HABER MERKEZİ –
Yiğit kişilik kendini doğru ifadelendiren kişiliktir
Önce dil kurallarını iyi öğren. Siyasi güç olmak istiyorsan, onun kurallarını iyi öğren! Önder olmak istiyorsan, kesinlikle tam tarzını kavra, seni alkışlayalım. Var mı böylesi? Yok! Hiç belli değil nerede olduğu! Böyle yaşam olmaz! Bu sefer de “ölüme koşarız” diyor. Bunun adı, ne yaşama ne de ölüme doğru gelmemedir. “Bırak, tarzımıza göre olacak” diyor. Senin tarzında şans yok! Bu nedir aynı zamanda? Önderlik gerçeğine, yaşam gerçeğine rağmen, düşman karşısında kafasını duvara vuracak, “direndim” diyecek. Boğa güreşleri var, boğalar nasıl birbirine girer ve daha sonra da başlarını parçalarlarsa, işte öyle bir tarz! Senin yaptığın boğa güreşidir, halk savaşı değil. Senin yaptığın işleri karıştırmadır, düzenleme değil. Senin yaptığın çirkinleştirmedir, güzellik değil. Ama umurunda mı? Sonuç ortaya çıkmıştır ki, birer zavallıdan öteye bir şey değilsiniz.
Yiğit kişilik kendini doğru ifadelendiren kişiliktir.
Yiğit kişilik hiçbir güçten çekinmeyen kişiliktir.
Neden çekinmez?
Yiğittir, çünkü yaptığı iş kahramancadır.
Neden çekinecek, neden kendini ört bas edecek? Ama içinizde böyleleri var mı? Kendisini böyle savunan var mı? Yok! Çünkü gerekçesi yok, çünkü yüksek başarıları yok, çünkü savunması yok, bilinçsiz ve çabası yanlışlıklarla dolu. Ne uğruna savaştığının farkında değil. Bakın, çoğunuzun durumu böyle değil mi? Peki o zaman niye yiğitliğe özlem duymayacaksınız, bu çok mu gereksiz? Hayır! En değerli yaşamdır. Bunu ne güne erteliyorsunuz, erteletmenin ne gereği var? Anı anına temsil edilmesi gereken kişilik bu olmamalı mı? Bunlar partilileşmeye doğru verilecek cevaplardır. Bu cevapları doğruca, yeterince vermediniz mi, gerçekten de size yazık olacak.
PKK tarihi bu anlamda korkunç trajik bir tarihtir. PKK’lileşmenin ölçüleri dışında direniş tarihi; kaybetme tarihi, acılar tarihidir, zindanlar tarihidir, dökülmeler tarihidir. Hata ve yanlışın kurbanı olma tarihidir. İleride insan ciltler dolusu romanlara konu edebilir. Neden böyle oldu? Parti tanımına göre yaşayamadılar. “Biraz benim istediğim gibi olsun” dediler. Yani biraz bireycilik, biraz kölece olsun dediler ve bu tarihi böyle karman çorman hale getirdiler.
Şu anda benim en büyük savaşımım, heval bu parti tarihini doğru anlayacaksın demektir. Bu sana adından daha önce gereklidir. Önce parti tarihi, sonra adını kendine tak. Çünkü adım gibi biliyorum ki, doğrultamazsak, bu parti tarihine göre yetişmenizi ve katılımınızı düzeltemezsek, bundan sonra tamamen kaybedilir. Çünkü ben daha önce biraz daha genç, dinamik bir yaklaşımla birkaç parti daha yaratırım diyordum kendime. Ama şu anda düşman her tarafı kuşatmış.
Bugünkü parti yürüyüşü durdurulursa veya ben durdurulursam sizin ömrünüz yirmi dört saattir. İlk hamlede yere serilirsiniz. Çünkü bu parti anlayışınızla durumunuz ancak bu olur, tek sebep budur. Yoksa düşmanın gücü değil. Partilileşmemekte ısrar ettiğiniz için, doğru parti ölçülerine gelmekte çok zorlandığınız için, bu tehlike büyüktür. Yoksa partinin günümüzdeki olanakları her düşmanı devirecek kadar güçlüdür. Zaferi de belki yarından da daha yakın edecek kadar fazladır. Ama partili gibi kullanamama, temsil edememe, savunamama çok tehlikeli boyutlardadır ve tehlike buradan gelecektir.
Gerçekten anlamakta güçlük çekiyoruz. Neden dönemi yakalayacak, dönemi zaferle kapatacak partililiği halen yaşayamıyorsunuz, halen tepkilisiniz ve neden halen ondan kaçıyorsunuz? Derdiniz ne? Parti silahından başka hangi silah kurtuluşa götürebilir? Partinin özellikle doğru örgütsel, doğru örgütlenme, onun yönetim silahından başka hangi silah sizi hedefe taşıyabilir? En büyük silah budur. Bu silahı kullanabilen tek bir kişi bile yok. Kimisi “Askeri yanım gelişmiş” diyor, kimisi “Şu yanım gelişmiş” diyor. Bunların hepsi kendini aldatmadır.
Örgütsel yönetimin doğru olmadığı ister ordu, ister kültür, ister diplomasi, ister legal faaliyet, hepsi acı kaybetmekten kurtulamaz. Yapabileceğiniz en büyük yiğitlik, örgüt ölçülerini kendinize uyarlamaktan geçer. Ben bunu yıllarca bekledim. örgütlülüğü anlayacaklar, doğru örgütlenmeye gelecekler diye bekledim. Şimdi bakıyorum, size bırakılsa örgütün canına okumaktan çekinmeyeceksiniz. Artık bu noktada da dur diyorum.
Önderlik gerçeğinde artık bundan sonrasına bu biçimiyle geçit yoktur. Zorla mı sayımız çok diyeceksiniz. Ben tekim, bakalım çıksın birisi karşımıza, açıkça çok çıktılar ama hepsi yenildi. Bizim de kendimize göre bir yiğitlik anlayışımız var. Orta çağlarda şövalye tarzı bir savaşçılık vardı. Bu çağda da benim örgütsellikle savaş tarzım var. Kim karşıma çıkacak? Çoğu kendini denedi, ne yiğitler vardı, hepsi nerede şimdi? Parti içinde çoğu kendini denedi, hemen saldırıya geçtiler. Şimdi çoğu nerede? Belki siz pusudasınız ve çağrıcılarınız “Zamanı kollayın” diyor, belki de kulağınızı kabartmışsınız, ne zaman ikmal günleriniz gelecek? Yok öyle bir gün, özellikle ben oldukça yok. Belki de almış olduğumuz tedbirlerle yüzyıllarca da olmayacaktır. Çünkü halklara kazandırılanı, halkların elinden almak mümkün değildir. Dolayısıyla bu eski çarpık beklentileri bir tarafa itmeniz, kendinize yapabileceğiniz en büyük iyiliktir.
Kadrolaşmamızın en temel sorunu doğru temelde partileşmedir
Gençsiniz veya tecrübelisiniz; doğru olanı kazanın. Varsın, sizin de iyi bir yiğitliğiniz olsun. Bitsin sizin köylü kurnazlığınız, esnaf üç kağıtçılığınız, orta yolculuğunuz. Bundan şimdiye kadar ne yarar gördünüz? Kaldı ki bu hiçbir zaman kişiyi kendini yaşamaya da götürmüyor. Tam tersine, müthiş bilimsel inisiyatife ve kendi özgürlük dünyasına taşımaya götürüyor. Doğru özgürlük yaşamı; yiğitçe, başarılıca, düşman karşısında yenilmeyen, aldanmayan, gücünü çok iyi hesaplayan ve böylece emeğinin karşılığını çok iyi değerlendirerek bir yol alıştır ki, işte emeğine sahip çıkış bu temelde olur. Kazanılmış ülke, halk gerçeği ortaya çıkar ki, bu yaşamın kendisidir.
Bunun dışında yaşamı kim bekleyebilir ki? Ülke az-çok kazanılmaya doğru gitmezse, halk özgürleşmezse, sen birey olarak ne yapabilirsin? Çoğu, halka rağmen yaşamayı denedi. Günümüzde bu mümkün müdür? Demek ki bu boş, kuruntulu, çoğu geçmişten kalma avuntuları bir tarafa bırakın. Bu özgür yaşama götürmez, özgür vatana götürmez. Bireyin inisiyatifine, bireyin büyüklüğüne de götürmez.
Şu anda benden daha özgür, daha inisiyatifli birey yok. İstediğim gibi yerim, istediğim gibi gezerim, istediğim gibi konuşurum. Şu anda bu ülkenin en özgür ifadesine, yaşam tarzına sahip kişisiyim. Bundan daha büyük bireysel inisiyatif olur mu? Ama bu neyin karşılığında olmuştur? Böyle bir sıkı örgütlülük, örgütsel ölçülere sıkı sıkıya bağlılık, yani halkın emeklerine, elimden geldiğince örgütlenmesine, denetlemesine gösterdiğim bağlılıktan kaynaklanıyor. Ben başka gücümü nereden alıyorum? Mümkün mü? Özel marifetlerimden değil.
İçinizde eğer bazıları kendine biraz özgürlük payesi tanımak istiyorsa, ben kırk sekiz yaşındayım, büyük sabırla geldim buraya, daha da sabrederim. Neden tüm yaşamımla adamayayım diye düşünür ve daha fazla kendimi adamayı da prensip edinirim. Esas kendinize bakın; ilkeye, esasa göre değil de, onu bir tarafa bırakan bir yaşam gerçekleşecekmiş gibisiniz. Hayır, gerçekleşmez! Özgür yaşam şansı bana göre bu söylediğim örgütsel ölçülerle gerçekleşir. Ve bunu canı gönülden, en değerli, kıymetli nesne olarak, kıymet olarak bileceksiniz.
Parti tanımından, tarihinden ve onun güncel başarı gerçeğinden çıkarılması gereken bazı temel dersler bunlardır. Biz defalarca bu hususları işledik ama maalesef yaşam çizginize dönüştüremedik. Çarpıklıklar tahammül boyutlarını aştı. Ve bu tehlike halen de devam ediyor. Burada yapmanız gereken doğru iş, hatta yiğitçe iş, samimiyetle bazı doğruları kabul edip kendini onda eğitmektir. Tekrar söylüyorum; büyüklüğünüzden, inisiyatifinizden bir şey götürmez. Tam tersine, ona güç kazandırır; gerçeklik, başarı şansı kazandırır. Bunun dışında gelişemezsiniz, savaşamazsınız, savaşları da başaramazsınız.
Beni biraz dinlemek istiyorsanız, bizden bir şeyler almak istiyorsanız, işte temel ders! Ben neyi anlatayım başka sizlere? Beni ben yapan ders! Beni şu anda hatırı sayılır yapan veya peşinden koşturan, peşinde koştuğunuz temel ders! Bana değil, bu derse anlam verin, bu dersi kendinize esas alın. Çünkü beni de ben yapan bu derstir. Ben neyin ürünüyüm? Bu dersin veya bu derse göre bir pratiğin ürünüyüm. Bu da benim babamın malı, mülkü değil, bunca savaşımın sonucudur. Sizin için de fazlasıyla geçerlidir.
Demek ki kadrolaşmamızın en temel sorunu; doğru temelde partileşmedir. Parti tarihini tekrar işliyorsunuz, doğru bir tarih anlayışına, parti tanımına göre ulaşırsanız, mükemmel bir kadrosunuz. Yalnız bu ufak devrimimiz bile bütün ülkede parti çizgisine göre kadro olmak, nitel ve nicel olarak ifadesi olmak için yeterlidir, artar bile. Bu kadar önemli bir çalışmadır.
Düşünün, bunu bütün çalışma alanlarınıza özümsettik mi, bu partileşmeye hiçbir düşman gücü dayanamaz. Nitekim dünyanın çekincesi budur. PKK’nin esas korkutucu yanı, düşman için bu örgütsel, doğru partileşme yanıdır. Yoksa gerillada ne kadar hata yaptığınızı Türk subayları telsizlerde sizlere söylüyorlar, bunu çok iyi biliyorsunuz. Kitleyi nasıl bastırdığınızı, hatta kitleye ters şeyler dayattığınızı kendiniz her gün bütün pratiklerinizde gösteriyorsunuz. Düşman bu çalışmadan korkuyor mu? Hayır! Düşman bu çalışma tarzından güç buluyor. Ama buna rağmen düşman çok korkuyor. En iri emperyalistinden tutalım en yumuşak sömürgecisine kadar veya dostuna kadar hepsi korkuyor. Çünkü bu örgütleniş tarzı, hiçbir karşıtını, amaç dışılığı affetmez ve ona galebe çalar. Doğru örgütlülük, doğru yönetim, hepsinin canına okur. PKK budur! PKK’yi bugüne getiren bu tutumdur! Bu tutumla ancak nihai amacına da ulaşacaktır.
Örgütlülük en büyük tekniktir
Vurguluyorum; bu tutumun çok gerisindesiniz, ya çok sağında ya çok solunda ya uçmuş, adeta kopmuş, dolayısıyla tehlikeyle de yüz yüze bir konumdasınız ya da çok kuyruğunda yüzüyorsunuz. Bunları aşmak gerekir. Ölçülere kesin anlam vermek gerekir ve önemlisi de savunmak, her yerde ve her görev içinde uygulamak gerekir. Böyle olduğunuzda aşmayacağınız bir engel, çözmeyeceğiniz bir sorun, başaramayacağınız bir eylem yoktur. Dediğim gibi düşmanın en çok korktuğu da bu tarz PKK’liliktir. Adım gibi biliyorum, bunun dışında da bizim düşmanla savaşacak hiçbir etkili silahımız yoktur.
Kaba silahlara fazla güvenmeyin, onlardan milyon katının fazlası düşmanda da var, teknik üstünlük mutlak anlamda onlardadır, sayı üstünlüğü onlardadır. Ama dediğimiz örgütlülük, örgütlü yaşam tarzı, kesin hiçbir düşmanda yoktur ve olmaz da. O ancak bizde olur. Bizde olduğu için de, esasta bu sonucu belirliyor. Çünkü insan iradesinin, insan dayanma gücünün, insanın kendi kendini atomize etmesinin, kendi kendini en gelişkin teknik haline getirmesinin bu örgütlülükle mümkün olduğu ortaya çıktığı için böyledir.
Bu anlamda bu tür örgütlülük en büyük tekniktir. Bunu biz defalarca söyledik. Atom kadar etkili bir tekniktir. PKK’nin militanı böyle örgütlenirse, hiçbir bomba bunun kadar etkili olamaz ve nitekim ben kendimi biraz bu tekniğe göre, bu militanlığa göre, bu örgütlülüğe kavuşturduğum için, şu anda ne kadar etkiliyim, ne kadar parçalıyorum, bu çok açık. Sizin kullandığınız silahlar, ne kitlede, ne cephede, ne diplomaside bende yok. Gitmem bile, tenezzül etmem bile. Ama öyle bir silahla burada savaşıyorum ki, bütün dünyadaki düşmanlarım dayanmıyor. Siz bu silahı keşfetmelisiniz ve elinize geçirmelisiniz. Diğer silahlar da gereklidir. O zaman diğer silahlar çok etkili çalışır. Askeri silahlar, kültürel silahlar, diplomasi silahları, ekonomik silahlar, serihildan silahları müthiş çalışır. Esas silah çalıştığı için, o temel silahtır, adı üstünde örgütseldir, yönetimseldir ve bütün silahlara yön verir. Eğer bu silahı elinizden kaçırırsanız, bütün diğer alanlardaki silahların elinizden düştüğünü de kesin bilmelisiniz.
Bu silah bizim elimizdedir. Önderlik bu silahı iyi kullanıyor ama yetmez. Militanları da kullanmalı. Bir değil, on değil, yüzlercesi kullanmalı. Sorun budur. Birkaç yüz militan her görev sahasında bu silahı kullanırsa, PKK bir planlamayla uygun bir zaman aralığında, olanaklarını mevziye sürerek bu savaşı başarabilir. Son dönem çabalarımızın ağırlığı bunaydı. Böyle birkaç yüz militanı bir kez daha gerçekleştirmekti. Buna da talip olmalısınız. Gelişiminizi, dönüşümünüzü burada yeterli kılmalısınız. Bu temelde diğer görevlerin üzerine yürümelisiniz. Bunu sağladığınızda, eminim ki hepinizin başarı şansı yükselecektir ve nihai zafere de bu temelde gidecektir.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 29 Haziran 1996 tarihli çözümlemesi