HABER MERKEZİ
Akp’nin dünden bugüne Kürt ve Kürdistan toplumu üzerinde geliştirdiği iki yüzlü politikalarla yarattığı toplum artık tutunamaz bir duruma geldi. Özel savaş politikaları her geçen gün kendini açığa çıkartıyor. Akp’nin tarihine iyi bakmak gerekiyor. Faşist Akp iktidara geldiğinde Kürtler için neler planladı ve Kürtler ne durumdaydı?
Akp’nin faşizmi başlıyordu
2002 yılında iktidara gelenler “Beyaz Saray” tarafından görevlendirilmiş ve gelir gelmez sözde Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurmuşlardı. Yıllardır işgal devleti olan Türkiye’nin bitireceğiz dediği PKK bitmemiş gün aşırı büyümüş ve büyük direnişler ile tarihe yazılmıştır. Bunun karşısında kuşkusuz yeni bir politika izlenmeliydi. Bu planın başrolü ise kuşkusuz adını tarihe kara puntolarla yazdıracak olan Akp faşizmi olacaktı.
Tarih 3 Kasım 2002’i gösterdiğinde ise plan devrede idi. Ekonomik olarak çöküntü de olan PKK’nin eylemlerinden fazlasıyla etkilenen işgalci Tc devletinin kurtarıcısı olarak gün yüzüne çıkan Akp’nin başına ise, Siirt’te okuduğu şiirden kaynaklı 1999’da 4 ay hapis yatan ve bunun ajitasyonun yapmayı iyi başaran R.T.E yani faşist ve ırkçı Erdoğan getirtilecekti.
İktidara geldiğinden gökten inen bir peygamber gözüyle bakılan Akp daha sonrasında halkın Azrali olduğunu (Ne kadar gizlemeye çalışsa da peygamber maskesi altındaki Azrail ortaya çıkacaktı) belli edecekti. Ama bunu yürüttüğü ince politikalar ve özel savaştan kaynaklı gizleyebilecekti. Oysa unuttuğu bir şey vardı ‘yalancının mumu yatsıya kadar’ dır gerçeğidir.
Dün ki düşmandan bugün dost olmaz
Osmanlı’dan gelen düşmanlığın dostluğu olmayacağı ise zamanla anlaşılacaktı. Kürtlere karşı bu seferde “Allah, Peygamber, Kuran…” maskeleri altında geldiler. Ama çok geçmeden ne yapmak isteyecekleri su yüzüne çıkacaktı.
Erdoğan TOKİ (Kuzey Kürdistan’ı kültürsüzleştirme ve parçalama projesi) toplu açılışında konuşan Erdoğan’a “Kürt sorunu benimde sorunumdur.” Dedirterek hanesine bir puan daha yazdıracaklardır.
Faşizm ayyuka çıkıyor
Aradan 1 yıl geçmişti Kürt sorunu onunda sorunu idi derken. 2006 yılında Muş’ta kimyasal silahlarla şehit edilen gerillaların cenazesi Amed’e gelince Kürt halkı bir kez daha anlayacaktı ki dün ki düşmandan bugün de dost olmaz! Ve Amed başta olmak üzere Kuzey Kürdistan’ın dört bir yanında halk serhildanları başlayacaktı. Buna karşın Kürt dostu(!) Erdoğan, “Kadın da olsa çocukta olsa vurun!” demekten geri durmayacaktı. Demiştik ya yalancının mumu yatsıya kadar!
Bitmeyen Özgürlük Hareketi: PKK
2007 yılına işgalciliğin başını çeken Büyükanıt ve Erdoğan’ın Dolmabahçe’de gerçekleştirecekleri 135 dakikalık görüşmede kuşkusuz Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı faşizmi ortaklaştırma ana konulardandı. Bir diğeri de Erdoğan’ın Türkiye’nin askeri darbe tarihini iyi bilmesi ve iktidarının sarsılmasından korktuğu için orduyu kendi yanına çekmek istemesi olarak da söylenebilinir. Tabii ana madde yıllardır bitireceğiz deyipte karşısında hep yenilgiye uğradıkları Kürt Özgürlük Hareketi PKK idi.
İlmek ilmek dokunan faşizm
Sözde Adalet partisi adım adım devleti eline geçirme çabasını derinleştirecekti. Ve başbuğ ile görüşmenin sırrı ise burada kendini gün yüzüne çıkaracaktı. 27 Nisan 2007’de 11. Cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül’ün aday gösterilmesi ise faşizmin kendi arasında yaşadığı çatlaklıklar ve rant mücadelesi sert tartışmalarla ayyuka çıkacaktı.
Ordu ve siyasi faşizm yek oluyor
Kanlı ellere sahip faşist Büyükanıt’a dair bazı şeyleri hatırlatmakta fayda var. Şemdinli’de Umut Kitapevi Jitem eliyle bombalanmış, bombalamada 1 kişi yaşamını yitirmişti. Halk bu olaya karşı özsavunmaya geçmiş bombayı patlattığı tespit edilen bir araca saldırmıştı. Halkın büyük tepkisine yol açan bu olay dönemin DEHAP belediye başkanı Salih Yıldız tarafından ikinci ‘Susurluk’ olarak değerlendirilmiş. Daha sonra aracın işgalci tc ordusuna ait olduğu tespit edilmişti. Daha sonra Şemdinli davasının savcısı Fetö suçlamasıyla alınacak ve devletin iki yüzü bir kez daha gözler önüne serilecekti. Bu olay esnasında faşist Başbuğ’un, saldırının sanıklarından olan Ali Kaya’ya dair “Tanırım iyi çocuktur.” Demişti.
Belirtildiği gibi faşist Yaşar Büyükanıt’ın “Laiklik” uyarısı faşist Akp için oldukça önemiydi. Birbirlerine karşı sakladıkları kanlı sandıkların açılması an meselesiydi.
Böylesi bir süreçte Abdullah Gül 11. Cumhurbaşkanı olarak seçilmiş ve sözde Adalet-in partisi devlete hücre hücre işlenmeye başlanmıştı.
İnce işlenen ‘Dost’ siyaseti
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde Kürtler’i kandırma politikaları daha derinden işlenecek Kürtlerin gururunu okşama dönemi başlayacaktı. Abdullah Gül, 24 Mart 2009’da ilk defa Başurê Kürdistan için Kuzey Irak değil Kürdistan diyecekti.
Bitlis’in devlet tarafından Güroymak olarak adlandırılan bölgenin gerçek ismi olan ‘Norşin’ ismini dile getirecek ve Kürtleri tanımaya başladıklarını göstermeye çalışacaktı. Oysa çok uzun bir zaman geçmeden maskeli, ikiyüzlü bu durumları gün yüzüne vuracaktı.
Demokratik değil Kültürsüzleştirme açılımı
2009 yılının başında “Demokratik Açılım” adıyla başlanan faaliyetler devam etti. Sözde barış yanlısı Akp faşist iktidarının o dönemdeki etkinliklerinden bahsedecek olursa, TRT 6’yı açarak aslında ben Kürtçe’yi kabul ediyorum. Demokratik bir partiyim demeye getiren Akp iktidarı, Kürtlerin darbe döneminde gerçekleştirilen dil yasaklamalarının kalktığını göstermek istedi.
Yani kısacası denebilir ki ben diğerlerinden değilim demeye getirdi. Oysa Akp faşizmi daha ince ve derindi. TRT 6 tam olarak bir dil katliamı idi. Dönemin faşist İçişleri Bakanı Beşir Atalay yaptığı bir açıklamada cezaevlerinde Kürtçe konuşma yasağının kalktığını duyurdu. Evet, Akp ince oynuyordu. Kürt halkının tarihsel yaralarını biliyordu ve bu yaralar üzerinden kendini yaşatma çabası içerisindeydi. Bu yaptıklarını ise Kürt halkına bir lütufmuş gibi gösteriyordu, oysa olması gereken zaten buydu.
Katledilen çocuklar
Ceylan Önkol ve Uğur Kaymaz ise sözde barışçıl, demokratik, çözüm arayışında olan Akp faşist iktidarı tarafından katledilecekti. Amed’in Lice ilçesine bağlı Şenlik köyünde koyunlarını otlatmaya çıkan Ceylan 12 yaşında havan topu ile şehit düşecek. Uğur, 21 Kasım 2004’te 13 yaşında 13 kurşunla şehit olacak Ve Akp’nin sözde demokrasisinin samimiliğini bizlere gösterecektir.
Sözde ‘Barış’
Xabur sınır kapısı bir tarihe şahitlik etti. 19 Ekim 2008 Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile Türkiye’ye geçen 34 kişilik barış grubuyla halkta büyük bir moral yaratmaya giderken kandır-oyala politikasını ilerletmeye devam ediyordu. Xabur’dan gelenler ise gündemden yok edilmeye çalışılıyordu. Ve çağrı ile gelen gerillalar teslim oldu diye yandaş Türk medyasında gösteriliyordu. Daha sonra gelenlerin çoğu cezaevlerine gönderilecek böylelikle Akp’nin sözde barışı demir parmaklıklar arasında mahkum edilecekti.
Yasaklar ve kapatmalara devam
Kürt halkı Akp’nin sahiplenmek istediği barışçıl rolün Akp’ye ait olmadığının farkında idi. Bu gelişmelere yılların mücadelesinin meyvesiydi. Buna karşı Kürt siyasi partisi DTP, 30 Mart 2009’da 100 belediye kazacak ve rüzgar Akp faşist iktidarının belirlediği yönün tersine esecekti. Buna karşın dönemin Kürt Siyasi partisi DTP (Demokratik Toplum Partisi) “Anayasa’nın 68 ve 69. maddeleriyle 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 101 ve 103. maddeleri gereğince kapatılmasına oy birliğiyle karar verildi. ”37 kişiye 5 yıl siyaset yasağı getirilirken, Genel Başkan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliliğinin düşürülmesi kararlaştırıldı.
Bir eli barış diğer eli savaşta
Bir diğer taraftan ise KCK operasyonları ile Kürt siyasetini öldürme planlamaları yapıyordu. 14 Aralık’ta ’KCK operasyonları’ adı altında başlattığı siyasi soykırım operasyonlarıyla Kürtlerin 30 yıllık legal kazanımlarını tasfiye etme harekatı 10 yıldır devam eden bu operasyonlar 2015’ten sonra tırmandı. KCK operasyonları ile siyasetçiler, gazeteciler ve aydınlarla zindanları doldurmuş ve tam anlamıyla siyasi bir soykırım operasyonuna girişmişti.
PKK hareketi onurlu barışın yanındaydı
Tarih 5 Aralık 2008, Kurban Bayramı’ndan üç gün önce. Yer Güney Kürdistan’ın Qendil dağı. Kürdistan Özgürlük Hareketi ile işgalci Türk devleti arasında görüşme yapılıyor. Görüşmede arabulucu ülke temsilcileri de var.
Görüşmenin hemen ardından işgalci Türk heyeti ve arabulucu ülke temsilcileri görüşme yerinden ayrılıyor, aradan 5 dakika geçmeden, işgalci Türk ordusuna ait uçaklar görüşme yerini bombalıyor. Bombardıman sonucunda 4 HPG gerillası yaşamını yitirirken, tesadüf eseri PKK yöneticilerine bir şey olmuyordu.
Aynı dönemde işgalci Türk devleti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Amed’e bir gezi yapması planlanmıştı.
Hem görüşme hem de bombardımanın olacağı gün Abdullah Gül’ün 8 Aralık 2008’de yapacağı Amed gezisi birden iptal edildi.
Abdullah Gül, iki nedenden dolayı gezisini iptal etmişti.
Birinci neden, PKK yönetiminin bombardımanla tasfiye edilmesi durumunda Amed’te göreceği şiddetli tepki;
İkinci neden esas amaç, Ankara’da kalıp PKK yönetiminin tasfiye edilmesini dünyaya duyurmaktı.
Bombardımanın ardından açıklama yapan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Mustafa karasu şunları söyleyecekti: “Tayyip Erdoğan ile İlker Başbuğ ve Gülen tarikatı birlikte böyle bir tasfiye konsepti hazırlamışlardı. 2008 yılında bir taraftan Oslo görüşmelerinin yapılması, bir taraftan TRT 6 girişimleri, diğer taraftan Güney Kürdistan’da hazırlanan Kürt konferansının hepsi bu konseptin gereğiydi. Tabii ki fırsat bulduklarında Kürt Özgürlük Hareketi’ne ağır darbeler vurmayı da düşünüyorlardı. Nitekim bir taraftan Oslo görüşmeleri yapılırken, diğer taraftan PKK yönetiminin büyük bölümünü tasfiye edecek bir nokta hava saldırısı gerçekleştirmişlerdi. Buna rağmen Kürt Özgürlük Hareketi ateşkes ve görüşmeleri sürdürme iradesi gösterdi.”
Oyala- Yok et siyaseti devrede
Akp geliştirdiği bu ikiyüzlü politikalarda aslında her seferinde rengini belli ediyordu. Her toplantı veya etkinliklerde faşist Akp’nin faşist lideri Erdoğan, Halklar Önderi Abdullah Öcalan’la görüşmeyeceğini belirtiyordu. Kürt halkına her ne kadar kendini demokratik ve barışçıl göstermeye çalışsa da bu kadar katliamdan geçmiş ve yüzlerce faşist yönetim karşısında mücadele veren bu halkı göz boyamalık politikaları ile oyalayamayacaktı.
Oslo görüşmeleri olarak gündeme gelen KCK ve faşist Akp’nin görüşmeleri ise tam bir oyalama furyası idi. Daha sona yaşanan katliamlar ve suikastlerle bu görüşmenin oyalama politikası olduğunu daha açık bir şekilde işleyeceğiz.
Devam edecek…
NC/Faraşîn SÎDAR