BEHDÎNAN- Hogir Botan’ın Kaleminden
ÖZ SAVUNMA TOPLUMSAL ÖZÜN DÜŞMANA KARŞI ÖRGÜTLENMESİDİR
“Devletçi uygarlığın genel karakteri, felsefesi, ideolojisi, dini ve siyaseti halklar ve toplumlar üzerine uyguladığı kırımlardan bilinmektedir. Özellikle bu uygarlığın son 400-500 yıllık sürecini oluşturan kapitalist çağın bir soykırımlar çağı ya da soykırımlar modernitesi olduğunu, Maya İnka ve Astekler’den tutalım, Aborjin’lerden, Yahudi ve Ermeni’lere kadar ve biz Kürt halkına uygulanan ve hala uygulanmaya devam eden her türlü soykırımdan bilmekteyiz. Bilhassa kapitalist modernitenin en önemli sac ayağını oluşturan ulus devletler başka toplumların kutsal yaşam haklarını çiğneyerek, onlara saldırarak, çeşitli suni nedenlerden dolayı yalnızca kendi yaşamını meşru görerek yaşamayı bir felsefe, ideoloji ve siyaset haline getirmişlerdir. Bunu en iyi faşist, sömürgeci ve işgalci T.C. devletinin en insanlık dışı yöntemlerle halkımıza uygulamasından ve hala uyguladıklarından yaşayıp görmekteyiz. Özcesi uygarlığın genel karakteri faşist T.C. devleti şahsında kendini en somut bir şekilde ifadeye kavuşturmaktadır. İşgalci T.C. devleti, Kürt halkının imha, inkarı üzerinden kendisini var etmiş ve bu soykırımı sonuçlandırarak varlığını ilelebet kılmak istemektedir.
Ortadoğu ve Kürdistan’daki mevcut güncel durumdan çok rahat anlaşıldığı gibi halkımız varlık-yokluk süreci içerisindedir. Bu yüzden herkesin kendisini bu soykırımlara karşı koruyup savunacak örgütlenmelere yönelmesi gerekmekte ve bu aynı zamanda bir öz savunma mücadelesi olmaktadır. Kuşkusuz doğru temellerde öz savunmasını oluşturan her topluluk, halk ve uluslar soykırım rejimlerini parçalayarak özgür yaşamlarını inşa ederler. Bu anlamda öz savunma bir seçenek değil zorunluluk olarak ortaya çıkar. Önder APO ”Halkın öz savunması ekmek, su, hava kadar önemlidir. Bu olmadan yaşanmaz.” diyerek özellikle halkımız için öz savunmanın olmazsa olmaz kabilinde olduğunu ifade etmektedir.
Kendini koruyup savunmak bir kültür ve bilinç olayıdır
Özgür ve onurlu yaşama hakkı her birey ve toplum için en kutsal ve olmazsa olmaz olan bir haktır. Bu en doğal ve olması gereken hak şayet ortadan kaldırılıp yok edilmek istenilirse her birey ve toplum kendini savunup korumak durumundadır. Bu nedenle kendisini en etkili ve güçlü bir şekilde savunma amacıyla askeri araçlarla donatması, askeri bir örgütlenmeye gitmesi, maruz kaldığı saldırıyı etkisizleştirmek için çeşitli taktik ve yöntemler kullanması meşru bir hak olarak ortaya çıkar. Tabi kendini savunmak ve korumak her canlının olduğu gibi her insanın da en temel yaşam refleksidir. O zaman kendini koruyup savunmak bir kültür ve bilinç olayıdır. Örgütlülük ve eylem işidir. Halklar ve toplumlar en temel yaşam reflekslerini gösteremiyorlar ise canlılıktan ve yaşamdan bahsedilemez. O zaman öz savunma özgür ve onurlu yaşamın en temel göstergedir. İlk insan ve topluluklarda var olup insanlığın kendi kendisine yabancılaşmasıyla kaybettiği bir kültürdür. O zaman öz savunma birey ve toplumların öze dönüş, özgürlüğe varış eylemidir. Bu temelde kendi savunmasını başka güçlere devr etmeme, teslim etmeme öz savunma ile iradeleşen birey ve toplumlar kendi kendilerini yöneterek demokrasinin de özünü yaşarlar. Bu anlamda en etkili ve örgütlü savunma öz savunma eylemidir.
Eyleme geçmiş bir örgütlülük soykırıma karşı mücadeleyi haykırıp dile getirmek değil, bu soykırımı ortadan kaldırmak için atılacak bir adım, bir taş ve mermi olacaktır
Örgütlülük sömürge ve işgal altında yok edilmek istenen bir halkın, toplumun özgürlüğü için mücadelesinde dayanacağı en temel öz gücü olmaktadır. Öz savunma güçlü bir örgütlülük ise örgütlülük ise güçlü bir bilinçle gelişen eğitim ile ancak gerçekleşir. Soykırıma uğratılmak istenilen bir halk yada toplum ilk olarak örgütlülükleri dağıtılarak öz savunmalarından yoksun bırakılır. Ve bunu yaparken de bütün eğitim sistemleri egemenler tarafından çarpık bir zihniyet oluşturma temeliyle geliştirilir. Özcesi tarihsel ve toplumsal verilere dayanan bir eğitim örgütlülüğü, örgütlülük ise öz savunma bilinci ve gerekliliğini birey ve toplumda geliştirir. Bu şekilde toplum en ahlaki eylemi olan özgür yaşamı aktif bir şekilde örgütler. Bu anlamıyla öz savunma sadece askeri bir yapılanma ya da eylem olmamakla beraber yaşamı bir bütünen örgütlemedir. Yediden yetmişe herkesin aktif olarak intikam eylemselliği içerisinde olmasıdır. Bu temelde eyleme geçmiş bir örgütlülük ise soykırıma karşı mücadeleyi haykırıp dile getirmek değil, bu soykırımı ortadan kaldırmak için atılacak bir adım, bir taş ve mermi olacaktır.
Kuşkusuz bu öncü ve örgütlü ilk adımı atacak, ince taktik ve yöntemlerle mermiyi kullanıp düşmanı vuracak olan gençliktir. Tabi gençliğin genel karakteri bilinmekte fakat yukarıda dile gelen eğitim, bilinç ve örgütlülük ile gençlik rolünü oynayabilir. Mevcut güncel durumda gençliğin kendi öz karakterinden uzaklaşarak kendine yabancılaşması eğitimsizlik ve dolayısıyla bilinç yoksunluğundan kaynaklı ileri gelen bir durumdur. Bilindiği gibi egemenler soykırıma uğratmak istediği toplumlarda öncelikle kadın ve gençliği hedef alarak gerçekleştirir. Özellikle faşist T.C. rejiminin uyguladığı her türlü katliam ve savaşa karşı duruşu tam olarak gösterememesi bundan ötürüdür. Özcesi öz savunma eylemselliği içerisinde olmayan gençlik öncüsü olduğu topluma karşı en temel asli görev ve sorumluluğu yerine getiremediği için ihanet içerisindedir. Faşist T.C. rejiminin en çok güç aldığı olay ise bu olmaktadır. Ve bundan dolayı pervasızca saldırmakta ve bundan kendini alıkoymamaktadır. Eğer Kürdistan’da düşman bu kadar rahat hareket edebiliyor ise gençliğin öz savunma bilincinden hatta gerekliliğinden kendisini sorumlu görmediğinden anlaşılıyor ki düşmanın dayattığı sahte yaşam tuzaklarında debelenmektedir. Bir yandan özgürlük için dünya halklarının Önder olarak kabul gördüğü Önder APO gerçekliği bir yandan bunun savaşımını yürüten öncü hareket partimiz PKK ve onun amansız direnişçi Kürdistan Gerillası varken diğer bir yandan Kürt gençliğinin kendi köyünde, mahallesinde, ve kentinde en asli görevini yerine getirmemesi vardır. Her bireyin ve gencin kendini mutlak anlamda sorgulaması gereken bir durumdur.
Hayali yapılan yaşam pratikleşen öz savunma örgütlülüğü ile yaşamsallaşır. Bunun dışında kalan her arayış kendini kandırma olmakla beraber faşist T.C rejiminin ömrünü uzatmaktan başka hiçbir anlamı yoktur. Gençlik şahsında açığa çıkan durum kültürel soykırımın sonucu ve ifadesi olurken Önder APO ”Kültürel soykırım fiziki imhaya göre daha sancılı ve uzun sürece yayılmış bir soykırım türüdür. Yarattığı sonuçlar fiziki soykırımdan daha felaketlidir; bir halk veya herhangi bir topluluk için yaşamda karşılaşabileceği en büyük felaket niteliğindedir. Varlığını, kimliğini, toplum doğasının tüm maddi ve manevi kültürel unsurlarını terk etmeye zorlanmak, uzun sürece yayılmış kitlesel çarmıha gerilmekle özdeştir.” şeklinde belirtmesinden özellikle gençliğin içerisinde olduğu durumun vahametini görmekteyiz. Halkımızı felaket niteliğinde olan kitlesel çarmıha gerilme durumunu gençliğin öz savunma örgütlülüğü çerçevesinde bilinçlenip eylemsellige geçmesi ile bu durumu ortadan kaldıracak tek ve yegane öz güç olduğunu bilmelidir. Sadece bilmek yetmez hiç durmadan, zaman harcamadan, kaygılara bürünmeden, gerekçelere sığınmadan kızıl bir intikama bilenip aşkla halkımızın öz savunmasını örgütleyip amansız savaşını vermemiz gerek. Ve bu şekilde özgürlüğü bugün ve yarın için inşa edebiliriz. Ve bu şekilde imralı tecrit ve işkence sistemini yıkıp, Önder APO’nun fiziki özgürlüğünü sağlayarak Kürdistan’ı özgürleştirebiliriz.”