HABER MERKEZİ
Ortadoğu’da sular durulmuyor, suların durulmaması için ise son yüz yıldır Ortadoğu’da karışıklık yaratan güçler, suları karıştırmaya devam ediyorlar.
Ortadoğu’nun bu kadar karışık hale gelmesi, kan gölünden çıkmamasının en temel nedeni hegemon güçlerin birinci dünya savaşıyla Ortadoğu’yu çok bilinçli bir şekilde karışmaya her zaman hazır bir Ortadoğu oluşturmalarıdır.
Ortadoğu’ya öyle bir format çekilmiştir ki, her an patlamaya hazır bir barut fıçısı haline getirile bilinmektedir. Bazı halkların yok sayılması, bazıların param parça edilmesi, bazılarının soykırımdan geçirilmesi derken bazılarını ise çok suni sınırlarla Ulus Devlet haline getirilmeleri, her an patlamaya hazır hale getirilmenin en temel nedenidir.
Onlarca ulus devlet mantığı ile oluşturdukları devlet yapıları gün geldi hegemon güçlerin çıkarlarını karşılayamaz oldular. Ulus üstüleşen sermaye, sermayesine sermaye katması için ulus devleti yumuşatması gerekmekteydi.
Nitekim bunun için yeniden 1990’ların başında Ortadoğu’ya Yeni Dünya Düzeni adı altında müdahale edildi. Her an patlamaya hazır bir fıçı olduğu içindir ki, en küçük kibrit çakmalarla Ortadoğu’yu karıştırmak zor değildir. Müdahale edilse de, yerine yenisini koyma hazırlığı olmadığı için uzun süre bu müdahale sür gitmiştir. 1998 yılında Önder Apo’ya karşı başlattıkları komplo ardından 2001 yılında İkiz Kuleler Saldırısı gerekçe gösterilerek Afganistan’a müdahale edilmiş, peşinde ise 2003 yılında Irak’a müdahale ederek hem Saddam götürülmüş hem de fiilen Irak üçe bölünmüştü. BOP diye bilinen, Fas’tan Kazakistan’a kadar uzanan Ortadoğu’yu yeniden ele alma girişimi adım adım örüldü. Onca çabaya rağmen istenilen sonuçlar bunlara rağmen alınmadı. Ta ki Tunus’ta Muhammed ismindeki genç Tunuslu diktatör yapıları-gerekçe açlık da gösterilse –bedenine ölümüne yatırmıştır. Ve nitekim peş peş Ortadoğu’da Arap baharı diye gelişen süreç neredeyse tüm Ortadoğu’yu sarmıştır. Libya alt üst edilmiştir. Mısır karıştırılmıştır. Yemen derken, Suriye iç savaşa sürüklenmiş ve Ortadoğu’nun her ülkesine karşı bir oyun ile Ortadoğu kan gölüne çevrilmiştir.
Ortadoğu bugün kan akıyor ve bu kanın nerede duracağı ise bilinmiyor. Yüz binlercesinin yaşamına kast edildi, milyonlarcası yurdundan edilerek dilenci haline getirildi. Boğazlaşma başını aldı gitti. Bunlar yaşanırken DAİŞ denilen bir bela tüm Ortadoğu’nun başına musallat edildi. Yedi Kocalı Hürmüz gibi herkesle evli olan bu DAİŞ tüm insanlığın kusmuğu olacak bir şekilde Ortadoğu başta olmak üzere insanlığın başına bela haline getirildi.
Tüm bunlar ve daha da fazlası kaynağını yüzde yüz, Ortadoğu’nun kan gölünde çıkmaması üzerine kurulan bu projeden almaktadır. Ortadoğu öyle oluşturulmuş ki, buralar hiçbir zaman istikrara kavuşmasın. Hep karışık dursun.
Örneğin, Kürdistan’ı dörde bölen hegemon güçler, Kürtlerin adeta sürgit bir şekilde dört sömürgeci devlete karşı mücadele edeceklerini bilmiyorlar muydu?
Irak’ın cetvelle çizilerek güneyinde Şiiler, Orta kesimlerinde Sünniler, Kuzeyinde ise Kürtler temelinde ayrıştırılması, hep sorunlara gebe kalacağı bilinmiyor muydu?
Yine Suriye’de onlarca farklı rengin bir şekilde bir potaya sıkıştırılarak ardından ise azınlık olan Alevilere iktidarın verilmesi, bırakılması-ne denilecekse- pimi çekilmiş bir bomba gibi hep hazır tutulduğu da mı bilinmiyordu?
Lübnan gibi Müslüman, Hristiyan, Dürzi derken birçok farklı çevrelerce oluşturulurken benzer bir durumun yaşanacağı bilinemez miydi?
İran’ın yüzlerce renge sahip olduğu bilindiği halde Rıza Xan eliyle Ulus Devlet oluşturma planının tutmayacağı ve Bumerang gibi önce halkları peşinden ise tüm insanlığı vuracağı, nasıl bilinmezdi?
Dahası birinci dünya savaşında katledilen, soykırımdan geçirilen renklerin, inançların, halkların zamanında gerekli olduğunda müdahaleler için hazır tutulmadığını kim söyleyebilir?
Ya Türkiye Cumhuriyeti temelinde kurulmuş ve kurgulanmış bir devletin ayakta kalabilmesi için tüm renkleri katletmesine izin veren aynı hegemon sistem bilmiyor muydu ki, gün gelir öncelikli olarak Kürtler ancak genel anlamda da Dindarlar, Komünistler, Aleviler derken diğer renkler bu tekçi Ulus Devletinden hesap sorurlar? Ya da tersine böyle oluşmuş bir Ulus Devlet halkları katletmek için hep bir arayış içerisinde olmayacak mıydı?
Biz hegemon güçlerin bunların yanında neredeyse her ülkede kendilerine bağlı-hem de ölümüne-güçleri işbirlikçilik temelinde örgütlediklerini belirtelim. Özel teşviklerle palazlandırılan, bir nevi hegemon güçlerin ajanı olan bu kesimleri bir hançer olarak kullanmaya hep hazır tuttuklarını da bilelim. Bu kesimlerin bugünlerde neme nem Truva Atları rolünü oynadıklarını en kör olanlar bile görmektedir.
Uzatmadan, Ortadoğu kaynıyor ancak bu kez İran’ı kuşatma planlarıyla bu kaynamanın dereceleri yukarıya doğru tırmandırılmaktadır.
İran’ı kuşatmak için Kürtleri yanlarına çekmeleri gerekmektedir.
İran içerisinde işbirlikçileri öne çıkarmaları gerekmektedir.
TC’yi -çelişikte olsalar-yanlarına alarak İran’ın üzerine sürmek için Irak’ın ve Kürtlerin petrolü teklif edildiği gibi, Rojava’da da TC’ye tavizler verilmektedir.
Suriye’yi İran’da uzaklaştırmak için çeteler desteklenmekte ve Esad’ın kalacağı mesajları verilmektedir. Ve tabi İran’ın hedeflerine ise günlük olarak Suriye’de Rusya’nın onayıyla saldırılar yapılmaktadır.
Kürtlerle TC uzaklaştırma derken, bazı Kürtlere özel roller verilirken, bu oyuna gelmeyecek Kürtlere ise çok açıktan sopa gösterilmektedir. Sopanın etkili olabilmesi için henüz Kasım 2018 yılında bazı Kürt devrimcilerinin başlarına para ödülleri konulduğu gibi, TC’ye en ileri öldürücü teknikler verilmektedir.
Tuhaf, tam da böylesine bir süreçte Önder Apo ile avukatları görüştürülmektedir. Önder Apo onurlu bir barış temelinde uzlaşı yolları aradığını belirtmektedir. TC’yi demokratik müzakereler temelinde Kürt Sorunu’nu çözmeye çağırmaktadır.
Tüm bunlar ve daha fazlası da elbette vardır. Ancak bir gerçek vardır ki, o da; Ortadoğu’da İran’ın üzerine yürümek için büyük hazırlıklar yapılmaktadır. Çünkü hegemon güçler biliyorlar ki, İran düşürülmeden Ortadoğu’da ki politikaları tutmayacaktır.
Ancak bilelim ki, İran kuşatıldıktan sonra sıra TC’ye gelecektir. Suriye’ye sıra daha fazla gelecektir. Ve peşi sıra bir müddettir gündemde olmayan BOP yeniden hareketlendirilecektir.
Bizler Ortadoğulular olarak bu projenin neresinde yer alacağız? Sorulanlarımızın daha da girift hale getirilerek, kan deryasında mı yüzeceğiz yoksa kendi sorulanlarımızın çözmek için en makul yöntemlere mi başvuracağız?
Tercih bizim. Ancak bilelim ki, Ortadoğululara çok fazla zaman kalmamıştır. Olan bize olmaktadır. Akan bizim kanımız. Ölen biziz. Öldürülen biziz. Öldürenler ise yüz yıldır-200 yıldır demek daha yerinde olacaktır-hegemon güçlerdir.
Parçalanmak istemiyorsak, ölmek istemiyorsak o zaman yapacaklarımız olmalıdır.
Önder Apo Ortadoğu’daki derin krizli ve kaoslu sorunların çözüm yolunu Demokratik Ortadoğu Birliğinden geçtiğini belirtmektedir. Demokratik Ortadoğu Birliğini ise Demokratik Ulus anlayışıyla oluşturulabileceğini ifade etmektedir. Her rengin-sınırlara dokunmadan- Demokratik Özerkliğini sağlayarak, kendini ifade edeceği, ortak yaşayabileceği, bu temelde başka güçlerin oyuncağı haline gelmeden birlikte yaşayacağını ifade etmektedir.
Dile getirilen bu projenin çok küçük bir maketi Rojava’da bugün yürürlüktedir. Onlarca renk -eksiklerine rağmen-kendilerini ifade ederek ortak yaşamanın yolunu ve projesini çizmektedirler.
Özcesi; herkesten önce İran ancak daha fazla da Türkiye Cumhuriyeti Devleti parçalanarak kan gölüne dönüşmek istemiyorsa, bir an evvel Demokratik Özerklik temelinde tüm renklerin farkındalığını kabul etme temelinde böylesine bir çözüm projesini geliştirme zamanıdır.
Yüz yıl önce bunu Ortadoğulular yapamadıkları için sürgit yüz yıldır kan deryası olmaktan kendilerini kurtaramadılar. Yeniden bir yüz yılı daha kaybetmemek için Önder Apo’nun Demokratik Ortadoğu Birliği Projesine sarılma zamanı…
Kasım ENGİN