HABER MERKEZİ- Özel Dosya: Gençlerin gözünden cinsiyetçilik sorunu
Orta Doğu’da yetişkinlerden gençlere, kadınlardan erkeklere kadar tüm toplumu etkileyen birçok konuyu ele alabiliriz. Ancak her ne kadar gençler daha iyi bir yaşam ve toplumun geleceği arayışında değişimin dinamik gücü olsalar da, hatta hiçbir şeyin değişmesini istemeyenlerin hedefinde olsalar da tüm bu değerlendirmelerde gençlerin bu konudaki görüşleri kulak ardı ediliyor. Egemenler, hakimiyetlerinin, kontrollerinin ve denetimlerinin zayıflamasını, toplumun gücünün artmasını istemezler.
Bu değişimlerin gücü gençlerdir. Eğer gençlik doğru şekilde örgütlenir ve eğitilirse düşmanlarını tanıyacak ve onlarla nasıl savaşacaklarını bilecektir. Toplumun örgütlenmesine ve gelişmesine engel olan, gençlerin önünde büyük bir engel olan bu düşmanlardan biri de cinsiyetçi zihniyettir.
Cinsiyetçilik devletin bir silahıdır, özellikle savaşta karşı tarafı zayıflatmak, moralini bozmak ve baskı altına almak için kullanılır
Cinsiyetçilik, kadını cinsiyetinden dolayı ezen, doğasıyla özünden uzak rollere sokan, sömüren, hatta şiddete başvuran bir zihniyettir. Taciz, tecavüz, cinayet, egemen erkek zihniyeti dışında kimseye hizmet etmeyen bir zihniyettir yaratılmak istenen. Toplumu köleleştirmek, sömürmek ve sonsuza kadar kendi kontrolleri altında tutmak isteyenler, cinsiyetçiliği bir hastalık gibi topluma yaydılar.
Bu nedenle bu zihniyeti bastırmak yerine toplumsal özgürlüğe hizmet etmek için var gücüyle ona savaş açmak gerekiyor. Çünkü Önder APO dediği gibi toplum ancak kadının özgürlüğüyle özgür olabilir. Cinsiyetçilik, yaşam anlarında ifadeler, düşüncelerde ve olaylara bakış açılarında, okullarda, işyerlerinde kız çocuklarına ve kadınlara yönelik ayrımcılık, düşük ücretler vb. bilinçaltında yapısal ve oldukça yumuşak biçimlerde kendini göstermektedir. Örneğin, Avrupa’da sanayileşmenin gelişmesi sırasında kadınların toplu olarak yakılması gibi, kadının öldürülmesinin ailenin namusunu korumak adına yapılması gibi, şiddete, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik tecavüz, fuhuş ve insan ticareti artıyor.
Cinsiyetçilik devletin bir silahıdır, özellikle savaşta karşı tarafı zayıflatmak, moralini bozmak ve baskı altına almak için kullanılır. Kadınların toplumsal baskı ve köleleştirilmesinin bir yöntemi olarak cinsiyetçilik, kadınların gerçek amacının toplumu yönlendirmek yerine eşlerinin, kocalarının, ailelerinin, patronlarının vb. kölesi haline gelmeleri isteniyor.
“Toplumda cinsiyet ve güç arasındaki ilişkinin ne kadar etkili olduğu ortada. Bugün bile erkeklerin kadınlar üzerinde ‘öldürme hakkı’na kadar sayısız haklara sahip olduğu sosyolojik bir gerçek”
Genç kadınların ve kızların çocuk evlilikleri özellikle Orta Doğu’da ciddi bir sorundur. Kadınların ev kadını, eş, çocuk doğurma makinesi olarak görülmesine dair cinsiyetçi algılar bu yükü daha da ağırlaştırıyor. Önder APO savunma yazılarında bu durumu şu sözlerle dile getiriyor: “Toplumda cinsiyet ve güç arasındaki ilişkinin ne kadar etkili olduğu ortada. Bugün bile erkeklerin kadınlar üzerinde ‘öldürme hakkı’na kadar sayısız haklara sahip olduğu sosyolojik bir gerçek. Bu ‘haklar’ her gün kullanılıyor. Çoğu ilişkiler saldırı ve istismar niteliğindedir.
Bu sosyal bağlamda aile, küçük bir devlet olarak inşa edilmiştir. Medeniyet tarihinde ailenin mükemmelliğinin bugünkü haliyle devam etmesi, devlet kurumlarına verdiği büyük güçten kaynaklanmaktadır. Öncelikle erkeğin etrafında güç haline gelen aile, devlet toplumunun temeli haline gelir. İkincisi aile aracılığıyla sınırsız ve ücretsiz çalışma sağlanır. Üçüncüsü, kadınlar çocuk yetiştirerek çocukların ihtiyaçlarını karşılar. Dördüncüsü ise kalıp olarak köleliği ve sosyal zorunluluğu temsil ediyor. Dolayısıyla aile aslında bir ideolojidir. (…)
“Kapitalist modernite, tüm özgürlükçü süslemelerine rağmen kadına özgürlük ve eşitlik vermemiş, aksine daha fazla görev yükleyerek kadına daha da zor bir statü kazandırmıştır”
Ancak bu aile biçiminin ödediği bedel, kadınların acılı, yoksul bir yaşama hapsedilmesi, sürekli bir savaşın içinde olması ve az çok yenilgiye uğratılmasıdır. Sermaye tekelcilerinin tarih boyunca toplum üzerinde kurduğu tekel zincirine benzer bir şekilde, ‘erkeğin kadın üzerindeki tekeli’ de, kesinlikle en eski ve en güçlü tekeldir. Kadınların varlığını en eski koloni olarak kabul etmek bizi daha doğru sonuçlara götürür. Kadınları “milletleşmemiş en eski sömürge halkı” olarak adlandırmak en doğrusudur.
Önder APO, savunma mektuplarında Ortadoğu’da etkisi giderek artan kapitalist modernitedeki durumu gündeme getirdi. “Kapitalist modernite, tüm özgürlükçü süslemelerine rağmen kadına özgürlük ve eşitlik vermemiş, aksine daha fazla görev yükleyerek kadına daha da zor bir statü kazandırmıştır. Ayrıca kadın reklam aracı olarak sömürülmesine de yol açmıştır. Ayrıca kadının bedeni de birçok sömürü amacına yönelik bir meta olarak korunmaktadır. Kadınlar her zaman reklamcılığın öncüsü olmuştur. Kısaca modern kölelerin en üretken temsilcileridirler.”
Önder APO bu kabul edilemez durumdan çıkış yollarının bulunması gerektiğine dikkat çekiyor. “Artık ayakta kalan ataerkil anlayışla kadınların üzerindeki körlüğü kırmak atomu parçalamak kadar zor görünüyor. Bunun için büyük bir entelektüel çaba ve hegemonik erkekliğin kırılması gerekiyor. Kadın açısından ise varoluş biçimiyle yetiştirilen ve aslında toplumun yarattığı kadını analiz etmek ve özünden uzaklaştırılmış kadını elemek önemlidir. (…)”