüyorum ülkem olan alnından…