HABER MERKEZİ
Daha önce ki dosyamızda işlediğimiz Akp’nin yalan ve hilelerle dolu yakın tarihine bakmaya devam ediyoruz. Oslo görüşmeleri olarak bilinen görüşmeler oyalama politikalarından biriydi. Oslo’nun karşısında geliştirilen politikalar ise Akp’nin oyalama politikalarının cevabı olacaktı.
Akp faşist iktidarının geliştirdiği faşizm ve yobazlık gün geçtikçe artacak ‘Siyasi Soykırım’ operasyonları, Kürt aydın, gazeteci, siyasetçi ve en önemli halka olan gençleri de kapsayacak, binlerin tutuklanması ile sonuçlanan bir tutuklama furyası gerçekleştirecekti. Habur Sınır kapısından Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın isteğiyle geçiş yapan Barış Grubu tutuklanacaktır. Akp’nin bir türlü isim bulamadığı ‘Kürt Açılımı’, ‘Demokrasi Açılım’ en sonda ‘ Milii Birlik ve Kardeşlik Açılım’ diye her seferinde yeni kalıp ve isimle tabiri caizse ısıtıp ısıtıp Kürt halkının önüne koydu.
Erdoğan faşizminin taktiklerini tüketince 17 Kasım 2009’da İmralı darbesi ile topyekûn savaş konseptine dönüyor. Çok geçmeden Özgürlük Hareketi PKK’nin 1 Haziran 2010’da Devrimci Halk Savaşı ile Akp’nin faşist politikalarına karşılık veriyor ve Erdoğan faşizmi arkasına bakmadan İmralı adasına geri koşuyordu.
Akp, Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın yanına giderek ateşkes talebinde bulunmak zorunda kalıyor ve 13 Ağustos 2010’daki ateşkes ilanı 12 Haziran 2011 seçimine kadar devam ediyor.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan bu dönemde “Kürt Sorununa Demokratik Çözüm Projesi” sundu. Seçime kadar oyalama politikalarına devam eden Akp faşist iktidarı, 12 Haziran seçimini kazanınca yeniden topyekün özel savaş konseptine döndü.
28 Aralık 2011’de Şırnex’in Roboski ilçesinde 34 yurttaş vahşice katledildi. Düşman düşmanlığını yapmaktan geri kalmazken bir çözüm sürecinin başlayacak olmasına ya da barışçıl ve demokratik bir iktidarın olduğuna inanmamak gerekir. Akp faşizmi her dakika nefes alan tek bir Kürt bile bırakmamakta kararlıydı. 34 can parçası düşerken toprağa ilk sorgulanması gereken insanlık idi.
Yıl 2012 Açlık Grevi Direnişleri Gündemde
12 Eylül 2012’de Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecrit koşullarının iyileştirilmesi ve Kürtçe dilinde eğitim verilmesi talebiyle başlayan açlık grevi direnişi 68. Gününde Akp faşist iktidarının yine Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a sığınıp, açlık grevlerinin bitmesini istemesi üzerinde, Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın, ‘Açlık grevleri eylemlerine son verin’ çağrısıyla eylemler durduruluyor ve yeni bir sürece giriliyordu.
12 Eylül açlık grevi direnişlerinde 488 PKK-PAJK davasından tutuklular katılmış ve direniş amacına ulaştırılarak eylemler sonlandırılmıştı.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerinde sonlandırılan eylemler ardından, görüşmeler hız kazanmış ve 2013 Amed Newrozu’nda Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın mektubu ile yeni bir tarih yazılmıştı. Adına o dönemde ‘Çözüm Süreci’ denilmişti. Ama sonradan anlaşılacak ki Akp faşizmi tamamen ‘Oyalama Süreci’ olarak görmüştü.
Sözde Çözüm Süreci
Daha önce de demiştik ya tarihten gelen bu düşmanca yaklaşımların bitmesi öyle kolay olmayacaktı. Amed Newrozu bir tarihe şahitlik edecek ve Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın mektubuyla güneş yeniden doğacaktı Amed Surlarında.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın her sözünün, her nokta ve virgülünün dikkatlice okunması gereken bir sürece giriliyordu.
Ama Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın onurlu bir barış için geliştirdiği politikalar Akp faşizmi tarafından kullanılmaya çalışılacaktı. Unuttukları bir şey vardı ki Kürt halkı düşmanını tanıyacak kadar politikleşmiş bir halktı.
Çözüm sürecinde yaşanan olaylara bakarsak bazı durumları daha rahat analiz edecek ve bir kez daha Akp faşizmine yakından tanıklık edeceğiz:
-Tarih 9 Ocak 2013’ü gösterdiğinde 3 kadın, 3 can, 3 özgürlük umudu, Akp faşizminin kirli oyunlarıyla şehit edilecekti. Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez 3 Kürt kadını MİT eliyle şehit edildi. Oysa çözüm süreci, demokratikleşme, barış diye naralar atıyordu cellad? Böyle bir ortamda başlayacaktı sözde çözüm süreci.
-Genç bedenler toprağa düşmesin diye değil miydi süreç? 10 Şubat’ta 15 Şubat devletlerarası komploya karşı gelişen protestolarda Şahin Öner, işgalci polisin zırhlı aracının üzerinden geçmesi şehit edildi. Bu katliam sürecin başında yaşanmıştı.
-Bunca caniliğe rağmen PKK ve Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın insanlık için onurlu barış arayışları ve çabaları bitmeyecekti. Gün geçtikçe köşeye sıkışan devlet soluğu İmralı’da alıyordu. . Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın, 2013 çoğu Kürdün ve demokrasi arayışında olan kişinin unutamadığı Amed Newroz’u yazdığı mektuptaki her cümle bir güneş gibi doğacak, bir tohum gibi toprağa düşecekti. Ama faşizm bütün vahşiliği ile Kürtlere yönelmekten vazgeçmeyecekti. Akp’nin yeni oyalama zaman kazanma saldır politikası da başlayacaktı.
-Gelişen bu süreç karşısında Kürdistan Özgürlük Hareketi ise açıklama yapacak, ‘Gerilla bir güvence görmeden tek bir adım atmaz!’ diyecekti. Çünkü düşman gerçekliği tanınıyor ve Erdoğan faşist iktidarının oyalama politikaları tanınmıştı.
-Erdoğan faşist rejimi sözde demokratik çözümden yana olduğunu göstermek için 11 Nisan günü dördüncü yargı paketi kapsamında “terör propagandasının” kapsamını daralttı. Daha sonra gelişecek olanlar ise tam tersine işaretti. Bu kapsamda ‘Sayın’ demek suç sayılmayacak, Gazetecilik ve KCK davalarından yargılanan kişilerin bazı davaları düşecekti.
-Bir yandan böyle bir politika izleyen Akp faşizmi diğer eliyle Kürdistan’daki kalekol ve karakol yapımlarına hız vermişti. 21 Nisan’dan itibaren kalekol ve karakol yapımları hız kazanmıştı.
-8 Mayıs Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın söylemesi ile geri çekilme süreci başlamıştı.
-25 Mayıs’ta Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın önerdiği konferanslardan ilki gerçekleşmişti. Akp faşizmi her ne kadar bunlarla kendini barış ve demokrasi yanlısı göstermeye çalışsa da barışa hazırlanan bir ülkede karakol ve kalekol başta olmak üzere savaş hazırlığı yapılmazdı. Kürt halkı, Halklar Önderi ve PKK, faşizme inat insanlığın yanında saf tutmaya devam edecekti.
-Bir yandan barış ve demokrasi de diğer yandan, cehennem ülkesini inşa etmeye çalış. Evet 28 Mayıs günü Gezi Direnişi, İmralı heyetinde ve BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in öncülüğünde başlayacaktı. Demokrasi tek taraflı gelmezdi. Ve gezi Akp faşizm gerçekliği ile bir defa daha Türkiye halklarını karşı karşıya bıraktı, sürecin bir oyalama olduğu git gide su yüzüne çıkmaya başlıyordu.
-8 Haziran günü Halklar Önderi Abdullah Öcalan ‘Gezi Direnişini’ selamladı ve şunları söyledi: “Ancak, hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalı.”
-19 Haziran günü Kürdistan Özgürlük Hareketi, devlet ve hükümetin sürece yaklaşımından kaygılı olduklarını dile getirdi.
-20 Haziran günü Lice ve Kuzey Kürdistan genelinde yapılan karakol ve kalekollar protesto edilemeye başlandı.
-28 Haziran’da Lice karakol protestoları esnasında Medeni Yıldırım isimli genç işgalci Türk askerleri tarafından katledildi. Sürecin rengi gün geçmeksizin değişiyor. Akp faşizmi ülkenin dört bir yanına yayılıyordu.
-Halklar Önderi Abdullah Öcalan’la 26 Haziran’da yapılan görüşmelerin ardından, Halklar Önderi Abdullah Öcalan Ekim ayına kadar somut bir adım atılmadığı takdir de sürecin bozulacağını belirtti.
-Ardından açıklama yapan Kürdistan Özgürlük Hareketi, 1 Eylül’e kadar gerekli adım atılmazsa geri çekilmenin durdurulacağını açıkladı. Ve 9 Eylül günü KCK çekilmeyi durdurdu.
-30 Eylül’de faşist Erdoğan ‘Demokratikleşme paketini’ açıkladı. Bu pakette, köy isimlerinin değiştirilmesi, x,w,q harflerinin alfabeye alınması vb. gibi göz doldurmalık bir kaç madde bırakıldı. Dönemin Kürt siyasi partisi BDP ve DTK paketin yeterli olmadığını belirtti.
-Faşist Erdoğan belli ki bu kadar demokrasi karşısında kendiyle gurur duyuyor olmalıydı. Dönemin Kürt siyasi partisine büyük abi edasıyla tehditvari bir şekilde hitap etmeye başladı ve ‘Adalet bakanlığı ile arasını açmamaya başlasın yoksa böyle bir görüşmenin ipleri kopar.’ Deme cüretini kendinde bulabildi.
-Evet faşizmin postal sesleri artık daha net gelmeye başlamıştı. 17 Ekim günü Kuzey Kürdistan’la Rojava sınırı arasında duvarlar örülmeye başlandı. Kürdü parçala-yönet politikası devredeydi.
-9 Kasım günü Halklar Önderi Abdullah Öcalan, sürecin sırat köprüsü üzerinde olduğunu belirtti.
-16 Kasım işgal ve ihanetin işbirliği devrede. Barzani, Şivan Perwer ve Erdoğan’ın el ele çıktığı Amed mitingi Kürdistan tarihinin bir yansıması olacak, akıllara Koçgiri, Seyit Rıza, Şeyh Said, ve 93 Başûr savaşını getirecekti. Amed Şeyh Said’in torunları ve askerlerinin mekanı olarak bu ihaneti iyi okuyacaktı. Bu süreçte yapılmak istenen Kürdistan Özgürlük Hareketini yok saymak, ‘Devlet Kürdünü’ yaratmaktı.
-Faşist Erdoğan Türkiye içerisinde Kürdistan’ı tanıyamayacaklarını söyledi. Ve çözüm sürecinin gidişatı tamamen değişti.
-Kürdistan Özgürlük Hareketi, çözüm için Akp’ye 2014 baharına kadar fırsat tanıdı bir şeyler yapılamazsa çatışmaların yeniden başlayacağı uyarısı yapıldı.
-Gever’de gerillaların mezarlığına saldırıldı. Gever halkı bu durumu protetso ederken Mehmet Reşit İşbilir ve Veysel işbilir işgalci polis tarafından katledildi.
-Halklar Önderi Abdullah Öcalan, süreci dışarıdan bir komisyonun izlemesini istedi.
-Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir’in cenaze törenine saldıran işgalci polis Bemal Tokçu isimli bir genci katletti ve Akp faizmi Kürdistan’da bir kez daha hortladı.
-Amed’in Lice ilçesinde PKK’nin kurucularından Mahsum Korkmaz’ın heykeline işgalci Türk ordusu saldırdı ve saldırıda bir yurttaş şehit oldu. Her geçen gün artan Akp faşizmi çözümden değil çözümsüzlükten yana olduklarını bu pratikleriyle gösteriyordu.
-İşgalci Türk devleti her seferinde çözümden yana olduğunu söylese de yaklaşımlar ve baskılar aynı şeyi göstermiyordu. Göstermelik çözüm süreci ise Akp’nin yetiştirdiği ve desteklediği DAİŞ çeteleri ile yokluğunu gösterecek ve Akp eliyle gelişen saldırılar Kuzey Kürdistan’da 6-8 Ekim olayları dediğimiz süreci başlatacaktı.
Devam edecek…
NC/Faraşîn SÎDAR
ÖZEL DOSYA- Akp’nin Kürtler Üzerindeki İki Yüzlü Siyaseti – I