HABER MERKEZİ – ABD’nin fitili ateşleme zamanı ve yeri çok önemli, çünkü istediği yerde istediği zaman bu suikastı gerçekleştirebilecek istihbarata sahip bir ülkedir. Bu suikastın hedefi İran olduğu kadar Ortadoğu’da yeni oluşacak dengeyi eline almayı hedeflemektedir.
Çünkü Kasım Süleymani, doğrudan İran Dini Lideri Hamaney’e bağlı çalışan ve İran’ın dış askeri operasyonlarının beyni konumundaydı. Bu suikast ise İran askeri beynine bir darbeydi. Onun dışında İran, Irak, Suriye ve Lübnan hattı, büyük oranda İran’ın ve dolayısıyla Süleymani’nin etkisindeydi. Süleymani, İran, devrim sonrası Şii nüfusun yoğun olduğu ülkelerde, silahlı gruplara eğitim ve teçhizat desteği, zaman zaman da doğrudan ‘gönüllü’ desteği vererek, nüfuz ağını genişletme politikası güdüyordu. Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da nüfus ağını genişletirken, Yemen’de, Körfez ülkelerinde ise denemelere devam ediyordu. Süleymani, Irak’ta Haşti Şabi silahlı milis grubunun kurulmasını, öncesinde de Bedir Tugayları’nın oluşturulmasını sağlayan, destekleyen ve yönlendiren isimdi. Yine Suriye’de, Esed rejimine doğrudan destek verdi. ‘Gönüllü’ Kudüs Gücü askerlerini, Hizbullah ve diğer Şii örgütlerden ‘gönüllü’ milis desteğini yönlendirdi. Kendisi de, Esed güçleri ile birlikte sahada çatışmaları yönetti. Lübnan’da Hizbullah’ı önemli bir güç haline getirdi. Ortadoğu’nun bir çok devletinde etkili olan Kasım Süleymani, ABD için en büyük engeldi. Bunun için ilk suikast İran’ın askeri beynine yapılmış oldu.
ABD kendisi için risk gördüğü Kasım Süleyani’yi ortadan kaldırarak, başta Irak olmak üzere Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerinde alanını genişletmeye çalışmakta. Risk gördüğü bütün devletleri, toplumları ve güçleri ekonomik, siyasi ve askeri anlamda müdahalelerde bulunarak kendi önünü temizleme politikasını yürüttüğünü söyleyebiliriz.
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi İran ve ABD arasındaki ekonomik savaşı, silahlı savaşa dönüştürme ihtimalini yükseltti. ABD’nin İran’a yönelik uyguladığı ekonomik yaptırımlar ve tehditlerin yerini silahlar almış durumda. Şu anda görünen tablo ise bu suikastla birlikte, Ortadoğu’daki denklemlerin değişeceği ve kurulucak yeni denklemin ABD’nin elinde olma ihtimalinin yüksek olduğudur. ABD başkanı Trump ilk olarak İran molla yönetimine askeri ve ekonomik ambargo uygulayarak iç dinamikleri zayıflatmaya çalıştı. Son dönemde İran’daki halk eylemlerinin kökeni de bu ekonomik krizden ve halkın yoksullaşmasından kaynaklanıyordu. Ekomomik politikasında başarılı olan ABD şimdi ise İran’ın Suriye ve Irak merkezli askeri hakimiyetini de kırmaya çalışıyor. ABD’nin birkaç gün önce Irak’ta ve Suriye’de İran tarafından doğrudan yönetilen ve desteklenen askeri milislere yönelik gerçekleştirdiği operasyon, bölgedeki askeri ve politik dengelerin yeniden şekilleneceğini gösteriyor. Politik ve askeri dengelerin yeniden şekilleneceği yeni bir sürece giriş yaparken bu denklemin taşları nereye yerleştirileceği ise merak konusu.
Burada önemli olan Ortadoğu devletlerinin ve güçlerinin izleyeceği stratejidir. Süleymani’nin öldürülmesini sadece İran devleti şahsında ele almak bizi büyük bir yanılgının içine sürükleyecektır. Çünkü İran ile birlikte Ortadoğu’da güç sahibi olan bütün ülkeleri ve güçleri hedeflemekle birlikte dünya ülkelerini de kendi kıskacına alacaktır.
İran şu anda bölgede çok büyük bir güce sahip, ama ABD’de tarafından güçsüzleştirilmiş bir güç haline getirilmiş durumda. Bu da İran’ın bölgede yürüttüğü Şii politikasını da sekteye uğratacaktır. Çünkü İran son birkaç yıla kadar çok başarılı bir milis stratejisi yürüterek Sünni radikalizmi, Sünni toplumları ortadan kaldırıyordu. Bunu yaparken de Şii radikalizmini ve Şii toplumları güçlendiriyordu. Ama son iki yıldır bu stratejinin sonuna geldi. Hamaney’den sonra kimin lider olacağı, sistemin devamlılığının nasıl sağlanacağı belli değil. Bu karmaşa içinde İran’ın ABD karşısında güçlü bir atak yapması mümkün görünmüyor. Çünkü İran, kendisine has yöntemlerle ABD’ye yanıt vermek istese de bunu eskisi kadar etkili yapacak durumda değildir. ABD çıtayı bu suikastla öyle yükseğe çıkartmıştır ki; İran’ın bu suikastla yandaşlarını tatmin edecek bir yanıt vermesi çok güçtür. Ama İran bir yandan mezhepçiliği öte yandan da milliyetçiliği yükselterek, rejimden kopma işaretleri çoğalan; iş, ekmek, özgürlük talepleriyle sokağa çıkan halkı, rejim etrafında toplamaya çalışacaktır. Ayrıca Şii Hilali içinde mezhep çatışmalarını ve Pers-Arap milliyetçiliği çatışmasını büyüterek yeniden gündemi belirleyen bir mevziye girmeye çalışacaktır. Buna Lübnan, Irak, İran’da mezhepçiliği ve milliyetçiği aşan, talepler etrafında birleşerek iktidarları zorlayan mücadelelerin şiddetle bastırılması eklenecektir. Ancak bunu ne kadar başaracakları da tartışmalıdır. Çünkü, suikast aynı zamanda İran, Irak, Lübnan gibi dini-mezhepsel iktidarların zayıfladıklarını da gösteriyor.
Şimdiye kadar ABD askerleri başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’dan çekilecek açıklamaları ise bir manevradan başka bir şey değildir. Çünkü ABD hiç bir zaman Ortadoğu’yu terk etmeyi düşünmedi. Tam aksine bütün alanlara sanip olmak için manevralar geliştirdi. Bununla birlikte Mart 2003’te Irak’ı işgal eden ABD’nin Irak’ta 9 askeri üssü ve yaklaşık 5 bin askeri bulunuyor. Yani tarihten bu güne bütün yatırımlarını Ortadoğu üzerinde yapan ABD’nin alanı bırakıp çıkacağını düşünmek ise saflıktan öteye geçmez. ABD ve İran karşılıklı tehditler savurarak kendi istediklerini elde etmeye çalışsa da her iki ülke sıcak bir çatışmaya girme riskini göze alamayacaktır. Çünkü Hem İran hemde ABD sıcak çatışmanın getireceği eksileri iyi görmektedır. Ancak ABD’nin şu anda tek hedefi Ortadoğu’da büyük bir güce sahip olan İran’ı bertaraf etmektir. ABD bu suikastla İran’la birlikte Irak’ı parçalama ve Suriye’ye asker göndererek daha fazla hakim olmayı hedeflerken, Irak parlamentosu, ülkedeki Amerikan askerlerinin çıkarılmasını öngören yasa tasarısını onayladı. Bununla birlikte Irak hükümeti Irak topraklarındaki herhangi bir yabancı askeri varlığa son vermek anlamına geliyor. Bu da Güçlerin Statüsü Anlaşması’nın (SOFA) iptal edilmesi demektir. Şu anda SOFA’nın iptal edilmesi ise çok düşük bir ihtimal olarak görülüyor. Tabi ki Irak parlamentosunda alınan karar İran’ın beklediği ve memnun olduğu bir sonuç. Bu kararla birlikte Sünniler ve Kürtlerin oturumu boykot etmesi ise Irak’ı şimdiden bölmüş durumda. ABD’nin çekilmesi durumunda yerleşeceği tek yer ise Fedaral Kürdistandır. Bu, Tahran’ın istemediği bir senaryoyu tetikleyebilir; yani Bağdat’ta olmayan ABD, Kürdistan’ın bağımsızlığını ön plana çıkararak, Bağımsız Kürdistan girişimlerini destekleme ihtimallerini yükseltmiş durumda. Bu ihtimaller bile Ortadoğu’daki dengelerin değişeceğini gösteriyor. Bu sürecin bütün Ortadoğu toplumları ve güçleri için zorlu bir süreç olacağının altını çizmek gerekir.
Sara GULAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi