AMED – Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven’in, Halklar Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talebiyle 8 Kasım 2018’de başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi direnişi 186’ncı gününü geride bıraktı. Güven’in ardından 16 Aralık 2018’de PKK’li ve PJAK’lı tutsaklar öncülüğünde zindanlarda başlatılan direniş, 1 Mart itibariyle tüm zindanlara yayıldı.
Leyla Güven öncülüğünde başlatılan direniş yayılarak devam ederken, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) genç Milletvekili Dersim Dağ, Kürt siyasetçilerle birlikte 3 Mart’ta partisinin il binasında direnişe katıldı. HDP Wan Milletvekilleri Tayip Temel ve Murat Sarısaç’da 8 Mart itibariyle direnişe dahil oldu. Direniş yayılarak devam ederken, Kürt halkına yönelik soykırım politikaları yürüten AKP-MHP faşist iktidarı ve devlet sessizliğini bozmadı. Devlet ve iktidarla birlikte kamuoyunun sessizliği üzerine 4 farklı cezaevinde bulunan 15 PKK’li ve PJAK’lı tutsaklar, 30 Nisan itibariyle ölüm orucu direniş başlattı.
Leyla Güven öncülüğünde PKK ve PJAK’lı tutsakların topyekün direnişi karşısında çöküşe geçen AKP-MHP faşist iktidarı, dünyanın dört bir yanına yayılan direnişi kırmaya dönük politikalar geliştirmeye başladı. DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in, HDP’den Colemerg Milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmesini engelleyen AKP-MHP faşist iktidarı, Güven’in 25 Ocak 2018’de görülen ve kimsenin katılmadığı duruşmada tahliye kararı verdi. Güven’i tahliye etmekle direnişi kırmayı hedefleyen faşist iktidar, sonuç almaması üzerine bu kez 12 Ocak’ta Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın rehin tutulduğu İmralı Adası’nda kardeşi Mehmet Öcalan’la görüşme gerçekleştirdi. Bu politikalarla bir kez daha sonuç alamayan faşist iktidar, 2 Mayıs’ta bu kez avukat görüşmesi gerçekleştirdi.
Tecride karşı başlatılan topyekün direnişin kırılmasına dönük politikalara karşı tutsaklar adına açıklama yapan Deniz Kaya, Halklar Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin kırılmadığını ve talepleri karşılanmaya kadar eylemleri sürdüreceklerini kaydetti. Leyla Güven ile Dersim Dağ, Tayip Temel ve Murat Sarısaç’ın yapılan görüşme ardından yaptığı ortak açıklamada da, tecridin yapılan görüşme ile kırılmadığını ve eylemlerini kararlılıkla sürdüreceklerini vurguladı.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı 71 gündür açlık grevinde olan HDP’nin genç Milletvekili Dersim Dağ, açlık grevi ve ölüm orucu direnişi, tutsak annelerinin dayanışma eylemleri ve işgalci polislerin annelere dönük saldırıları, 2 Mayıs’ta İmralı Adası’nda gerçekleştirilen avukat görüşüne ilişkin Nûçe Cîwan’ın sorularını yanıtladı.
*DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in başlattığı direniş 6 ayı aşkın bir süredir devam ediyor. Sizde 71 gündür bu direnişte yer alıyorsunuz. Açlık grevi direnişi nasıl bir noktaya ulaştı?
Sayın Abdullah Öcalan üzerinde son 4 yılda mutlak bir tecrit uygulanıyor ve bu tecrit Sayın Öcalan şahsında tüm topluma uygulanıyor. Tecrit sistemiyle Kürt halkı, Kürt siyaseti ve Kürt özgürlük mücadelesini sekteye uğratmayı amaçlıyorlar. Bununla sınırlı kalmayan tecrit Ortadoğu halklarına da uygulanıyor. DTK Eşbaşkanımız Leyla Güven, bu tecride karşı 6 ayı aşkın bir süredir bir direniş sürdürüyor. Bu direniş gün geçtikçe büyüyor ve Kürdistan, Türkiye ve Diaspora başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında yankı uyandırdı.
Sayın Leyla Güven’in ardından Kürdistan ve Türkiye’de bulunan tüm cezaevlerinde siyasi tutsaklar açlık grevine başladı. 3 Mart’ta bir grup arkadaşımla birlikte partimizin il binasında açlık grevine başladık. Direnişi büyütmek ve talepleri sahiplenmek direniş halkasına katıldık. 8 Mart’ta itibariyle bir grup arkadaşımız bize dahil oldu. Bu direnişin her alanda karşılık bulması; hepimizin ortak duygular içinde olması, tecridi kendi üzerimizde hissetmemizin sonucudur. Tecridin derin bir politika olduğunu, topluma, gençlere, kadınlara nasıl sirayet ettiğini bir kez daha bu direnişle gördük.
*Tecrit sadece Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a mı uygulanıyor?
Binlerce insan tek bir taleple bedenini ölüme yatırmış durumda. Bu tecrit hepimizin üzerinde uygulanan bir devlet politikasıdır. Sadece Sayın Abdullah Öcalan üzerinde bir tecrit uygulanmıyor, Kürt halkına, Ortadoğu’nun barışına ve huzuruna, ülkenin demokrasisine ve hukukuna uygulanan bir tecrittir.
*6 aydır direniş devam ediyor, son günlerde yaşanan gelişmelerle birlikte tepkiler sokağa yanıyor ancak devletin ve kamuoyunun sessizliği sürüyor. Bu sessizliğe karşı ölüm orucu direnişi başlatıldı. Sessizliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bziler kararlıyız. Ever, devlet ve kamuoyu sessiz. Yine uluslarası alanda da derin bir sessizlik var. Bu talebin karşılanması için henüz ciddi bir adım atılmış değil. Tecrit devam ediyor. Bu sessizliğe karşı 30 Nisan’da 15 siyasi tutsak açlık grevi eylemini ölüm orucuna taşıdı. Aslında hem Türkiye tarihi için hemde Kürt özgürlük hareketi için önemli bir hamle. İlk defa başlatılan açlık grevi eylemi bu kadar çok yayıldı ve ilk defa bu kadar uzun süre kamuoyu ve devlet sessizliğini korudu. Bu nedenle ikinci bir aşamaya geçildi. 30 Nisan’da 15 siyasi tutsak ardından 10 Mayıs’ta ikinci bir grup ölüm orucu eylemine başladı. 30 siyasi tutsak haklı ve meşru taleple ölüm orucunda.
*Peki ne yapmalı?
Bu aşamadan sonra söyleyecek söz kalmadı. Artık eylem zamanı. Ölüm kapımıza geldi. Bizim sessizliğimizden ve kamuoyunun duyarsızlığından kaynaklı, açlık grevlerine yeterli destek gösterilmediği için, bu direnişi her yerde haykıramadığımız için 30 siyasi tutsak ölüm orucunda. Sözün bittiği noktadayız. Söz söylemekten çok her alanda, her yerde bu talebi sahiplenmeli. Bu direnişin büyütülmesi için herkes ne yapabiliyorsa yapmalı. Herkes sorumluğunu yerine getirmelidir. Sanatçısıyla, siyasetçisiyle, genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, tek yürek olup alanlara akmalı. Bu direnişi başarıya ulaştırmalıyız.
*Tutsakların anneleri bir çok merkezde alanlara çıkarak dayanışma eylemleri gerçekleştiriyor. Anneler saldırılara maruz kalıyor. Annelerin direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz? Size yansıması oluyor mu?
Anneler ölümlerin olmaması için, çocuklarının yaşayabilmesi için her gün alanlarda. Anneler ölüm haberlerinin gelmemesi için eylemler geliştiriyor. Gebze’de, Bakırköy’de, Amed’te anneler her gün bu talepleri sokaklarda haykırıyor. Her yerde annelere saldırılar oluyor. Buna rağmen direnişi ısrarla sürdürüyor.
Annelerin ısrarlı direnişin bize verdiği moral ve güç bambaşka. Bu talep sadece bizim değil, milyonların talebi. Annelerin direnişi, binlerce kişinin sürdürdüğü direnişin büyüdüğünün göstergesidir. Anneler başaracağımızı bize gösteriyor. Ancak bu direniş annelerle sınırlı kalmamalı. Gençler, kadınlar, 7’den 70’e toplumun bütün kesimleri bu direnişe katılmalıdır. Bir kez daha çağrı yapıyoruz; anneler öncülüğünde başlatılan bu direniş dahada kitleselleşmelidir. Ne olursa olsun bu direniş büyütülmelidir. Kamuoyu, annelerle birlikte tepkisini ortaya koymalıdır.
*İmralı Adası’nda 12 Ocak’ta gerçekleştirilen görüşme ardından 2 Mayıs’ta avukat görüşmesi gerçekleştirildi. Yazılı açıklama yaptınız ancak görüşmenin gerçekleştirilmesindeki etken nedir?
Bu direnişin gün geçtikçe büyümesi, ısrarla devam etmesi, hiç bir şekilde sekteye uğramaması, var olan taleplerden vazgeçilmemesi üzerine 12 Ocak’ta kardeşi Mehmet Öcalan Sayın Abdullah Öcalan’la bir görüşme gerçekleştirdi. Bu aslında tecrit kırılmadan direnişi kırma amaçlı bir görüşmeydi. Leyla Güven ve siyasi tutsaklar, bunun bilincinde ve direnişi sürdürdüler. Buna karşı direnişin büyüyerek sürdürülmesi, ölüm orucu eyleminin başlatılması, halkın anneler öncülüğünde sokaklara akmasıyla birlikte hükümet sessizliğini daha fazla sürdüremedi. Bunun sonucunda 2 Mayıs’ta avukatları Sayın Öcalan’la görüşme gerçekleştirdi.
*Peki görüşme sonucunda Halklar Önderi Abdullah Öcalan, gönderdiği mektupta nasıl bir mesaj verdi?
Sayın Öcalan barışın mimarı olduğunu bir kez daha gösterdi. 2013 Newroz Deklarasyonu’yla açıladığı rolünü koruduğunu, bir kez daha barış ve çözümden yana olduğunu gösterdi. Açlık grevlerinin ve ölüm orucu eylemlerinin ölümle sonuçlanmasını istemediğini belirtti. En önemli nokta Sayın Öcalan üzerindeki tecridin halen kırılmamasına rağmen hala barış noktasındaki ısrarı oldu. Başta devlet ve hükümet olmak üzere bütün kamuoyu bu mesajı iyi okumalı ve ders çıkarmalıdır.
*12 Ocak’ta ailesi, 2 Mayıs’ta avukatları görüşme gerçekleştirdi. Tecrit kırıldı mı?
Yapılan görüşme ardından tutsaklar açıklama yaptı; tecridin kırılmadığını, direnişin kırılması amacıyla gerçekleştirilen bir görüşme olduğunu söyledi. Bu görüşme muhakkak önemli bir görüşmedir. Sayın Öcalan’ın 8 yıl aradan sonra avukatlarıyla görüştü. Türkiye hukuk açısından önemlidir. Bir diğer önemli nokta direnişin başarıya yaklaştığının göstergesidir. Ama bu direniş henüz başarıya ulaşmadı, tecrit kırılmadı. Sayın Öcalan düzenli bir şekilde ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmediği sürece bu direniş devam edecektir. Tek bir talebimiz var; tecridin kaldırılması, hükümetin tecridin kaldırılmasına dair açıklama yapması, Sayın Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla düzenli bir şekilde görüştürülmesi. Bu talepler karşılanmadığı sürece direniş devam edecektir. Tecridin kırılması için bir başlangıç olabilir ama tecridin kırıldığını söyleyemeyiz.
*Direnişte yer alan en genç isimlerden biri olarak, özellikle gençlere, kadınlara ve kamuoyuna bir çağrınız var mı?
Sayın Öcalan üzerindeki tecridi en çok hisseden kadınlar ve gençlerdir. Bu direniş kadın öncülüğünde başladı. Bu direnişi başarıya ulaştıracak olanda gençlerdir. Cezaevlerinde gerçekleştirdikleri fedai eylemlerle yaşamlarına son veren genç arkadaşlarımız bunun kanıtıdır. Gençler, tecridi kendi bedeninde hissettiği için her gün alanlarda. Bu direnişi büyüten gençliktir. Bu direnişi başarıya ulaştıracak olanda gençliktir. Gençler sürekli alanlarda tecride karşı mücadele etti. Gençler bundan sonra daha güçlü bir şekilde birlik ruhuyla, zafere olan inancıyla her gün alanlara akarak, demokratik eylemler geliştirmelidir. Gençler kararlı bir şekilde bu direnişi başarıya ulaştırmalı.
Bir kez daha tüm Türkiyeli ve Kürdistanlı gençlere sesleniyorum; bu tecrit hepimizin üzerinde var olan bir uygulamadır. Geleceğimiz için kendi zincirlerimizi kırmalıyız. Özgürlüğe ulaşmamız için herşeyden önce üzerimizdeki tecridi kırmamız gerekiyor. Bu tecrit Sayın Öcalan özelinde hepimiz üzerinde uygulanan bir uygulamadır. Özgürlüğe ulaşmamızın yolu, Sayın Öcalan üzerindeki tecridi kırmaktan geçer. Kürdistanlı ve Türkiyeli gençlere bir kez daha çağrıda bulunuyorum; tecridin kırılması için birleşik mücadele ve ortak bir ruhla alanlara akmalıyız. Gençleri direnişi büyütmeye ve bu direnişi başarıya ulaştırmaya çağırıyorum.
NC/Niştîman AMED