KOBANE – Bakurê Kürdistan’da uzun bir zamandır farklı eylem çeşitleri ile faşizme ağır darbeler vuran direniş devam ederken Rojava Devrimci Gençliğinin öncülüğünde gelişen son dönem eylemsellikleri birçok açıdan farklı etkiler yaratıyor. DTK Eşbaşkanı Leyla Güven tarafından başlatılan açlık grevi direnişi ardı sıra zindanlara, Avrupa’ya, dışardakilere yansıdı ve en son da en radikal biçimiyle ölüm oruçlarına dönüştü. Eylemcilerin talebi çok net dile geliyordu. Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın şahsında bir bütünen topluma uygulanan faşizm cenderesinin, tecridin kaldırılması olarak öne çıkıyordu. Direnişçiler bu taleple yola koyulduklarında amaçları aslında sadece işgalci Türk Devletini adım atmaya zorlama değil, aynı zamanda Kürt Halkını tekrardan toplumsal direnişe, sokak direnişine yönlendirme idi.
Birçok yönüyle de başarılı olan bu direniş başta Kürdistanlı anneler olmak üzere, Kürt ve Türkiyeli gençleri de yeniden sokakta hak aramaya, faşizmi radikal eylemselliklerle yenilgiye uğratmaya kanalize etti. Elbette süreç açısından ve AKP-MHP faşist iktidarının vahşi yönelimlerine karşılık bu eylemler yeterli değil, fakat her geçen gün bu eylemlerin daha da arttığını ve daha da radikalleştiğini görmek mümkün. Daha şimdiden faşizmi köşeye sıkıştıran, kendi çıkarları için bile olsa faşizme geri adım attıran bu direnişe elbette gençlerin yaklaşımı farklı olacaktı. Karakteri gereği, radikal, öncü, topluma yön veren, faşizmin uygulamalarını sorgulatan gençlik kendi tarz ve yöntem eylemleriyle direnişe yeni bir boyut kazandırdı.
Bu tür eylemselliklerin bir yansıması da Rojava Kürdistan’ı ve Bakurê Suriye’de devreye girdi. Savaş ve direniş yönüyle Rojava’da yenilgiye uğrayan işgalci Türk Devletinin Rojava’ya dönük özel savaş politikalarını devreye soktuğu bir zamanda bu tür eylemlerin anlamsal birçok mesajı içinde barındırdığını söylemek mümkündür. Türk istihbaratı ve devletinin özelde Rojava gençliğine dönük, pasifleştirme, kapitalizme özendirme, ahlaksızlaştırma, ajanlaştırmaya yönelik adımlarını fark eden Rojava Devrimci Gençliğinin Ölüm Oruçlarını sahiplenme merkezli gerçekleştirdiği utanç duvarlarına yönelik eylemleri aslında TC’nin planlarını boşa çıkarmaya dönük olduğunu belirtebiliriz. Yine Kürdistan topraklarında inşa edilmiş sınırlarla zihinler de yaratmak istediği parça temelinde düşünmeye karşı bir cevap olarak da yorumlamak mümkün. Rojava Kürdistan’ın da Kobanê, Qamişlo, Girêspî gibi yerlerde halkın gençlik öncülüğün de sınırlara yürümesi aslında Kürdistan birdir ve Önderi Abdullah Öcalan’dır mesajı idi.
Sınırları ne zihinsel ne de fiziksel olarak kabul etmeyen Kürdistan Devrimci Gençliğinin bu utanç duvarlarına yönelmesi ve düşmanın saldırıları üzerine özsavunma ile cevap vermesi Kürdistan’ın neresinde olursa olsun yanlış bir yaklaşımın bütün bir Kürdistan Gençliği tarafından kabul edilmeyeceğinin adımları olarak görmek doğru bir okuma olacaktır. Yani Amed’de, Êlih’de, Silopî’de, Cizre’de, İstanbul’da, İzmir’de Kürdistani değerlere saldırı olduğunda Rojava Gençliğinin buna sessiz kalmayacağının işaretiydi. Nasıl ki işgalci Türk Devletinin çetelerinin Kobanê’ye saldırısı sırasında Bakurê Kürdistan Gençliği günlerce kendisini bu sınırlara vurup Rojava devrim ve direnişini sahiplenmiş ise şimdi de Kuzey Kürdistan’da açlık grevleri ve ölüm orucu direnişi öncülüğünde gelişen direnişini sahiplenme olarak görebiliriz. Aslında Kürdistan topraklarında yükseltilen bu utanç duvarlarının Devrimci Yurtsever Gençlik olarak anlamsız olduğunun, bu duvarlara rağmen Kürdistan Gençliğinin ortak eylemleri ile faşizmin tükeneceğinin mesajıdır diyebiliriz.
Son günlerde gelişen sınırlara yürüme ve özsavunma çerçevesinde faşizmin nerede olursa olsun kabul edilmeyeceğinin tutumu “Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım, Kürdistanı Özgürleştirelim” hamlesi çerçevesin de bir tavır olarak Devrimci Gençliğin bir çıkışı olarak görülebilir. Bu eylemselliklerin devam edeceği, daha da radikalleşeceği, daha da kitleselleşeceği, yaratıcı tarz ve yöntemlerle süreceği alandan izlenimlerde dile gelmektedir. Yine bu eylemlerin Bakurê Kürdistan Gençliğinin Halklar Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı geliştirdiği eylemlerle birleşme ve Kürdistan bütünlüğünde halk ayaklanmalarına dönüşme ihtimali elbette işgalci Türk Devletini saldırıya yöneltecektir. Fakat unutmamak gerekir bu eylemler gençliğin, kadınların, annelerin, halkın bir sivil itaatsizlik refleksidir. Bu refleks sömürgeci devletleri korkutabilir ve hatta daha da vahşileştirebilir. Fakat AKP-MHP faşizminin baş aşağı gittiği bir zamanda, açlık grevleri ve ölüm oruçları direnişinin yarattığı derin yaraların daha da açılacağı bir zamanda, ekonomik krizin derinleştiği ve toplumda isyana dönüştüğü bir zamanda, yerel seçimler de iktidarını kaybettiği bir zaman da Rojava Gençliğinin ve Bakurê Kürdistan Gençliğinin bu eylemleri kitleselleşip halkla bütünleştiğinde, bir öfke seline dönüştüğünde faşizmin sonunu getirebilir.
NC/Hamza MUNZUR